# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
DOWN – Down III: Over the Under
| 01.08.2024

“Sana en çok ihtiyacı olanlar buradan gidecekler.”

Metal dünyasında kuruldukları şehri, elemanların doğduğu yeri veya genel olarak kendileri için önemli bir konumu albümlerine taşıyan pek çok grup var. SHINING’in “Halmstad”ı, SLIPKNOT’ın “Iowa”sı, PANOPTICON’un “Kentucky”si, MARDUK’un Östergötland tişörtleri ve Morgan Håkansson’un sol kolundaki dev Östergötland dövmesi, niceleri…

Bu olayı en çok sahiplenen gruplardan biri de New Orleans, Louisiana’da kurulan ve ilk albümüne bu sebepten “NOLA” adını veren southern/sludge metal grubu DOWN.

İlk albümünün adından sonra ikinci albümünde de “New Orleans Is a Dying Whore” adlı bir şarkı yapan grup, gönülden bağlı olduğu bu yere ilişkin esas saygı duruşunu, anmasını, yas tutmasını ise 2007’de çıkardığı üçüncü albümü “Down III: Over the Under”da yapmıştı.

2005 yazında gerçekleşen ve en büyük hasarını New Orleans’da yaratan Katrina Kasırgası nedeniyle yıkılan, yok olan evlerini, barklarını, tanıdıklarını, belki çocukluk anılarının geçtiği yerleri, kısacası yaşanmışlıklarını kaybeden DOWN üyeleri, albüm temasının bir kısmını bu olaya ayırmış ve yaklaşık 1400 kişinin hayatını kaybettiği ve ülke genelinde 125 milyar dolarlık hasarın oluştuğu bu korkunç doğa olayının yasını tutma yoluna gitmişti.

Bu konuyu “Beneath the Tides”, “N.O.D.”, “On March the Saints” gibi şarkılarda işleyen albümdeki temalardan bir diğeri de Phil Anselmo’nun 2004’te aramızdan ayrılan Dimebag Darrell ile olan ilişkisini masaya yatırdığı ve elbette ki metaforlarla ve soyut ifadelerle bezeli iç dökmesiydi. “Mourn” ve “I Scream” gibi şarkılarda bu iç hesaplaşmaları, isyanları rahatlıkla görebiliyorduk. Açılış şarkısı “Three Suns and One Star”ın tam olarak bu iki temadan hangisinden bahsettiğinden tam emin değilim; acaba üç güneş derken PANTERA’nın diğer üyelerini, yıldız derken de kendini mi kastediyor ve bu tarz bir metafor peşinden mi koşuyor yoksa yine New Orleans’la ilgili göndermeler mi yapıyor, açıkçası kararsızım. PANTERA’ya yorarsak, “a martyr’s burden”daki “martyr”in Dimebag olduğu düşünülebilir. “Old dog” dediği kişinin kendisi olması muhtemel, “I’ve drank the oceans dry”daki kişinin kendisi olmasıysa kesin gibi. Diğer yandan albüm kapağında şarkı adına tezat şekilde bir güneş ve üç yıldız var. Bu da yetmezmiş gibi şarkının sonunda çok bariz bir “13 Steps” göndermesi var… Hayırlısı diyelim.

DOWN elbette ki tanıtıma ihtiyacı olmayan bir grup. Metal dünyasının “ağır abi” tanımını ziyadesiyle hak eden beş insanından oluşan grup, “NOLA”daki daha rif tabanlı, direkt yapılı şarkılarının ardından bir miktar bulandırdığı “Down II: A Bustle in Your Hedgerow…”un ardından “Down III: Over the Under”da da yine ilk albüme kıyasla daha buhranlı, dumanlı, jam session karakterli bölümler içeren, olabildiğince bluesy bir metal karakteriyle örülmüş bir işe imza atmıştı.

“Down II: A Bustle in Your Hedgerow…”daki içine kapalı, kendini size açma konusunda çok da istekli gözükmeyen havanın ardından, “Down III: Over the Under”da DOWN’ın ilk albümdeki bazı unsurlardan iyice koptuğuna tanık olmuştuk. Albümde hit olsun diye yazılan şarkıların sayısı “NOLA”ya kıyasla belirgin şekilde azdı ve pek çok şarkı ortaya karakteristik bir farklılık koymaktansa güneyli karakterindeki sludge metalin klişeleriyle yetinmeyi tercih ediyordu. İlk albümdeki akılda kalıcı pek çok şeyden uzak, Anselmo’nun vokallerinin süper akılda kalıcı nakarat melodisi yazayım havasına pek girmediği, daha ziyade derdini anlatmak isteyen ve memleket sevdası ekseninde dönen bir albümdü “Down III: Over the Under”.

Farklı ve karakteristik bir şeyler yapma konusundaki bu çabasızlığa rağmen, grubu oluşturan adamlar öylesine üstat isimler ki, sadece “Three Suns and One Star” veya “On March the Saints” bile birilerini gaza getirmek için gerekli yakıtı tek başlarına sağlayabiliyor. Ne var ki “Down III: Over the Under”ı benim ve pek çokları için özel kılan şey, albümün kapanışını yapan ve DOWN’ın kariyerinde yazdığı en özel şarkılardan biri olan “Nothing in Return (Walk Away)”di. Bu şarkı kendine özel ayrı bir paragrafı hak ediyordu. Bu yazıya başlarken albümü başlatmış ve bu satırları yazarken de sondan bir önceki “In the Trall of It All”a gelmiştim. Şimdi izninizle kulaklıklarımı takıp bahçeye çıkacağım ve bir sigara eşliğinde “Nothing in Return”ü dinleyeceğim ve bir sonraki paragrafı öyle yazacağım.

“Nothing in Return” benim hayatta en sevdiğim şarkılardan biri. Bunun sebebi, bana zamanı hatırlatması. Sadece romantik bir nostaljiden veya geçmişe duyulan özlemle bezeli bir melankoliden bahsetmiyorum. “Nothing in Return”de bu müzik içerisindeki en büyük kahramanlarımdan birinin, Phil Anselmo’nun zamana karşı verdiği mücadeleyi görüyorum ve çok farklı bir kederle doluyorum. Zamanında “Cemetery Gates”in sonundaki o Halford’vari çığlıkları atan adamın kendine zarar vermekle geçen onca yılının ardından, “Nothing in Return”deki vokalleri yaparken nasıl zorlandığını görüyor ve resmen hayranı olduğum bir insana yönelik merhamet hissetmenin yarattığı muazzam tezat içerisinde dolanıp duruyorum. Şarkının 4.30’da giren aşırı basit ama bir o kadar da akılda kalıcı rifi sırasında Anselmo’nun “the closest that need you, the closest surrounding you” dediği yerlerde resmen 26-27 yıl öncesine, Anselmo’nun sesi ve Dimebag’in gitarları eşliğinde zevkten çıldırdığım ergen yaşlarıma dönüyorum ve yine o aslında olmaması gereken duyguyu, hayranlığın merhamete dönüşmesini yaşıyorum. Bana bu hissi yaşatan başka bir şarkı daha olmaması da “Nothing in Return”ü benim için çok özel bir yere koyuyor.

“Down III: Over the Under”, son günlerde sitede yer verdiğimiz sludge, stoner, doom metal cevherlerinden biri olacak kalibrede, klasik sayılabilecek bir albüm değil belki. Ancak bu amcalar için belli ki büyük önem taşıyan bazı konuların ele alındığı, bu yüzden de derinliği fazla, isyanlarla, çaresizliklerle, öfke patlamalarıyla dolu bir albüm. Bu yüzden de sitede eksik olan tek DOWN albümüne de bu kapsamda yer vermek istedim. Umarım dördüncü albüm artık bir zahmet gelir de onu da keyifle dinleyip inceleriz.

8,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.40/10, Toplam oy: 10)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2007
Şirket
Down Records
Kadro
Philip: Vokal, gitar (2), sözler
Pepper: Gitar
Kirk: Gitar
Rex: Bas
Jimmy: Davul
Şarkılar
1. Three Suns and One Star
2. The Path
3. N.O.D.
4. I Scream
5. On March the Saints
6. Never Try
7. Mourn
8. Beneath the Tides
9. His Majesty the Desert
10. Pillamyd
11. In the Thrall of It All
12. Nothing in Return (Walk Away)
  Yorum alanı

“DOWN – Down III: Over the Under” yazısına 17 yorum var

  1. P L A G U E says:

    İlk 2 albüm ayarında değil hatta en az dinlediğim Down albümü bu fakat yine de belirli bir klasın üstünde. Respect.

  2. Konudan bağımsız, Phil Anselmo demişken etimolojiye meraklı arkadaşlar için kısa bir bilgi vereyim.

    Philip kelimesi Yunanca Philippos’tan geliyor ve philos ile hippos kesimlerinin birleşiminden oluşuyor.

    φίλος (“philos”) sevgi, sevmek demek. Mesela philosophy/felsefe (philo+sophia) “bilgelik sevgisi” demek. ἵππος (“hippos”) ise at demek. Mesela su aygırı anlamına gelen hippopotamus (potamos, Yunanca “nehir”) “nehir atı” demek.

    Yani dünyanın her yerinde karşımıza çıkan Philip ismi “atları seven” anlamına geliyor.

    hysteresis

    @Ahmet Saraçoğlu, zamanında yabancı bir arkadaşım Türkçe isimlerin çoğunun güzel anlamları olduğunu, İngilizce isimlerin böyle olmadığını falan söylemişti. O zaman İngilizce isimlerin kökenlerine bakmıştım. George’un kökenini hatırlıyorum. “Toprak işleyen” gibi bir anlamı vardı. “Geo”+”ergos” gibi birşeydi.

    Ahmet Saraçoğlu

    @hysteresis, hepsinin çok eskiye dayanan anlamları var evet. Benim özel ilgi alanlarımdan biri. Bakarken sen de görmüşsündür belki, mesela Arnold “kartal gibi güçlü” demek. Aron Proto-Germanik dilde kartal demek, zamanla “heron” hâline gelmiş, günümüzde balıkçıgiller için kullanılıyor.

    Gerard, “gore+hart”, mızrağıyla güçlü
    Ronald, “Rögn+valdr”, tanrıların gücüne sahip
    Henri, “heim+rihhi”, evin hükümdarı
    Walter, “wald+hari”, ordunun hükümdarı
    Robert, Hrodhiberthaz, “hrodr+ berth”, şöhretli parlak ışık

    gibi gibi.

    Bu konuda saatlerce konuşabilirim. Son öğrendiklerimden de iki tane söyleyeyim.

    Nargilenin borusu olan “marpuç”taki “mar”, Farsça “yılan” demek. Şahmaran’daki “mar” işte. “Puç” ise “büklüm, kıvrım, saç buklesi ” demek. Oradan da bukleli saç, karmaşık durum gibi anlamlara evrilmiş. O yüzden bizde bir iş bozulunca söylenen “piç ettin”, “piç oldu” ifadesi buradan geliyor diye tahmin ediliyor. Piç kurusu anlamı Farsçada yok, ancak 14. yy’daki Codex Comanicus’ta Kuman Türkleri bu anlamda da kullanıyor yazıyor. Bu büklüm, kıvrım ifadesinden dolayı yüze takılan “peçe” de aynı kökten. Kısacası marpuçtaki -puç, piç ve peçe aynı kökten.

    Diğer bir ilginç örnek cıva ila ilgili. Farsça cive/jive’den geliyor ve onun da kaynağı eski Farsçadaki “ziwag”. Eski Farsçada “ziwa-/ziba-” canlı olmak, yaşamak anlamına geliyor ve cıvanın metal olmasına rağmen hareketli olmasını ifade ediyor. Bu kelimeyle aynı kökten gelen diğer bir kelimemiz ise yine o canlılığa bağlanan “zeybek” ahah. Hatta cıva Arapçada zibek, Süryanicede de ziwag (pek çok dilde görülen b/v değişimi; “caballeros, Cavallier, cavalera, kavalye” ve “april, abril, avril” gibi).

    Bunları hiç sıkılmadan saatlerce araştırıyorum işte. Dil aşırı ilginç bir şey.

    Kapatmadan son bir not: ayağımıza giydiğimiz mavi naylon “galoş”un “gal” kısmı da Asterix’in falan mensubu olduğu Galyalıların “Gal”ından geliyor.

    hysteresis

    @Ahmet Saraçoğlu, hahaha valla ben de hastasıyım, hemen her gün aklıma takılan bir kelimeden yola çıkıp onlarca kelime dolaşıyorum etimoloji sözlüklerinde.

    eatthegun

    @Ahmet Saraçoğlu, Muazzam bilgiler. Etimolojiye bayılıyorum.

    Ahmet Saraçoğlu

    @eatthegun, o zaman aklıma gelen birkaç tane daha söyleyeyim, belki ilgisini çeken olur.

    - Temenni kelimesindeki “menni” kısmı ile döl anlamına gelen “meni” kelimesi Arapçadaki aynı kökten (mny) geliyor.
    - Şaşırınca kullanılan “abo” ifadesi 1300’lerin sonlarından beri aynen kullanılıyor.
    - Am kelimesi ta Oğuz Türkçesinden geliyor, o zamanlarda bile aynı anlamda kullanılmış. Moğolca “aman” ağız demek, aynı kökten geldikleri tahmin ediliyor.
    - Lohusa kelimesi Yunanca aynı anlamdan, ama onun da öncesi Hintavrupa dilinde yatmak anlamına gelen “leg” +ousa’dan geliyor. +ousa son eki Medusa gibi kelimelerdeki dişilik eki. “leg” de bugün İngilizcede yatmak anlamına gelen “lay” olmuş
    - Gaz kelimesi direkt “kaos”tan geliyor. Eski Yunanca “xaos” şekilsiz varlık, onun da öncesi Hintavrupa dilinde “gei” boşluk. Yani tüpçüler Aygaz, İpragaz diye gezerken aslında kaostan doğan bir kelime kullanıyorlar.
    - Sayısız yer isminin sonundaki -borough, -borg, -bourg, -berg, -bury, -by ve bizdeki burç hep aynı kökten geliyor. Hepsi hisar, kule, küçük kale, kasaba, köy, korunaklı yer gibi anlamlara sahip. Mesela Norveçli olan saksafonlu Shining’in frontman’i Jorgen Munkeby’nin soyadındaki (“Keşişköy” gibi bir anlamı var (monk town) “by” ile Erol Büyükburç’un soyadındaki “burç” aynı kökten. Hatta gömmek anlamına gelen “bury” de toprağa gömüp korumak, saklamak anlamından yine aynı.

    Seyfettin Dursun

    @Ahmet Saraçoğlu, haha nefis bilgi:) Ben de ufak bir ekleme yapayım o halde: Bizdeki söylenişiyle “hipopotam” da “hippo” (at) ve “potamos” (nehir) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor ve “nehir atı” anlamına geliyor. “Hipodrom”, “hipokampus” gibi kelimeler de cabası:)

  3. Berca B. says:

    Geç açılan harika Down albümlerinden biri daha. Down öyle bir grup ki, NOLA ile aşırı catchy bir albümle kepenkleri açıp, sonra gelecek albümler için de benzer bir beklenti yarattılar ve bir miktar kendi kuyularını kazdılar. Sonra gelen albümler biraz emek isteyen albümler oldukları için pek çok kişinin çok da şans vermemesine sebep oldu. Halbuki sonra gelen diğer albümler de çok değerli albümler, sadece biraz sabır istiyorlar.

    Ayrıca Down, albümü kapatan şarkılar söz konusu olunca çok özel bir yere sahip. Bury me in Smoke, Landing on the Mountains of Megiddo, Nothing in Return gibi bir yıldızlar karması çok sık gördüğümüz bişi değil. Üç şarkıda da bayılmadığım tek bir saniye bile yok.

    eatthegun

    @Berca B., İlk paragrafa fazlasıyla katıldım

  4. eatthegun says:

    NOLA ne kadar övsek az kalacak bi başyapıt ama sonraki iki albümün ağır, buhranlı havaları dolayısıyla bende bambaşka bi yeri var. İkisi de hayatımda denk geldiği dönem açısından bana çok şey hatırlatan, her açıp dinlediğimde beni belli bir zamana götüren albümler. Down II için konuşursam gri, buz gibi, sürekli kar yağan bomboş bir şehir, her gün alınan litrelerce alkol ve bomboş sokaklarda müziği durdurduğumda gün ortasında bile karları ezen ayak sesimden başka hiçbir şey duymadığım, o griliğin içinde kilometrelerce bazen yağan kardan önümü arkamı bile göremeyip yolumu kaybettiğim, soğuktan mosmor olana kadar düşüncelerin akışında kaybolarak yürüdüğüm günler, akıl almaz derece gri ve ıssız, terk edilmişten hallice bir ortam, çok uzun bi kış.

    Down III’e gelince yine her gün bir kaç saat yol gittiğim, bazı günler saatlerce yürüdüğüm bi zaman dilimi ama bu sefer akıl almaz bir sıcak, yapış yapış nemli bir hava, yüzümü acıtan güneş, aşırı kalabalıktan nefes alamadığım bir ortam, beni içten içe yiyip bitiren tarif edemediğim bi duygu, bi rahatsızlık, o sıcağın, nemin, kalabalığın içinde etraftaki kalabalığa baktıkça gelen boğulma, dehşete düşme hissi, anksiyete, yabancılık duygusu, içeride bunlar dönerken dışarıda her gün robota bağlayıp ne yapmam gerekiyorsa onu yapmaya çalıştığım, hayatımdaki her yere ve her şeye yabancılaşıp kederden geberdiğim, sürekli oradan oraya savrulduğum bi yaz.

    Kısacası bence bu iki albüm özel albümler. Oturup saniye saniye düşünerek, bekleyerek değil hissedilerek, içinde kaybolunarak dinlenilmesi gereken albümler. Buradaki buhranlı, ağır havayı, bu dumanlı kafayı, kaybedişi Down’ın yaptığı şekilde verebilecek, yaratabilecek başka bir grup yok ve bence artık kapağından temasına kadar klasik de olmuş bi albüm.

  5. eatthegun says:

    Metal Hammer: Are there any lyrics [on the new DOWN album "Over the Under"] you want to especially mention?

    Anselmo: “Three Suns and One Star” is absolutely, positively inspired by the memory of Darrell [late PANTERA/DAMAGEPLAN guitarist "Dimebag" Darrell Abbott]. “The Path” is the path of any individual. If you follow the path, eventually you will get to where you’re going in your heart and in your mind. “N.O.D.”… It’s about struggle and fight and victory, man. “I Scream” is about the division of myself and all the people that I miss in Texas. Honestly, it’s about the division of Vinnie Paul [former PANTERA/DAMAGEPLAN drummer and Dimebag's brother] and all of us, me especially, and I don’t understand where the hatred comes from. Not that kind of hatred. I feel pity for him and I feel compassion for him, but he has to understand that Dimebag was as much my brother and Rex’s [Brown, DOWN/ex-PANTERA bassist] brother as well. We sweated it out as well in those damn practice rooms, vans, tiny clubs, man… That’s what that song is about. “I Scream” is about the division. “On March the Saints” is a victory song for the survivors of [Hurricane] Katrina and even the ones that were lost.

    Ahmet Saraçoğlu

    @eatthegun, çok sağ ol.

    eatthegun

    @Ahmet Saraçoğlu, Rica ederim hocam

    Berca B.

    @eatthegun, On March the Saints’i yıllarca NFL takımı New Orleans Saints’e saygı duruşu şarkısı zannediyordum. Hiç alakası yokmuş meğer.

    eatthegun

    @Berca B., Hahaha valla ben de aynı düşünüyordum

  6. ismail vilehand says:

    İlk çıktığı zamanı, ilk oturup dinleyişimizi dün gibi hatırlıyorum. Sabaha kadar viski ve cigaranın dibine vurulmuştu. Ne günlerdi be…

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.