Öncelikle herkese tekrar merhaba. Uzun bir aradan sonra tekrar klavye başındayım ve sonunda bir şeyler yazabiliyorum. Bu ayısal ayrılık yüzünden uzun zamandır siteye girmeye artık utanır olmuş, kurdeşenler dökmeye başlamıştım zira TAM 8 AYDIR tek bir kelime bile yazamamıştım. 8 ay gerçekten uzun bir süre ve bu süre içinde pek çok şey değişebilir.
Örneğin bu süre zarfında ünlü Ahtapot Paul vefat etti, Mısır’da Mübarek devri son buldu, Barcelona Real Madrid’e 5 çaktı, Dream Theater’da Portnoy dönemi bitti, bir ton kaliteli müzisyen hayatını kaybetti, tsunamiler depremler derken bu yazının konusu olarak da, Betzefer 6 yıl sonra yeni albümünü bu zaman aralığında sonunda çıkarabildi.
Şuradaki yazımdan da görülebileceği üzere, Betzefer ilk albümüyle aklımı almış, aylarca playlist’imden çıkmamış, “Olm bak bi grup var” ile başlayan cümlelerimin müdavimi olmuştu. Vokalist Avital Tamir, Anselmo-vari gırtlağıyla dinleyiciyi o duvardan bu duvara vururken, gitarist Matan Cohen delişmen rifleriyle adamın adeta beynine beynine veriyordu. İşin ilginci, süper bir müzik yapmalarına ve Roadrunner baskısıyla çıkmış albümlerine rağmen bir türlü hak ettikleri ilgiyi görememiş, ikinci albümün neredeyse tamamının hazır olduğu ve daha 3 albümlük anlaşmalarının olduğu bir dönemde de Roadrunner’dan tekmeyi yemişlerdi. Ardından bu bahtsız İsrailli kardeşlerimiz uzunca bir süre herhangi bir plak şirketiyle anlaşamamış ve tamamlanmış bir albümle ortada kalakalmışlardı. Bu süre içerisinde grup birçok konserde yeni albümlerinin tamamını çalıyor ancak yeni albüm 3 senedir sürekli belirsiz bir tarihe erteleniyordu. Hal böyle olunca da uzun zamandır albüm haberi için bekleyen hayranların da umutları gitgide azalıyor, yetenekli bir başka grubun daha yok olup gideceği düşünülüyordu. Neyse ki bu talihsizlik 2010 Kasım’ında grup AFM Records’la sözleşme imzalayınca sona erdi ve albüm sonunda piyasaya sürülebildi. Tabii bizim için önemli olan kısım, albüm acaba 6 yıllık bekleyişe ilaç olabilmiş miydi?
Şöyle söyleyeyim, ilk şarkı Best Seller baya groove bir rifle başladığında “İyi lan pek bir şey değişmemiş, güzel güzel” diye içimden geçirmiş, fakat vokal girdiğinde “Oha lan vokal değişmiş, ne ara değişti lan? O kadar da takip ediyordum halbuki” demiş, biraz da üzülmüştüm. O sırada yanımda internet falan da olmadığı için bütün bir albümü bu “yeni adam”la dinlemiş, bu arada da sık sık eski vokali anar ve özler olmuştum. Daha sonra internette yeni adamın kim olduğunu araştırdığımda ise kadroda hiçbir değişiklik olmadığını görünce baya bir şok oldum. Bilmiyorum sadece benim mi başıma geliyor fakat Avital Tamir’in ilk ve ikinci albümlerdeki ses rengi arasında anormal bir fark var ve bu değişiklik bana göre hiç olmamış. Avital kardeşim ilk albümde gırtlağıyla türlü hortumlar fırtınalar yaratabilecek kadar güçlü bir performans sergilerken, bu albümde daha hippivari ve böğürmekten ziyade şarkı söylemeye yönelik bir yolu tercih etmiş ve zaman zaman da çığlıklara yer vermiş fakat ortaya maalesef çok da parlak bir sonuç çıkmamış. Bu hippisel, “çok ot içiyorum aga”sal kirli tarzı da çok sevsem de Avital’in üstün olduğu topraklar kesinlikle bunlar değil. Özellikle Best Seller, Feel So Right, Nothing But Opinions gibi şarkılar Avital’in ilk vokal tarzıyla çok daha saldırgan ve yumruğu yapıştıran şarkılar olabileceğini düşünüyorum.
İşin enstruman boyutuna gelirsek, yine gitarlar ön planda ve sürekli değişen riflerle monotonluktan uzak bir hava var fakat müzik tarz olarak “groove” olmasına rağmen albüme alışmak biraz zaman alabiliyor. Değişen şarkı yapıları, kimi zaman ortaya çıkan rifler arası uyumsuzluklar derken ilk dinlemelerde konsantre olmakta zorlanabiliyor ve bazı geçişleri yadırgayabiliyorsunuz. Ancak dediğim gibi alıştıktan sonra bunlar o kadar da büyük sorunlar olmuyor. Yine de bu kadar groove bir müziğe sahip olup da hazmetmesinin nispeten zor olması enteresan.
Riflerin genel canavarsallığına gelecek olursak bu konuda bir sorun gördüğümü söyleyemem. Kıyaslamaya girmeden bir değerlendirme yapınca hala çok yırtıcı ve kaliteli riflerin yer aldığı belli. Özellikle Empty Magazine’in ikinci yarısındaki koşturmaca, Diamond Director bıçak saplarcasına keskin rifi, Doomsday’in ana ve solo öncesi rifi albümün parıl parıl parlayan anları diyebilirim. Fakat albümün zirve noktası için tartışmasız adayım baştan sonra mükemmel ve yakalayıcı Song for the Alcoholic’tir. Yeri bende çok ayrı olan ilk albümün bile pek çok şarkısıyla yarışabilecek düzeyde, tekrar tekrar döndürülecek kadar müthiş bir şarkı bence. Yine albümün en iyilerinden diyebileceğim şarkı Heaven Sent de hızı ve vokal tarzıyla ilk albümün kalitesine oldukça yakın ve dinamit gibi güçlü.
Prodüksiyon koltuğunda bu kez ilk albümün prodüktörü Tue Madsen yerine Down ve Santana prodüktörü olarak tanıdığımız Warren Riker var. Sound kesinlikle daha temiz ve ilk albümün tizliği yerini dengeli bir tokluğa bırakmış. Ama dediğim gibi, Warren efendi adam olsaydı da şu vokal tarzının eskisinden daha iyi olmadığını söyleseydi. Bu konuyu da her yere sıkıştırıyorum ama çok acılıyım olm, bildiğiniz gibi değil.
Kısa bir özet geçmek gerekirse, muazzam ilk albümden sonra bu albümü ufak bir geri adım olarak görüyorum. Müzikalitede radikal bir değişiklik yok, sadece alışması biraz daha uzun sürüyor ve ilk albümün yüksek temposuyla karşılaştırınca bazen yavan gelebiliyor. Vokal konusunda daha fazla yorum yapmayacağım, zaten yeteri kadar konuştum. “Freedom to the Slave Makers” kesinlikle kötü bir albüm değil, ama biraz hafif siklet. Yine de Doomsday, Song for the Alcoholic, Heaven Sent gibi şarkıların kesinlikle ıskalanmaması gerekiyor.
Umarım üçüncü albüm için de bir 6 yıl daha beklemek zorunda kalmayız ve kendilerini bir şekilde ülkemizde görebiliriz. Büyük katliam çıkar, benden söylemesi.
Kadro Avital Tamir: Vokal
Matan Cohen: Gitar
Rotem Inbar: Bas
Roey Berman: Davul
Şarkılar 1. Best Seller
2. Backstage Blues
3. Feels So Right
4. Diamond Director
5. Nothing But Opinions
6. Doomsday
7. Empty Magazine
8. Perfect Lie
9. Song for the Alcoholic
10. Heavensent
kritiğe ve puana tamamiyle katılıyorum. ekstradan birşey eklemeye gerek yok.