Finntroll, günden güne adını daha çok duyuran, bir kez dinleyen neredeyse herkesin kanının ısındığı, insanın sakal bırakıp yırtık elbiseler giyerek ormanda yaşayasını getiren bir grup. Finlandiya’nın bağrından kopup gelen, ancak şarkı sözleri İsveççe olan Finntroll, troll ve goblin konseptini Fin efsanelerine ve Hıristiyanlık karşıtı pagan temalara entegre eden şarkı sözleri ve humppa etkilenimli folk/black metal diyebileceğimiz müziğiyle, duyulduğu anda kendini belli eden, oldukça özgün bir grup.
Humppa nedir birader diye soranlarınızı duyar gibi değilim ama yine de açıklayalım ve bu müziğin Finntroll müziğinin tutmasındaki etkisinden, işin içine müzik teorisini de katarak bilimsel bir yaklaşımla bahsedelim. Humppa, en kısa ifadeyle bir Fin halk müziği. Fin polka’sı da diyebiliriz. Kol kola girilip hoppada hoppada dönülerek dans edilen, oldukça hareketli bir müzik olan Humppa (bilimsel açıklama geliyor birazdan), Finntroll müziğini bilenlerin aşina olduğu üzere, bir barda iki vuruş prensibiyle ilerler. Yani (işte geldi) bir melodide vuruşlar “dan dun dan dun” gibi değil, “dandan dundun dandan dundun” şeklinde gelişir (aha da bilim). Bu şekilde müzik daha dinamik bir hal alır ve o “oynak” his de buradan gelir. Bu nedenledir ki Finntroll, hep eğlence müziği olarak görülür ve insanda bir hareketlenme, bir çayıra bayıra gidip koşturma dürtüsü yaratır. Bildiğimiz gibi Türkiye’de de grubun birçok seveni vardır ve yapılan Finntroll geyikleri de ya “Finntroll dinleyerek halay çekmek”, ya da “hanım bi Finntroll tak da havamızı bulalım” teması etrafında döner. Uzatmayalım, Finntroll eğlencelidir arkadaşlar.
Grubun fanatiklerinin bildiği üzere, Finntroll elemanları aynı anda çok sayıda aktif grupta yer alıyorlar. Zaten grubu kuran ama dört yıl önce acı bir şekilde ölen Somnium da, Impaled Nazarene, Barathrum ve Thy Serpent gibi Fin piyasasını takip edenlerin bildiği gruplarda çalmaktaydı. Onun dışında Shape of Despair, Moonsorrow, Ensiferum, Rapture gibi herkesçe bilinen Fin gruplarında çalmakta olan Finntroll elemanları da var. Ancak bu müzisyenlerin en büyük ağırlıkları hep Finntroll’de oluyor, zira adı geçen tüm bu gruplar arasından en çok turlayan ve büyüme potansiyeli olan grup, elbette ki Finntroll (Amerika’da bile turladılar, Helsinki’de KoRn’un ön grubu oldular… alakaya çay demle). Bu büyüme potansiyeli ortadayken ve Finntroll adı bu denli sık duyulmaya başladığından olacak, “Ur Jordens Djup”un çok daha melodik, hit barındıran ve varyasyonlu olacağını düşünüyor, hatta mantıklı olanın da bu olacağına inanıyordum. Ama ilginç şekilde, “Ur Jordens Djup” grubun bugüne dek yaptığı en sert ve tavizsiz (bu da ne demekse) albüm olmuş.
İncelediğimiz albüm, grubun dördüncü çalışması. Aslında beşinci demek lazımsa da, grup akustik denemeleri “Visor Um Slutet”i (“Sonun Şarkıları”) albümden ziyade, bir EP olarak değerlendiriyor; her ne kadar içinde hepsi yeni on bir adet şarkı olsa da. “Yeryüzünün Derinliklerinden” anlamına gelen “Ur Jordens Djup”, 28 Mart’ta piyasaya çıktı ve her zaman olduğu gibi pek çok metalci düğününün vazgeçilmezi oldu bile. Sayısız çift (abartıya gel), bu albümü takıp kendini halaya, polkaya verdi. Kapak çalışması, grubun bugüne kadarki en sade işi olsa da, ben kapağı oldukça beğendim. Yuvarlak çerçeve içindeki litoral resim konsepti bana doğal olarak Summoning kapaklarını anımsattı (özellikle de “Dol Guldur” kapağını).
“Ur Jordens Djup”da dikkati çeken ilk şey, tabii ki vokalist değişikliği. Grubun tarihindeki üçüncü vokalist olan Vreth, önceki albümlerdeki kükreyen, böğüren, bağıran (ciddi anlamda bağıran… “aaaaaaaaaaarrrrrghh!!!” diye bağırıyordu adam) ve o epik, gizemli Finntroll ruhunu yaratan Katla’nın orijinalliğine ulaşamıyor. Hatırlanacağı üzere Katla, boğazında çıkan ve ameliyatla alınması mümkün olmayan bir tümör nedeniyle (neyse ki kanserojen değilmiş) grubu bırakmıştı. Daha yırtıcı, daha bir melodik death metal vokalisti sesine sahip olan Vreth ile, müziğin o eski troll havasına bürünmesi kısıtlanmış ve Finntroll nispeten daha bir black metal hissine bürünmüş.
Gelin şöyle bir müziğe bakalım. Öncelikle grubu kuran ama maalesef artık aramızda olmayan Somnium’un gidişi, grubun melodik yanını çok etkiledi; zira son iki albümdeki güzel melodi sayısı, ilk iki albümle kıyaslanamayacak derecede az. Bu nedenle, Finntroll eskisi kadar iyi değil diye düşünenler önce akıllı olsunlar, sonra da bunun grubun asıl şarkı yazarının hayatını kaybetmiş olmasından kaynaklandığını bilsinler. Başta bahsettiğim Finntroll’ün eğlenceli olması durumu da, bu albümde biraz sorgulanabilir aslında. Çünkü “Ur Jordens DJup”, Finntroll’ün şimdiye kadarki en sert, direkt ve oynaklıktan, hoppidi hoppidilikten uzak albümü. Aralarda giren borazanlar, üflemeliler ve esrarengiz klavyeler biraz olsun folk havasını devam ettirseler de, eski albümlerde olduğu kadar klavye ağırlıklı melodiler yok. Bilen bilir, “Midnattens Widunder” (“Geceyarısı Canavarları”) ve “Jaktens Tid”de (“Av Sezonu”) öne çıkarılmak istenen melodiler, klavyenin bas bas bağırdığı şekilde çalınırdı. Oysa burada, tıpkı “Nattfödd”teki (“Gecedoğan”) gibi gitarla ilerleyen bir müzik var. Vokal konusunda da, az önce dediğim gibi ben eskiyi özlüyorum. Ahşap masa etrafında bira bardağı tokuşturan sakallı, şişman adamların sert sohbetlerini gözümüzün önüne getiren ortaçağ havasına sahip pagan vokal yorumu, keşke hala olsa diyorum. Eskiden olduğu gibi otobüste, misafirlikte, takside falan şöyle delicesine “trolhamaraaaaaaaan!” diye bağırmak istiyorum, taksiciyle olan ilişkime renk katmak istiyorum, ama nafile.
Albüm, bir intro için fazlasıyla uzun bir süre olan 3.30 dakikalık “Gryning”le (“Şafak”) açılıyor ve ardından da vurucu melodi bekleyen kulakları boşa bekleten “Sang” (“Şarkı”) geliyor. “Korpens Saga” (“Kuzgunun Destanı”) ile az önceki bekleyişimiz şöyle böyle dinerken, İsveççe’nin bu müziğe ne de güzel yakıştığını tekrar fark ediyoruz. R’lerin, G’lerin, K’lerin bastıra bastıra söylenmesi, müziğin havasını bir anda değiştiriyor. Zaten grup da “neden İsveççe?” sorusuna “Çünkü İsveççe kulağa Troll’ce gibi geliyor (Cos it sounds too damn Trollish!)” diye yanıt veriyor. “Slagbröder” (“Savaş Kardeşleri”) çoğu kişinin albümdeki favorilerinden olmasının yanı sıra, baştaki Shagrath-vari vokal kullanımlarıyla da dikkat çekiyor. Albümün halaya koşmaya en yakın parçası “En Maktig Har”da (“Kudretli Bir Ordu”) açık açık “Arkadaşım Eşek” dinliyoruz demek mümkün. O şarkının köprü melodisiyle “En Maktig Har”ın nakarat melodisi, aşırı derecede benzeşiyorlar. Yine bir tanıdık melodiyi, “Maktens Spira”da (“Güç Asası”) görüyoruz, zira bu şarkının ana melodisi de Sertab Erener’in “Aslolan Aşktır” parçasındaki o nefis melodiye oldukça benziyor. Genele baktığımızda, karşımızda toplam süreleri yaklaşık bir saati bulan on bir adet şarkı var ve grubun default özelliği olarak hiçbiri kötü değil. Ortalamalaşanlar var elbet, ama hepsi birlikte, keyif dolu bir saat geçirmeniz için gerekli alt yapıyı sağlıyorlar.
Grup adı; albüm kapakları; hem korku, hem de mizah hissi veren genel konseptleri; yaratılan “gizemli orman adamları” atmosferi ve müziklerindeki orijinalite düşünüldüğünde, Finntroll kesinlikle başarılı bir grup. “Ur Jordens Djup”, aşırı temiz kaydın da etkisiyle eski Finntroll sıcaklığı biraz olsun aratsa da, hala duyulduğu anda fark edilecek derecede özgün bir müzik var. Bu farklılık bile Finntroll’ü desteklenmeyi hak eden bir grup haline getiriyor diye düşünüyorum. Yazıya şöyle bir bakınca, Finntroll haricinde pek bir grup adı geçmediğini, “şu grup gibi”, “şu gruba benzer” türü ifadeler kullanmadığımı da fark etmişsinizdir sanırım. Demek istediğim anlaşılmış olmalı.
İşte böyle. Finntroll hala o samimi havasını koruyor ve yıllardan beri devam eden “Finntroll açıp arkadaşlarla bira içerek ayısal muhabbetler eşliğinde manasızca eğlenme” dürtüsü de hala yerli yerinde. Bir Finntroll delisinin bundan daha fazlasını istediğini sanmıyorum.
Kapanışı, grubun güzel bir şarkı sözüyle yapalım:
“Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaarrrgghhhh!!!”
ben hala en iyi albüm olarak midnattens widunder diyorum çok kıpır kıpır fena birşeydi …