Yeni NILE albümü bilgisayarın masaüstünde durmaktadır. Evden çıkmam gerekmektedir, ancak albümü de hayvan gibi merak ediyorumdur. Her neyse, olmayacak bir şey yaparım:
Monolog:Ulan çıkmadan şuna bi bakiym iki dakka. (Play’e basarım, The Blessed Dead başlar) Hassiktir lan nooluyo. Oha. Oy aman aman bunu adam gibi dinlemek lazım (30 saniye olmadan kapatıp tıpış tıpış evden çıkarım).
İddialı Açılış I: “In Their Darkened Shrines” en iyi NILE albümüdür.
Evet bu böyledir. Bunun bence birkaç sebebi var. Bunlardan ilki için:
İddialı Açılış II: Bir NILE albümündeki en iyi davul performansı, Tony Leureano’nun bu albümdeki performansıdır.
Evet bu da böyledir. Bunun bir açıklaması yok. Böyledir, nokta.
Yazıya böyle terbiyesiz gibi girdiysem de, bu dediklerimde hiçbir abartı olmadığını düşünüyorum.
“In Their Darkened Shrines”, NILE’ın her bir şeyine kurban olduğum “Black Seeds of Vengeance” hayvanlığının üzerine en bir kaotik, en bir danasal taşları koyarak inşa ettiği, boylu boyunca kuma uzanan Sfenks’e arkadan doggy style daldığı, ortalıkta piramit firavun bırakmadığı bir öküzlük, hayvanoğlu hayvanlık ve diğer sayısız death metal grubunun aciz köpekler gibi algılanmasını sağlayan bir haysiyetsizlik örneğidir.
Usulca dalalım.
Benim için NILE, böylesine brutal bir müziği bu denli zekice icra eden bir numaralı gruptur. Hem bu kadar kompleks, hem de sertlikten hiç taviz vermeyen NILE, bu müziğin sınırlarını neredeyse tek başına belirleyecek düzeyde yoğun ve içi dolu bir müzik icra ediyor. Şarkılar sizi ensenizden tutup binlerce yıllık devasa taşların arasında ezse de, boğazınızdan aşağı avuç avuç kum döküp nefesinizi kesse de, barındırdıkları zeka parıltılarını, üzerlerine harcanan düşünsel emeği hissetmeden edemiyorsunuz. NILE’ın üstünlüğü de buradan geliyor zaten. Karşınızda ellerine enstrüman almış üç-dört adamdan çok daha fazlasının olduğunu düşünüyorsunuz. NILE öyle dolu bir güç ortaya koyuyor ki, bahsettikleri o eski tanrıların, yüz binlerce kölenin, kum fırtınalarının da grubun arkasından sizi gözetlediğini hissediyorsunuz.
“In Their Darkened Shrines”, NILE’ın ilk iki albümündeki kaosu en iyi şekilde törpüleyerek, “Annihilation of the Wicked“ın sinyallerini veren daha steril ve klasik death metal formatlı şarkılarla yoğurduğu ve tam bir saatlik bir mental yolculuğa dönüştürdüğü bir eser. Albümleri için “eser” tabirini kullanmakta beis görmediğim grup, son iki albümünü çok da beğenmediğimi de varsayarsak, “Black Seeds of Vengeance” ile “Annihilation of the Wicked” arasındaki üç albümlük bu altın çağının zirvesine bu albümle ulaşmıştı.
Tony Leureano’nun cezalandırmadan farksız davul işçiliği, grubun çoklu vokal saldırısının yarattığı coşkunluk, üflemeliler ve yaylılarla yaratılan savaş atmosferi, bence “In Their Darkened Shrines”ı grubun en epik çalışması yapmaya yetiyor. The Blessed Dead’le hoyratlığın, havyanlığın kitabını yazan, Sarcophagus’ta hayatında hiç death metal dinlememiş birini muhtemelen altına sıçırtacak bir görkem ortaya koyan, Unas Slayer of the Gods’da CANDLEMASS’e saygı duruşunda bulunan, Wind of Horus’ta dinleyiciyi adeta köpeği yapan albüm, dört şarkılık In Their Darkened Shrines sagasıyla sona eriyor.
Yazsam her şarkıya ayrı kritik yazacağımdan, fazla uzatmadan yazıyı nihayetlendirme niyetindeyim. Bence NILE death metalde yeni kapılar açan, olmayanı yapan belki de son büyük gruptur. Elbet onların da etkilenimleri, ilhâm kaynakları var; ancak bir grubun bir anda ortaya çıkıp bu denli patentli bir sound’u yaratabilmiş olması bile, önlerinde saygıyla eğilmek için yeter de artar bile.
İddialı Kapanış I: Beethoven bugün yaşasa kesin NILE dinlerdi (yok lan şaka).
Kadro Jon Vesano: Vokal
Karl Sanders: Gitar, vokal, bas
Dallas Toler Wade: Gitar, vokal, bas
Tony Laureano: Davul, perküsyon, vokal
Şarkılar 1. The Blessed Dead
2. Execration Text
3. Sarcophagus
4. Kheftiu Asar Butchiu
5. Unas Slayer Of The Gods
6. Churning The Maelstrom
7. I Whisper In The Ear Of The Dead
8. Wind Of Horus
9. In Their Darkened Shrines, Part I: Hall Of Saurian Entombment
10. In Their Darkened Shrines, Part II: Invocation To Seditious Heresy
11. In Their Darkened Shrines, Part III: Destruction Of The Temple Of The Enemies Of Ra
12. In Their Darkened Shrines, Part IV: Ruins
nile şu fani dünyada gerçekten sevdiğim sayılı gruplar arasında. karl sanders’ı babamla bir tutarım utanmadan. bu yüzden hiçbir albümlerine objektif yaklaşamıyorum, hepsi benim için şaheser ama, AOTW’dan sonra en sevdiğim albüm bu. siteye girip de suratıma çarpınca bi hoş oldum. albümden en sevdiğim 3 şarkının 2sinin videosu verilmiş, buna ek olarak unas the slayer of gods, ah unas ah sen neymişsin. dinlediğim en güzel şarkılardan biridir unas. sırf onun hatrına basarım 10u.
bir de, bu abilerin ilk demolarında yaptığı müziği de dinlemek lazım, şimdikiyle alakası olmamasına rağmen onlar da enfestir.
annihilation of the wicked’den daha iyi olarak gördüğüm bir albüm bu. ikisi de olağanüstü ama bu daha olağanüstü. cidden köpekler gibi sevdiğim bi grup. o yüzden uzun yazmama gerek yok. boş boş övmüş olurum sadece. bi de “benim için NILE, böylesine brutal bir müziği bu denli zekice icra eden bir numaralı gruptur” benim içinde lan…
uzun zamandan sonra siteye girdiğimde bu albümü görmek benim için şok oldu gerçekten. uzun süre AOTW’nin en iyi albümleri olduğunu düşünürüdüm ama in their darkened shrines çok abatı bir albüm. her şeyi geçtim, zaten böyle bi ‘şey’ hakkında ne söylenebilir o da ayrı bir konu ama ruins diye bir şarkı var lan. daha ne…
jon vesano bu albümde bas çaldı diye biliyorum ben kliplerde falan elinde bas gitar var hep. ama hiç bi yerde de bu albümde bas çaldığına dair bi kayıt yok. vocals veya session vocals demişler. heralde turnelerde çalıyodu bas gitarı
execration text’in solosu için bile 10 verilir fakat aotw adlı bir , bir “şey” var o yüzden 9,5(taibiki 10 vericem 9,5 olmadığı için oylama sisteminde :D )fakat şunu söylemem lazım en “mısır” kokan (çok mısıra gitmişliğim var zaten) şarkılar bu albümde olmasına rağmen en epik albüm bence aotw’dir. her şarkı başka bir death metal grubunun suicide machine’i olabilecek kadar epik, her şarkı felaket karanlıktır. Bu kadar “brutal” bi gruptan duyulabilecek en epik soloyu (cast down the heretic tabiki) barındıran albümdür. yani diyeceğim odur ki bence aotw daha iyi bir albümdür.
ha birde leureano itds’de gerçekten döktürmüştür fakat George Kollias bir ekşi entry’sinde yazdığı gibi tek başına ufak bir köye elektrik sağlayabilecek bir adamdır/makinedir :D
The Blessed Dead hayatimda duydugum en iyi acilis sarkisi olabilir. Inanilmaz bir sey ya, ilk andan hasiktir noluyor dedirtiyor yazinin acilisinda dendigi gibi. Calisirken arkada calsin diye actim, milyon defa dinledigim sarkinin 1.48′indeki sacmasapan rif girince yine, yeniden kafayi yedim. Sonra utanmadan ayni rifi solonun arkasina muazzam bir sekilde yedirmeleri… Bastan sona basyapit.
nile şu fani dünyada gerçekten sevdiğim sayılı gruplar arasında. karl sanders’ı babamla bir tutarım utanmadan. bu yüzden hiçbir albümlerine objektif yaklaşamıyorum, hepsi benim için şaheser ama, AOTW’dan sonra en sevdiğim albüm bu. siteye girip de suratıma çarpınca bi hoş oldum. albümden en sevdiğim 3 şarkının 2sinin videosu verilmiş, buna ek olarak unas the slayer of gods, ah unas ah sen neymişsin. dinlediğim en güzel şarkılardan biridir unas. sırf onun hatrına basarım 10u.
bir de, bu abilerin ilk demolarında yaptığı müziği de dinlemek lazım, şimdikiyle alakası olmamasına rağmen onlar da enfestir.
Şu Execration Text şarkısının 40. ile 50. saniye arasında ki vokali bana sağır bir insanın konuşma çabalarını hatırlatıyor.
Karl Sanders’ın vokali Seth Putnam ile hayatımda duyduğum en anlaşılmaz brutal vokal.
20.06.2011
@Avcı, halt etmişim.Bu albümün değerini şimdi daha iyi anlıyorum…
annihilation of the wicked’den daha iyi olarak gördüğüm bir albüm bu. ikisi de olağanüstü ama bu daha olağanüstü. cidden köpekler gibi sevdiğim bi grup. o yüzden uzun yazmama gerek yok. boş boş övmüş olurum sadece. bi de “benim için NILE, böylesine brutal bir müziği bu denli zekice icra eden bir numaralı gruptur” benim içinde lan…
İddiaların hepsi doğru kanımca. tek başına Unas Slayer Of The Gods bile beyin göçü yaşatıyor insana.. keşke nile tekrar böyle bir albüm yapabilse.
bu albümdeki davullar <3
uzun zamandan sonra siteye girdiğimde bu albümü görmek benim için şok oldu gerçekten. uzun süre AOTW’nin en iyi albümleri olduğunu düşünürüdüm ama in their darkened shrines çok abatı bir albüm. her şeyi geçtim, zaten böyle bi ‘şey’ hakkında ne söylenebilir o da ayrı bir konu ama ruins diye bir şarkı var lan. daha ne…
jon vesano bu albümde bas çaldı diye biliyorum ben kliplerde falan elinde bas gitar var hep. ama hiç bi yerde de bu albümde bas çaldığına dair bi kayıt yok. vocals veya session vocals demişler. heralde turnelerde çalıyodu bas gitarı
diablo 2 veya titan quest’in mısır bölümünü oynarken bu albümü dinlemek bambaşka..
execration text’in solosu için bile 10 verilir fakat aotw adlı bir , bir “şey” var o yüzden 9,5(taibiki 10 vericem 9,5 olmadığı için oylama sisteminde :D )fakat şunu söylemem lazım en “mısır” kokan (çok mısıra gitmişliğim var zaten) şarkılar bu albümde olmasına rağmen en epik albüm bence aotw’dir. her şarkı başka bir death metal grubunun suicide machine’i olabilecek kadar epik, her şarkı felaket karanlıktır. Bu kadar “brutal” bi gruptan duyulabilecek en epik soloyu (cast down the heretic tabiki) barındıran albümdür. yani diyeceğim odur ki bence aotw daha iyi bir albümdür.
ha birde leureano itds’de gerçekten döktürmüştür fakat George Kollias bir ekşi entry’sinde yazdığı gibi tek başına ufak bir köye elektrik sağlayabilecek bir adamdır/makinedir :D
Album kapagina ve gitar tonuna hastayim.
Beethoven bugün yaşasa kesin NILE dinlerdi (yok lan şaka).
hahaha yarıldım buna
Sarcophagus Norveçli adamı Arap yapar. öyle bir şarkı.
The Blessed Dead hayatimda duydugum en iyi acilis sarkisi olabilir. Inanilmaz bir sey ya, ilk andan hasiktir noluyor dedirtiyor yazinin acilisinda dendigi gibi. Calisirken arkada calsin diye actim, milyon defa dinledigim sarkinin 1.48′indeki sacmasapan rif girince yine, yeniden kafayi yedim. Sonra utanmadan ayni rifi solonun arkasina muazzam bir sekilde yedirmeleri… Bastan sona basyapit.