# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
IRON MAIDEN – Iron Maiden
| 19.12.2011

Efsane ilk albümler, Cilt No 22.

Sanırım 80′ler; 90′lar ve sonrasında metalin evrileceği oldukça çeşitli ve ekstrem türlere geçişin yaşanması için gereken, her şeyiyle “garip” bir dönemdi. 70’lerin klasik “Ağır Metal” soundu bu dönemde kılıktan kılığa girecek, en son thrash, death, progresif ve black metalin temelini atan grupları doğuracaktı. Yıl olarak 1980’de ise, bu yaşanacak değişimlerin habercisi gibi oldukça fazla ‘ikon’ albüm çıktı, o albümler çok sattı, o grupların da en bilinen ve önemli albümlerindenoldular.

AC\DC – “Back in Black”, Black Sabbath – “Heaven & Hell”, Ozzy Osbourne – “Blizzard of Oz”, Motörhead – “Ace of Spades” ve daha nicesi. Fakat bu tarihte ilk albümüyle sahneye çıkan Iron Maiden, o dediğim ikon albümlere göre oldukça çiğ, acemi ve heyecan verici tarzıyla metal dünyasını herkesin hayal edebileceğinden çok çok daha fazla etkilemeyi başardı.

Yıllar yılı hep merak etmişimdir, “Ulan yıl 1980, yer İngiltere, yaş 20 filan, müzik marketten çıkıp eve geldikten sonra kasedi teybe takıp play’e basan o ilk kişi, Prowler’ın girişini duyduğunda ne düşündü, ne tepki verdi?” diye. Bence o melodi o kadar catchy ve aynı zamanda o kadar yeni ki o dönem için, dinleyen insanın “bu…bu….bunu nasıl daha önce akıl edemedik?!” dememesi mümkün değil gibi geliyor.

Bu ve bunun gibi Iron Maiden’ı o dönemki gruplardan ayıran bir çok efsane bestenin sorumlusu Steve Harris, herhalde eşine az rastlanacak bir ilhama sahip, Heavy Metal’in gördüğü en üretken bestekârlardan biri. Akşam yaptığı halı saha maçından elinde riflerle dönebilen, ya da ne bileyim “Bir gün bardan çıktım eve gidiyorum, çat, aklıma Transylvania’nın melodisi gelmesin mi?” diyebilen bir adamdan bahsediyorum. 80 öncesindeki 4 yıllık süre boyunca yazılmış bir çok şarkı, hayata geçirilmeyi bekleyen bir çok fikir olduğu için albüm haddinden fazla güzel ve olgun besteler içeriyor.

Bu şarkılar bir çok grubun üçüncü beşinci albümüne konsa, “bu adamlar iyice oturtmuş işi” dedirtecek şarkılarken Iron Maiden’ın bunu daha ilk albümden kafamıza vurması bana halen “vay anasını” dedirtiyor.

Ancak Harris halen daha prodüksüyonu beğenmez, “gitarlar falan daha heavy olabilirdi” der. Çok da sert olmayan gitar tonlarını ve prodüksüyon vesilesiyle geri planda kalan ritim gitar sesini Harris bas gitarıyla öyle bir kapatmıştır ki, kendisinden başka kimse “bence yeteri kadar heavy değil” dememiştir herhalde bu albüme. Grubun şu an “ne pis adamdı” diye bahsettiği prodüktör Will Malone, kayıt süreci boyunca hiçbir halt yapmadığı için grup resmen kendi kafasına göre takılmış denilebilir aslında. Bunun da etkisiyle oluşan albümün bu çiğ hali bir çok insana göre albümün en büyük artılarından. Maiden’ı çok seven, çok sevmeyen, hiç sevmeyen bir sürü insan, “ilk albümleri” diyince “orada duracan koç” diyebilmektedir hâlâ.

Dave Murray’nin patentini halen daha alamadığı, 100 metreden kendini belli eden tarzı özellikle Prowler, Phantom of the Opera ve Charlotte the Harlot gibi şarkıları zirveye çıkarıyor. Adrian Smith hayranıyımdır ama Dennis Startton’ın Strange World’ün başındaki solosu, metal ile hiç alâkası olmayan bir hipsterın bile durup, “az önce çalan neydi?” demesine sebep olacak güzellikte (yaşanmıştır). İyi ki Stratton varmış bu albümde diyebilirim sırf bu yüzden. Şarkılar içerisinde Wishbone Ash gibi Harris’ın hayranı olduğu progresif gruplara da göz kırpılmıyor değil.

Bu etkilenmeler ve “genç metal grubu heyecanı” gibi iki çok farklı element kesinlikle çok düzgün harmanlanmış albümün içinde. Bu formülün en nadide örneklerini de Remember Tomorrow, Transylvania ve Phantom of the Opera da görüyoruz. Vokalist Paul Di’anno, yıllar sonra iyice cozutsa da, bu albüme verdiği ruhla, sesiyle ve o serseri çiftlik çocuğu duruşuyla bir çok metalcinin kalbinde apayrı bir yere sahip olarak kalacak kesinlikle. Dünyada “there was a time you left me alone in there” diye başlayan kısmı öyle söyleyebilecek başka biri daha yok, çok net. Iron Maiden ve Running Free’deki gibi melodik gitar-bas oyunları, Clive Burr’un akılda kalan ve çoğunlukla kafa göz giren davul rifleriyle (!) birleşince albüm su gibi akıyor. Daha dolu bir 40 dakika olamazdı herhalde.

Iron Maiden – “Iron Maiden”, ilk defa albüm çıkaracak bir metal grubunun çıkarmayı hayal edebileceği belki de en “tatlı ve sempatik” albüm (canım). Aynı zamanda rüyalarıyla, karabasanlarıyla ve deja-vularıyla bu müzikte Varg Vikernes’ten Jeff Loomis’e, Jerry Cantrell’dan Chuck Schuldiner’a neredeyse herkesi bir şekilde etkilemiş bir müzisyenin de biz dinleyicilerle ilk teması. Metal adına kesinlikle çok önemli bir başlangıç.

hen

Albümün okur notu: 12345678910 (8.44/10, Toplam oy: 292)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1980
Şirket
EMI
Kadro
Paul Di'Anno: Vokal
Dave Murray: Gitar
Steve Harris: Bas
Clive Burr: Davul
Dennis Stratton: Gitar
Şarkılar
1. Prowler
2. Remember Tomorrow
3. Running Free
4. Phantom of the Opera
5. Transylvania
6. Strange World
7. Charlotte the Harlot
8. Iron Maiden
  Yorum alanı

“IRON MAIDEN – Iron Maiden” yazısına 16 yorum var

  1. sert müzik says:

    di’anno’dan daha fazla bahsedilmeliydi ama yine de 10!

  2. junkman afatsum says:

    tanrıların varoluşu ne denilene bilirki bir nevi doğum sancısıdır bu albüm bir efsanenin anne rahminden çığlıklarını yansıtır di’anno’nun vokalleride ve sonra bir heavy canavarına evrilmesi izleriz 30 yıl küsürdür saygıda kusur etmemek lazım yoksa heavy canavarları afaroz eder bizleri 10/10

  3. bab-ı esrar says:

    bence de bu ilk ve çok özel albüm daha fazla ayrıntıyı hak ediyordu! ama yine de hen’ nin kaleminden Iron Maiden yorumları her zaman daha bir farklı güzel oluyor. 19 yıldır dinlediğim metal efsanelerinin bu ilk albümünün 33 yaşında olmama rağmen hala her dinlediğimde başka başka duygular yaşatması da onların ne kadar büyülü bir icra da bulunduklarının kanıtıdır bence, maidenhead olan bendenizin gönlünde bu albüm her zaman baştacı! 10/10

  4. Junkie Ghoul says:

    10′u çaktım. Özel bir solist, özel bir albüm…

  5. devilsadvocate says:

    iron maiden bir ton çok iyi albüm yaptı şüphesiz ama benim kişisel listemde açık arayla bir numaralı albümleridir. Transylvania ve Strange World’de yaptıkları en iyi iki şarkı. nerdeyse 15 yıldır aklıma düştükçe dinlerim her seferinde tipim kayar o duyduğum en “ruh” fışkıran ve en ciğere doğrudan giriş yapan soloları duydukça. puanlandırılamazlardan.

  6. MARDUK says:

    Dickinson’sız Maiden’i sevmeyen bir tek ben miyim ?

  7. Seyfullah says:

    “Bu şarkılar bir çok grubun üçüncü beşinci albümüne konsa, “bu adamlar iyice oturtmuş işi” dedirtecek şarkılarken Iron Maiden’ın bunu daha ilk albümden kafamıza vurması bana halen “vay anasını” dedirtiyor.” cümlesine sonuna kadar katılıyorum.Bir debut albümüne göre fazlasıyla iyi 10/10.

  8. burningeyes says:

    ”Iron Maiden” parçası çok hoş.

  9. Rzeczom says:

    bu kritiğin etiketlerinde tarih yer almıyor. 1980 olarak yer alırsa sevinirim.

    harflere tıklayarak grupları zaten artık alfabetik olarak sıralayamıyoruz. en azından etiketlerin yardımı ile arattığımız yılda çıkmış albümleri sıralayabilelim.

    ulaşmak istediğim kritik için PA’dan çıkıp, google yardımı ile albümü, grup ismini, her neye ulaşmak istiyorsam öyle aratıp sitede buluyorum artık.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Rzeczom, ekledim. Ana sayfanın ortasındaki arama kısmı çalışıyor, PA’dan çıkmaya gerek yok.

    Rzeczom

    @Ahmet Saraçoğlu, eklendiği için teşekkür ederim. PA’nın arama kısmının çalıştığını biliyorum. ama örneğin: Brave Murder Day, Katatonia gibi bazı anahtar kelimeleri kullanarak arattığımız zaman sadece katatonia etiketli diğer yazılar değil, aynı zamanda başka alakasız gruplar, albümlerde karşımıza çıktığından ben o şekilde kullanıyorum.

  10. Belhor41 says:

    Prowler’ın sözlerini ilk okuduğumda adamların şarkıyı yazdıklarında 16, en fazla 18 yaşlarında olduğunu düşünmüştüm. Ufak bir hesap yapınca gördüm ki albüm çıktığında grubun yaş ortalaması ve sözleri yazan Harris’in yaşı 24. Adamın sözleri daha genç iken yazmış olma ihtimali de var tabii, ama yaş ortalaması 24 olan bir grubun albümlerine Prowler gibi bir parça eklemiş olma düşüncesi güldürüyor. Parça aşırı iyi ama, orası ayrı konu…

    Raddor

    @Belhor41, bana da hep garip gelmiştir. Yaştan değil de Maiden’ın böyle bir parçası olması.

  11. deadhouse says:

    Maiden dinlediğimde içimdeki ergen, çocuksu kişilik dışarı çıkıyor. Çocuklar gibi heavy metal bayrağını sallamak, metal ulan demek istiyorum. Öyle bir grup Iron Maiden. Başka hiçbir grubun yapamayacağı bir şey bu benim için. Ruh her şeydir.

  12. Raddor says:

    Dünyanın en iyi Melodic Metal grubu. Tür dışına çıkarsa da melodide Rush’la kapışır. Steve Harris Metal’in Geddy Lee’si zaten. (Rock & Roll sözlüğünde Geddy Lee, bas gitar tanrısı demek)

  13. 1989′un o soğuk kış gününde, Erses Müzik’ten elimde Killers yerine Iron Maiden albümüyle veya param yetişip her iki albümün kasetiyle birlikte çıksaydım, şimdiki düşüncelerime sahip olur muydum pek emin değilim doğrusu. Bu konuda en merak ettiğim şey ise Killers’i beğenmeme rağmen, niye ilk fırsatta gidip Iron Maiden kasetini de arşivime katmadım orası tam bir muamma, çünkü hiç hatırlamıyorum. Amma velakin ilk albümle ilgili hatırladığım en net şey, ’80′lerde çıkan Iron Maiden albümleri arasında en son satın aldığım olması.
    1980-1988 yılları arasında çıkan ilk 7 albümü kendi zevkime göre sıraladığımda, Iron Maiden albümü kendine 7. ve son sırada yer bulmakta. Bunun en önemli sebebiyse, Iron Maiden evrenine Seventh Son Of A Seventh Son gibi son derece sert bir albümle giriş yapmamdı kuşkusuz. Hemen ardından kaset koleksiyonuma dahil olan OZZY OSBOURNE-No Rest For The Wicked ile MANOWAR-Kings Of Metal albümleri de sert ve keskin enstrüman tonlamalarına sahiplerdi. MEGADETH-So Far/So Good/So What, METALLICA-And Justice For All ve SLAYER-South Of Heaven albümleriyle thrash metal alemlerine de yavaştan bir giriş yapıyordum. Artık mottomu ‘daha hızlı-daha sert’ şeklinde belirlemiştim.
    BLACK SABBATH-Headless Cross & Eternal Idol, JUDAS PRIEST-Ram It Down & Painkiller, SAXON-Solid Ball Of Rock & Rock The Nations, ANGEL WITCH-Screamin’N Bleedin’, MANOWAR-Fighting The World, ACCEPT-Hungry Years, RUNNING WILD-Death Or Glory, KING DIAMOND-Them & The Eye adeta benim dinlemem için üretilmişlerdi. CELTIC FROST-Vanity/Nemesis, KREATOR-Extreme Aggression & Coma Of Souls, DESTRUCTION-Eternal Devastation, MEGADETH-Rust In Peace, SLAYER-Reign In Blood & Seasons In The Abyss, OVERKILL-The Years Of Decay & Under The Influence & Horroscope, TESTAMENT-Practice What You Preach & The New Order & Souls Of Black, ANTHRAX-State Of Euphoria, DEATH ANGEL-Act III albümleriyle thrash metal alanındaki faaiyetlerime tam gaz devam ediyordum.
    Tüm bunlar olup biterken, IRON MAIDEN ve Heavy Metal’i de boşlamıyordum kesinlikle. Artık ne istediğimi biliyordum ve Heavy Metal’imin sert, hızlı, melodik olmasının yanında jilet gibi keskin olması da, dinlediğim müzikte aradığım diğer önemli kriter haline gelmişti.
    Killers’ın ardından, rahmetli annem ve kızkardeşimle -nur içinde yatsın ikisi de- birlikte bayram alışverişi için gittiğimiz Eskişehir seyahatinden, elimde Piece Of Mind ve Live After Death ile dönmüştüm. Live After Death’teki Iron Maiden ve Running Free, Iron Maiden albümünden deneyimlediğim ilk parçalar olmuşlardı ve ne yalan söyleyeyim çok basit bulmuştum Hallowed Be Thy Name’lerin, Rime Of The Ancient Mariner’ların yanında. Satın aldığım Live After Death kasetinde, Londra Hammersmith Odeon’da kaydedilmiş 5 parça ne yazık ki bulunmuyordu. Bunu, albümün 1998 baskı cdsini satın aldığımda öğrenecektim ancak.
    1990′da ülkemizde de basılan The First Ten Years serisinin 7. kaseti Running Free & Run To The Hills epsinde karşılaştığım, aslında Live After Death’te çoktan dinlemiş olmam gereken Phantom Of The Opera’yı dinleyince büyülenmiştim adeta. Parçanın ilk albümden olduğunu öğrendiğimde -ki bu öğrenme süreçleri öyle çabucak gerçekleşmiyordu o zamanlar- hem çok şaşırmış, hem de albümle ilgili düşüncelerim olumlu yönde değişmeye başlamıştı. Serinin 9. kaseti Can I Play With Madness & The Evil That Men Do’da yer alan ve sonradan ilk albümden olduklarını öğrendiğim Prowler’88 ve Charlotte The Harlotte ’88 ikilisi, olumlu düşüncelerimin daha da pekişmesini sağlamıştı. Grubun ideal kadrosuyla yeniden kaydedilen, Bruce ve Nicko’nun ekstra katkıları sayesinde keşke ilk albümü hatta Killers’ın tamamını kaydetselermiş dedirten performans; ilk albüme doğru çıktığım dolambaçlı, engebeli, zorlu yolculuğumun sonuna işaret ediyordu. İlk albümü dinleme konusunda ikna olmuştum artık.
    Nihayet albümü dinlediğimde, ilk seferde büyük bir hayalkırıklığına uğramıştım sesörgüsü açısından. Ama dinlediğim kaynak bir YouTube, bir Spotify değildi. 5-10 saniye dinleyip, beğenmedim deyip geçip gidecek lüksüm yoktu. O zamanlar bırakın YouTube’u, ne internet, ne bilgisayar, ne de akıllı telefon vardı. Elimdeki en gelişmiş teknoloji tek kasetçalarlı teybimdi, geri kalan her şey kara düzen. Alınan her kaset, bir başka kaset alınana kadar döndüre döndüre dinlenirdi. Tam da bu yüzden, o zaman satın alınan her kaset çok kıymetliydi.
    Bu şartlar altında, gidip gelip dinlemeye devam ettim. Halihazırda Black Sabbath, Rocka Rolla, On Parole, Black Metal gibi öncü albümlerle edinmiş olduğum deneyim sayesinde; bir albümü çıktığı dönemin ruhu ve o zamanın şartlarını göz önünde bulundurarak değerlendirmeyi öğrenmiştim. Başlarda bana iptidai gelen albümün ses örgüsünün ardındaki kaliteyi farketmem uzun sürmemişti. Bunun için normalden fazla emek sarfetmem gerekmişti ama değmişti.
    1980-1988 arasında yayınlanan ilk 7 IRON MAIDEN albümünün, Heavy Metal müziğinin en uzun ve en başarılı serisi olduğunu net şekilde söyleyebilirim. Benim bunların arasındaki favorim Seventh Son Of A Seventh Son. Ama birisi gelip kendi favorisinin başka bir albüm olduğunu söylerse itiraz etmem, hatta oturup o kişinin favori albümüyle ilgili kişisel bağını ve hikayesini dinlemeyi tercih ederim. Beri yandan herkesin favorisinin farklı olması, Iron Maiden’ın ne kadar büyük bir efsane olduğunu da kanıtlar nitelikte.
    Yine de, ‘keşke bu albümü de Martin Birch kaydetseymiş’ demekten kendimi bir türlü alamıyorum.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.