Hırboların kıllı göğüslerinden, boyunlarından eksik olmayan altın kolyelerin yanında zarif bir bayanın şık küpesi gibi durmaları, ama o hırbolar, kılları ve o kıllarla temas eden altın kolyeleri tarafından tecavüze uğramaları.
Çeşitli grupların myspace sayfalarında sörf yaparken bu Amerikalı, heyecan verici grubun sayfasına denk gelivermiştim. Oradan birkaç parçalarını dinledikten sonra ilk ve maalesef tek albümlerine en kısa zamanda ulaşmam gerektiğine karar verdim. Aklımda olan tek şey “hemen bunun kritiğini yazmalıyım” idi.
Bir anda çok heyecan verici bir gruba aniden denk gelmek insanın içinde nasıl çiçekler açtırır, gökkuşağının altına ulaşmış da altın kazanını bulmuş gibi hissettirir bunu siz de bilirsiniz. Tüm bu hislerin egemenliği altında bu yeni oluşmuş grupla ilgili üzücü haberlere ulaşmam ise işin kötü kısmı. Birçok eleman değişikliğinden sonra ve grubun kurucusu Ryan Cox’un yazdığı yazıda sezilen, onlara entrikalar çevirildiği durumunu kavradıktan sonra gelecekte inanılmaz şeyler yapma potansiyeli çok yüksek bu grubun dağılması sonucu harcanmasının verdiği burukluk kaçınılmaz oldu. “Geleceği en parlak grupları” gibi bir liste oluştursam ilk 3’e girebilecek bir grup. Ama dönen tezgahlarla bir türlü işi götürememişler. Hırboların kıllı göğüslerinden, boyunlarından eksik olmayan altın kolyelerin yanında zarif bir bayanın şık küpesi gibi durmaları, ama o hırbolar, kılları ve o kıllarla temas eden altın kolyeleri tarafından tecavüze uğramaları kaçınılmaz olmuş (bir benzetme için bu kadar kasılır).
Grubun kurucusunun bu yolda ne kadar uğraştığı yazdığı yazıdan kolayca anlaşılıyor. Önceleri vokal yapıp gitar çalan bir elemanmış, taa ki okulunda Marcus adında deli bir gitarcı bulana kadar. Gel zaman git zaman eleman değişiklikleri tarz değişiklikleri sonucu kendisini davul çalışırken bulmuş adam. Albümde davula ne kadar çalıştığı anlaşılıyor. Aylarca süren çalışmalarında eminim davul setini kemirecek kadar çalışma delisi olmuştur. Myspace sayfalarında kendi için “drums” yerine “tank driver” yazmasının yüzde bıraktığı tebessümün yanında, albümde de bu benzetmenin hakkını verdiğini anlıyoruz.
Gelelim albüme. Deathcore ve Melodik Metalin bir çeşit sentezi denebilir. Ama Metalcore kesinlikle değil. Bence metalcore’a bulaşmamaları da zaten çok iyi olmuş çünkü oralar biraz tıkalı durumda bilindiği üzere. O kadar eleman değişikliklerine rağmen Marcus’un grupta kalması ne kadar başarılı biri olduğunu gösteriyor. Yaratıcılığı, tekniği oldukça üst seviyede. Bunun yanında, şarkıları bir bütün olarak ele alırsak herhangi bir grubu çok da andırmadığı, yani saf bir özgünlüğün bu grupta mevcut olduğunu söyleyebilirim. Bunun en büyük sebeplerinden birisi Martin’dir bence. Eğer dağılmasalardı, ileriki albümlerde çok daha oturmuş, muhteşem işler yapma ihtimalleri çok yüksek olurdu. Birçok yeni grubu sil(k)ip atacak kadar.
Albümün eksi yönleri tabii ki var. En büyük eksisi dinleyeni ikileme düşürmesi. Mesela bir rif giriyor “hmm vasat” diye düşünüp tam siz sıkılmak üzereyken parça öyle bir hale bürünüveriyor ki kapatamıyorsunuz. Ya da parça güzel başladı “hobarey hobarey hele hele” diye dinlerken birden vasat bir rifle karşılaşıp boynunuzu bükebiliyorsunuz. Ama parça ilerledikçe toparlıyorlar. Kesinlikle sıkmıyor. Dolayısıyla dinlerken şöyle bir tablo çıkıveriyor ortaya “…vas (çıkmıyor ağızdan “vasat” kelimesi) … fakat?” ya da tam tersi oluyor. İlk albüm denemesinde böyle şeyler olmuyorsa zaten o gruba tapılır genelde. Tam sıkılmak üzereyken harmonik bir sweep’in ya da ortalamanın üstünde bir solonun, ya da başka bir ilginçliğin sizi yakalaması an meselesi. Grubun myspace sayfasına girip parçalara bir göz atmanızı şiddetle öneririm. Gitarlar ve davul dışında vokal de gayet başarılı. Yaptığı her şeyle kulağı çok güzel dolduruyor.
“Act I: The Host”, içinde yenilik, yaratıcılık, biraz da eski malzemeden edinilmiş materyaller ile en çok gelecek vaad eden, dağılmayı asla hak etmeyen gruplardan birinin çıkardığı değeri bilinmeyen bir ürün.
Şarkılar 1. Introduction
2. Scent Of Flesh
3. Retribution
4. The Oracle
5. Black Tooth
6. Xenophobe
7. Man Made Structure
8. Codex Gigas
9. Cleansing
10. The Host
ölümüne underrated bir grup bu. neden böyle anlamadım. bazı kısımları bana göre fazla melodik olsada acayip beğendim albümü. devam etselermiş çok daha iyi şeyler çıkarmış bu adamlardan.
ölümüne underrated bir grup bu. neden böyle anlamadım. bazı kısımları bana göre fazla melodik olsada acayip beğendim albümü. devam etselermiş çok daha iyi şeyler çıkarmış bu adamlardan.
symphony x e benzettim ben ozellikle videonun basında ve sonunda calan tapping li bolum direk sea of lies