Ne gariptir ki İstanbul’da yaşarken elden geldiğince tüm metal konserlerine giden ben, bu işin membaı olan Amerika’da bir seneyi aşkın vakittir rock/metal konserine gitmemiştim. Derslerin verdiği bıkkınlık, Dream Theater’ın son albümünün taş gibi olması ve tabii ki uzun süredir headbang yapmamış olmanın verdiği gaz birikimi sonucu, haberini alır almaz bu konsere gitmeye karar verdim.
Konserleri en önden izlemediğim zaman zevk alamama gibi bir sorunum var. Bunu ukalalık olsun diye söylemiyorum, önümde insan olduğu zaman bir şekilde rahat olamıyorum ve kendimi konserin içinde hissetmiyorum. O yüzden sevdiğim bir grup olunca 4-5 saat önceden giderim mekâna sıra beklemeye. Bu sefer de öyle oldu, fakat Türkiye’den farklı olarak bu sefer benle beraber bekleyen kimse yoktu. Konsere 1 saat kala insanlar toplanmaya başladılar. İlk başta bunu Amerikalılar’ın rahat insanlar olmasına yordum, fakat acı gerçeği mekâna girince anladım:
“Kol.. Koltuk! Koltuklar!!”
Evet, yanlış okumadınız. Mekân bildiğiniz Cemal Reşit Rey tadında tamamen koltuklu bir oturma düzenine sahipti. Yıllarca “Live at Budokan” DVD’sinde oturduğu yerden metal konseri izleyen Japonlar’la dalga geçmiş biri olarak, tabii ki bu durumu sindirmedim. Daha da komik olan şey, konseri izlemeye gelen kitlenin bunu gayet normal karşılamasıydı ki bunların arasında Hulk Hogan boyutunda 7/24 deri ceketle gezen adamlar da vardı. Yapacak bir şey olmadığından “Boşver ya değişik bir tecrübe işte, hakikaten tiyatro izler gibi Dream Theater izleyeceksin” moduna geçmeye karar verdim.
Gelelim açılış grubu olan Trivium’a. Açıkçası 2-3 şarkısı dışında çok sevdiğim/bildiğim bir grup değil o yüzden çok detaylı şeyler yazamayacağım, yazıyı Trivium için okuyanlar kusura bakmasınlar. Sahnede gayet enerjiklerdi ve seyircinin çoğunun Trivium’la alakası olmamasına rağmen (onu nerden biliyorsun derseniz, Matt Heafy direkt olarak sordu “Kaçınız bizi ilk kez izliyor” diye, salonun %90 ı elini kaldırdı) milleti gaza getirmeyi başardılar.
Koltukta oturan adam ne kadar gaza gelirse artık… Anonslardan anladığım kadarıyla ağırlıklı olarak son albüm “In Waves” ten çaldılar. Toplamda 6-7 şarkılık kısa bir playlist çalarak sahneyi Dream Theater’a bıraktılar.
Koltukta headbang yapmanın komikliği ve sıkıntısı, içimdeki metal aşkıyla birleşince daha fazla dayanamadım ve kendimi en ön sıradaki koltuklar ile sahne arasında dikilirken buldum. Bir bayan gelip nazikçe beni yerime yollamaya çalıştı, ben de “grubu bir kere yakından göreyim valla gidicem lütfen” deyip onu savuşturdum. Fakat başlattığım hareket benim gibi cengâverleri de gaza getirdi ve yaklaşık 9-10 kişi olarak sahne önünde saf tutup konseri izledik. Sanırsam görevliler de “Bu manyaklarla uğraşılmaz” diye düşündü ki bir daha bizi uyarmadılar.
Öncelikle ses sisteminden “Dream is collapsing” (evet Inception’ın ana teması) verilmeye başlandı. Açıkçası parçanın gerek adı gerek yapısı ile giriş için süper bir seçim olduğunu düşünüyorum. Bu arada ekrana Dream Theater üyelerini çeşitli kahramanlar şeklinde gösteren bir animasyon oynamaya başladı. Rudess büyücü, Petrucci şimşek atan Zeus benzeri bir varlık, Labrie korsan ve Mangini de cin gibi bir şeydi. En yaranı ise sırtına katana yerine bas gitar takmış olan ninja Myung’dı. Animasyondaki tipler sahneye doğru yol alınca, bu sefer gerçek grup sahneye çıktı ve son albümün bomba parçalarından “Bridges in the Sky” ile konseri açtılar.
Grubun ve seyircinin performansını uzun uzun anlatmama gerek yok, her zamanki gibi taş gibi çaldılar ve son albüm dahil bütün şarkılara tam katılım vardı. Gelelim konserden aklımda kalanlara:
- Diğer tüm üyelerin çalışını artık ezberlediğimizden, performansı en çok merak edilen kişi Mike Mangini idi.. desem de inanmayın. Mike Mangini bu, boru mu! Dünkü çocuk değil sonuçta, zamanında defalarca videolarını izleyip ağzımız açık baktığımız bir adam. Eşekler gibi çaldı tabii ki, grupla olan uyumu takdire şayandı. Eski parçaları da fazla ellemeden Portnoy’un stilinde çaldı. Sanırsam tek eksiği sahnede Portnoy gibi hiperaktif hareketlere girmemesi idi, ama onu da özleyen var mıdır bilemiyorum. Bir de 5-6 dakikalık bir davul solosu attı, ki gayet “müziksel” bir solo idi, yer yer “davulda hız rekortmeni” olduğunu hatırlatmak istercesine şovmen hareketlerde bulundu tabii, ama genel olarak çok eğlenceli bir soloydu. Seyirci ayakta alkışladı.
- Konserin en anlamlı anonsu, Labrie den gelen “Yeni albüme tepkiniz muhteşem, teşekkür ederiz, sanırım istediğiniz albüm buydu değil mi ?” idi. Bence bu sözler son albümü çok güzel özetliyor. gerçekten Dream Theater tarafından uzun süredir ilk kez hayranları düşünerek yapılmış bir albüm “A Dramatic Turn of Events”. İçinde Dream Theater’ın tüm dönemlerinde tatlar taşıyan, her dönemin hayranlarını (özellikle “Images and Words” sevenleri) tatmin edecek bir çalışma. Konserin seyirci açısından zirve anı da zaten kapanışta çalınan “Breaking All Illusions” idi. Albümde zaten aşık olduğum bu parça, konserde hayvani bir performansla çalınınca ben de diğer zavallı Bostonian’lar gibi aklımı kaybettim.
- Labrie demişken, açık ara benim gördüğüm en iyi konser performansını sergiledi. Daha önce İstanbul’da 3 kez izledim adamı ama hiç bu kadar enerjik gördüğümü hatırlamıyorum. Sesi de hiçbir şarkıda düşmedi, yardı geçirdi kısacası.
- Bir diğer güzel an ise, Labrie ve Petrucci’nin oturarak yaptığı akustik şov idi. Önce Silent Man arkasından da yaylı çalan bir amcanın desteği ile Beneath The Surface çalındı, çok duygusal anlardı.
- Son albümü ne kadar övsek de hâlâ en efsane albüm “Scenes From A Memory”dir arkadaş! Fatal Tragedy çalarken resmen zaman ve mekan büküldü be!
Yazıyı toparlamak için tam playlisti de verelim:
Intro: Dream is Collapsing
Bridges in The Sky
These Walls
Build Me Up Break Me Down
Endless Sacrifice
Mangini Drum Solo
Ytse Jam
The Silent Man
Beneath The Surface
Outcry
On The Backs of Angels
Forsaken
Through My Words – Fatal Tragedy
Breaking All Illusions
Bis: Under a Glass Moon
Playlist’i analiz etmeye üşenenler için: Son albümün 9 şarkısından 6 sı çalındı. Falling Into Infinity, “Six Degrees of Inner Turbulence” ve “Black Clouds and Silver Linings” albümlerinden hiç parça çalınmadı. Diğer albümlerden ise ortalama birer şarkı çalındı.
Nazım Kemal ÜRE
Trivium’u 3 kez izledim. Cidden iyi bi konser grubu.
Oturarak konser izleme olayı çok tatsız hakkaten. Ben de mecburiyetten aynı durumda iki konser izledim. Biri Anthrax/Judas Priest’ti; o hadi bir nebze dayanılır gibiydi. Ama diğeri dünyada oturarak izlenecek en son kadroya sahipti:
http://www.thedarkcyde.net/images/UnholyAlliancePoster.jpg
Mecburen koltuğun önünde ayağa kalkıp tepindim ama rahat hareket edemeden metal konseri izlemek çok zor gerçekten. Hele ki bu şekil bi kadro varken. Dizlerimin arkası yara oldu koltuğa sürtünmekten.
Yazı çok güzel olmuş, teşekkürler.
28.10.2011
@Ahmet Saraçoğlu, anlayamıyorum oturarak nasıl izleniyo bi onu çok merak ediyorum bi de trivium u
29.10.2011
@Ahmet Saraçoğlu, oturarark lamb of god izlemek mi? kamera şakasımı onlar?
29.10.2011
@Ahmet Saraçoğlu, Ben tesekkur ederim. Malesef bulundugum cevrede benim sevdigim muzikleri dinleyen ve tartisan pek kimse yok, o yuzden bu site ilac gibi geliyor bana :)
Seninki hakkaten daha fenaymis ya, DT hadi neyse de Lamb of God ve Slayer da oturmak !! Turkiyede boyle bisey yapilsa seyirci koltuklari sokup sahneye atardi heralde.
setlist daha iyi olabilirmiş