Kim bilir tohumu toprağa düşeli kaç yüz olmuş devasa ağacın altında öylece uzanmış yatıyordu. Yağmurun durmak bilmediği, hormonlu sivrisineklerin insanoğluyla saklambaç oynadığı bu tropikal cehennemde geçirdiği sekizinci aydı ve ne yazık ki kabus yakın bir gelecekte bitecek gibi görünmüyordu. Bu benim savaşım değil, diye düşündü. “Keşke kasaba meydanında o lanet ‘görev seni çağırıyor – orduya katıl!’ yazılı broşürleri dağıttıkları, megafonla allahın belası yalanlar söyledikleri sırada işin varkına varsaydım”. Oysa muayene sırasında doktor ona bebekliğinden hatıra kalan omuz çıkığı nedeniyle kendisini Vietnam’a göndermek istememiş, Tom ise cevaben “vatanına karşı borcu” olduğunu söyleyip bu borcu er ya da geç ödemekte ısrar etmişti. Öyle ya, nasılsa birkaç ay içinde savaş bitecek, herkes evine dönecek, piyade er Tom da kendisini ailesine adayıp mutlu mesut yaşayacaktı.
Ama işler hiç de bekledikleri gibi gitmemişti. Çekik gözlü düşman dişli çıkmış, çatışmalar uzadıkça uzamıştı. “Şimdi Mary Ann’le beraber olabilirdim, kahvaltımı daha doğalı 2 ay olan oğlumla yapabilirdim. Ama şimdi, 23 yaşımda, bu lanet yerde son nefesimi vereceğim ve cesedimi bile bulamayacaklar” diye geçirdi aklından. Oysa çocukken her pazar günü gittiği kilisede pederin yaptığı cehennem tasviri o kadar farklıydı ki… Etrafında alevler ve sivri kuyruklu zebaniler olması gerekiyordu. Agar ağaçları, sivrisinekler ve napalm bombaları ise hiç hesapta yoktu. Acı acı gülümsedi. Sadece bir piyon, hatta devletinin gözünde değersiz bir karıncadan farksız olduğunu idrak etmesi biraz zaman almıştı. Asıl savaş domuzların arasındaydı, ama son pişmanlık fayda etmiyordu.
Üç gündür yoldaydı ve yorgunluktan bayılmak üzereydi. Uzak mesafe operasyonuna çıkmışlar, görevin ilk bölümünü başarıyla bitirdikten sonra bir önceki gün takımıyla birlikte pusuya düşmüşler, doktor, telsizci ve komutanları dahil tüm arkadaşlarını kaybetmişti. Hatta komutanı için iptidai bir mezar bile kazmıştı. Adeta bir külçe ağırlığındaki sahra telsizi ise tam da bataryası bitecek zamanı bulmuştu…
Neyse, bunları düşünmenin zamanı değildi şimdi. Matarasını çıkarıp hafifçe salladı, içinden bir yudum almak istedi, fakat içinde kalan temiz su bir yudumdan daha azdı, etrafta birikmiş yağmur sularından içmek ise salgın hastalığa davetiye çıkarmaktı. Matarayı yerine geri koyarken günlük istihkakından artan sigarasını yakmayı düşündü, fakat etrafı kızıllarla çevriliyken bu pek de iyi bir fikir olmazdı. Hem belki bir mucize olur, birliğine dönüş yolunu bulur, sigarasını da ertesi akşam arkadaşlarıyla birlikte… Aniden bir hışırtı duydu, tüfeğini kavrayıp arkasını döndü. Neyse ki -alacakaranlıkta çok iyi görünmese de- çalılıkların arasında kıpırdanan şeyin bir saola olduğunu anlayacak kadar uzun süre bu memlekette kalmıştı. Saola bu yöreye özgü bir hayvandı, eti ise -normalde yenmemesine rağmen- aç kalmış bir asker için oldukça lezzetliydi. Bir an için göz göze geldiler, saola ürkek bir tavırla uzaklaştı. Tom derin bir nefes aldı, tüfeğini tekrar yerine koyup oturdu. Ormanın ortasında her an temkinli olmak elzemdi, üstelik paranoyak olman takip edilmediğin anlamına gelmezdi.
Yarın muhtemelen hayatta kalmak için son şansı olacaktı, bunu biliyordu, o yüzden şimdi dinlenebildiği kadar dinlenmesi lazımdı. Nasıl olduysa bir köşede ıslanmadan kalmış otların üzerine uzandı. Kısa ve rahatsız bir uykuya daldı. Rüyasında oğlunu, karısını ve uzayı gördü. Savaş bitmiş, insanoğlu uzaya çıkmış, o da ailesiyle bu kahrolası dünyadan kaçıp kervanlarla başka gezegenlere gidiyordu. İçini garip bir huzur kapladı. Sanki gerçeklikten bir an için kopup gitmiş, sürreal bir evrene gelmişti. Öyle bir evrendi ki bu, hiçbir şey ona zarar veremezdi…
Zaman duygusunun yitmiş gibi göründüğü birkaç saatten sonra güneşin ilk ışıklarıyla uyandı. Bir kuşun çığlığı sessizliği yırttı. Kafasını kazdığı siperden hafifçe yukarı kaldırdı. Birkaç saattir orada dolaşan nöbetçi artık değiştirilmeyi bekliyordu. Tom’un zamanı azalmıştı. Hayır, burada, bu ıssız diyarlarda tek başıma ölmeyeceğim, Arizona’da, çocuklarımın yanında yaşlı bir adam olarak öleceğim, diye düşündü. “Kaderime isyan ediyorum, ölümün gücü yetiyorsa gelsin de alsın beni! Ben demir adamım!”
Hızlıca kararını verdi, yüzlerce kez ıslanıp kurumaktan iyice soluklaşmış sırt çantasına elini attı, Buck’ın ölümünden beri güvendiği tek dostu olan ordu bıçağını çıkardı. Nöbetçiye arkadan usulca yaklaştı. Tek ve kesin bir hareketle işini bitiriverdi. Aşağılık commie’lerden biri daha eksilmişti işte. “Bu daha başlangıç! Ölümünüz napalmle, cenazeniz elektrikle olacak piç kuruları!” diye düşündü. “Ama ölüp kurtulmak o kadar kolay değil! Önce, kıyameti benim elimden tadacaksınız!”
Cesedin üzerini aradı fakat kayda değer bir şey bulamadı. Elinde kalan mühimmata baktı. Durum pek de iç açıcı görünmüyordu. Biraz peksimet, boş matara, ordu bıçağı ve de… Oh Tanrım! Kullanılabilir durumda bir el bombası! Bunu son çare olarak lazım olur diye çantasının güvenli bir bölmesine sakladığı tamamen aklından çıkmıştı! Gökyüzüne baktı. Gün doğarken bulutlar da dağılıyordu, aralarından masmavi gökyüzü ortaya çıkmıştı. “Hava açacak! Çünkü tanrı bugün en sevdiği kulunun hayatta kalışını izlemek istiyor!” diye düşünüp gülümsedi. Pusulaya baktı, doğuya doğru gittiğini gösteriyordu. Doğru yolda olmalıydı, şansı varsa akşama kadar üsse varırdı. Bunları düşünerek birkaç yüz metre ilerlemişti ki duyduğu mekanik sesle irkildi. Bir helikopter yaklaşıyordu. Görünüşe göre takımıyla operasyon sırasında ele geçirdikleri ve ekibin hayatta kalan son üyesi olarak canı pahasına koruduğu –ve içinde ne olduğu hakkında en ufak bir fikrinin olmadığı- mühürlü zarftan kızılların da haberi olmuştu!
Hemen kendisine çalıların arasında bir siperlik buldu, saklandı. Gökyüzünde adeta davullar çalıyordu. Helikopterin gürültüsü bir süre arttıktan sonra sabitlendi ve ton değiştirdi. Bu iniş yaptığı anlamına geliyordu. Başını ağaca dayadı, derin derin nefes aldı. Uzaktan birkaç kişinin sesi duyulmaya başlamıştı. Refleks olarak silahını kontrol etti. Sesler yaklaştı, ardından sessizlik. Birkaç adım daha, sonra yine sessizlik. Birkaç fısıltı ve yine sessizlik. Yolun sonuna geldik diye aklından geçirdi, hayır hayır, böyle olmamalıydı. Böyle bitmemeliydi. Eli bombanın pimine uzandı. Kör talihine okkalı bir küfür etti, gözlerini kapattı ve bir anda siperden fırladı. Pimi çekti, kendini ileri doğru atarken bombayı askerlerin üzerine doğru savurdu. Yere düşerken başını ellerinin arasına çoktan almıştı bile.
Bomba birkaç metre ötede büyük bir gürültüyle patladı. Tom havada bir insan kolunun uçtuğunu, birkaç kişinin de yere düştüğünü gördü. Kafasını kaldırdı. Dumanların yükseldiği yerde hiçbir hareketlilik yoktu. Hafifçe doğruldu, kimsenin hayatta kalmadığından emin olunca ayağa kalktı ve yanlarına doğru ilerledi. “Evet evet, şanslı günümdeyim” diye geçirdi aklından. İşler umduğu gibi gitmeye başlamıştı, adeta bir peri masalı gibiydi, tek fark, buradaki periler bot giyiyordu! Tom gülümsedi, yaklaştı, gülümsedi. Taa ki ölü askerlerin yanına varana, üzerlerindeki üniformaları görene ve sahra telsizinden gelen anonsu duyana kadar: “6. takım! Burası üs! Er Tom’u buldunuz mu? Cevap verin! 6. Takım! Cevap verin!!”
@Ufuk, İyi güzel de usta keşke biraz albümün metal müzik üzerine etkisinden bahsetseydin be usta. Çünkü bütün albümler bi yana bu albümün etkisi bi yanadır benim gözümde.
Konuya dönersek Black Sabbath hariç Heavy nin alayından nefret ederim. Şimdi hiç ” o dinlediğin Thrash Death Extreme gruplarının kökü Heavy dir kökünü mü inkar ediyorsun11!!!” diye çıkışmayın hiç biri kök değildir kök olacak bi albüm varsa o da budur. Bunda da saygıyı ve sevgiyi kusur etmem. Ama ama diğer Heavy gruplarına saygı ve sevgi beklemeyin benden. (Motörhead i de tenzih ederim) Yılların deneyimi gözlemcisi ve araştırmacısı konuşuyor burada heheh.
@_BlaCkeneD_, bu sefer konsept yazı olsun istedim, o yüzden tarih dersi yok. Heavy’ye gelince senin zevkin, ben karışmam, ama bütün genre’yi bir kalemde silip atmadan önce biraz daha araştır derim. Hepsi birbirine benzemez, aradan senin de beğeneceklerin çıkabilir.
@Ufuk, ben mi çok öküzüm bilmiyorumda koca yazı içerisinde aralardaki diyaloglarda şarkı isimlerinin geçmesi dışında zerre alakalı değil albümle ve grupla. bence konsept yapacağım diye fazla abartılmış. grubun şarkıları ve fotoğraflarının arasına copy-paste edilmiş alakasız bir yazı gibi duruyor.
Harika bir yazı olmuş Ufuk. Ben de Earth’ün 2008 albümü kritiği için bu tarz bi işe kalkıştım, hatta baya yazmıştım ama sonra beğenmeyip çat diye silmiştim. Götüm yememişti.
Tarih dersi veren bir yazı olsaydı muhtemelen şöyle göz gezdirir kapardım. Dolayısıyla bu gayet okuması zevkli olmuş. Ellerin dert görmesin hacı.
açıkçası yeni çıkan albümlere teknik değerlendirmeler yapmak mantıklıdır ve en doğrusudur. ancak böyle kült ve eski albümlere teknik değerlendirme yapmak bayağı abuk bir durum olurdu. bu yazı gayet güzel olmuş. albüm tam konsept olmasa da yazı sayesinde konsept kıvamına gelmiş ellerine sağlık usta.
ayrıca bu albümün şöyle bir yanı var benim için. bas gitara merak sardığım dönemlerde ilk çaldığım şarkılar bu albümün şarkılarıydı. war pigs, iron man, electric funeral. hem eğlenceliydi hem de bas gitarı kolayca öğrenmeme yardımcı olmuştu. gereksiz bir detaydı.
uzun lafın kısası albüm şahane, yazı şahane daha ne istiyorsunuz!
@SeventhSon, albümün ismi ilk başta War Pigs olarak düşünülmüştü ancak Ameikanın tepkisini çekebileceğinden albümün adı albüme sonradan eklenen Paranoid şarksının ismi oldu ancak albüm kapağı değiştirilmedi albüm kapağındaki fotoğrafta yanlış bilmiyosam savaşan bir vietnamlı hatta ozzy “albümün adı paranoyak ama kapakta savaşan bir asker var çok saçma” demiştir zamanında geezer da “ozzy onlar savaşan paranoyak askerler” diyerek ozzyi ikna etmiştir umarım aklındaki spruya cevap vermişimdir
dünyanın en iyi rock metal albümü rock müziğin başucu kitabı bu albüme not kimin haddine?kaldırın o okuyucu not köşesini cinsin biri gelir 8-9 falan verir
Sabotage ile birlikte Black Sabbath’ın zirve noktasıdır. 10-20-30-40 tüm puanların helal olduğu albümdür. War Pigs dünyanın en iyi şarkısı, Black Sabbath ise dünyanın gelmiş geçmiş en iyi grubudur. Bu müzikse metal diye dinlediğiniz çoğu şey müzik falan değildir. Böyle de taşşak omuzlarım.
@Küçük Zenci, Tam da bugün Paranoid albümünü dinlemiş, ardından Master of Reality’ye geçmiş ve albümün sonuna gelmiş olup, Into the Void çalarken siteye girip bu yorumla karşılaşmam.. Bunlar hep Sabbath’ın şiytanlı, okultlü müziğinin işleri herhal. Neyse bir tur daha döndüreyim bari Paranoid’i.
Bu arada benim favorim de hep Sabbath Bloody Sabbath olmuştur.
baya beğendim.
Hangi kitaptan alıntı bu?
14.07.2011
@_BlaCkeneD_, kompliman olarak alıyorum, teşekkürler :)
14.07.2011
@Ufuk, İyi güzel de usta keşke biraz albümün metal müzik üzerine etkisinden bahsetseydin be usta. Çünkü bütün albümler bi yana bu albümün etkisi bi yanadır benim gözümde.
Konuya dönersek Black Sabbath hariç Heavy nin alayından nefret ederim. Şimdi hiç ” o dinlediğin Thrash Death Extreme gruplarının kökü Heavy dir kökünü mü inkar ediyorsun11!!!” diye çıkışmayın hiç biri kök değildir kök olacak bi albüm varsa o da budur. Bunda da saygıyı ve sevgiyi kusur etmem. Ama ama diğer Heavy gruplarına saygı ve sevgi beklemeyin benden. (Motörhead i de tenzih ederim) Yılların deneyimi gözlemcisi ve araştırmacısı konuşuyor burada heheh.
14.07.2011
@_BlaCkeneD_, bu sefer konsept yazı olsun istedim, o yüzden tarih dersi yok. Heavy’ye gelince senin zevkin, ben karışmam, ama bütün genre’yi bir kalemde silip atmadan önce biraz daha araştır derim. Hepsi birbirine benzemez, aradan senin de beğeneceklerin çıkabilir.
15.07.2011
@Ufuk, ben mi çok öküzüm bilmiyorumda koca yazı içerisinde aralardaki diyaloglarda şarkı isimlerinin geçmesi dışında zerre alakalı değil albümle ve grupla. bence konsept yapacağım diye fazla abartılmış. grubun şarkıları ve fotoğraflarının arasına copy-paste edilmiş alakasız bir yazı gibi duruyor.
15.07.2011
@saklanan saman, şarkı sözlerini okudun mu?
ünlü bir ozanın dediği gibi;
“Allah’ım ne olur _BlaCkeneD_ biz heavy cileri sevsin, kardeş bilsin bizleri hatta saygı da duysun ne olur, ne olur sev heavy i ne olur… ”
sevgi ve umut dolu bu sözlerden sonra _BlaCkeneD_’ın biz heavy cileri karşılıksız bırakmayacağını diliyoruz!
hiç düşünmeden bastım 10′u
I AM IRON MAN!
Geezer. Butler.
sonu tahmin edilebilir ama yine de üzüldüm sdf. çok hoş olmuş.
Fikir hoşuma gitti. Yazar The Wire izlemiş midir acaba ? :)
van gogh resmi gibi bir albüm. bana göre en iyi rock şaheserlerinden birisi.
hocu ne güzel olmuş ya şahane harikulade.
Harika bir yazı olmuş Ufuk. Ben de Earth’ün 2008 albümü kritiği için bu tarz bi işe kalkıştım, hatta baya yazmıştım ama sonra beğenmeyip çat diye silmiştim. Götüm yememişti.
Tarih dersi veren bir yazı olsaydı muhtemelen şöyle göz gezdirir kapardım. Dolayısıyla bu gayet okuması zevkli olmuş. Ellerin dert görmesin hacı.
17.07.2011
@duraganyolcu, kardeşim çok sağol. Bunları senden duymak çok güzel.
açıkçası yeni çıkan albümlere teknik değerlendirmeler yapmak mantıklıdır ve en doğrusudur. ancak böyle kült ve eski albümlere teknik değerlendirme yapmak bayağı abuk bir durum olurdu. bu yazı gayet güzel olmuş. albüm tam konsept olmasa da yazı sayesinde konsept kıvamına gelmiş ellerine sağlık usta.
ayrıca bu albümün şöyle bir yanı var benim için. bas gitara merak sardığım dönemlerde ilk çaldığım şarkılar bu albümün şarkılarıydı. war pigs, iron man, electric funeral. hem eğlenceliydi hem de bas gitarı kolayca öğrenmeme yardımcı olmuştu. gereksiz bir detaydı.
uzun lafın kısası albüm şahane, yazı şahane daha ne istiyorsunuz!
kapağın olayını bilen var mı ya?
19.07.2011
@SeventhSon, +1
ilk gördüğüm de uzaktan japon balığı falan sanmıştım kapakta ki resmi gerçi lksjglkgjh
18.08.2014
@SeventhSon, albümün ismi ilk başta War Pigs olarak düşünülmüştü ancak Ameikanın tepkisini çekebileceğinden albümün adı albüme sonradan eklenen Paranoid şarksının ismi oldu ancak albüm kapağı değiştirilmedi albüm kapağındaki fotoğrafta yanlış bilmiyosam savaşan bir vietnamlı hatta ozzy “albümün adı paranoyak ama kapakta savaşan bir asker var çok saçma” demiştir zamanında geezer da “ozzy onlar savaşan paranoyak askerler” diyerek ozzyi ikna etmiştir umarım aklındaki spruya cevap vermişimdir
ON!
dünyanın en iyi rock metal albümü rock müziğin başucu kitabı bu albüme not kimin haddine?kaldırın o okuyucu not köşesini cinsin biri gelir 8-9 falan verir
iron man başkadır
pa haber mi?
23.06.2012
@Beleg, ne pa haberi? :O
23.06.2012
@Batuhan Bekmen, batının en hızlı silah çeken kovboyu level: over 9000
Açık ara en sevdiğim Black Sabbath albümü
Sabotage ile birlikte Black Sabbath’ın zirve noktasıdır. 10-20-30-40 tüm puanların helal olduğu albümdür. War Pigs dünyanın en iyi şarkısı, Black Sabbath ise dünyanın gelmiş geçmiş en iyi grubudur. Bu müzikse metal diye dinlediğiniz çoğu şey müzik falan değildir. Böyle de taşşak omuzlarım.
21.06.2017
@Küçük Zenci, Tam da bugün Paranoid albümünü dinlemiş, ardından Master of Reality’ye geçmiş ve albümün sonuna gelmiş olup, Into the Void çalarken siteye girip bu yorumla karşılaşmam.. Bunlar hep Sabbath’ın şiytanlı, okultlü müziğinin işleri herhal. Neyse bir tur daha döndüreyim bari Paranoid’i.
Bu arada benim favorim de hep Sabbath Bloody Sabbath olmuştur.