Metal tarihinin en başarılı serilerinden biri şüphesiz ki IRON MAIDEN’ın sadece 9 sene içerisinde çıkardığı ilk 7 albümünden oluşan dönemdir. 1980’de kendi adlarını taşıyan albümleriyle başlayan ve metal tarihinin şekillendiği bu dönemde yaptıkları her şeyi altına dönüştürmeyi, bu müziğin akışını değiştirmeyi, bu müziğin standartlarını belirlemeyi ve binlerce, on binlerce gruba ilham vermeyi başaran bu adamlar, daha ilk albümlerinden 5 adet net IRON MAIDEN klasiği yaratmalarından sadece 295 gün sonra ikinci albümleri “Killers”ı yayınladılar.
“Iron Maiden”da “Remember Tomorrow”, “Running Free”, “Prowler”, “Iron Maiden”, “Phantom of the Opera” gibi konserlerin gediklisi olacak şarkılar yayınlayan bu arkadaşlar, Birleşik Krallık albüm listelerine 4 numaradan, İskoçya listelerine 5, Fransa listelerine ise 10 numaradan girerek müthiş bir başlangıç yapmışlardı. O sırada dünya gerçek anlamda heavy metalle yeni yeni tanışıyordu, yeniliğe açtı ve dönemin ruhu da bu tarz aykırı bir müziği yüceltmek ve bu tarz bir sanatın hakkını vermek için her şeyiyle hazırdı.
Takvimler 1981’i gösterdiğinde, şu anda bu satırları yazan kişinin doğumuna tam 21 gün kala, 14 Nisan sabahı “Killers” raflardaki yerini aldı. İlk albümün heyecanı henüz tazeyken, on binlerce dinleyici Eddie’nin ikonikleşen gerçek yüz hatlarıyla ve IRON MAIDEN’ın sonradan alametifarikası olacak bir dolu detayla tanışmıştı. Albüme adını veren ve Paul Di’Anno ile ortak yazılan şarkı ve Andy Murray’le yazılan “Twilight Zone” dışında tamamı Steve Harris tarafından yazılan “Killers”, grubun hızlı başlangıcını devam ettiren bir albüm olarak çıktığı dönem büyük sükse yapmış ve IRON MAIDEN isminin daha da geniş kitlelere yayılmasını sağlamıştı.
“Iron Maiden”da çalan gitarist Dennis Stratton’ın ayrılığının ardından 15 yaşından beri, yani 1971’den itibaren gruplarda gitar çalmakta olan Adrian Smith’i kadrosuna katan IRON MAIDEN, sahnede yarattığı sıkıntıların yanı sıra alkol ve kokain kullanımından dolayı vokalist Paul Di’Anno’yu da bu albümün ardından şutlamıştı. 1979’daki bir konserden yarım saat önce üzerinden bıçak çıktığı için tutuklanan ve grubun sahneye vokalistsiz çıkmasına neden olan bir adamdan bahsediyoruz. Ne var ki “Iron Maiden”da olduğu gibi “Killers”a da ruhunu veren ve o hırpani, yırtıcı karakterini katan unsurların başında Di’Anno’nun vokalleri geliyordu.
Benzer şekilde yeni katılan Adrian Smith de IRON MAIDEN’ın bugüne dek hiç canlı çalmadığı müthiş şarkı “Prodigal Son”ın 3. Dakikasını geçerken nefis bir solo atıyor ve grubun hayranlarına merhaba diyordu. “Iron Maiden”da da karşımıza çıkan 70’ler progresif rock havasının “Killers”da da etkili olduğunu görüyoruz. Adını andığım “Prodigal Son” bu açıdan güzel bir örnek. Diğer yandan IRON MAIDEN’ın ve metal tarihinin en önemli klasiklerinden olan “Hallowed Be Thy Name”in kimliğini belirleyen melodi kalıbının bir örneği üzerinden ilerleyen ve Clive Burr’ün şov yaptığı “Genghis Khan” da albümün parlayan anlarından biriydi. Dahası, bu şarkı ve “The Ides of March” sayesinde “Killers” IRON MAIDEN tarihinde iki enstrümantal barındıran tek albüm olarak da öne çıkıyordu.
Albümden single olarak çıkan “Purgatory” ile ilgili de ilginç bir durum söz konusu. “Purgatory” esasında grubun daha önceden yazdığı “Floating” adlı şarkının hızlandırılarak yeniden düzenlenmiş versiyonu. Grubun emektar çizeri Derek Riggs başta “Purgatory” single’ının kapağı olarak “The Number of the Beast”ten bildiğimiz efsane kapağı çizmiş, ancak grubun menajeri Rod Smallwood ve IRON MAIDEN, o kapağın single’da harcanamayacak kadar iyi olduğunu söyleyerek Riggs’den başka bir kapak çizmesini istemişler ve o kapağı da bir sonraki albüme saklamışlar.
Daha genel bir pencereden bakarsak, “Killers” IRON MAIDEN’ın sadece bir albüm sonra tam olarak kimliğini bulması ve metal tarihini değiştirecek klasiklerini sıralamaya başlaması öncesinde çıkan son “kendini bulma” albümüydü. Di’Anno’nun tarzından ve kimi şarkılarda hissedilen punk ruhunun üstüne 70’lerin progresif rock fikirlerini uygulamış, “galloping” bas ve gitar rifleri eşliğinde daha önce başka hiçbir gruptan duyulmayan bir kimlik oluşturmuş, üstüne bir de üst düzey enstrüman kullanımını katarak her açıdan farklı bir grup portresi çizmişlerdi. Albümden bu yana geçen 42 yılın ardından baktığımızda, “Killers” adının IRON MAIDEN’ın diğer pek çok albümü kadar anılmadığını görüyoruz. Bunun sebebi kendinden önce gelen “Iron Maiden”daki kadar büyük hitler barındırmaması veya kendinden sonra gelen “The Number of the Beast”in metal tarihinin en önemli hit’lerinden üçünü barındırması olabilir. Bu taraftan bakınca “Killers” kimilerine göre IRON MAIDEN’ın en underrated albümlerinden biriyken, kimilerine göreyse grubun çok da öne çıkamayan anlarından biri olarak görülüyor. Bu tarz durumlarda kimseye karşı çıkmamak gerektiğine inanıyorum, çünkü “Killers” gerçekten de IRON MAIDEN’ın en parlak anlarından biri olsaydı albümdeki pek çok şarkı her konserde kendine yer bulurdu, tıpkı ilk albümde olduğu gibi 4-5 tane tartışmasız IRON MAIDEN hiti çıkardı.
Benim “Killers”a yönelik görüşüm, albümün hit şarkı noktasında grubun pek çok albümünün gerisinde kaldığı, buna rağmen sadık IRON MAIDEN dinleyicileri tarafından IRON MAIDEN klasiği olarak görülen pek çok şarkı barındırması. Bunların bazıları gizli kalmış cevherler, bazıları ise vokallerini Bruce yapmadığından belki de zaman içinde setlist’e giremeyen şarkılar. Misal bana göre “Murders in the Rue Morgue” IRON MAIDEN’ın en büyük hitlerinden biri değil, ancak grubun klasikleri arasında. “Genghis Khan” da “hit şarkı” noktasında, “konserlerin vazgeçilmezi” olması noktasında elbette ki ön planda değil, ancak barındırdığı kimi özelliklerden ve hatta bir muadilinin bulunmaması nedeniyle IRON MAIDEN diskografisindeki en özel şarkılardan biri. Diskografideki diğer devler düşünüldüğünde bu notu uygun gördüğüm “Killers” tekil olarak bakıldığında pek çok şarkıda bu tarz durumlara rastladığımız bir albüm. Dolayısıyla “hakkı yeniyor”, “görmezden geliniyor” gibi beylik laflar etmeye gerek yok. “Killers” çıktığı dönem, kadrodaki önemli değişikliklerin hemen sonrasında ya da hemen öncesinde çıkmış olması, IRON MAIDEN’ın kendini keşfetme safhasının devam etmesi gibi bir dolu faktör düşünüldüğünde tam da o dönem çıkması gereken, çıktığı dönemin ruhunu temsil eden, çok gerekli ve çok iyi bir albüm.
Kadro Paul Di'Anno: Vokal
Dave Murray: Gitar
Adrian Smith: Gitar, geri vokal
Steve Harris: Bas, geri vokal, besteler
Clive Burr: Davul
Şarkılar 1. The Ides of March
2. Wrathchild
3. Murders in the Rue Morgue
4. Another Life
5. Genghis Khan
6. Innocent Exile
7. Killers
8. Prodigal Son
9. Purgatory
10. Drifter
Aldırabildiğim ilk baskılı tişörtüm bu albümün kapağıydı. 10 – 11 yaşlarında bir veletken Balıkesir’de görmüştüm. O zamanlar bu albümü bilmesem de Iron Maiden sevdamız başlamıştı elbet. Hem bu tişörte hem de elimdeki konser albümünün kapağına baka baka her yere Eddie çiziyordum. Heyhey.
Albüm ise ilk albümden sonra bir düşüş hakikaten. Böyle büyük gruplarda ikinci albümün bir düşüş olması pek görülen bir şey değil.
@Dysplasia, milli kuvvetler caddesinin içinde element diye küçük bi mağaza vardı orası olabilir mi hocam acaba. eskiden bi arkadaşım grup tişörtlerini oradan alırdı.
Metalle tanıştığım ilk zamanlarda elime geçen “Iron Maiden 7″ diye bir kaset (muhtemelen resmî olmayan bir iş) sayesinde “Murders in the Rue Morgue” parçasının canlı versiyonunu dinleyip yamulmuştum. “Killers” benim favori Iron Maiden albümlerimden biri.
@Ouz, @Ouz, Merhabalar Oğuz kardeşim, Killers konusunda zevklerimizin aynı olmasına sevindim. Sözünü ettiğin ‘Iron Maiden 7′ büyük ihtimalle resmi bir ürün. Bunu anlamanın kolay bir yolu var. Eğer kasedin sonunda Listen With Nicko isimli, davulcu Nicko McBrain’in kasetteki parçaları tanıttığı şen-şakrak konuşmaları varsa, elindeki resmi bir ürün demektir. Bir de elindeki kopya değil de official bir kaset ise, resmen minik bir hazinenin sahibisin demektir. Bu kaset IM’nın albümlü ilk on yılını kutlamak için yayınladığı, 1990 tarihli The First Ten Years Box Set isimli serinin 7. halkası.
Ülkemizde ‘numaralı albümler’ olarak bilinen The First Ten Years adlı set, esasında her biri ikişer singıldan oluşan 10 adet 12” EP’den (diğer bir deyişle 12 inçlik plaktan) oluşmakta. Ve bu epler topluluğu kaset ve cd formatlarına da aktarılmıştır. Sağolsun Kent Elektronik firması da basmıştı da zamanında, biz Türk fanları da bu setten kaset olarak nasiplenmiştik.
Plak firması burada ilginç bir satış yöntemi kullanmış. EP’lerin içlerine kuponlar koyulmuş. Eplerin tamamını satın alıp içlerindeki kuponları plak firmasına yollayanlara, firma sınırlı sayıda üretilmiş renkli kutular yollamış. Artık nasıl yaptılar bilmiyorum ama herhalde kuponu kendilerine ilk ulaştıran kişilere yollamışlardır diye tahmin ediyorum. Aslında böyle düşününce mantıklı, bu sayede renkli kutuya sahip olmak isteyenler bir an evvel seriyi tamamlayacaklar ve bu da plakların daha hızlı satılmasını sağlayacaktı, müthiş bir satış taktiği doğrusu.
Ben de zamanında minik bir servet bayılarak kasetleri satın almıştım ama değmişti doğrusu. Bu eplerde çok özel parçalar vardı.
İlk favorim 3 numaralı Purgatory & Maiden Japan epsindeki Innocent Exile’ın konser kaydı.
5 numaralı Flight Of Icarus & The Trooper’daki JETHRO TULL kavırı Cross-Eyed Mary’e bayılmıştım resmen.
Senin de dinlediğin – ya da en azından öyle olmasını senin adına dilediğim – 7 numaralı Running Free & Run To The Hills’deki parçaların tamamı konser kaydı. Running Free, Sanctuary ve Run To The Hills efsanevi konser albümü Live After Death’in ana konseri olan Long Beach Arena’daki performanstan alınmışlar, bunlar normal. Diğer parçalar yine Live After Death’ten ama bu sefer Londra Hammersmith Odeon konserinden alınma. Bu parçalardan Phantom Of The Opera da normal çünkü albümde yeralmakta. Anormal olanlar ise Hammersmith Odeon’da çalınıp Live After Death’e alınmayan Murders In The Rue Morgue ile belki de sadece Powerslave turnesinde kendine yer bulabilen enstrümantal Losfer Words (Big ‘Orra). Bunlar resmen Yalnız Dağ’daki Cüce hazinesi hatta Kıvılcımtaşı tadında paha biçilemez kayıtlar.
9 numaralı aynı zamanda cdsine de sahip olmaktan gurur ve onur duyduğum Can I Play With Madness & The Evil That Men Do’da buradan başka hiç bir yerde hatta Eddie’s Archive toplamasında bile bulunmayan THIN LIZZY kavırı Massacre tabii ki olağanüstü. Burada yer alan Prowler ’88 ile Charlotte The Harlot ’88 ise ayrı bir manyaklık seviyesi. Grubun ideal kadrosu ile kaydedilen özellikle Bruce ile Nicko’nun kimsenin gözünün yaşına bakmadığı bu parçaları dinleyince, ilk albümün tamamını hatta Killers’ı dahi baştan aşağı çalsalarmış keşke dedirtiyor insana. İlk albümü sevip de bu parçaları dinlememiş olanlar varsa, bu yanlışlarından bir an evvel dönüp bu ikisinin tadına mutlaka bakmalılar.
10 numaralı son ep The Clairvoyant & Infinite Dreams tıpkı 7 numara gibi sadece canlı performanslardan oluşmakta. Bu kayıtlara şimdi ulaşmak kolay ama ’90′ların başında bunları audio formatında bulmak çok zordu. Ne döndürmüştüm bu kaseti be !!! Kasetin Infinite Dreams tarafında, aynı adlı parçayla birlikte Killers ile Still Life, o zamanlar sadece VHS video formatında basılmış olan Maiden England ’88 konserinden alınma. Bu kaset olmasa nereden bulacaksın Vhs kaydını, belki büyük şehirlerde. 3 parça da olsa çok kıymetliydi. Ama esas kıyamet A yüzünde The Clairvoyant’ta kopuyordu. Çünkü aynı adlı parçayla beraber Prisoner ve Heaven Can Wait, grubun headliner çıktığı 1988′deki olaylı Castle Donnington Park Monster Of Rock festivalinden alınma. O zamanlar çok değerli tabii, ben de suyunu çıkarana kadar dinlemiştim. Sonradan 2002′de Eddie’s Archive toplamasında bu festivalden 8 parça yayınlanmıştı ama sıkı dur buradaki parçalar orada da yok. Gerisini var sen düşün. Keşke bu 3, 7 ve 10′un cdleri bir yerde denk gelse, paraya katiyen acımam.
Tabii bu 10′lu serinin en güzel tarafı hepsinin sonundaki Listen With Nicko’lar. Hatta Nicko hızını alamayıp onbirincisini de No Prayer For The Dying’in USA promo cdleri için kaydetmiş. Nicko belki de ilk podcast içerik üreticisi olabilir.
Benden bu kadar Oğuz. Bu arada belirteyim, kritiklerini çok özledim yahu. Arada karalasana bir şeyler müsait olduğunda. Kendine iyi bak.
@Murat ‘MurathChild’ Karan, Murat hocam selam, sayende hafızamı biraz zorlamam gerekti bu yanıtı hazırlarken. :)
Kaseti 1998’in sonlarında ya da 1999’un başlarında arkadaşımdan ödünç almıştım ve o da sıkı bir Iron Maiden fanıydı. Bana söylediğine göre bu kaseti Rusya’da çalışan babası getirmişti. Yani ilgili kasetin Türkiye sürümü olup olmadığından emin değilim ama içerik bakımından aynı olduğunu sen yazınca hatırladım; evet, kasette konuşmalar vardı ama ben tabii ki o zamanlar bunun ne amaçla konulduğunu ve konuşmalarda neler anlatıldığını hiç anlamamıştım. Sen yazdığında anımsadığım Losfer Words (Big ‘Orra) parçası da kasette vardı. O hâlde ikimizin de aynı yapımdan söz ettiğimiz kesinleşti. :) Kasetin üstünde bayağı orijinal albüm gibi kâğıt etiket ve bandrol vardı yani dönemin “çekme” kasetleri gibi değildi. Ama kapağı ve kutusu yoktu, dümdüz kaseti alıp veriyorduk birbirimize.
Iron Maiden’ı bu denli sevmem, bu kaset sayesindedir. Ben de bu kasetin ardından müzik markette bulduğum Iron Maiden albümlerini almıştım, “Best of the Beast” ve “Virtual XI”. Tabii vokal değişikliği gibi meseleleri daha sonra anlayacaktım.
Paylaştığın bilgiler her zamanki gibi inanılmaz değerli, yorumum vesilesiyle anlattıkların için teşekkür ederim. Kritik işlerine bir gün döneceğim ama yazılarım çok büyük ihtimalle kendi adımla çıkmayacak; gerçi yazım tarzımdan zaten anlarsınız kimin kalemi olduğunu. :) İlgin ve güzel sözlerin için ayrıca teşekkür ederim. Sen de kendine iyi bak Murat hocam.
@Ouz, Merhaba Oğuz. Çok sevindim bak şimdi aynı kasetten söz ettiğimize. 7 numaralı ep, benim seriden aldığım ilk kaset olabilir, emin olmamakla birlikte. Phantom Of The Opera, halen daha dinlediğim en iyi canlı performanslardan biri. Aynı zamanda, davul denilen enstrümanın metal müzikteki önemini bana hissettiren bir parça. Tabii bundan sonra, hem herhangi bir kaynaktan müzik dinlerken, hem de gittiğim konserlerde bir gözüm/kulağım hep davulun üzerinde olmuştur. Böylelikle müzik dinleyiciliğimde bir eşiği daha aşmış, müzikteki ritm boyutuna daha titizlikle yaklaşarak, müzik dinleme zevkimi arşa çıkarmıştım.
Sen de kendine iyi bak. Görüşmek üzere.
Yani kötü albüm değil ama Maiden’ın zayıf albümlerinden biri bence. Bu albümden bir sene sonraki Number of the Beast’teki gelişim inanılmaz zaten. Onu ve ilk albümü notası notasına ezbere bilmeme rağmen bu albümü o kadar sevemedim hiç.
Metal tarihinin en önemli albümlerinden biri. Beste kalitesi ilk albümün gerisinde olsa dahi, “Killers”ın genel sound’u onu tarihsel olarak grubun belki de en etkili işi kılıyor. “The Number of the Beast”in genel anlamda daha önemli olduğuna katılabilirim, fakat metalin evrimi açısından “Killers” daha önde bana kalırsa.
Biraz daha detaylı şekilde ifade edeyim:
Bugün metal dediğimiz müzikal tarzın hard rock ile punk’ın ’80′lerin başında sentezlenmesiyle türediği göz önüne alınırsa, onu en tipik şekilde yansıtan albüm büyük ihtimalle “Killers” idi. İlk Maiden albümünden hem daha sertti, hem de sound olarak ondan belirgin şekilde daha güçlüydü. Aslında NWOBHM döneminde “Killers”tan daha başarılı albümler, Maiden’dan daha iyi olduğu iddia edilebilecek gruplar mevcuttu, fakat ’70′lerin melodik hard rock geleneğiyle agresif, çiğ punk sound’u arasında kurduğu denge ve yansıttığı imaj “Killers”ı metalin temsili açısından benzerlerinin önüne taşıyan unsurlardı.
’80 öncesinde metal “Stained Class” ve “Overkill”di. NWOBHM ile beraber bunlara eklenen temel halka oldu “Killers”. Metalin geleceğini şekillendirmek açısından da “Black Metal” hariç dönemdaşı her albümün önünde olduğunu iddia etmek pekala mümkün.
Killers, benim satın aldığım 3. albümdü. İlk ikisi sırayla 7th Son Of A 7th Son ile The Number Of The Beast idi. ’80′lerde çıkan IM albümlerini kendi zevkime göre sıraladığımda ise şöyle bir tablo ortaya çıkmakta:
1- Seventh Son Of A Seventh Son
2- Powerslave
3- Killers
4- The Number Of The Beast
5- Somewhere In Time
6- Piece Of Mind
7- Iron Maiden
Killers’ı satın aldığım gün dün gibi aklımda. 1989′un bir kış günüydü ve geceden beri yağmakta olan kar, öğlene doğru durmuştu. Benim okul tam gündü, normalde öğlen yemeği için direkt eve gelirdim. O gün nasıl olduysa, kendimi yolu uzatmış bir halde Erses Müzik isimli dükkanda bulmuştum. Burası halen yaşamakta olduğum yerdeki beslendiğim iki kaynaktan biriydi ve en işlek caddemizin üzerinde bulunurdu. Burada müzik enstrümanları ile elektrik-elektronik parçaların satışı yapılırdı. Aynı zamanda o yıllarda düğünlerde çalmaya da giderlerdi. Bu çok amaçlı dükkanda müzik kasetlerini de bulmak mümkündü. Şu anda başka bir adreste; yan yana iki büyük mağazada, halen 2. ve 3. kuşak aile mensupları tarafından işletilmekte mekan. Tam bir istikrar abidesi resmen ve üzerimdeki emeği pek çoktur anlayacağınız. Her önünden geçtiğimde içim cız eder.
O gün rafta iki tane Iron Maiden albümü görmüştüm ve tezgahta önüme konan iki albümden diğeri de ilk albüm Iron Maiden idi. Tabii o zaman grubun diskografisi hakkında en ufak bilgim yoktu ve tek kaset alacak param olduğundan seçimimi Killers’dan yana kullanmıştım.
Vokalistin Bruce olmamasına rağmen, Killers çok çarpıcı gelmişti bana. Çok uzun süre döndürdüm albümü. O zaman farkında değildim ama kaset asıl şarkı sıralamasına sahip değildi. Sanırım manyetik banttan tasarruf etmek için, Unkapanı’ndaki Türk yayıncı tarafından kafalarına göre şarkı sıralaması değiştirilmişti. Fakat albümü öylesine içselleştirmiştim ki, yıllar sonra 1998 baskı cdyi aldığımda karşılaştığım sıralama başta beni biraz zorladıysa da, albümü bu haliyle kabullenmem çok kısa sürmüştü ki böyle şeyler bende hep ters tepmiştir halbuki.
Bence bu albüm her yönüyle dört başı mağmur bir eser. Grup her yönüyle pozitif bir ilerleme göstermiştir. Bir kere Di’Anno burada daha ikna edici vokaller yapmış. Clive Burr de ilk albümün çok üstünde, müziğin gücünü katlayan davullar yazıp çalmış. Diğer elemanları söylememe bence hiç gerek yok. Bence bu albümün en güçlü yanı, usta prodüktör Martin Birch’ün çok sert tınlayan zamanının en iyi prodüksiyonunu grubun müziğiyle buluşturması olmuş. Böylece grup daha ikinci albümünde, New Wave Of British Heavy Metal’in geleneksel kalıplarının dışına çıkıp farkını ortaya koyma fırsatını elde etmiştir.
Kritikte bu albümden, arayış içinde olan bir grubun iki klasik albüm arasındaki geçiş zamanı ürünü olduğundan bahsedilse de, bu konuda Ahmet’e hiç katılmadığımı samimiyetle söyleyebilirim. Tabii bunlar biraz da zevk meselesi sonuçta ama bence üstün tarafları ilk albüme göre daha fazla Killers’ın. Martin Birch’ün masa başında harikalar yarattığı bu albümde, beste tarafında da gayet üst seviye bir iş ortaya konmuş. İlk albümün 5 sene gibi bir zaman içinde oluşturulduğunu hesaba katarsak, 11 ay gibi kısa sürede ortaya çıkan bu bestelerin oldukça tatmin edici olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Bir yandan 35 sene önceki hatıralarımı taptaze tutup o kış gününe beni geri götüren Killers; kafamda oluşturduğu güçlü imaj sayesinde beni elimden tutup, 70′lerin sonu-80′lerin başı Londra’sının sokaklarında/caddelerinde gezintiye çıkararak hayal gücümü ateşliyor bunca senedir. Tüm bunlardan sebep, Killers 10 üzerinden 9 puanı bileğinin hakkıyla alıyor.
@Murat ‘MurathChild’ Karan, 4 numaralı Run To The Hills & The Number Of The Beast’teki Remember Tomorrow’u ben nasıl farketmemişim daha önce, gecenin köründe zırıl zırıl ağlattı resmen. Vokallerinde Bruce’un olduğu bu parça, 1981′de İtalya’da verdikleri bir konserde kaydedilmiş. Vay be, bu parça hiç böylesine içimden geçmemişti!
Albüm kapağını aşağı kaydırınca Cannibal Corpse – “Hammer Smashed Face” kapağı oluyor.
Halka tamamlanmış oldu. İlk 7 albüm içinde en az olsa da beğendiğim albüm.
Aldırabildiğim ilk baskılı tişörtüm bu albümün kapağıydı. 10 – 11 yaşlarında bir veletken Balıkesir’de görmüştüm. O zamanlar bu albümü bilmesem de Iron Maiden sevdamız başlamıştı elbet. Hem bu tişörte hem de elimdeki konser albümünün kapağına baka baka her yere Eddie çiziyordum. Heyhey.
Albüm ise ilk albümden sonra bir düşüş hakikaten. Böyle büyük gruplarda ikinci albümün bir düşüş olması pek görülen bir şey değil.
07.11.2023
@Dysplasia, milli kuvvetler caddesinin içinde element diye küçük bi mağaza vardı orası olabilir mi hocam acaba. eskiden bi arkadaşım grup tişörtlerini oradan alırdı.
10.11.2023
@trivago, Hiçbir fikrim yok şu an, iki defa falan gitmişimdir Balıkesir’e ve zaten bu dediğim olay da taa 99 falandır.
Benim için boşu olmayan albümdür. Daha doğrusu Di’Anno albümleri tüm külliyat içinde ilk 2 sırayı kapar benim için. Sonra Bruce lu albümler gelir.
09.11.2023
@mehmet, yalnız değilmişim, bunu bir yerlerde söylemeye çekiniyorum hep :)
ilk 7 albümden bir toplama yapsam another life, purgatory ve drifter kafadan girer.
Metalle tanıştığım ilk zamanlarda elime geçen “Iron Maiden 7″ diye bir kaset (muhtemelen resmî olmayan bir iş) sayesinde “Murders in the Rue Morgue” parçasının canlı versiyonunu dinleyip yamulmuştum. “Killers” benim favori Iron Maiden albümlerimden biri.
31.10.2024
@Ouz, @Ouz, Merhabalar Oğuz kardeşim, Killers konusunda zevklerimizin aynı olmasına sevindim. Sözünü ettiğin ‘Iron Maiden 7′ büyük ihtimalle resmi bir ürün. Bunu anlamanın kolay bir yolu var. Eğer kasedin sonunda Listen With Nicko isimli, davulcu Nicko McBrain’in kasetteki parçaları tanıttığı şen-şakrak konuşmaları varsa, elindeki resmi bir ürün demektir. Bir de elindeki kopya değil de official bir kaset ise, resmen minik bir hazinenin sahibisin demektir. Bu kaset IM’nın albümlü ilk on yılını kutlamak için yayınladığı, 1990 tarihli The First Ten Years Box Set isimli serinin 7. halkası.
Ülkemizde ‘numaralı albümler’ olarak bilinen The First Ten Years adlı set, esasında her biri ikişer singıldan oluşan 10 adet 12” EP’den (diğer bir deyişle 12 inçlik plaktan) oluşmakta. Ve bu epler topluluğu kaset ve cd formatlarına da aktarılmıştır. Sağolsun Kent Elektronik firması da basmıştı da zamanında, biz Türk fanları da bu setten kaset olarak nasiplenmiştik.
Plak firması burada ilginç bir satış yöntemi kullanmış. EP’lerin içlerine kuponlar koyulmuş. Eplerin tamamını satın alıp içlerindeki kuponları plak firmasına yollayanlara, firma sınırlı sayıda üretilmiş renkli kutular yollamış. Artık nasıl yaptılar bilmiyorum ama herhalde kuponu kendilerine ilk ulaştıran kişilere yollamışlardır diye tahmin ediyorum. Aslında böyle düşününce mantıklı, bu sayede renkli kutuya sahip olmak isteyenler bir an evvel seriyi tamamlayacaklar ve bu da plakların daha hızlı satılmasını sağlayacaktı, müthiş bir satış taktiği doğrusu.
Ben de zamanında minik bir servet bayılarak kasetleri satın almıştım ama değmişti doğrusu. Bu eplerde çok özel parçalar vardı.
İlk favorim 3 numaralı Purgatory & Maiden Japan epsindeki Innocent Exile’ın konser kaydı.
5 numaralı Flight Of Icarus & The Trooper’daki JETHRO TULL kavırı Cross-Eyed Mary’e bayılmıştım resmen.
Senin de dinlediğin – ya da en azından öyle olmasını senin adına dilediğim – 7 numaralı Running Free & Run To The Hills’deki parçaların tamamı konser kaydı. Running Free, Sanctuary ve Run To The Hills efsanevi konser albümü Live After Death’in ana konseri olan Long Beach Arena’daki performanstan alınmışlar, bunlar normal. Diğer parçalar yine Live After Death’ten ama bu sefer Londra Hammersmith Odeon konserinden alınma. Bu parçalardan Phantom Of The Opera da normal çünkü albümde yeralmakta. Anormal olanlar ise Hammersmith Odeon’da çalınıp Live After Death’e alınmayan Murders In The Rue Morgue ile belki de sadece Powerslave turnesinde kendine yer bulabilen enstrümantal Losfer Words (Big ‘Orra). Bunlar resmen Yalnız Dağ’daki Cüce hazinesi hatta Kıvılcımtaşı tadında paha biçilemez kayıtlar.
9 numaralı aynı zamanda cdsine de sahip olmaktan gurur ve onur duyduğum Can I Play With Madness & The Evil That Men Do’da buradan başka hiç bir yerde hatta Eddie’s Archive toplamasında bile bulunmayan THIN LIZZY kavırı Massacre tabii ki olağanüstü. Burada yer alan Prowler ’88 ile Charlotte The Harlot ’88 ise ayrı bir manyaklık seviyesi. Grubun ideal kadrosu ile kaydedilen özellikle Bruce ile Nicko’nun kimsenin gözünün yaşına bakmadığı bu parçaları dinleyince, ilk albümün tamamını hatta Killers’ı dahi baştan aşağı çalsalarmış keşke dedirtiyor insana. İlk albümü sevip de bu parçaları dinlememiş olanlar varsa, bu yanlışlarından bir an evvel dönüp bu ikisinin tadına mutlaka bakmalılar.
10 numaralı son ep The Clairvoyant & Infinite Dreams tıpkı 7 numara gibi sadece canlı performanslardan oluşmakta. Bu kayıtlara şimdi ulaşmak kolay ama ’90′ların başında bunları audio formatında bulmak çok zordu. Ne döndürmüştüm bu kaseti be !!! Kasetin Infinite Dreams tarafında, aynı adlı parçayla birlikte Killers ile Still Life, o zamanlar sadece VHS video formatında basılmış olan Maiden England ’88 konserinden alınma. Bu kaset olmasa nereden bulacaksın Vhs kaydını, belki büyük şehirlerde. 3 parça da olsa çok kıymetliydi. Ama esas kıyamet A yüzünde The Clairvoyant’ta kopuyordu. Çünkü aynı adlı parçayla beraber Prisoner ve Heaven Can Wait, grubun headliner çıktığı 1988′deki olaylı Castle Donnington Park Monster Of Rock festivalinden alınma. O zamanlar çok değerli tabii, ben de suyunu çıkarana kadar dinlemiştim. Sonradan 2002′de Eddie’s Archive toplamasında bu festivalden 8 parça yayınlanmıştı ama sıkı dur buradaki parçalar orada da yok. Gerisini var sen düşün. Keşke bu 3, 7 ve 10′un cdleri bir yerde denk gelse, paraya katiyen acımam.
Tabii bu 10′lu serinin en güzel tarafı hepsinin sonundaki Listen With Nicko’lar. Hatta Nicko hızını alamayıp onbirincisini de No Prayer For The Dying’in USA promo cdleri için kaydetmiş. Nicko belki de ilk podcast içerik üreticisi olabilir.
Benden bu kadar Oğuz. Bu arada belirteyim, kritiklerini çok özledim yahu. Arada karalasana bir şeyler müsait olduğunda. Kendine iyi bak.
31.10.2024
@Murat ‘MurathChild’ Karan, Murat hocam selam, sayende hafızamı biraz zorlamam gerekti bu yanıtı hazırlarken. :)
Kaseti 1998’in sonlarında ya da 1999’un başlarında arkadaşımdan ödünç almıştım ve o da sıkı bir Iron Maiden fanıydı. Bana söylediğine göre bu kaseti Rusya’da çalışan babası getirmişti. Yani ilgili kasetin Türkiye sürümü olup olmadığından emin değilim ama içerik bakımından aynı olduğunu sen yazınca hatırladım; evet, kasette konuşmalar vardı ama ben tabii ki o zamanlar bunun ne amaçla konulduğunu ve konuşmalarda neler anlatıldığını hiç anlamamıştım. Sen yazdığında anımsadığım Losfer Words (Big ‘Orra) parçası da kasette vardı. O hâlde ikimizin de aynı yapımdan söz ettiğimiz kesinleşti. :) Kasetin üstünde bayağı orijinal albüm gibi kâğıt etiket ve bandrol vardı yani dönemin “çekme” kasetleri gibi değildi. Ama kapağı ve kutusu yoktu, dümdüz kaseti alıp veriyorduk birbirimize.
Iron Maiden’ı bu denli sevmem, bu kaset sayesindedir. Ben de bu kasetin ardından müzik markette bulduğum Iron Maiden albümlerini almıştım, “Best of the Beast” ve “Virtual XI”. Tabii vokal değişikliği gibi meseleleri daha sonra anlayacaktım.
Paylaştığın bilgiler her zamanki gibi inanılmaz değerli, yorumum vesilesiyle anlattıkların için teşekkür ederim. Kritik işlerine bir gün döneceğim ama yazılarım çok büyük ihtimalle kendi adımla çıkmayacak; gerçi yazım tarzımdan zaten anlarsınız kimin kalemi olduğunu. :) İlgin ve güzel sözlerin için ayrıca teşekkür ederim. Sen de kendine iyi bak Murat hocam.
01.11.2024
@Ouz, Merhaba Oğuz. Çok sevindim bak şimdi aynı kasetten söz ettiğimize. 7 numaralı ep, benim seriden aldığım ilk kaset olabilir, emin olmamakla birlikte. Phantom Of The Opera, halen daha dinlediğim en iyi canlı performanslardan biri. Aynı zamanda, davul denilen enstrümanın metal müzikteki önemini bana hissettiren bir parça. Tabii bundan sonra, hem herhangi bir kaynaktan müzik dinlerken, hem de gittiğim konserlerde bir gözüm/kulağım hep davulun üzerinde olmuştur. Böylelikle müzik dinleyiciliğimde bir eşiği daha aşmış, müzikteki ritm boyutuna daha titizlikle yaklaşarak, müzik dinleme zevkimi arşa çıkarmıştım.
Sen de kendine iyi bak. Görüşmek üzere.
Albüm o kadar eşsiz bir kimyaya sahip ki “hakkı yeniyor”, “görmezden geliniyor” gibi beylik laflar etmekten kendimi alamıyorum :)
Bu arada albümün çıkış tarihi grubun resmi sitesine göre 2 Şubat 1981. 14 Nisan olan ilk albüm.
Yani kötü albüm değil ama Maiden’ın zayıf albümlerinden biri bence. Bu albümden bir sene sonraki Number of the Beast’teki gelişim inanılmaz zaten. Onu ve ilk albümü notası notasına ezbere bilmeme rağmen bu albümü o kadar sevemedim hiç.
Metal tarihinin en önemli albümlerinden biri. Beste kalitesi ilk albümün gerisinde olsa dahi, “Killers”ın genel sound’u onu tarihsel olarak grubun belki de en etkili işi kılıyor. “The Number of the Beast”in genel anlamda daha önemli olduğuna katılabilirim, fakat metalin evrimi açısından “Killers” daha önde bana kalırsa.
Biraz daha detaylı şekilde ifade edeyim:
Bugün metal dediğimiz müzikal tarzın hard rock ile punk’ın ’80′lerin başında sentezlenmesiyle türediği göz önüne alınırsa, onu en tipik şekilde yansıtan albüm büyük ihtimalle “Killers” idi. İlk Maiden albümünden hem daha sertti, hem de sound olarak ondan belirgin şekilde daha güçlüydü. Aslında NWOBHM döneminde “Killers”tan daha başarılı albümler, Maiden’dan daha iyi olduğu iddia edilebilecek gruplar mevcuttu, fakat ’70′lerin melodik hard rock geleneğiyle agresif, çiğ punk sound’u arasında kurduğu denge ve yansıttığı imaj “Killers”ı metalin temsili açısından benzerlerinin önüne taşıyan unsurlardı.
’80 öncesinde metal “Stained Class” ve “Overkill”di. NWOBHM ile beraber bunlara eklenen temel halka oldu “Killers”. Metalin geleceğini şekillendirmek açısından da “Black Metal” hariç dönemdaşı her albümün önünde olduğunu iddia etmek pekala mümkün.
İlk 7 albüm için diğerlerine göre biraz sönük te kalsa yine de kaliteli olan ve biraz da hakkının yendiğini düşündüğüm albüm.8/10
Killers, benim satın aldığım 3. albümdü. İlk ikisi sırayla 7th Son Of A 7th Son ile The Number Of The Beast idi. ’80′lerde çıkan IM albümlerini kendi zevkime göre sıraladığımda ise şöyle bir tablo ortaya çıkmakta:
1- Seventh Son Of A Seventh Son
2- Powerslave
3- Killers
4- The Number Of The Beast
5- Somewhere In Time
6- Piece Of Mind
7- Iron Maiden
Killers’ı satın aldığım gün dün gibi aklımda. 1989′un bir kış günüydü ve geceden beri yağmakta olan kar, öğlene doğru durmuştu. Benim okul tam gündü, normalde öğlen yemeği için direkt eve gelirdim. O gün nasıl olduysa, kendimi yolu uzatmış bir halde Erses Müzik isimli dükkanda bulmuştum. Burası halen yaşamakta olduğum yerdeki beslendiğim iki kaynaktan biriydi ve en işlek caddemizin üzerinde bulunurdu. Burada müzik enstrümanları ile elektrik-elektronik parçaların satışı yapılırdı. Aynı zamanda o yıllarda düğünlerde çalmaya da giderlerdi. Bu çok amaçlı dükkanda müzik kasetlerini de bulmak mümkündü. Şu anda başka bir adreste; yan yana iki büyük mağazada, halen 2. ve 3. kuşak aile mensupları tarafından işletilmekte mekan. Tam bir istikrar abidesi resmen ve üzerimdeki emeği pek çoktur anlayacağınız. Her önünden geçtiğimde içim cız eder.
O gün rafta iki tane Iron Maiden albümü görmüştüm ve tezgahta önüme konan iki albümden diğeri de ilk albüm Iron Maiden idi. Tabii o zaman grubun diskografisi hakkında en ufak bilgim yoktu ve tek kaset alacak param olduğundan seçimimi Killers’dan yana kullanmıştım.
Vokalistin Bruce olmamasına rağmen, Killers çok çarpıcı gelmişti bana. Çok uzun süre döndürdüm albümü. O zaman farkında değildim ama kaset asıl şarkı sıralamasına sahip değildi. Sanırım manyetik banttan tasarruf etmek için, Unkapanı’ndaki Türk yayıncı tarafından kafalarına göre şarkı sıralaması değiştirilmişti. Fakat albümü öylesine içselleştirmiştim ki, yıllar sonra 1998 baskı cdyi aldığımda karşılaştığım sıralama başta beni biraz zorladıysa da, albümü bu haliyle kabullenmem çok kısa sürmüştü ki böyle şeyler bende hep ters tepmiştir halbuki.
Bence bu albüm her yönüyle dört başı mağmur bir eser. Grup her yönüyle pozitif bir ilerleme göstermiştir. Bir kere Di’Anno burada daha ikna edici vokaller yapmış. Clive Burr de ilk albümün çok üstünde, müziğin gücünü katlayan davullar yazıp çalmış. Diğer elemanları söylememe bence hiç gerek yok. Bence bu albümün en güçlü yanı, usta prodüktör Martin Birch’ün çok sert tınlayan zamanının en iyi prodüksiyonunu grubun müziğiyle buluşturması olmuş. Böylece grup daha ikinci albümünde, New Wave Of British Heavy Metal’in geleneksel kalıplarının dışına çıkıp farkını ortaya koyma fırsatını elde etmiştir.
Kritikte bu albümden, arayış içinde olan bir grubun iki klasik albüm arasındaki geçiş zamanı ürünü olduğundan bahsedilse de, bu konuda Ahmet’e hiç katılmadığımı samimiyetle söyleyebilirim. Tabii bunlar biraz da zevk meselesi sonuçta ama bence üstün tarafları ilk albüme göre daha fazla Killers’ın. Martin Birch’ün masa başında harikalar yarattığı bu albümde, beste tarafında da gayet üst seviye bir iş ortaya konmuş. İlk albümün 5 sene gibi bir zaman içinde oluşturulduğunu hesaba katarsak, 11 ay gibi kısa sürede ortaya çıkan bu bestelerin oldukça tatmin edici olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Bir yandan 35 sene önceki hatıralarımı taptaze tutup o kış gününe beni geri götüren Killers; kafamda oluşturduğu güçlü imaj sayesinde beni elimden tutup, 70′lerin sonu-80′lerin başı Londra’sının sokaklarında/caddelerinde gezintiye çıkararak hayal gücümü ateşliyor bunca senedir. Tüm bunlardan sebep, Killers 10 üzerinden 9 puanı bileğinin hakkıyla alıyor.
@Murat ‘MurathChild’ Karan, 4 numaralı Run To The Hills & The Number Of The Beast’teki Remember Tomorrow’u ben nasıl farketmemişim daha önce, gecenin köründe zırıl zırıl ağlattı resmen. Vokallerinde Bruce’un olduğu bu parça, 1981′de İtalya’da verdikleri bir konserde kaydedilmiş. Vay be, bu parça hiç böylesine içimden geçmemişti!