# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
HAIL!, Jolly Joker Balans (27.04.2009)
| 07.06.2009

Metrekareye 20 insan ve dar alanda kısa paslaşmalar.

Varlığından ilk kez Nisan başında haberdar olduğum bir grup HAIL!. Sevdiğimiz saydığımız müzisyenleri bünyesinde barındıran ve tek amaçlarının kolay para kazanmak olduğu ayan beyan ortada olsa da, “ilginç olabilir” düşüncesini de akıllara sokan bir oluşum.

Öncelikle Ripper’ı bir daha nerede göreceğiz olayı var tabii. Solo turu ya da BEYOND FEAR ile ülkemize gelmesi az bir olasılık olduğundan, bu konser JUDAS PRIEST ve ICED EARTH’te kendisini sevenler için iyi bir fırsattı. David Ellefson’u görmek isteyenler için de bu konser ender şanslardan biriydi zira ilerde Mustaine’le birleşmediği sürece, Ellefson’un şu anki ufak projelerinin bu taraflara gelmesi söz konusu değil gibi. Bunlar haricinde Andreas Kisser’dan SEPULTURA şarkıları dinlemek her zaman kabulümüz olan bir şey.

Konser günü mekana vardığımda ilk dikkatimi çeken, mekanın pek konser mekanı gibi olmamasıydı. Sahnenin önünde ufakça bir alan ve sonra arkaya doğru ince uzun şekilde uzanan bir bar havasındaki mekan, yere sabitlenmiş bar masaları da göz önünde bulundurulduğunda daha çok “metal olmayan her şey” için daha uygun bir görüntü çiziyordu. Tıpkı The Haunted konserinde olduğu gibi yine kardeş site metal-pit.com’dan gönül dostları Ufuk ve Uğur’la buluştuk. Konsere daha bir saate yakın bir süre vardı ve biz “neyse artık sohbet ede ede biraz bekleyelim bari” diye düşündük. Bu düşüncenin aklımızdan ilk geçtiği andan yaklaşık iki buçuk saat sonra, yani konserin açıklanan saatinden bir buçuk saat sonra, alkışlar, ıslıklar ve yer yer ufak yuhalamalar eşliğinde HAIL! salonun tepesindeki gitar şeklindeki asma katta belirdi.

Öncelikle bu gecikme, en gaza gelmiş kişiyi (ki ben o kişilerden biri değildim) bile canından bezdirecek ve tadını kaçıracak bir süre. Bir de benim gibi sadece hoşça bir-bir buçuk saat geçirmek için gelenlerin çilesini düşünün. Tüm bunlara ek olarak, mekan kapasitesinin sonuna bir sıfır ekleyerek basılan biletler sayesinde, sıkışıklıktan dolayı cebimdeki telefonumu çıkarmakta zorlandığım bir hınca hınçlık durumu söz konusuydu. Açıkçası burası dışında nerede yapılırsa yapılsın güle oynaya gideceğim HATEBREED konserine, sırf bu saçma sapan yer tercihinden dolayı gitmeyeceğim. Gideceklere de erken gidip öndeki göbekte yer kapın yoksa arkadaki daracık kısımda, bar masaları arasında helak olursunuz diye uyarıda bulunayım.

Şahsen, konserlere gidip ardından “organizasyon berbattı, biletler neden bedava değildi, ilk demolarından çalmadıkları için grup benim için bitti, yanımda kafa sallayanlardan dolayı konser bana zehir oldu… bi metal konserinde bu yapılmaz, sahne ışıkları çok parlaktı epilepsim azdı, o gün dudağımda uçuk çıkmıştı sevgilimle rahat öpüşemedim ve bu da tüm konseri hatta tüm bir haftamı rezil etti ve bundan da organizasyon sorumlu” türü ağlayan süt beyinli emo denyolardan değilim. Ama belirtmek lazım ki, konser başlayana kadar olan her ayrıntı, olumsuz bir puandı. Neyse ki sonunda grup sahneye çıktı. Girişi “Ace of Spades”le yapınca, doğal olarak tüm salonun yorgunluğu, siniri bir anda yok oldu ve hepimiz sevindiriklikle yavşaklık arasında iğrenç bir yere konumlandık.

Sonra sırasıyla “Territory”, “Symphony of Destruction” ve “Grinder” geldi. Elemanların kendi gruplarından bildiğimiz bu parçalarla konserin girişi de yapılmış oldu. Ripper’ın bu şarkıları hep kendi tarzında değil de orijinalleri gibi söylemesi oldukça iyiydi. Mustaine gibi söylemesi zaten beklenirdi, lakin “Territory”yi de Max gibi söylemesi bizler gibi salonu dolduran yüz binleri de sevince boğdu. Sonrasında benim için konserin en iyi anları olan PANTERA parçaları geldi. “Fucking Hostile” ve “Walk”, hep bir ağızdan olmasa da, bir kısım tarafından coşkuya söylendi. Ripper bu parçalarda da gayet iyiydi.

Ardından, bence çok kötü seçimlerden oluşan “eski güzel günler” kısmı başladı. Hepimiz BLACK SABBATH’ı, IRON MAIDEN’ı, JUDAS PRIEST’i seviyoruz. Ama arkadaşım, ama sevgi çiçeğim, ama büyük usta Kayahan’ım… Böylesi bir proje için bu kadar mı eşlik etme potansiyeli taşımayan, bu kadar mı hit olmayan şarkılar seçilir? Şu dünyada yüz milyon metal dinleyicisine sorsalar, böylesi yıldızlardan oluşan bir cover grubu kuracağız, IRON MAIDEN’dan neyi çalalım deseler, kaç kişi “Wratchild çalın abi” der? Tamam sevdiğimiz şarkı, güzel şarkı da, bütün salonun eşlik edeceği ve yine tek gitarla çalınabilecek hiç mi Maiden parçası yok? Elbet var. Aynı şekilde JUDAS PRIEST’ten “Metal Gods” ve BLACK SABBATH’tan “Neon Knights” mıdır cover’lamak için ilk akla gelen? Kanaatimce büyük hata olan bu şarkı seçimi yüzünden konserin ortalarındaki yarım saat-kırk beş dakikalık bölüm, bir hayli sıradan ve hareketsiz geçti. Bu bölümde en çok reaksiyon alan şarkı şüphesiz ACCEPT’ten “Balls to the Wall”du.

Konserin son kısmında ise neyse ki bayan seyirciyi toparlayan “Peace Sells”, “Refuse Resist”, “TNT” ve “Whiplash” geldi. Bu şekilde, iyi başlayan ve sonra bir anda düşen konser, yine yüksek bir kapanış yapmış oldu. Elemanlara dair kısa yorumlar yapmak gerekirse, dediğim gibi Ripper kimsenin şikayet edemeyeceği bir performans sergiledi. Şarkıları orijinal halleri gibi söylemesi ve büyük ününe rağmen sahnedeki samimi havası olumluydu. Ancak yılların deneyiminden olsa gerek, işimi yapar paramı alır giderim havası da az çok hissediliyordu. David Ellefson, zaten bas namına çok bir olayı olmayan setlist’te her zamanki gibi takıldı. Olumlu olumsuz bir yorum yapma şansı tanımadı diyebiliriz.

Gelelim eleştirel kısma. Öncelikle Andreas Kisser belli ki fazla prova yapmamış. Zaten diğer elemanlar Amerika’dan gelirken, o Avrupa turnesini tamamlayan SEPULTURA’dan ayrılıp, diğer elemanlarla HAIL! turnesinin bir gün önceki ilk konseri olan Atina konserinden hemen önce Yunanistan’da buluşmuş. Kisser, SEPULTURA şarkıları da dahil, çoğu soloda cidden bayağı sıvadı demek mümkün. Fazla çalışmadığından olsa gerek, çoğu soloya orijinalindeki gibi başladı, sonradan sallamasyona döndü, kapanışları da çoğunlukla alakasız bir şekilde yaptı. Bu açıdan kendisine olumlu not veremiyorum. Son eleman Jimmy DeGrasso için de ufak bir paragraf açmak zorundayım. Nick Menza’dan sonra DeGrasso’nun Megadeth’e hiç uymadığını, Menza’nın dinamizmini asla yansıtamadığını düşünen bir insanım. Çaldığı Megadeth albümlerindeki davullar öylesine tekdüze ki, ondan sonraki Megadeth albümlerindeki davullar bile daha güzel geliyor (ki bence onlar da gayet özelliksiz –“The System Has Failed”daki Vinnie Colaiuta hariç elbet).

Her neyse, DeGrasso konser sırasında davula birkaç yıl önce başlamış izlenimi verdi ve dümdüz bir stilde, hiçbir varyasyona, riske girmeden, metronom gibi çaldı gitti. Megadeth’te olduğu gibi hızlanan bölümlerde zorlandığını belli etti, falan, filan. Bunlar sadece eleştiri konusu olabilecek, bir nebze de olsa tat kaçırabilecek konular. Ama sonra DeGrasso, umarım yapmaz dediğimi şeyi yaptı ve bir davul soloya başladı. Bu güne dek gittiğim sayısız konser içinde (bayağı konsere gittim öyle böyle değil… valla), duyduğum, izlediğim en kötü, en sıkıcı, en utanç verici davul performansına tanık olmamı sağladı. O esnada salonda olup da daha iyi bir solo atabilecek insanlar olması bile muhtemeldir. Düşünmesi bile acı veren bu solonun ardından, ki solonun birkaç dakikası bildiğimiz 4/4’lük dumtıs düz ritimdi, kendisiyle ilgili tüm önyargılarımda haklı olduğumu bir kez daha anladım. Jimmy DeGrasso çok vasat bir davulcudur, bu böyledir.

Bitirirken demek istediklerim, geldiler, çaldılar, biz de görmüş olduk. Baştaki iki saate yakın gecikme ve salon kapasitesinin birkaç katına yakınının dolu olması dolayısıyla tadımız daha en baştan kaçsa da, yer yer çok güzel anları da olan ama genel olarak ortalama denebilecek bir performansla geceyi noktaladık. Grup böylesi bir turu elbette ki kolay para kazanmak için yapıyor; kimse yirmi beş yıla yakın zamandır yollarda olan, milyonlarca kişiye çalan bu adamların metal aşkıyla yandıkları için böyle bir şey yaptıklarını düşünmüyordur sanırım. Ama ister para, ister de dünyamızı gezmek amacıyla yapılsın, HAIL! daha iyi olabilecekken vasat olarak kalmış bir proje olarak özetlenebilecek bir deneme.

Gittiğime pişman mıyım, değilim. Gitmesem çok şey kaybeder miydim, hayır. Bir daha gelseler gider miyim, ona da hayır. Hepsini geçtim, bir daha o mekanda bir metal konserine gidebilmem için, gelen grubun bayağı, BAYAĞI fazla sevdiğim bir grup olması lazım.

Son söz olarak, mekan seçimini yapan kişiyi, ülkemizde bilinçli seyirci yaratımına verdiği katkıdan dolayı tebrik ediyorum. Eskiden tüm konserler Yeni Melek’te yapılırken, ne kadar rezalet bir yer olsa da elimiz mahkum giderdik. Ama “nerede yapılırsa yapılsın metalse gideriz hacı” denecek zamanlar da çoktan geçti. Hele önümüzdeki HATEBREED konserini de düşününce, o kadar insan o denli tepişmeli bir müzikte o kümese tıkılmamız bekleniyorsa, tek diyebileceğim “şaka herhalde” olacaktır.

  Yorum alanı

“HAIL!, Jolly Joker Balans (27.04.2009)” yazısına 4 yorum var

  1. Levent Tüter says:

    ahaha Symphony’de milletin Megadeth diye bağırması evlat acısı olmuştur Ellefson’a :)

    Ahmet kızmayacağım, söyle bağırdın mı sen de :P

  2. Ahmet Saraçoğlu says:

    tezahurat sevmeyen biriyim.

  3. Batuhan Bekmen says:

    Zaten arkadaş zoruyla gittiğim bir konserdi. Kadrodan da sevdiğim tek adam Ellefson’dır zaten. Üzerine bir de 2 saat beklemiştim falan.

    Önümdeki insanlardan birinin “HÜEAAADAĞ” şeklinde coşakene burnuma indirdiği darbe de tatlı niyetine geldi. Hatırladıkça kıl oluyorum.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.