SOILWORK’ün kırılma noktasından merhaba. İsveçli grubun melodik death metalden çıkıp da sonradan “modern metal” gibi gudik isimlerle anılacak yeni yolculuğuna başladığı albüm, grupla haşır neşir olan herkesin bildiği gibi “Natural Born Chaos”tu. Çıktığı dönemde pek çok dergiden/siteden yüksek puanlar alan ve ayın/yılın albümü seçilen bu tatlı şey, SOILWORK’ün ilhâm vereceği grup skalasını genişleteceği ve klonlarının oluştuğunu göreceğimiz geleceğinin de habercisiydi.
“Natural Born Chaos”un grubun kariyerindeki, en iyi olmasa da en önemli albüm olmasının arkasında, kel kafalı gözlüklü bir ibiş yatıyor. Kanada’nın metal dünyasına kazandırdığı sayılı isimlerden biri olan Devin Townsend, pek çok grubun olduğu gibi SOILWORK’ün de elinden tutmuş, onlara aslında ne yapabileceklerini, sandıklarından daha fazlasına sahip olabileceklerini göstermişti.
Bence kariyerlerinin en iyi albümü olan “A Predator’s Portrait”te kendini belli eden güçlü nakarat yazabilme becerisi, Townsend’in elinde SOILWORK’ün en büyük kozu haline gelmiş; SOILWORK, “iyi nakaratlar yazabilen bir grup” olmaktan çıkıp, “tüm şarkılarını nakarat üzerine kuran bir grup” halini almıştı. Elbette şarkıların nakarat haricinde de birer kimlikleri, içerikleri vardı, ancak ortada bariz şekilde hissedilen bir “şarkının başından itibaren o büyük nakarata hazırlık” durumu söz konusuydu. Bu durum, grubun sonradan eleştirilere hedef olacağı formülizelik ve aşırı planlı şarkı yapılarının da habercisiydi.
“Natural Born Chaos”ta kusursuz bir hal alan kayıt ve prodüksiyonun bir yansıması olarak, SOILWORK son derece steril ve kimi yorumlarda suni bulunan bir sound’a kavuşmuştu. Bu sound, Townsend’in gruba benimsettiği benzer türde şarkı yapılarıyla da örtüşünce, ortaya günümüze dek süregelen SOILWORK sound’u çıkmıştı.
Albüme şöyle bir baktığımızda, hedeflenen ve başarılı da olunan bir hit şarkı yazma çabası görüyoruz. Şarkılar, nakaratlarındaki clean vokallerin akılda kalıcı oluşları sayesinde duyulduğu anda akla kazınıyor ve bu sayede “Natural Born Chaos”u daha ilk dinlemenizde dahi sindirebiliyor, favori şarkılarınızı seçebiliyorsunuz. Grubun halihazırdaki klavyecisi Sven Karlsson’un da gruba katıldığı albüm olan “Natural Born Chaos”, klavyeyle arası gayet iyi olan Devin Townsend’in yönlendirmeleri dahilinde bu enstrümanın o güne kadarki en etkin kullanıldığı SOILWORK albümü olarak da öne çıkıyor.
Aynı yıl çıktığı ve amaçladığı benzer hedefler düşünüldüğünde açık ara solladığını düşündüğüm “Reroute to Remain”de yapılmak istenen kimi şeyleri, istemekle kalmayıp yapan “Natural Born Chaos”, 2000′lerin başlarından günümüze dek fışkırırcasına artan nakarata abanmalı grup akımının da hem en iyi uygulandığı, hem de en çok önem taşıyan albümlerinden biriydi. İsim versem en azından yedi tanesini söylemeden geçemeyeceğim düzeyde başarılı şarkılar içeren albümü, grubun önceki ve sonraki işleri arasındaki keskin ayraç olması, en çok övülen ve açık ara en çok satan ürünü olması sebebiyle, METALLICA’nın siyah albümüne benzetebiliriz. Yine benzer şekilde grubun Devin Townsend’la çalışmaya başlaması da, METALLICA’nın siyah albümle birlikte mutluluğu Bob Rock’ta aramasına atfedilebilir.
Çoğunluğun aksine “Figure Number Five”ı seven bir kişi olarak, bu iki albümü de farklı açılardan birbirine denk görüyorum. Ekstrem durumlar haricinde grupların sound’larında yumuşama yapmasını davayı satmak olarak görmeyen biri olarak, “Natural Born Chaos”u da, grubun bir daha geçemeyeceğini düşündüğüm “A Predator’s Portrait”in arkasından gelen bir satış olarak görmüyorum. Şu anki konumuna bakıldığında, SOILWORK’ün böylesi bir yola kayma kararı, muhakkak ki doğru bir seçimdi ve zaten grubun nerelerden nerelere geldiğini de hepimiz biliyoruz.
Melodik death metal ve bu tür altındaki grupların death metalden uzaklaşması sonucunda yaratılan “modern metal” tabirinin anlam bulduğu, adımlarını attığı albümlerden biri olan “Natural Born Chaos”u, grubun yıllar içindeki değişimini görmek ve eski ile yeni SOILWORK arasındaki köprüyü algılamak adına, grubun karakterini en iyi yansıtan albüm olarak nitelemekte sakınca görmüyorum.
İlk dinlediğim Soilwork albümü.Buna rağmen ben de A Predator’s Portrait’i en iyi albümleri olarak görüyorum.Bir de NBC, Figure Number Five’a nazaran daha yoğun bir (eem nasıl desem…) atmosfere sahip olduğunu düşünüyorum.FNF’yi daha direk, vermek istenileni çat diye veren bir albüm nazarımda.İlerde çok kalıplaşsa da grubun müziği, doğru atılmış bir adım olduğuna katılıyorum.Ayrıca Björn’ün yırtıcı vokalinin en güzel performanslarından birini dinlediğimiz albüm olması bakımından da fazladan 1-2 puanı hakediyor.
30.05.2010
Yalnız rezalet cümleler kurmuşum üstte.Rezillik valla utandım.
ben FNF yi bu albümden daha çok sevdim nedense (gerçi bodoslama daldım bi kere dinleyip). FNF yi keşfettiği günden itibaren her allahın günü dinlemiş biri olarak böyle olması normal tabii. bikaç kere daha dinleyip notumu öyle vericem ama şimdilik 6,5-7 anca.
No more angels’ın nakaratı çok sağlam
Baştan sonra, her şarkısı ve her detayıyla kusursuz bir albüm. 2000 sonrasında çıkan en önemli albümlerden biri bence.
Wait for chaos, wait for the welfare at this point of no return
Bleed for money, bleed for justice, going straight to hell
With a wounded soul
06.04.2024
@Cryosleep,
“Saaaaaaved… building up a fate on your own
Now your saaaaaaved… never seem to care while they’re
watching you
PAAAAAAAAAAAY, pay for your sins on your own
PAAAAAAAAAAAY, lie to yourself while you’re getting low”
Bu nakaratın ikinci tekrarından sonra da albümdeki en nefis sololardan ikisi geliyor.
The Bringer.
03.06.2024
@Cryosleep, çok kalp.