# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
LEPROUS – Bilateral
| 25.08.2024

Erken olgunlaşma, LEPROUS’ın başarı formülü ve progresif metal yaparak kitlelere hitap etmek için yapılması gerekenler.

Progresif metal yapıp da Metal-Archives’daki benzer gruplar kısmındaki 100 benzer grup arasında DREAM THEATER’a yer verdirmemeyi başarmak ne demektir biliyor musunuz?

LEPROUS’ın son 15 yılda ortamlara çıkan en önemli ve en özgün gruplardan biri olmasını sağlayan şey bu işte. Türün tartışmasız en büyük ve önemli grubuna, neredeyse o türü var eden gruba hiç ama hiç benzemeden o türü çok başarılı şekilde yapabilmek.

Progresif metalde başarının belirli anahtarları var. Bunlardan biri, belki de birincisi müzikal olmayı başarmak. Herkes çok iyi enstrüman çalabilir, herkes 26 dakikalık şarkılar yazabilir, herkes bir şarkıda 102 farklı ölçü, rif, melodi kullanabilir. Ancak progresif bir müziği kitlelere yayabilmek için yapmanız gereken bir numaralı şey müzikal olmayı başarmak. Müzikal olmak, yazdığınız şeyi nasıl öne çıkaracağınızı, onu nasıl akılda kalıcı yapacağınızı bilmenin yanı sıra müziğinizin genel karakterini de daima şarkının ihtiyaçları doğrultusunda belirlemek ve yeteneğiniz doğrultusunda bunu dinleyicinin keyif alacağı forma sokmaktır. Seslerin birbiriyle uyumu, ritim, tempo gibi pek çok dinamiği bir araya getirebilir ve sadece birkaç nota kullanarak 50 dakikalık senfonilerden bile daha değerli şeyler ortaya çıkarabilirsiniz.

Son yıllarda bunu başaran ve klasik progresif metalden uzak, 2000 sonrasının modern yaklaşımlarına yakın müzik yaparak kitleleri yakalamayı başaran gruplara baktığımızda gerçekten de son derece karakteristik sound’ları olan, özgünlük açısından herhangi bir sorunu olmayan ve bu sayede çok geniş kitlelere yayılabilen gruplar görüyoruz. Progresif metaldeki DREAM THEATER egemenliğini, elbette ki popülarite olarak olmasa da tarz ve özgünlük olan kıran PAIN OF SALVATION’ın ardından, özellikle MESHUGGAH’nın can verdiği ve djent veya modern metal gibi ifadelerle anılan çağdaş yaklaşımları müziğine katarak çağı yakalamayı ve hatta başkalarına ilham vermeyi başaran LEPROUS, HAKEN gibi gruplar görüyoruz. Bu gruplar ülkemiz de dâhil olmak üzere sold-out konserler vermeyi başaran, progresif metal ve hatta metal bile dinlemeyen kesimlere bile kendilerini sevdirebilen oluşumlar. Bu elbette ki tesadüf değil ve bu sevginin, ilgi çekmenin tek nedeni de Einar Solberg’in yüreklere buse konduran meleksi sesi değil.

Pasifagresif’in açılmasından 1 ay önce, doğum günüm olan 5 Mayıs 2009’da çıkan ilk albümleri “Tall Poppy Syndrome”dan LEPROUS’ın farklı kafalarda olduğunu rahatlıkla görebiliyorduk. Grup biraz ondan biraz bundan, biraz cazdan biraz avangarttan alıp müziğini şekillendirmeye çalışıyor ve ilk denemesi olmasına rağmen etkileyici şeyler sunmayı başarıyordu. O albümden 4 yıl sonra üçüncü albümleri “Coal”u çıkararak şöhretin kapılarını aralayan LEPROUS’ın, o olgunluğu yakalamak için arada bir albüm daha çıkarması ve ilk albümündeki fikirleri daha rafine hâle getirerek üstüne katması gerekiyordu. O albüm, “Bilateral”dı.

“Bilateral”, bir grubun, hele ki böylesine cüretkâr ve maceraperest bir grubun ikinci albümü olmak için fazlasıyla iyi bir albüm. Einar’ın iyice operatik taraflara kaymadığı, yer yer scream’lere de yer verdiği ve çok kendine has bir atmosferi olan bir çalışma olmasının yanı sıra, Einar’ın görümcesi Ihsahn’ın da manevi desteği sayesinde enteresan şekilde Ihsahn’vari cünüplükleri de içine sokuşturmayı başaran gizemli bir havası var albümün.

Bu özgünlük sayesinde “Forced Entry” gibi, “Thorn” gibi LEPROUS klasiklerini daha tazecikken sunan grup, yapması çok ama çok zor bir şey olan “bir grubun daha kariyerinin başından, başka kimselerde olmayan alametifarikalar yaratması” olayını çok rahat ve akıcı şekilde yapıyor. Bunun bir benzerini PAIN OF SALVATION’ın ilk albümü “Entropia”da görmüştük mesela. PAIN OF SALVATION da ilk albümünü progresif metal tarihinin gördüğü en “merhabalar aq” şarkılardan biri olan, “kim lan bunlar, bu ne biçim kariyer başlatma şarkısı” dedirten “! (Foreword)” ile yapmıştı. LEPROUS’ta bu denli “siz hayırdır?” durumu yok, zira “Tall Poppy Syndrome”da tam oturmamış birtakım şeyler var, ancak “Bilateral” da grubun kariyerinin başları olduğundan bu tarz bir “erken olgunlaşma” durumunu LEPROUS’ta da gördüğümüzü söyleyebiliriz.

Bu açıdan bakıldığında “Bilateral” kesinlikle görevini son derece iyi yerine getiren bir albüm. “Tall Poppy Syndrome”daki birtakım fikirlerin duruma göre ya elendiği ya geliştirildiği, LEPROUS’ın hem teknik hem de atmosfer olarak ne olması gerektiğinin kafalara daha net oturduğu ve “Coal” ile iyice patlayacak grubun bunu yapmasını sağlayan taşların döşendiği çok faydalı, çok hedef odaklı bir albüm. Bugün LEPROUS’ın LEPROUS olabilmesini sağlayan en önemli adım olarak gösterilebilecek bir albüm.

“Bilateral” olmasaydı “Coal” olamaz, “Coal” olmayınca da sonradan gelecek işlerle birlikte LEPROUS bugünkü hâlini alamazdı. Bunu sağlaması ve grubu mancınıkla bir üst kademeye atması için de “Bilateral”ın cüretkâr, hadsiz, maceracı, korkusuz, cesur, utanmaz, umursamaz, meraklı, iddialı, hiperaktif olması ve LEPROUS’taki yıldız tozunu herkese göstermesi gerekiyordu. Bugün tüm dünyada salonları dolduran, 2019, 2020, 2021 ve 2022’de ülkemize gelen ve bundan sonra da defalarca geleceği belli olan LEPROUS’a baktığımızda, bunun başarıldığını söylemek çok da zor olmayacaktır.

8/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.64/10, Toplam oy: 14)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2011
Şirket
InsideOut Music
Kadro
Einar Solberg: Vokal, klavye
Tor Oddmund Suhrke: Gitar
Øystein Landsverk: Gitar
Rein T. Blomquist: Bas
Tobias Ørnes Andersen: Davul

Konuk:
Ihsahn: Vokal (4)
Vegard Sandbukt: Trompet (4, 10)
Şarkılar
1. Bilateral
2. Forced Entry
3. Restless
4. Thorn
5. Mb. Indifferentia
6. Waste of Air
7. Mediocrity Wins
8. Cryptogenic Desires
9. Acquired Taste
10. Painful Detour
  Yorum alanı

“LEPROUS – Bilateral” yazısına 9 yorum var

  1. presto says:

    2021 sonunda bu albümün 10.yılını kutlamak için 4-5 ülkede özel konserler düzenlemişlerdi. Birisi de İstanbuldaydı ve o dönemki kırmızı siyah smokinlerini giyip albümü baştan sona çalmışlardı. Albümü çok seven birisi olarak buna şahit olduğum için şükrediyorum. Bazı şarkıları olduğundan farklı değişik versiyonlarıyla da duyma şansımız olmuştu. Mesela Thornu çok daha sert bazı riffleri uzatarak headbang yapmaya daha teşvik edicek bi versiyonda dinlemiştik. Ama beni asıl etkileyen Acquired Taste şarkısının ortasında her şeyin sustuktan sonra Einarın vokal melodisiyle başlayıp sonrasında harika bi build upla kurulan duygusal transa sokan kısmı olmuştu. Albüm versiyonunda yer almayan bu kısımı daha önce yayınladıkları canlı dvdden de dinleyebilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=S-sj2BpBiQY bahsettiğim kısım 3.00 dan sonrası. Burdaki performansa ek İstanbulda yanlarında bi trampet sanatçısı getirmişlerdi ve daha jazz füzyon improvize bi halini dinlemiştik. Her şekilde bu adamların kapalı mekanlarda verdikleri konserlerde yarattıkları ve sizi içine sokan atmosferlerine hayranım.

  2. B for Beytullah says:

    Mb. Indifferentia acayip sarki.

  3. AyıYorgo says:

    Leprous ile 2012-2013 gibi tanışmıştım hatta yanlış hatırlamıyorsam o da pasifagresif aracılığıyla olmuştu.

    Yaptıkları işe çok saygı duymakla beraber bir türlü leprous’u sevemiyorum arkadaş. En baba albümleri sayılan Coal ve The Congregation dinlerken bile fenalık geçiriyorum. Genelde çok sevdiğim şarkıları tekrar tekrar dinlemeyi çok sevsem de leprous bir türlü buna izin vermiyor sanki. Moon’undan, The Flood’una tekrar eden partisyonlar şarkıların trafiğinde o kadar baskın geliyor ki tekrar dinleme ihtiyacı hissedemiyorum. Belki de müzik dinleme alışkanlıklarım leprous ile ters düştüğü içindir bu hissiyat. Gerçi zaten almış yürümüşler ben sevsem nolucak sevmesem nolucak. Adamlara maddi manevi hiç bir katkım yok, bir kere konserlerine gitmişliğim, albümlerini almışlığım da yok. Einar’ın çıkıp bu Ayı kardeş bizi niye sevmiyor diyecek hali yok ya.

  4. Rust in Peace. says:

    Leprous’un en iyi albümü olduğunu düşünüyorum. En sevdiğin hangisi denirse de o anki ruh halime göre The Congregation – Bilateral – Malina arası gider gelir.

    Ama cidden yazıda denildiği gibi Leprous’un daha ikinci albümden bu olayı çözmüş olması şaşırtıcı. Bence ikinci albümde kusur yok, birinci albümdeki kusurların hepsini çözmüşler.

    Her bir şarkı ayrı güzel tabi ama Thorn ve Mediocrity Wins’in ayrı yeri var.

    Kritik için teşekkürler bu arada ahmet abi

    Ahmet Saraçoğlu

    @Rust in Peace., rica ederim.

  5. Seyfettin Dursun says:

    Hiçbir zaman baştan sona keyifle dinleyebildiğim bir albüm olmadı ama eğer grup bu albümde yer alan “Thorn” gibi şarkılar yapmaya devam etseydi, ilişkimiz herkesi kıskandırabilecek seviyeye gelebilirdi:)

  6. 41 yaşındayım says:

    zaten bu albümün ağır fanı olduğumdan baştan sona çalacakları konsere istanbulunda ekklendiğini görünce delirmiştim.
    festivalleri ayrı tutarak söylüyorum;gittiğim tekli metal konseri sayısı 100 ü geçmiştir.
    O konserin yeri çok ayrıdır.

  7. Boba Fett says:

    İlk 4 albümün bana göre en iyisi.

  8. emredeicide says:

    coal ile birlikte bu albüm ikili zirveyi oluşturuyor ki çok severim bu albümleri.. ondan sonraki albümle yavaşça aşağı yön ve daha sonrası serbest düşüş(kalite olarak düşüş derin olmasa da tarz olarak iğrenç ötesi oldu malesef)

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.