# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
ULCERATE – Everything is Fire
| 31.08.2024

Çocuk adam.

Metal kavramını hayatımın en önemli olaylarından biri hâline getirdiğim 1998-1999 yılları civarında kendime bir CD koleksiyonu yapmaya karar vermiş ve en sevdiğim, yeni tanışıp da beğendiğim grupların CD’lerini almaya başlamıştım.

Bazen haftada bir CD, bazen beş, altı CD’ye kadar alıyordum. Hatırladığım kadarıyla o sıralarda yerli CD’ler 5.000.000, yabancı CD’ler 10.000.000 TL’ydi; yanılıyorsam da bu ayarlarda bir şeydi.

O dönem en sevdiğim grup METALLICA olduğundan grubun tüm diskografisini teker teker almıştım. Ancak nedense “Kill ‘Em All”u sona bırakmıştım. Bunun sebebi de grubun daha ilk albümünden çok da iyi bir iş yapmamış olduğunu varsaymam ve albümün daha ilk adımlar olduğunu düşünmemdi.

Hatta albümü satın almaya giderken kafamda “muhtemelen çok da iyi değildir ama koleksiyon tamamlanmış olsun” gibi parlak bir düşünce olduğunu da hatırlıyorum. Albümü dinleyip de hasta olmama rağmen bu “ilk albümler çok da iyi değildir” düşüncesi nedense bir süre daha geçerliliğini sürdürdü.

IN FLAMES’in “Whoracle”ını satın alıp albümün hayatımda duyduğum en iyi şeylerden biri olduğuna karar verdikten sonra o zamana dek çıkmış olan “Colony” ve “Clayman”i de almış, “The Jester Race”i de yine “sonuçta ilk albüm, ne kadar iyi olabilir ki…

Ama koleksiyon tamamlasın” düşüncesiyle almıştım. Bu durumun kırıldığı grup ise “Vulgar Display of Power”ın ağzımı yüzümü sikmesi sonucunda bir anda aklımı başıma getiren PANTERA’ydı. PANTERA’yla tanışınca aşırı heyecanlanmış ve “METALLICA ve IN FLAMES’te ne düşündün ne buldun, PANTERA’da aynı mallığı yapma” düşünceleri eşliğinde “Cowboys from Hell”i alarak tabii ki de köpeği olmuştum.

ULCERATE incelemesinde tüm bunları neden anlattığıma gelirsem, ULCERATE gibi, GOJIRA gibi, CATTLE DECAPITATION gibi üçüncü, dördüncü albümünde geniş çaplı olarak tanınan ve patlayan grupların o patlama albümü öncesindeki işleri kimi zaman geri planda kalabiliyor. İnsan “bu grup adını bu albümle duyurduysa, demek ki öncekiler bu albümün yolunu yapıyordu, o yüzden bunun kadar iyi olmayabilirler” tarzı bir düşünceye kapılabiliyor. ULCERATE’le “The Destroyers of All” vesilesiyle tanıştığımdaysa bu tarz saçma bir fikre kapılmamış ve bir anda grubun o zamana kadarki külliyatını hatmetmeye ant içmiştim.

Eğer dinleyicilik sürecinizin bir döneminde benzer düşüncelere kapıldıysanız, hatta bunu ULCERATE özelinde yaptıysanız bunun ne kadar yerinde bir karar olduğunu görmek için muhtemelen “Drown Within”in ilk saniyelerini duymanız yeterli olmuştur. Kimi gruplar var; gerçekten de yukarıda bahsettiğim durumu bir noktada anlamlı kılabilecek süreçler izliyorlar. Örneğin DEATHSPELL OMEGA’nın ilk iki albümünde sonradan dönüşeceği manyaklığın belirtilerini o kadar da güçlü şekilde vermemiş olması gibi. Lakin ULCERATE özelinde, grup ilk andan itibaren nasıl bir sapkınlık sunacağını çatır çatır göstermeyi başarmıştı. “The Destroyers of All” ile tanınmış olsalar da “Of Fracture and Failure”da da, “Everything is Fire”da da resmen şov yapmışlardı.

Böylesi kompleks ve yıpratıcı bir müzik yapmak zaten yeterince takdire şayanken, bir de bu kafayı ilk andan yakalamış olmaları cidden muazzam bir şey. “Everything is Fire” özelinde konuşursak, albüm kesinlikle bir kendini bulma girişimi değil. Öyle ki, ULCERATE bu albümü “The Destroyers of All”dan veya “Vermis”ten sonra çıkarmış olsaydı da muhtemelen kimse şaşırmaz, grubun müzikal devinimini kafa karıştırıcı bulmazdı. Hatta ULCERATE “Stare into Death and Be Still”deki radikal kimlik yenilemesini yapmasaydı, “Everything is Fire” “Shrines of Paralysis”ten sonra gelen albüm bile olabilirdi.

Albüm ULCERATE’in bu açıdan ne kadar değerli olduğunu görmek açısından cidden numunelik bir örnek. Bugün “Everything is Fire”ın albüm çıktığı dönemde, 2009’da yazılan incelemelerine bakarsanız pek çok yorumcunun şaşkınlığını, böyle bir şeye hiç hazırlıklı olmadığını görebilirsiniz. Tam puan verenler, albümü kusursuz olarak niteleyenler, gelmiş geçmiş en iyiler arasında sayanlar… Elbet ULCERATE sonradan birtakım rafineleştirmeler, eğip bükmeler ile kendini daha da özel bir yere konumlandırdı ama bu albümdeki kaos, yıkım, şiddet de gerçekten dehşet verici düzeyde, korkutucu boyutta.

Bu albümü bu şekilde ele almak istedim; diğer ULCERATE albümlerinin incelemelerindeki gibi betimlemeler yapmak, teknik tarafları anlatmak istemedim. Çünkü bana kalırsa “Everything is Fire”ın asıl değerli tarafı bu; bu kadar uçlarda ve büyük oranda benzersiz bir grubun daha en baştan kafasını nasıl toplamış olduğunu göstermesi ve sanki 10 yıllık bir grubun dördüncü, beşinci albümü izlenimini vermesi. Sırf bu durum bile ULCERATE’in geçmişte yaptıklarına daha da hayran olmak ve gelecekte yapacaklarını daha da merakla beklemek için yeterli bence.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.95/10, Toplam oy: 19)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2009
Şirket
Willowtip Records
Kadro
Paul Kelland: Vokal, bas, sözler
Michael Hoggard: Gitar, besteler
Jamie Saint Merat: Davul, besteler

Konuk:
Oliver Goater: Gitar
Şarkılar
1. Drown Within
2. We Are Nil
3. Withered and Obsolete
4. Caecus
5. Tyranny
6. The Earth at Its Knees
7. Soullessness Embraced
8. Everything Is Fire
  Yorum alanı

“ULCERATE – Everything is Fire” yazısına 8 yorum var

  1. 11jesterhead says:

    Her şeyi geçtim de o son şarkıyı nasıl yaptınız hiç mi acıma hissiniz yok sizi dinleyenlere karşı?

  2. Ayı_yorgo says:

    “Bu albümü bu şekilde ele almak istedim; diğer ULCERATE albümlerinin incelemelerindeki gibi betimlemeler yapmak, teknik tarafları anlatmak istemedim”

    Kısmına katılıyorum. Zaten 11 paragraflık yazının da ilk 6 paragrafında kişisel deneyimlerinden bahsetmişsin ki bence “güzel albüm dinleyin işte” desen bile kabuldür.

    Bazen bazı sanat yapımları (film, oyun, bilhassa müzik…) bir neden olmaksızın sadece ve sadece güzel olabiliyor. bence bu albüm de öyle. Ulcerate her zamanki Ulcerate, müzik her zamanki Ulcerate müziği. Hatta The Destroyers of All’ın kritiğinin başlığını değiştirip Everything is Fire kritiği yapsan bir çok açıdan tutarlı bir yazı olur. Ha bu demek değil ki Ulcerate kopyala-yapıştır iş yapıyor aksine formülünü o kadar iyi oturtmuş ki aynı karaktere sahip müzikler yapsa dahi kabul görebiliyor ve çokça seviliyor.

    Öte yandan, bence müziğin kendisi yapısı gereği (belki tek duyu organıyla algılandığı için) tarif etme konusunda kaleme alınan herhangi bir yazıyı anlamsız kılabiliyor. Bununla beraber Ulcerate tarif edilmesi zor bir iş yapıyor ve yaptıkları işi anlayabilmenin tek yolu kişisel dinleme deneyimlerinden geçiyor.

    Kısacası, standardı zirveye sabitleyip oradan da hiç inmeyen, insana konuşacak bir şey de bırakmayan nadir oluşumlardan biri bence Ulcerate. Everything is Fire ise eğrisiyle doğrusuyla, The Destroyers of All ve beraberinde gelen diğer albümler için söylen her şeye sahip eksiksiz bir albüm

    Son olarak verilen not tabi ki çok çok kişiseldir ama ben The Destroyers of All’ın neyi daha iyi yaparak Saracoğlu nezdinde 10/10 aldı bir tık merak etmiyor da değilim doğrusu :)

    Ahmet Saraçoğlu

    @Ayı_yorgo, o albümü bunun bir tık üstüne taşıyan şey benim için Burning Skies. Grupla ilk o şarkı ile tanışmış ve aklımı yemiştim, o yüzden öyle bir ilk göz ağrısı durumu var.

    Yiğit

    @Ayı_yorgo, ben spesifik olarak şunu daha iyi yapıyor diyemem ama genel olarak bence de bir puan daha önde bir albüm. Ayrıca ahmet abiye katılıyorum, Burning Skies başka bir mevzu.

  3. backbone says:

    Bence Ulcerate’in “kimlik yenilemesi” Shrines ile başlıyor, Stare ile değil. O yüzden kritikte bahsedilen:

    “Everything is Fire” “Shrines of Paralysis”ten sonra gelen albüm bile olabilirdi.

    ihtimalini pek mantıklı bulmadim. Vermis ve öncesi net bir şekilde insanı boğan, aralıksız blast beatlerle yer yer kafa ezen, vokalleri biraz çiğ, içine girmesi daha zor albümler. Bu albümlere ne kadar sans versem de “bazı” şarkıların “bazı” yerlerini sevmekten öteye gidemedim maalesef, Shrines ve sonrasinda çıkan her şarkının her saniyesine kurban olurken…

    dust

    @backbone, ben de öyle düşünüyorum.

    Yiğit

    @backbone, kritiği okurken ben de böyle düşündüm. Shrines için net bir kimlik yenilemesi diyemesem de o yönde atılan ciddi bir adım. Grubun belli yönlerini törpüleyip başka bir yöne de gidebileceğinin ilk göstergesiydi. Everything is fire’ın o albümden sonra gelmesi şaşırtıcı olurdu bence de.

  4. AyıYorgo says:

    @backbone, ben buna katılmıyorum. Ulcerate başarı konusunda kademeli olarak yükselse de karakteri konusunda kademeli olarak değişmiyor. Vermis diskografinin tam ortasında durmasına rağmen diğer albümlerinden daha soyut bir karaktere sahip. Öte yandan Sidabs’ı Cttog’a benzeten çok kişi olsa da bence birbiriyle pek de alakası olmayan albümler. Cttog diskografi içindeki en somut hissettiren ve aynı zamanda en karanlık albüm bana kalırsa. Ulcerate söz konusuysa ekstremlik muhabbetinin en azından kendi diskografisi içinde karşılaştırılması pek doğru değil sanki. Ki mevzu ekstremlik
    ekseninde şekilleniyor olsaydı, en nihayetinde onuncu, on beşinci albüme geldiklerinde adult oriented rock’a dönmeleri işten bile olmazdı.
    Ulcerate’ın sop albümü ile beraber kariyerinin son noktasına baktığımızda kimlik bunalımına girip karakter tazeleme niyetinde olduğunu düşünmüyorum ki bunlar bize çok radikal değişikliklermiş gibi gelse de dile kolay Ulcerate 20 yıllık bir grup. Andy Dufrense 20 yılda kaşıkla duvar deldi, Bizim bir çırpıda dinlediğimiz diskografinin başı ile sonu arasında kuşak farkı var resmen. Adamların yaptığı müzik illa ki belli konularda esneyecek.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.