(Not: “March to the Black Holocaust” Vlad Tepes ve Belketre tarafından kaydedilmiş bir split albümdür. Bu yazıda albümün sadece Vlad Tepes’in şarkılarından oluşan kısmı incelenmiştir.)
1990’lı yılların başlarında Norveç’te kendini gösteren ikinci dalga black metal akımı, minimalist, teknikten uzak, sade ve hissiyata odaklı bir müzik olarak kendini ortaya koymuş; özellikle Burzum ve Darkthrone gibi gruplar black metali bu açıdan belirgin hâle getirmişlerdi. Bununla birlikte Norveç’te ortaya çıkan bu akım, kısa bir süre sonra aynı kökler üzerinden farklı bir çizgide gelişeceği Fransa’ya kaydı. Fransa’da kendilerine “Les Legions Noires” (Karanlık Ordular) adını veren gizemli ve içine kapalı bir black metal hareketi, bünyesinde topladığı gruplarla black metali özüne sadık bir şekilde hem müzikal ve ideolojik açıdan popüler kültürün dışında tutarak underground karakterini koruma amacını güdüyor hem de black metale bir Fransız karakteri katarak üçüncü dalga black metale doğru gidecek yolu açıyordu. Topluluk içerisindeki gruplar genel olarak görünür olma amacı taşımadıkları ve çoğu anonim kalmayı tercih ettikleri için fazla ön plana çıkmamış, varlığını gölgelerde sürdüren gizemli oluşumlar olarak kalmışlardı.
LLN’ye mensup gruplar içerisinden sadece Mütiilation uzun soluklu ve belli ölçüde bilinen bir grup hâline gelmişti. Mütiilation haricindeki diğer gruplar sadece birkaç demo ve EP yayınlayan ve kısa süre aktif kalan gruplar olmuşlardı. Bununla birlikte yine de LLN içerisinden underground black metal sahnesinde adını duyurabilmiş bir iki grup çıkmıştı. Bu sınırlı bir iki gruptan bir tanesi de 1993’te Fransa’nın Bretonya bölgesinde kurulan Vlad Tepes’ti. Adını tahmin edileceği üzere Eflak Voyvodası Vlad Tepeş’ten alan ve sadece üç yıl aktif kalıp bu süre içerisinde bir stüdyo albümü çıkarmamış olan grup, büyük ölçüde underground kalmasına rağmen black metali sunuş biçimi ve Fransız black metali üzerinde bıraktığı etkiyle Mütiilation ile birlikte LLN çevresinin en akılda kalan iki grubundan biri olmayı başardı.
Tamamen anonim kalan Vlad Tepes, gölgelerde ve karanlıkta süzülerek hiçbir zaman medyatik olma amacı gütmeden acıyı, nefreti, karanlığı ve hiçliği tüm samimiyeti ve ağırlığıyla ortaya koyan bir müzik yaratmayı başarmıştı. Vlad Tepes, black metali gerçekten olmasını istediği yerde, onu salt bir eğlence aracı olarak kullanmak isteyen insanların alanından uzakta, yer altında, karanlığın derinliklerinde tutmak istiyordu ve grup elemanları Vorlok ve Vlad, bu tavırlarıyla tutarlı bir şekilde bize bu büyüleyici müziğin arkasında gerçekten kimin olduğunu hiç açıklamadılar. Belki de bu, Vlad Tepes’in underground black metal sahnesindeki kült statüsünü elde etmesi açısından faydalı olmuştu.
“March to the Black Holocaust” Vlad Tepes’in bu albüm çıkana kadar kaydettiği demolarından bazı şarkıların tekrar kaydedilmesiyle oluşturulmuş bir albüm. Demo versiyonlarında bu şarkıların prodüksiyon açısından yetersiz ve enstrümantasyon açısından da amatör versiyonlarını görüyoruz. Grup bu albümde her ne kadar yine düşük prodüksiyonda olsa da hissiyat açısından hissedilir bir sound yakalayarak şarkıları daha gelişmiş formlarıyla sunuyor. “March to the Black Holocaust” Fransız black metal soundunun yaratılması açısından önemli bir noktada durduğu gibi LLN çevresinin müzikal açıdan da en dikkate değer ürünlerinden biri. Vlad Tepes’in müziği raw black metal olarak tanımlanabilecek olsa da kendi yapısı içerisinde erken dönem ekstrem metalin çeşitli ögelerini taşıyan ve bunları black metalin geleneksel yapısı içerisinde eriten, yaratıcı, değişken ve dinamik bir müzik. Vlad Tepes, Mütiilation’ın aksine belli bir avangartlaşma ve deneyselleşme yoluna gitmemiş, bunun yerine black metalin ortaya çıkışına kadar var olagelmiş erken dönem heavy metal, speed metal ve thrash metal unsurlarını old-school tarzda müziğine yedirerek hepsini geleneksel black metal çerçevesi altında birleştirmişti.
“March to the Black Holocaust”a müzikal açıdan baktığımızda aynı primitif sound içerisinde geleneksel old-school ekstrem metal kalıplarının yaratıcı ve değişken bir şekilde kullanıldığını görüyoruz. Müzik geleneksel tremolo black metal rifleri, temel ekstrem ve thrash metal kalıpları, melodiler, tamamlayıcı sololar gibi unsurları içeriyor. Davullar geleneksel black metalde alışık olduğumuz seri blast beatler ve tek düze ritimleri içermekle birlikte yeri geldiğinde albüme derinlik katan ve müzikaliteyi yükselten varyasyonlar da sergiliyor. Vokallerde ise çiğ, tiz; acı, öfke ve melankolinin dışa vurumu olan scream vokaller görüyoruz. Müzikal yapıda Iron Maiden, Venom, Celtic Frost gibi erken dönem grupların çağrışımlarını yakalamak mümkün. Bunlardan hareketle Vlad Tepes’in black metal öncesi erken heavy metal ve ekstrem metal dönemini ciddi şekilde özümsediğini görebiliyoruz. Grubu özel yapan ise tüm bu ilhamın belirgin karakteristiklerini ortaya koymakla birlikte bunları geleneksel black metal yapısının içine çok iyi yediriyor olması. Böylece müzik hiçbir şekilde yapay, deneysel ya da mekanik durmuyor. Vlad Tepes’in kullandığı tüm farklı unsurlar basit anlamda çok unsurlu ve yaratıcı görünmeye yönelik ucuz bir girişim değil, black metal yapısı içerisinde doğal bir zenginlik yaratan unsurlar olarak ortaya çıkıyor. Grubu başarılı yapan en önemli unsurlardan biri, hem çalınan her spesifik rifin kendi içerisindeki etkileyici ve akıcı yapısı hem de şarkı içi geçişlerde hissiyatı kaybetmeyen şarkı kompozisyonları ve besteciliği. Grup değişken müzikal yapıyla bundan doğan karanlık, kötücül ve melankolik atmosferin çok başarılı bir uyumunu sunarak albümü duygusal çağrışımları açısından da üst düzey hâle getiriyor. Müzik hiçbir zaman basit anlamda sadece karanlık ya da sert olmaya odaklı değil, karanlığın, sertliğin ve değişken müzikal yapının içinden her zaman istenen boğucu, kötücül ve melankolik hissi ortaya çıkaran ve tüm farklı unsurlarına rağmen geleneksel black metal yapısı içerisinde kalıp her anında black metal tınlayan bir müzik olarak karşımıza çıkıyor. Vlad Tepes bu amaca yönelik olarak enstrümanlar arasındaki uyumu ve tamamlayıcılığı da çok iyi yerine getiriyor. Enstrümanlar, her biri olması gereken yerde olması gereken görevi üstlendikleri kompozisyonlar içerisinde karşımıza çıkıyor ve sound olarak da birbirlerinin önüne geçmeyip birbirlerini destekleyecek şekilde kendilerini ortaya koyuyorlar.
Vlad Tepes her ne kadar büyük ölçüde underground bir grup olarak kalıp çok kısa bir süre aktif kalsa da özellikle “March to the Black Holocaust”ta ortaya koyduğu müzikle Fransız black metalinde oldukça özel ve hem müzik hem sound açısından belirleyici bir statü elde etmeyi başardı. “March to the Black Holocaust” özellikle Fransız black metalinin köklerinin nereye dayandığını ve ikinci dalga black metalin Fransız sahnesinde nasıl bir yola girdiğini görmek isteyen dinleyiciler için temel bir başyapıt.
Kadro Wlad Drakksteim: Vokal, gitar, davul
Vorlok Drakksteim: Bas, vokal
Şarkılar 1. Vlad Tepes - Wladimir's March
2. Vlad Tepes - Massacre Song from the Devastated Lands
3. Vlad Tepes - In Holocaust to the Natural Darkness
4. Vlad Tepes - Drink the Poetry of the Celtic Disciple
5. Vlad Tepes - Dans nôtre chute
6. Vlad Tepes - Misery Fear & Storm Hunger
7. Vlad Tepes - Diabolical Reaps
8. Vlad Tepes - Under the Carpathian Yoke
Yazını okurken albumu de acıp dinledim fakat 2. şarkıdan itibaren kapattım ve bir daha açacağımı sanmıyorum. Bana hitap etmiyor olabilir.
Benim asıl yazma amacım herkesin zevkine saygı duymakla birlikte bu tarz albumlere tam puan vermenin mantığını asla anlamayacak olmam. Evet her genre kendi içinde değerlendirilmeli katılıyorum fakat müzikal olarak da bir baz olsa puanlarken daha sağlıklı olmaz mı?
Yani Metallica Black Album 9/10, veya Immortal – Sons of Northern Darkness 9/10 olarak notlayıp bu album 10/10 olarak görmek puanlamanın önemini kaybetmesini sağlıyor bende.
Gerçekçiliğini yitiriyor.
10/10 demek kusursuza en yakın demektir. Yani herhangi bir grup şarkıcının hangi tarzda olursa olsun 10/10 luk bir album yaparak kıyıda köşede kalıp kaybolması mümkün değil.
100lük puanlama sistemine mi geçilse artık belki daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilir. Şampiyonlar ligi bile format değiştirdi buraya da lazım sanki.
Bu notlamalar tamamen yazarın kendi kişisel görüşüyse ve okurların da böyle görmesi isteniyorsa buna saygı duyarım tabiki. Zevkler ve renkler tartısılmaz sonucta.
@gXnn, bu tür puanlamalarda genellikle albümün çıktığı dönem ve o dönemde böyle bir albüm çıkabilmiş olmasından dolayı değeri artıyor. Şimdi baktığımızda “2. şarkıdan itibaren kapattım ve bir daha açacağımı sanmıyorum” diyoruz, ki belki de haklı olarak diyoruz, ama bundan 30 yıl önce çıktığında insanlar için ne ifade etmiş olabileceğini düşününce ekstra bir değer, puan kazanıyor.
Vay be, burada kritiğinin yazılacağına hiç ihtimal vermediğim bir şaheser. Sağol varol. New Jersey’de latin bir black metal manyağı arkadaş sayesinde keşfetmiştim, o gün bir de Shatargat – Wolfe der Nacht demo kaydını da vermişti, o da nefistir.
Eline sağlık. Kült bir albüm ve siteye kazandırılması da iyi oldu. Agresif Musiki podcast’in bir bölümünde LLN’den bahsetmiştim. Kurulduğu dönem kötü niyetli bir çaba olarak başlamış olabilir ama sonradan senin de dediğin gibi neredeyse sadece Mutiilation ve bu albümün bir anlam ifade ettiği bir ergenlik heyecanı olarak kaldı. Onca gruptan hiçbir üretim, elle tutulur bir şey gelmedi.
Öncelikle kritik için eline emeğine sağlık.
Yazını okurken albumu de acıp dinledim fakat 2. şarkıdan itibaren kapattım ve bir daha açacağımı sanmıyorum. Bana hitap etmiyor olabilir.
Benim asıl yazma amacım herkesin zevkine saygı duymakla birlikte bu tarz albumlere tam puan vermenin mantığını asla anlamayacak olmam. Evet her genre kendi içinde değerlendirilmeli katılıyorum fakat müzikal olarak da bir baz olsa puanlarken daha sağlıklı olmaz mı?
Yani Metallica Black Album 9/10, veya Immortal – Sons of Northern Darkness 9/10 olarak notlayıp bu album 10/10 olarak görmek puanlamanın önemini kaybetmesini sağlıyor bende.
Gerçekçiliğini yitiriyor.
10/10 demek kusursuza en yakın demektir. Yani herhangi bir grup şarkıcının hangi tarzda olursa olsun 10/10 luk bir album yaparak kıyıda köşede kalıp kaybolması mümkün değil.
100lük puanlama sistemine mi geçilse artık belki daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilir. Şampiyonlar ligi bile format değiştirdi buraya da lazım sanki.
Bu notlamalar tamamen yazarın kendi kişisel görüşüyse ve okurların da böyle görmesi isteniyorsa buna saygı duyarım tabiki. Zevkler ve renkler tartısılmaz sonucta.
18.12.2024
@gXnn, 10 puan ben de verdim, benim için çok önem arz eden bir demodur, yine veririm.
18.12.2024
@gXnn, bu tür puanlamalarda genellikle albümün çıktığı dönem ve o dönemde böyle bir albüm çıkabilmiş olmasından dolayı değeri artıyor. Şimdi baktığımızda “2. şarkıdan itibaren kapattım ve bir daha açacağımı sanmıyorum” diyoruz, ki belki de haklı olarak diyoruz, ama bundan 30 yıl önce çıktığında insanlar için ne ifade etmiş olabileceğini düşününce ekstra bir değer, puan kazanıyor.
Vay be, burada kritiğinin yazılacağına hiç ihtimal vermediğim bir şaheser. Sağol varol. New Jersey’de latin bir black metal manyağı arkadaş sayesinde keşfetmiştim, o gün bir de Shatargat – Wolfe der Nacht demo kaydını da vermişti, o da nefistir.
Eline sağlık. Kült bir albüm ve siteye kazandırılması da iyi oldu. Agresif Musiki podcast’in bir bölümünde LLN’den bahsetmiştim. Kurulduğu dönem kötü niyetli bir çaba olarak başlamış olabilir ama sonradan senin de dediğin gibi neredeyse sadece Mutiilation ve bu albümün bir anlam ifade ettiği bir ergenlik heyecanı olarak kaldı. Onca gruptan hiçbir üretim, elle tutulur bir şey gelmedi.
Bu albüm sanki sitede önceden vardı diye hatırlıyordum. Veya daha önce başka bir başlık altında konuşuldu herhalde, aklımda o kalmış.
18.12.2024
@şeyh hulud, şurada 53 kez Vlad Tepes adı geçiyor, belki oradan aklında kalmıştır.
https://www.pasifagresif.com/2023/08/ceddimize-sovenler-sirali-tam-liste/