Tarihler 1998’i gösterdiğinde melodik death metal İsveç’te bir çiçek gibi yeşermeye ve türün günümüzdeki en büyük isimlerini ortamlara salmaya devam ediyordu. Bana kalırsa melodik death metal tarihinin en iyi ve en ilham verici gruplarından biri olan SOILWORK de tam bu dönemde ortama girmiş ve ilk 5 albümüyle türün standartlarını belirleyen işlere imza atmıştı. Bu albümlerden son iki tanesi olan “Natural Born Chaos” ve “Figure Number Five” ile melodik death metalden ziyade sonradan sayısız ABD’li grubu da etkileyecek olan modern bir metal anlayışı ortaya koyan grup, o zamana kadar olan kısımda çıkan ilk üç albümünde ise melodik death metalin çok karakteristik bir tarzını icra etmiş ve şaşılacak düzeyde özgün bir kimlik sunmuştu.
Şahsen grubun en sevdiğim albümü olan “A Predator’s Portrait” öncesinde çıkan iki albümden biri olan “The Chainheart Machine”in incelemesini yıllar önce yazmıştım, sitede olmayan tek albümleri “Steelbath Suicide” da eksik olmasın diyerek bulduğum ilk fırsatta bu satırları yazmaya başladım.
“Steelbath Suicide” SOILWORK’ün hem AŞIRI yetenekli olduğunu gösteren hem daha geliştireceği bazı yanlar olduğunu gözler önüne seren son derece iyi bir ilk albümdür. Dandik bir kapağı, vasat bir grup logosu ve bunları görmezden gelmenizi sağlayacak gayet güçlü bir prodüksiyonu olan albümde SOILWORK’ün sonradan yapacaklarının ilk ışıklarını yakan pek çok fikirle karşılaşıyoruz.
Bir grubun kendini geliştirmesi noktasında SOILWORK belli bir noktaya kadar çok iyi bir örnek oluşturuyor aslında. Bu ilk albümleriyle gayet iyi bir açılış yaptıktan sonra net şekilde üzerine koyarak “The Chainheart Machine”i yapmışlar, oradan aldıkları gazla da neredeyse her şeyin kusursuzlaştırıldığı “A Predator’s Portrait”ı çıkarmışlardı. Esasında bakınca, ta “Natural Born Chaos”ta gördüğümüz kimi fikirlerin bile burada ilk örneklerine tanık olabiliyoruz. Bu açıdan “Steelbath Suicide” gerçekten de melodik death metalin 90’lardaki evrimi açısından retrospektif anlamda gayet değerli bir yapıt.
SOILWORK’ün ya da Listenable Records’ın sik kafalı gibi Spotify’a koydurtmadığı albüme baktığımızda bence grubun yetenekleri ve yaktığı ışıklar konusunda pek çok örnekle karşılaşıyoruz. Bunlardan biri “Razorlives”. Gayet akılda kalıcı bir girişin ardından 30. saniyede giren rif, SOILWORK’ün geleceği açısından bariz bir göstergeydi mesela. Benzer şekilde kapanışı yapan “The Aardvark Trail” de SOILWORK’ün akılda kalıcı rif yazma becerisini gösteren tatlı bir eserdi. Bunlar gibi bir dolu örnek var, ancak ben yazının geri kalanını sonradan konserlerde de çalmaya devam ettikleri “Sadistic Lullaby”ın tahlili üzerinden devam ettireceğim.
“Sadistic Lullaby” bana kalırsa SOILWORK’ün ilk hit şarkısıydı ve her açıdan ne kadar yetenekli olduklarını gösteriyordu. SOILWORK’ü SOILWORK yapan pek çok şeyi şarkının dört bir yanında görüyoruz. Agresif, AT THE GATES ekolünden fırlayan bir rifle giren şarkıda, vokallerin arkasındaki akorların dümdüz power chord olmayışları ve “voicing” dediğimiz lezzetler barındırmaları, SOILWORK’ün kariyeri boyunca karşımıza çıkacak tatlılıklarından biriydi. 50. saniyede giren nakaratın arkasındaki enfes melodi ve o anda giren destek klavyesi de yine SOILWORK’ün alametifarikalarından biri olarak ortamları şenlendiriyordu. Bunları öylesine söylemiyorum. Gitar çalan biri olarak, o küçücük nakarat melodisi bile o kadar dahiyane bir şey ki, bir grubun daha ilk albümünden karakter koyması namına o kadar önemli ki… Sonrasında gelen akılda kalıcı solo ve SOILWORK’ün sadece ilk albümünde çalan davulcu Jimmy Persson’un performansı falan derken şarkı cidden çok tatlı bir melodik death metal hit’ine dönüşüyor. Neden bilinmez, grup sonradan konserlerde bu şarkıyı çalarken o güzelim melodiyi farklı çalmaya başladı, bence şarkının en tatlı anını öldürme yoluna gitti. 2016’da çıkan “Death Resonance” toplamasındaki “Sadistic Lullabye 2010” versiyonu da bok gibi. Siz ilk albümdeki orijinal old-school hâlini dinleyin.
“Bu dünyada bir kendime güvenirim, bir de…” kalıbını hepimiz biliriz. Benim için de bunun farklı tamamlayıcıları vardır ve bunlardan biri de “…ilk 5 SOILWORK albümüne”dir. SOILWORK ilk 5 albümüyle (kimileri 3 der, kimileri 4 der) tarih yazmıştır ve sanılandan ÇOK daha fazla grubu etkilemiştir. Tüm bunların başlatıcısı olan “Steelbath Suicide” da doğal olarak ilgiyi, övgüyü, takdiri hak eden bir albümdür.
Kadro Speed Strid: Vokal
Peter Wichers: Gitar
Ludvig Svartz: Gitar
Ola Flink: Bas
Carlos Del Olmo Holmberg: Klavye
Jimmy Persson: Davul
Konuk:
IA Eklund: Lead gitar (5)
Şarkılar 1. Entering the Angel Diabolique
2. Sadistic Lullabye
3. My Need
4. Skin After Skin
5. Wings of Domain
6. Steelbath Suicide
7. In a Close Encounter
8. Centro de Predominio
9. Razorlives
10. Demon in Veins
11. The Aardvark Trail
Björn’ün kel olmaya karar vermesiyle Soilwork’un dönüşümü sanki paralel ilerlemiş gibi.
Şaka bir yana Entering the Angel Diabolique muazzam bir giriş şarkısı değil midir? Yüzümüze yüzümüze “Sıvidiş melodik det metali ulan” diye bağrıyor resmen.
Yıllar önce DT ATG Hypocrisy vs çok dinlerken de Soilwork hiç dinlemedim ben, enteresan. Hala da dinlemiş değilim. Gitarist Warrel Dane’le beraber muhteşem War Machine albümünü yazmıştı, onu biliyorum..
Björn’ün kel olmaya karar vermesiyle Soilwork’un dönüşümü sanki paralel ilerlemiş gibi.
Şaka bir yana Entering the Angel Diabolique muazzam bir giriş şarkısı değil midir? Yüzümüze yüzümüze “Sıvidiş melodik det metali ulan” diye bağrıyor resmen.
12.04.2024
@Ugur, çok çok iyi.
Yıllar önce DT ATG Hypocrisy vs çok dinlerken de Soilwork hiç dinlemedim ben, enteresan. Hala da dinlemiş değilim. Gitarist Warrel Dane’le beraber muhteşem War Machine albümünü yazmıştı, onu biliyorum..