Henüz avantgarde metal albümü dinlememiş olanlar için gayet güzel bir başlangıç olabilecek bu albüm, içerdiği başarılı melodileri ve hatırı sayılır üretkenliği sayesinde yaratıcılığına yakıştırılan övgüleri aslında pek hak etmiyor. Her ne kadar son derece eğlendirici, kaliteli, başarılı bir albüm olduğunu düşünsem de ben yaratıcı bir şey göremiyorum. Yetmişlerin progresif rock gruplarını hiç dinlememiş ve sayılı birkaç avantgarde metal müzik albümü dışında bu türle pek ilgisi olmayan kimselerin ufkunu genişletebilir ama yine de burada yeni bir şey yok. Bu grubun müziğinde daha önce denenmemiş bir fikirler curcunası yok. Denenmiş bir fikirler curcunası var demek daha doğru olur. Bu yanıyla kendisine atfedilebilecek görece bir acayipliği var ama acayip, egzantirik, ayrıksı, özgün olmak her zaman yaratıcı olmak, sınırları zorlamak, çığır açmak anlamına gelmiyor.
Bu konuda tavrımı belirttikten sonra prodüksiyondan bahsedeyim. Prodüksiyon üzerine yazılanlar genellikle bir albüm kritiğinin son paragraflarına, son cümlelerine yerleştirilir ama bu grubu dinlemek için bu tür alışılmadık değişikliklere şimdiden alışmanız gerekiyor desem de inanmayın çünkü yazıyı nasıl devam ettireceğime dair kısa süreli bir tıkanıklığın üstesinden gelmek için böyle söyledim. Aslında tam olarak hile yapmış sayılmam, çünkü şarkı yapıları gerçekten alışıldık girişlerle başlıyor ama devam ederken müzik dinleme alışkanlarımızı zorlayacak şekilde tam tersini yapıyor. Sözgelimi albümün ilk şarkısını dinlediğimizde alışıldık bir piyano melodisinin ardından alışıldık bir keman pasajının sürdürdüğü girişin bizi nihayet ulaştırdığı gitar rifini ilk dinlediğimizde çeşitli enstrümanlar arasında hızla gidip gelen çeşitli zaman ölçülerinin üst üste kullanımıyla karşılaşıp bir kafa karışıklığı yaşıyoruz. İşte, işte müzik tam bu şekilde devam edecek diyoruz, ama öyle devam etmiyor. Bu noktada kimimiz ‘psuedo-intellectual arty-farty bullshit’ deyip albümü bir köşeye fırlatıyor, kimimiz de ‘albümü anlamıyorsunuz’ diye ısrarla bu albüme daha fazla fırsat verilmesi, albümün sindire sindire dinlenmesi gerektiğini söylüyor. Ben albümde anlaşılmayacak hiçbir şey olmadığına inansam da hızla değişen şarkı yapılarına özenle serpiştirilmiş akılda kalıcı melodilere alışana kadar fırsat verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Albümün şu övüp durdukları çeşitli esinlenmeler neymiş onlara bir bakalım. Kendi küçük dünyasına gömülmüş gariban bir müzik sever olarak ben yalnız death metal rifleri, black metal çığlıkları, death metal böğürtüleri, orkestral vokaller, folkumsu keman oyunları, çeşitli caz müzik öğeleri, progresif şarkı yapıları, popla sulandırılmış romantik-dönem klasik müzik ezgileri buldum; ama çeşitli kritiklerde sirk müziği, soundtrack ve bilgisayar oyunu müzikleri, çingene müziği, darkwave ve ambient müzik, elektronik müzik, arap müziği, tango, ortaçağ müziği, trip-hop breakbeat ritimleri, Rus halk oyunları müziği isimleri de geçmiş. Bunlardan ötürü kimimiz ‘ay acayip tatlı yapmışlar multi-fusion avantgarde metal tam benlik,’ deyip albüme aşık oluyor, kimimiz de ‘cool’ bir metalci tribiyle kısaca ‘fuck off’ diyor ve diğer hayranların sırf dinlenmesi zor bir müziği dinlemenin getirdiği gururla sevdiğini söylerek bu gösterişçi, gülünç, abartılı albümü siktir ediyor. Farklı türleri bir araya getirip onlardan yeni müzikal oyunlar tırtıklamak gerçekten biraz acayip olsa da bu albüm, eğlendiriciliği sayesinde gösterişçi olma tutumunun zorluklarının hakkını veriyor bence.
Albümün ileri derece bir sanatsallık algısı gerektirdiğini, ‘new age metal art’ tadında bir şey olduğunu falan düşünmüyorum. Yukarıda adı geçen bütün öğeler tipikleştirerek, karikatürize edilerek, en basit şekillere sokularak dinleyiciyi neşelendirmek için kullanılmış. Kulağa ilk dinleyişte biraz tuhaf gelse de bir süre sonra karmaşıklık olarak düşündüğümüz şey eğlenceyi hedefleyen basit bir çeşitlilik, renklilik olarak açık seçik görünüyor. Ne olursa olsun bu durum, grubu birçok metal grubunun bir adım ötesine götürüyor aslında. Çalmayı tercih ettikleri türün tipik öğelerine sadakatla uymayı ve kendi güvenlikli köşelerine yerleşmeyi tercih eden gruplara kıyasla daha fazla emek isteyen müzikal oyunlarla uğraşıp bunları metal müziğin içine yerleştirmenin zorluklarıyla uğraştıkları için, yani yaratıcılık için olmasa da çeşitlilikleri bir araya getirme mücadelesinin üstesinden başarıyla geldikleri için takdir edilmeyi, daha fazla puan verilmeyi hak ediyor.
Birçok şarkı, kimi başarılı melodileri şarkı boyunca üst üste tekrar ediyor. Grup, melodileri birbirlerine nasıl bağlaması gerektiğini biliyor. İlk dinleyişte müzik kopuk kopuk, rastlantısal gibi gelse de tınısına alıştığımızda keyifli bir müziğin yavaş yavaş aralanan perdenin arkasından ortaya çıktığına şaşkınlıkla tanık oluyoruz. Albümde vokaller de dahil her enstrüman eşit ve dengeli ölçüde müziğe girip kendi farklılıklarını ortaya çıkardıkları için, yani bir enstrüman üzerinden yazılmış melodiye eşzamanlı bir şekilde eşlik edip onu tamamlayan birer yardımcı öğe sınırları içinde kalmadıkları için müzik yavan ve kıt kalmıyor, zenginleşip güzelleşiyor.
Ama albümdeki eğlenceli dakikaların kimi tatsız tuzsuz, seçkisiz, sıkıcı, gösterişçi ve gelişigüzel pasajlar ve parçalarla kötü anlamda zayıfladığını düşünüyorum. Avantgarde metal müzik sevenler bu pasaj ve parçaların albümde yer almasından rahatsızlık duymayabilirler. Çünkü buna benzer kulağa hitap etmeyen John Cage icadı avantgarde ses oyunları eğlenmekten ziyade takdir edilmeyi gerektirdiği ve erişilebilirliği zorlayarak gruplara görece daha az piyasacı görünme fırsatı verdiği için onay dolu baş sallamalarla karşılanır ama bu ikililiği ve karşıtlığı yan yana koymanın yaratıcı samimiyetine ben yine de fazla inanmıyorum. Eğer grup başlı başına dinlenemez rastlantısal seslerden, efektlerden, enstrümanlardan oluşan avantgarde bir albüm yazmış olsa bunu takdir ederdim ama bu bir karşıtlık biçimini aldığında albüm mükemmel, tamamlayıcı, tutarlı ve anlaşılır olmaktan ziyade anlaşılmaz, kabartma, doldurma hâle geliyor. Biliyorum, avantgarde dediğimiz müziği dinlemek her şeyden önce biraz felsefi düşünmeyi gerektiriyor. John Cage’in de söylediği gibi tıpkı hayatımızın sıkıcı dönemleri olduğu gibi dinlediğimiz müziğin de her zaman akışkan, eğlenceli, oyalayıcı olmasını beklememek gerekiyor, hatta kimi zaman elde kalanla yetinmek, eğlenceli olmayanda eğlenceli bir şeyler bulma ısrarıyla dinlememiz gerekiyor. Bu eleştiriyi yaparken bu fikrin farkındayım ama eğlenceli müziğin tam yanına eğlenceli müzik olmayan müziği koyma ısrarı açık fikirli olmayı gerektirmiyor, herhangi bir şey hedeflemeksizin yan yana konulmuş iki fikri ifade ediyor. Hatta bu pasajlar parça aralarına sokulup eğlendirici müziğin içine işlenmiş, müziğin tamamına karakter kazandıran bir şey olmaktan ziyade tek başına albümden ayrılan şarkılara ya da kimi şarkıların sonuna yerleştirildiğinden belki yan yana bile gelmiyor, müziğe kolaj ölçüsünde bir denge bile kazandırmıyor. Yalnız doldurma dakikalara neden oluyor. Albümün beşinci şarkısı bunun en tipik örneği. Yine de sözlerim yanlış anlaşılmasın. Bu pasaj ve parçaların sayısı albüme kötü bir isim verecek kadar fazla değil.
Vokalist Leilindel’in tiz ve asil sesini müziğin kendisinden bile daha fazla sevdiğim oluyor. Grubun yalnız internetten izlemekle yetindiğim canlı performanslarında şarkıların en hararetli yerlerinden ufak tefek keman oyunlarına kadar enerjisini kaybetmeden, grubun diğer elemanları gibi şevkle, ısrarla headbang yapıp saçlarını bütün sahne boyunca savuran bu güzel kadını izliyorum zaman zaman.
Yazıyı tamamladıktan sonra yeniden göz gezdirirken prodüksiyon hakkında hiçbir şey söylemediğimi fark ettim. Kritik yazarı prodüksiyonun iyi olduğunu düşünmesine rağmen benim gibi hayatı boyunca bir stüdyoya girip şarkı nasıl mikslenir, tonlar ne kadar tiz ne kadar boğuk olmalı gibi ince, ayrıntılı detayları öğrenme fırsatı olmamış kimselerdense hemen yan cebindeki ‘top-notch’, ‘berrak tını’, ‘ayrı ayrı duyulan çalgılar’ gibi sıkıcı prodüksiyon tarif tabirlerine elini atacağından, o kritik yazarının prodüksiyondan hiç bahsetmemesi aslında daha iyi olacaktır. Zaten bir yazı prodüksiyondan bahsetmediğinde okur, prodüksiyonun muhtemelen iyi olduğunu düşünecektir. Ne kadar gereksiz bir paragraf yazdığımı görüyorsunuz. Bu paragrafı okurken hayatınızın bir iki dakikasını çalmış oldum, böylece ben gençleştim, siz yaşlandınız. Hepinize geçmiş olsun.
Sonuç olarak başdöndürücü, akıl musallatı gibi takılara layık olduğunu düşünmesem de In a Flesh Aquarium, yalnız avantgarde metal sevenlere değil, progresif metal, fusion metal severlere hatta ortodoks şarkı yapılı müzik dışında müzik dinlemeyi seven herkese hitap edebilecek keyifli bir albüm gibi geliyor bana. Tabii alışılmadık, uç, abartılı müzik sevmeyenler için yaklaşılması biraz sakıncalı olabilir. Zaten internette okuduğum kritikleri göz önüne alırsam ya sev ya nefret et gruplarından birine benziyor daha çok.
Şarkılar 1. Chromatic Chimera
2. Feasting Fools
3. Desert Urbania
4. Summoning Scenes
5. Silence_011010701
6. Megolamaniac Trees
7. The Shiver – Another Dissonant Chord
8. The Shiver – Meet Me at the Carrosuel
9. The Shiver – A Clown’s Mindtrap
10. Psychic Jugglers
Bu albümü çıktığı dönemde dinlemiştim. Pek beğenmemiştim açıkçası. Ama aklımın köşesinde duruyor hala albüm. Fazlaca postmodern ve avangart bir yaklaşım var müziklerinde. Ama kritikte de dendiği gibi, daha fazla şans vermek gerekiyor. Gerçi şans verdiğim avangart gruplardan çok azı bu şansı iyi kullanabildi, gerisi ilk 18′e dahi giremedi malesef. İlk 11 deseniz, hiç yok… :)
1. paragrafta bahsei geçen yaratıcılık mevzusunda;
Müzik gerçekten “önceden denenmiş şeyler curcunası” evet. Zaten denenmemiş bir şey yapmak (direk müzik olarak bakarsak olaya) neredeyse imkansız. Ama unexpected’ı yaratıcı ve avantgarde yapan şey ; o denenmiş şeyler curcunasını denenmemiş bir biçimde bir araya getirmek. Pek kolay bir şey olmasa gerek o kadar saçma melodileri birbirine bağlamak =)
Bu arada ikinci albümleri Fables of the Sleepless Empires’ı malum yerlerden edinebilirsiniz.In A Flesh Aquarium kadar spontan değil ve bayan vokale abanmışlar sanırım biraz daha.Güzel tabi neticede.
Bu albüm hakkında ise Desert Urbania ile başlayıp Megalomaniac Trees ile son bulan pasaj çok güzel.Özellikle Desert Urbania’nın sonu çevirip çevirip dinlenilesi.
Tancelike motion,absorb our potion :)
Bu albümü çıktığı dönemde dinlemiştim. Pek beğenmemiştim açıkçası. Ama aklımın köşesinde duruyor hala albüm. Fazlaca postmodern ve avangart bir yaklaşım var müziklerinde. Ama kritikte de dendiği gibi, daha fazla şans vermek gerekiyor. Gerçi şans verdiğim avangart gruplardan çok azı bu şansı iyi kullanabildi, gerisi ilk 18′e dahi giremedi malesef. İlk 11 deseniz, hiç yok… :)
Avantgarde metal hastası bi insan olarak o kutsal kelimeyi gördükten sonra gerisini okumadım.Acilen dinlemeliyim.
müthiş albüm. chromatic chimera’nın tamamı-özellikle girişi- çılgınlığın, kaosun notalara dökülmüş hali.
çok zor bunu dinlemek ya. ama bi şekilde çekiyo kendine
1. paragrafta bahsei geçen yaratıcılık mevzusunda;
Müzik gerçekten “önceden denenmiş şeyler curcunası” evet. Zaten denenmemiş bir şey yapmak (direk müzik olarak bakarsak olaya) neredeyse imkansız. Ama unexpected’ı yaratıcı ve avantgarde yapan şey ; o denenmiş şeyler curcunasını denenmemiş bir biçimde bir araya getirmek. Pek kolay bir şey olmasa gerek o kadar saçma melodileri birbirine bağlamak =)
23.11.2010
@qtk, aynen. çok saçma lan!
çok şekermiş.bu tarz işleri çok severim.hastası oldum diyebilirim ehehe.
Bu arada ikinci albümleri Fables of the Sleepless Empires’ı malum yerlerden edinebilirsiniz.In A Flesh Aquarium kadar spontan değil ve bayan vokale abanmışlar sanırım biraz daha.Güzel tabi neticede.
Bu albüm hakkında ise Desert Urbania ile başlayıp Megalomaniac Trees ile son bulan pasaj çok güzel.Özellikle Desert Urbania’nın sonu çevirip çevirip dinlenilesi.
Tancelike motion,absorb our potion :)