Metal yazısı yazarak elde ettiğim muhteşem servetimle yaptırdığım, gözlerden uzaktaki mükemmel şatomda dolaşmak suretiyle yazacak albüm düşündüğüm bir sırada, büyük yatak odasının karşısındaki ebeveyn banyosunun etrafı yaldızlı devasa aynasında kendi yansımamı görmemle, yazacağım albüme karar vermem bir oldu; zira üstümde BURAK KUT’un “Haydi Zıpla” single’ının tişörtü vardı.
Tam bu güzide single için bir yazı yazmam gerektiğini düşünürken, arkamda beliren o silüetle irkildim. Haylazın biri şatoma girmiş, elindeki çarşaf ve iple beni boğmaya çalışıyordu.
O beyaz çarşaf kafama geçtikten ve başarıyla örülmüş o ip nefesimi kestikten sonra, tam her şey bitti, artık yazılarımla metal dünyasına yön veremeyeceğim diye düşünürken, bir anda bir flaş sesi duydum.
Çarşafın arkasından şöyle böyle gördüğüm dışarısı, bir anda yanıp söndü ve ardından da boğazımdaki ipin gevşediğini hissettim.
Çarşafı kafamdan çıkarırken bir koşma sesi duydum ve belli ki tam bir çılgın olan katilimin koşarak olay mahalini terk ettiğini anladım. Hemen arkasından koştum ancak yetişemedim.
Lakin adamdan geriye kalan bir şeyi fark ettim. Muhtemelen arka cebinden düşmüştü…
PVC kaplı bir nüfus cüzdanı…
Hayatıma kast eden bu sevimli ama bir o kadar da şerrrrrrefsiz kişi, THE HAUNTED gitaristi Anders Björler’den başkası değildi. Meğer tek niyeti yeni albümlerinin kapak çalışması için beni konu mankeni olarak kullanmakmış. Ah şu İsveçliler…. Hepsi de birbirinden İsveçli…
Neyse ki tüm bu dertleri boşa çıkarmayan ve gördüğüm en güzel albüm kapaklarından birine sahip olan “One Kill Wonder”, THE HAUNTED’ın Marco Aro’lu son albümü. Albümü anlatmaya neden bu cümleyle başladım, çünkü Aro’nun ayrılıp Dolving’in geri dönmesi, THE HAUNTED’ın kariyerindeki belki de en önemli olay. O kısma az sonra geleceğim, önce albümün kısa bir özetini yapıp, ardından da “One Kill Wonder”ın neden bizzat grubun kendisi tarafından en hor görülen THE HAUNTED albümü olduğundan bahsedeceğim.
“One Kill Wonder”, “The Haunted Made Me Do It” bombasının ardından, o albümün nispeten kolay dinlenirliğine zıt bir sivrilikle, sertlikle piyasaya çıkmıştı. Grubun o ana kadarki en SLAYER kokan albümü olmasının yanı sıra, şarkılarda da bariz bir asabiyet, bir bodosluk, bir kendi bildiğini okuma seziliyordu. Marco Aro’nun bir önceki albümden de bilinen yırtıcı vokali, “One Kill Wonder”ı grubun en karanlık saati yapmaya yetiyordu. Her zaman olduğu gibi jilet misali çalan gitarlar ve Lombardo okulunun müdavimlerinden Per Möller Jensen’in davulları, albümü bir enerji topuna dönüştürüyordu.
“One Kill Wonder”da dikkat çeken bir nokta, THE HAUNTED’ın clean gitarlarla yaratmayı başardığı karanlık ve soğuk atmosferdi. Grubun sonradan atılacağı daha sofistike olayların da habercisi niteliğindeki bu clean gitarlar, bildiğimiz gibi II. Dolving Dönemi’nde de sıklıkla kullanıldı, kullanılıyor, kullanılacak.
Şahsen Marco Aro’nun eti kemikten ayıran vokalleri ile Dolving’in kendine özgü vokallerini ayrım yapmadan seviyorum, ancak birini seç deseler, daha varyasyonlu ve fikir dolu olmalarına rağmen, Dolving’inkileri değil Aro’yu seçerdim. En azından bu albüm için Peter Dolving’in bağırmalı vokalleri biraz hafif kalırdı, orası kesin.
Albümde Downward Spiral, Shadow World ve Bloodletting gibi daha kolay dinlenen ve akılda şarkılar ile, Godpuppet, Urban Predator veya Everlasting gibi daha direkt ve sevimlilik aramayan şarkılar bir arada yer alıyor. Bu sayede “One Kill Wonder” tek yönlü bir dinleti olmaktan kurtuluyor ve müzikal çeşitliliğini koruyor.
Kısacası “One Kill Wonder” o zamanda da, şu anda da, gelecekte de THE HAUNTED’ın en sert albümü olarak anılmaya devam edecek.
Şimdi gelelim “One Kill Wonder”ın evlatlık olma durumuna. “The Haunted Made Me Do It”in ardından, kendi adlarını taşıyan ilk albümleriyle birlikte neo-thrash olayının öncülerinden biri olarak görülen ve kimi önemli dergiler tarafından dünyanın sayılı gruplarından biri olarak anılan (büyükçe bir dergide, faaliyette olan en önemli 25 gruptan biri olarak nitelenmişti) THE HAUNTED, adını iyice duyurduğu bu albümün ardından bu taviz oranı düşük albümü yaparak, kimilerine hoş gözükmüş, ancak kimilerince de fazla sert bulunmuştu.
Bu sertleşme ve bildiğini okuma durumunu, muhtemelen ticari olarak da çok yerinde bir karar olarak görmediğinden olacak, grubun ana bestecisi, yaratıcılık abidesi gitarist Anders Björler, “One Kill Wonder”ın çıkışından baya sonra yapılan bir röportajda “One Kill Wonder”ın biraz fazla sert olduğunu düşündüğünü, bu yüzden de fırsatı olsa o albümde değiştirmek isteyeceği şeyler olduğunu söylemişti. Björler, “Albümü seviyorum tabii ki, ancak o anki konumumuz düşünüldüğünde albüm biraz fazla sert” diyerek “One Kill Wonder”ın daha geniş bir kitle tarafından daha kolay şekilde alışılabilecek bir albüm olması gerektiğini düşündüğünü söylemişti.
Björler ne düşünürse düşünsün, “One Kill Wonder” grubun kimi hayranları tarafından en iyi THE HAUNTED albümü olarak anılmayı başardı. Büyük resme baktığımızda genelde grubun diğer albümleri kadar ismi anılmasa da, gayet taşşaklı bir metal albümü dinlemek istiyorsanız, “One Kill Wonder”ın yerinde bir seçim olduğu su götürmez bir gerçek.
Not: YouTube videolarını yükleyen parlağın videolara koyduğu fotoğraftaki grup kimdir, hiçbir fikrim yok.
eheh.. yorum cok guzel. cok da guldum ilk 6 paragraf gayet basarılı:) haunted acayip severim. haunted insanlara kusmak istedigim gunlerimin fonu. acaip rahatlatr. bu album de guzel. :)ne guzel:)
çok güzel albüm hakkaten. gerçi Peter Dolving’çiyim ben. Marco Aro’lu albümler daha gaddar ama Peter’de şeytan tüyü var sanki. ya da bilmiyorum gerek yazdığı sözler olsun, gerek vokal stili olsun beni daha çok çekiyor.
Bu arada fark ettim ki, röportajda “yakında Damageplan ile turlayacaksınız” demişim. Dimebag o röportajdan birkaç hafta sonra öldürüldü.
Yazıda Anders’in “One Kill Wonder”dan memnun olmama durumundan bahsettim, aynı şeyi Peter bana da söylemiş onu da şu an fark ediyorum. :)
“rEVOLVEr”da clean gitarlı pek çok bölüm var. “One Kill Wonder”dakilerden de daha çok. İlerde bunu daha da çok kullanmayı düşünüyor musunuz?
Kesinlikle! Sanırım… Anders’in “One Kill Wonder”dan pek de memnun olmadığını biliyorum. Çok fazla sert olduğunu düşünüyor. Fazla ekstrem. Ve sanırım onu anlıyorum çünkü albümün tümü, bir kerede dinlemek için fazla sert geliyor.”
aman siz versus gibi ne idüğü belirsiz albümler yapmaya devam edin. aman bu albümdeki sertliğe tü kaka gözüyle bakın.
hey gidi koca marco , ne var sanki şu dolving’e mundar ettirmeseydin güzelim grubu.
valla ne bileyim , made me do it gibi, (hatta dolvingli kadroyu düşünürsek) revolver gibi albümler çıkarmış adamlara versus gibi ”deneyselimsi” bir albümü ben yakıştıramıyorum bir türlü.
The Haunted benim için çok özel bir grup. İstanbul’da konserine gittiğim ilk büyük grup da bunlardı.
Kimilerinin tatatata gazı vardır ya hani, aha benim de The Haunted gazım gelir bazen. Sanırım en sevdiğim albümleri rEVOLVEr. Gerçi ilk 2 albümlerine de taparım.
İtiraf ediyorum, bu albümü 10 kez falan ancak dinledim. Haa sevdim ama ne bilim bi türlü içine giremedim tam olarak. 3-5 şarkısı dışında kalan şarkıların bazı yerlerini dinletseniz, hangisi olduğu konusunda tereddütler yaşarım. O yüzden birazdan açıp tekrar dinliyorum :)
Normalde uyanınca yatakta zaman geçirmeyi hiç sevmem, direkt güne başlamak isterim ama bugün anlamsız bi mallık üzerimdeydi. Kılımı kıpırdatmak istemezken bu albümü açtım ve ne olduğunu anlamadan spora gidip bazı kişisel sayılarımı geliştirmişim, deneyeceğim bir sürü tarif için migrosa gidip her şeyi almışım, bir kısmını yapmışım ve şimdi de Beylikdüzünden Kabataş’a varmak üzereyim, hala fişşşek gibiyim. Ne ara yaptım lan ben bunları? Snickers + mesir macunu + cevizli sucuk gibi albüm valla.
@Ahmet Saraçoğlu, Shithead’in girişi tam “birazdan seni şöyle döveceğim böyle ezeceğim” diyor, şarkının geri kalanı tam tarif edilen şekilde dövüyor ahah
@Ahmet Saraçoğlu, Hayatımda hiç the Haunted dinlememiştim, dün itibariyle bu yanlıştan döndüm ve debut albümleriyle başladım.
Sitedeki kritikleri okurken, Revolver sıçma The Dead Eye sıvama dediğin bir kısım vardı sanırım abi. Bu genel bir algı mıdır? Yoksa senin görüşün mü? Zira ufak bir araştırma ile çok karışık değerlendirmeler yapıldığına rastladım grup adına. Hangi dönem altın çağ pek anlayamasam da ilk 3 albüm sanırım öne çıkan dönem gibi? Ufak çaplı bi diskografi değerlendirmesi yapabilir misin?
@owlbos, The Haunted’ın ilk 3 albümünde oluşturduğu “modernize At the Gates” karakteri “rEVOLVEr”da farklı bir tarafa kayıyor. Peter Dolving ilk albümde söyledikten sonra gelen Marco Aro’nun tarzı çok sert olduğundan “The Haunted Made Me Do It” ve “One Kill Wonder”da grubun sertleşmesine tanık oluyoruz. Peter Dolving geri döndükten sonra çıkan “rEVOLVEr”da Dolving’in tarzına uygun şekilde daha olaylı, dramatizasyon tarafı daha ağır vokaller var ve bu da müziğe yansıyor. “The Dead Eye”da bu daha da ayyuka çıkıyor. Aro’nun tarzından dolayı sürekli hayvanlık peşinde koşan 2. ve 3. albümdeki bodosluk bu yüzden kırpılmış oluyor.
Bazılarına göre bu daha “sofistike” The Haunted daha değerli ve derin, ancak kimileri de At the Gates gibi, Slayer gibi bam bam bam vuran The Haunted’ı çok daha fazla seviyor. Misal ben.
Diskografiyi de şöyle özetleyebilirim:
The Haunted: At the Gates’in küllerinden doğan ama At the Gates’in devamı olmaktansa thrash karakterini öne çıkaran bir anlayış
The Haunted Made Me Do It: İlk albümdeki çiğliğin ve thrash karakterinin daha İsveçli, melodik death metal rif kalıpları çerçevesinde bir üst sürüme çıkarılmış hâli
One Kill Wonder: Vokalistin tarzı farklı taraflara gitmeye uygun olmadığından var olan karakteri daha da sertleştirdikleri albüm
rEVOLVEr: Dolving’in dönmesiyle birlikte, albüm adına gizlenen “evrim geçirme/gelişme” ayağına daha vokal odaklı, daha iniş çıkışlı, thrash karakterinden uzaklaşan bir The Haunted
The Dead Eye: Dolving’in grubun önüne çıkmaya başladığı, grubun yukarıda bahsettiğim “sofistike olma” çabasının fark edildiği albüm. Yırtıcılığı daha az, atmosferi daha ön planda, Dolving’in sözleri eşliğinde müziğin de karanlıklaştığı albüm. Diğer yandan Anders Björler’in de doksanların başlarından bu yana At the Gates ve The Haunted karakterli müzik yapmaya doyması neticesinde müzikte farklılaşma, olgunluk adı altında yumuşama emareleri de belirginleşiyor
Versus: Yırtıcılığın daha da azaldığı, derinliğin arttığı bir albüm. “Pieces” gibi eski döneme yakın duran şarkılar da var “Rivers Run” gibi kederin ızdırabın zirve yaptığı şarkılar da. Bu dönemden sonra The Haunted daha ziyade Dolving’in geçmişteki sıkıntılarıyla yoğrulan ve yırtıcı thrash karakterinden çok büyük oranda sıyrılan bir şeye dönüşmeye başlıyor
Unseen: Dolving etkisi daha da artıyor. Bu dönemde Peter Dolving her yerde sürekli açıklamalar yapıyor. Psikolojik olarak epey sıkıntılı bir dönemdi ve neredeyse her gün Blabbermouth’ta haber oluyordu. Kendisini, The Haunted’ı, dünyadaki her şeyi eleştiren uzun paylaşımlar yapıyor, eleştirenlere cevaplar veriyordu. Dolving’in çok tatsız bir geçmişi var. Kendisiyle röportaj yaptığımda sorduğum bir soru karşısında (“İlk albümdeki “Forensick”in tüm sözleri neden albüm kitapçığında yok?”) 7-8 dakika hiç durmadan konuşmuş, ağlamaklı olmuş, zihinsel engelli annesinin tecavüze uğradığından ve suçluların çok az ceza aldığından bahsetmişti. O yüzden sıkıntılı bir insan olmasını anlayışla karşılamak lazım. O süreç baya tatsız bir dönemdi ve bu albüm de o arada biraz kaynamak durumunda kaldı. Grubun hit içermeyen, konserlerde yer verilmeyen başlıca albümü ve Dolving’in o dönem yarattığı antipatiden dolayı bu albümü dinlemeyeceğini söyleyen The Haunted dinleyicileri dahi olmuştu. Son birkaç albümdür çok da heyecanlı gözükmeyen Anders Björler bu albümün ardından gruptan ayrıldı.
Exit Wounds: En başından beri sertlik ve şiddet yanlısı olan, Björler yumuşamaya doğru giderken Witchery’yle black/thrash metal yapmayı sürdüren Patrik Jensen grubun sahipliğine eline aldı ve Dolving ile davulcunun da ayrılmasıyla grupta büyük bir yenilenme oldu. Arch Enemy davulcusu Adrian Erlandsson gruba katılıyor, Marco Aro geri dönüyor, Björler’in yerine de YouTube fenomeni Ola Englund geçiyor. Bu albüm The Haunted’ın tekrar çok sert çok yırtıcı günlere dönmeye çalıştığı albüm. Zaten Aro olunca başka türlü bir şey yapmaları zor, çünkü adam dümdüz bodos bir vokal yapıyor. Çok fazla hit içermese de grubun uzun yıllar mıymıy devam etmesinden sonra bu albümün saldırganlığı pek çok The Haunted dinleyicisi için ilaç gibi gelmişti.
Strength in Numbers: Exit Wounds’un bir diğer versiyonu ancak o albümdeki gaz bu kez dinleyicilerde olmadığından aynı etkiyi yaratamadı. Sert, bodos, o kadar.
The Haunted benim en sevdiğim gruplardan biri. İlk albümlerinin ilk şarkısı 1998 yılında web sitelerinden yayınlandığından beri dinliyorum. Her albümleri iyi değil evet, ancak iyi olan albümleri de çok iyi. İlk 3 albümleri benim için çok yükseklerdedir, eşsizdir. Aşırı fazla giydiğim için parçalanan One Kill Wonder tişörtüm tüm zamanlardaki en sevdiğim metal tişörtümdür.
Son olarak, belki bunu bilen çok fazla kişi yoktur ama pasifagresif’in var olma sebebi denebilecek tek bir albüm varsa o da 2004 yılında hakkında yazdığım ekşisözlük entry’si sayesinde her şeyin başlamasına vesile olan “rEVOLVEr”dır. Sonrasında olan bir dolu şey düşünüldüğünde hayatımın akışını en çok değiştiren ve kelebek etkisini başlatan albüm odur.
Hayatımda en çok değişikliğe vesile olan albüm The Haunted’ın bir albümü, hayatımda yazdığım ilk kritik “Slaughter of the Soul”, sol bileğimde “Slaughter of the Soul” dövmesi var. Şöyle bir bakınca, Björler kardeşlerin üzerimde büyük emeği var. :)
@Ahmet Saraçoğlu, 2 dk işe ara verip siteye girdim, abi napmışssın ya tek diyeceğim şey eline sağlık ahaha. bu kadar detaylı uzun zahmetli bir yorum beklemiyordum açıkcası. Teşekkür ettim :)
Bu albüm ve “The Haunted Made Me Do It” yürürken en iyi giden albümler arasında kesin. Sabah erken kalkamadığım için 16.30-19.00 arası yürüyorum, gazdan gaza koşuyorum.
Ağustos’un 7’sinde manyak gibi üstümde de Marduk tişörtü var ahah
@Ahmet Saraçoğlu, favori The Haunted albümüm budur. Genellikle de Crowned in Terror’la kombo şeklinde dinlerim. Şubatta Stockholm’e gittiğimde The Crown konseri denk getirdim, hala köppek gibi çalıyorlar. Dayanamayıp gözlüğümü kenara koyup pite daldım.
The Haunted’ın tüm diskografisinde At the Gates’e en çok yaklaştığı an muhtemelen “Downward Spiral”ın 0.39’da giren rifi. O rifi al, 1.03’e kadar devam edecek şekilde “Slaughter of the Soul” albümüne koy zerre sırıtmaz.
nüfus cuzdanı fotografı birden karsıma cıkınca, yarıldım gulmekten , neye ugradıgımı sasırdım .
eheh.. yorum cok guzel. cok da guldum ilk 6 paragraf gayet basarılı:) haunted acayip severim. haunted insanlara kusmak istedigim gunlerimin fonu. acaip rahatlatr. bu album de guzel. :)ne guzel:)
nesi var andersciğim fıstık gibi albüm işte.
çok güzel albüm hakkaten. gerçi Peter Dolving’çiyim ben. Marco Aro’lu albümler daha gaddar ama Peter’de şeytan tüyü var sanki. ya da bilmiyorum gerek yazdığı sözler olsun, gerek vokal stili olsun beni daha çok çekiyor.
dolving demişken, 6 yıl önce röportaj yapmıştım kendisiyle. baya içten şeyler söylemişti. hatta forensick sorusunda neredeyse ağlamıştı.
http://www.metal-pit.com/roportaj/200411-thehaunted.html
04.12.2010
@Ahmet Saraçoğlu, hey gidi metalpit
04.12.2010
@Ahmet Saraçoğlu, 2008′de ki konserde orada mıydın ? Seni grmeyi umuyorum demiş Dolving . Görebildi mi ?
04.12.2010
@Berker İlhan, yok görüşmedik.
Bu arada fark ettim ki, röportajda “yakında Damageplan ile turlayacaksınız” demişim. Dimebag o röportajdan birkaç hafta sonra öldürüldü.
Yazıda Anders’in “One Kill Wonder”dan memnun olmama durumundan bahsettim, aynı şeyi Peter bana da söylemiş onu da şu an fark ediyorum. :)
“rEVOLVEr”da clean gitarlı pek çok bölüm var. “One Kill Wonder”dakilerden de daha çok. İlerde bunu daha da çok kullanmayı düşünüyor musunuz?
Kesinlikle! Sanırım… Anders’in “One Kill Wonder”dan pek de memnun olmadığını biliyorum. Çok fazla sert olduğunu düşünüyor. Fazla ekstrem. Ve sanırım onu anlıyorum çünkü albümün tümü, bir kerede dinlemek için fazla sert geliyor.”
aman siz versus gibi ne idüğü belirsiz albümler yapmaya devam edin. aman bu albümdeki sertliğe tü kaka gözüyle bakın.
hey gidi koca marco , ne var sanki şu dolving’e mundar ettirmeseydin güzelim grubu.
04.12.2010
@trapped, Versus çok iyi bir albüm bence.
04.12.2010
@Ugur, Rivers Run ve Pieces grubun en iyi şarkılarından bence. Özellike Rivers Run yardırır.
04.12.2010
@Ahmet Saraçoğlu, Aynen, Versus’ta boş şarkı yok kanımca.
04.12.2010
@Ahmet Saraçoğlu, cidden rivers run cok cok iyi ya son albumun en iyi en damardan sarkısı bence
05.12.2010
valla ne bileyim , made me do it gibi, (hatta dolvingli kadroyu düşünürsek) revolver gibi albümler çıkarmış adamlara versus gibi ”deneyselimsi” bir albümü ben yakıştıramıyorum bir türlü.
d.o.a. rulz her türlü !!!
The Haunted benim için çok özel bir grup. İstanbul’da konserine gittiğim ilk büyük grup da bunlardı.
Kimilerinin tatatata gazı vardır ya hani, aha benim de The Haunted gazım gelir bazen. Sanırım en sevdiğim albümleri rEVOLVEr. Gerçi ilk 2 albümlerine de taparım.
İtiraf ediyorum, bu albümü 10 kez falan ancak dinledim. Haa sevdim ama ne bilim bi türlü içine giremedim tam olarak. 3-5 şarkısı dışında kalan şarkıların bazı yerlerini dinletseniz, hangisi olduğu konusunda tereddütler yaşarım. O yüzden birazdan açıp tekrar dinliyorum :)
Normalde uyanınca yatakta zaman geçirmeyi hiç sevmem, direkt güne başlamak isterim ama bugün anlamsız bi mallık üzerimdeydi. Kılımı kıpırdatmak istemezken bu albümü açtım ve ne olduğunu anlamadan spora gidip bazı kişisel sayılarımı geliştirmişim, deneyeceğim bir sürü tarif için migrosa gidip her şeyi almışım, bir kısmını yapmışım ve şimdi de Beylikdüzünden Kabataş’a varmak üzereyim, hala fişşşek gibiyim. Ne ara yaptım lan ben bunları? Snickers + mesir macunu + cevizli sucuk gibi albüm valla.
Bu arada Godpuppet 🤤🤤🤤
14.07.2020
@Berca B., THE HAUNTED ÖVEN İNSAN KALP KALP KALP
Shithead’in girişinde adam dövme şenlikleri.
14.07.2020
@Ahmet Saraçoğlu, Shithead’in girişi tam “birazdan seni şöyle döveceğim böyle ezeceğim” diyor, şarkının geri kalanı tam tarif edilen şekilde dövüyor ahah
14.07.2020
@Berca B., ahah aynen
14.07.2020
@Berca B., bir de Bloodletting 0.33′te davulcunun zillerle “çısikuçıputah” yapması.
14.07.2020
@Ahmet Saraçoğlu, davul çalmaya dair en zevkli şey splash-bell-china arası abuk ataklar yapmakken bu kadar az kullanılması büyük skandal cidden.
15.07.2020
@Berca B., yeni yabancı kuralındaki altyapıdan en az 2 oyuncu şartı gibi her şarkıda en az 20 kez splash-bell-china kullanma zorunluluğu getirilmeli.
Kapağından şarkılarına, her şeyiyle dinlediğim en badass albümlerden biri bu cidden. 1000 yaşımda dinlerken bile gaza getirmeye devam edecek.
03.03.2022
@Ahmet Saraçoğlu, Hayatımda hiç the Haunted dinlememiştim, dün itibariyle bu yanlıştan döndüm ve debut albümleriyle başladım.
Sitedeki kritikleri okurken, Revolver sıçma The Dead Eye sıvama dediğin bir kısım vardı sanırım abi. Bu genel bir algı mıdır? Yoksa senin görüşün mü? Zira ufak bir araştırma ile çok karışık değerlendirmeler yapıldığına rastladım grup adına. Hangi dönem altın çağ pek anlayamasam da ilk 3 albüm sanırım öne çıkan dönem gibi? Ufak çaplı bi diskografi değerlendirmesi yapabilir misin?
04.03.2022
@owlbos, The Haunted’ın ilk 3 albümünde oluşturduğu “modernize At the Gates” karakteri “rEVOLVEr”da farklı bir tarafa kayıyor. Peter Dolving ilk albümde söyledikten sonra gelen Marco Aro’nun tarzı çok sert olduğundan “The Haunted Made Me Do It” ve “One Kill Wonder”da grubun sertleşmesine tanık oluyoruz. Peter Dolving geri döndükten sonra çıkan “rEVOLVEr”da Dolving’in tarzına uygun şekilde daha olaylı, dramatizasyon tarafı daha ağır vokaller var ve bu da müziğe yansıyor. “The Dead Eye”da bu daha da ayyuka çıkıyor. Aro’nun tarzından dolayı sürekli hayvanlık peşinde koşan 2. ve 3. albümdeki bodosluk bu yüzden kırpılmış oluyor.
Bazılarına göre bu daha “sofistike” The Haunted daha değerli ve derin, ancak kimileri de At the Gates gibi, Slayer gibi bam bam bam vuran The Haunted’ı çok daha fazla seviyor. Misal ben.
Diskografiyi de şöyle özetleyebilirim:
The Haunted: At the Gates’in küllerinden doğan ama At the Gates’in devamı olmaktansa thrash karakterini öne çıkaran bir anlayış
The Haunted Made Me Do It: İlk albümdeki çiğliğin ve thrash karakterinin daha İsveçli, melodik death metal rif kalıpları çerçevesinde bir üst sürüme çıkarılmış hâli
One Kill Wonder: Vokalistin tarzı farklı taraflara gitmeye uygun olmadığından var olan karakteri daha da sertleştirdikleri albüm
rEVOLVEr: Dolving’in dönmesiyle birlikte, albüm adına gizlenen “evrim geçirme/gelişme” ayağına daha vokal odaklı, daha iniş çıkışlı, thrash karakterinden uzaklaşan bir The Haunted
The Dead Eye: Dolving’in grubun önüne çıkmaya başladığı, grubun yukarıda bahsettiğim “sofistike olma” çabasının fark edildiği albüm. Yırtıcılığı daha az, atmosferi daha ön planda, Dolving’in sözleri eşliğinde müziğin de karanlıklaştığı albüm. Diğer yandan Anders Björler’in de doksanların başlarından bu yana At the Gates ve The Haunted karakterli müzik yapmaya doyması neticesinde müzikte farklılaşma, olgunluk adı altında yumuşama emareleri de belirginleşiyor
Versus: Yırtıcılığın daha da azaldığı, derinliğin arttığı bir albüm. “Pieces” gibi eski döneme yakın duran şarkılar da var “Rivers Run” gibi kederin ızdırabın zirve yaptığı şarkılar da. Bu dönemden sonra The Haunted daha ziyade Dolving’in geçmişteki sıkıntılarıyla yoğrulan ve yırtıcı thrash karakterinden çok büyük oranda sıyrılan bir şeye dönüşmeye başlıyor
Unseen: Dolving etkisi daha da artıyor. Bu dönemde Peter Dolving her yerde sürekli açıklamalar yapıyor. Psikolojik olarak epey sıkıntılı bir dönemdi ve neredeyse her gün Blabbermouth’ta haber oluyordu. Kendisini, The Haunted’ı, dünyadaki her şeyi eleştiren uzun paylaşımlar yapıyor, eleştirenlere cevaplar veriyordu. Dolving’in çok tatsız bir geçmişi var. Kendisiyle röportaj yaptığımda sorduğum bir soru karşısında (“İlk albümdeki “Forensick”in tüm sözleri neden albüm kitapçığında yok?”) 7-8 dakika hiç durmadan konuşmuş, ağlamaklı olmuş, zihinsel engelli annesinin tecavüze uğradığından ve suçluların çok az ceza aldığından bahsetmişti. O yüzden sıkıntılı bir insan olmasını anlayışla karşılamak lazım. O süreç baya tatsız bir dönemdi ve bu albüm de o arada biraz kaynamak durumunda kaldı. Grubun hit içermeyen, konserlerde yer verilmeyen başlıca albümü ve Dolving’in o dönem yarattığı antipatiden dolayı bu albümü dinlemeyeceğini söyleyen The Haunted dinleyicileri dahi olmuştu. Son birkaç albümdür çok da heyecanlı gözükmeyen Anders Björler bu albümün ardından gruptan ayrıldı.
Exit Wounds: En başından beri sertlik ve şiddet yanlısı olan, Björler yumuşamaya doğru giderken Witchery’yle black/thrash metal yapmayı sürdüren Patrik Jensen grubun sahipliğine eline aldı ve Dolving ile davulcunun da ayrılmasıyla grupta büyük bir yenilenme oldu. Arch Enemy davulcusu Adrian Erlandsson gruba katılıyor, Marco Aro geri dönüyor, Björler’in yerine de YouTube fenomeni Ola Englund geçiyor. Bu albüm The Haunted’ın tekrar çok sert çok yırtıcı günlere dönmeye çalıştığı albüm. Zaten Aro olunca başka türlü bir şey yapmaları zor, çünkü adam dümdüz bodos bir vokal yapıyor. Çok fazla hit içermese de grubun uzun yıllar mıymıy devam etmesinden sonra bu albümün saldırganlığı pek çok The Haunted dinleyicisi için ilaç gibi gelmişti.
Strength in Numbers: Exit Wounds’un bir diğer versiyonu ancak o albümdeki gaz bu kez dinleyicilerde olmadığından aynı etkiyi yaratamadı. Sert, bodos, o kadar.
The Haunted benim en sevdiğim gruplardan biri. İlk albümlerinin ilk şarkısı 1998 yılında web sitelerinden yayınlandığından beri dinliyorum. Her albümleri iyi değil evet, ancak iyi olan albümleri de çok iyi. İlk 3 albümleri benim için çok yükseklerdedir, eşsizdir. Aşırı fazla giydiğim için parçalanan One Kill Wonder tişörtüm tüm zamanlardaki en sevdiğim metal tişörtümdür.
Son olarak, belki bunu bilen çok fazla kişi yoktur ama pasifagresif’in var olma sebebi denebilecek tek bir albüm varsa o da 2004 yılında hakkında yazdığım ekşisözlük entry’si sayesinde her şeyin başlamasına vesile olan “rEVOLVEr”dır. Sonrasında olan bir dolu şey düşünüldüğünde hayatımın akışını en çok değiştiren ve kelebek etkisini başlatan albüm odur.
Hayatımda en çok değişikliğe vesile olan albüm The Haunted’ın bir albümü, hayatımda yazdığım ilk kritik “Slaughter of the Soul”, sol bileğimde “Slaughter of the Soul” dövmesi var. Şöyle bir bakınca, Björler kardeşlerin üzerimde büyük emeği var. :)
@Ahmet Saraçoğlu, 2 dk işe ara verip siteye girdim, abi napmışssın ya tek diyeceğim şey eline sağlık ahaha. bu kadar detaylı uzun zahmetli bir yorum beklemiyordum açıkcası. Teşekkür ettim :)
04.03.2022
@owlbos, The Haunted’dan bahsetme fırsatı çok sık elime geçmiyor, başlayınca içimi dökeyim dedim ahah
Shithead.
Bu albüm ve “The Haunted Made Me Do It” yürürken en iyi giden albümler arasında kesin. Sabah erken kalkamadığım için 16.30-19.00 arası yürüyorum, gazdan gaza koşuyorum.
Ağustos’un 7’sinde manyak gibi üstümde de Marduk tişörtü var ahah
07.08.2024
@Ahmet Saraçoğlu, 🇹🇷🐺🇹🇷🐺
07.08.2024
@Gökay, aynen, emeğine sağlık.
07.08.2024
Carnal Forge – Testify for My Victims ve Hatesphere – The Sickness Within’i de ekleyelim.
07.08.2024
@Ahmet Saraçoğlu, favori The Haunted albümüm budur. Genellikle de Crowned in Terror’la kombo şeklinde dinlerim. Şubatta Stockholm’e gittiğimde The Crown konseri denk getirdim, hala köppek gibi çalıyorlar. Dayanamayıp gözlüğümü kenara koyup pite daldım.
07.08.2024
@hysteresis, of süpermiş. Gelseler Crowned in Terror çalsalar ben de ertesi gün fizyoterapiste falan giderim.
The Haunted’ın tüm diskografisinde At the Gates’e en çok yaklaştığı an muhtemelen “Downward Spiral”ın 0.39’da giren rifi. O rifi al, 1.03’e kadar devam edecek şekilde “Slaughter of the Soul” albümüne koy zerre sırıtmaz.
https://youtu.be/y-YNlWvpjjs?si=Njau0_qRfdnI0YZx
Meraktan bir şarkı dinleyeyim dedim, albümü kapamaya kıyamadım ne albüm yapmış hasta herifler. Bu zamana kadar the Haunted dinlemeyen kafama…
16.08.2024
@kolcak, tayfur, gûgûl’a adam yaz enter’e bas bak bakalım kimin resmi çıkıyo.