# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
WAYFARER – American Gothic
| 31.10.2023

İskandinavya’nın çekici karanlığı ile ABD taşrasının 100 yıl önceki buhranını müthiş fikirlerle bir araya getiriyorlar.

Yaklaşık 3 yıldır en çok merakla beklediğim albümlerden birinin incelemesinin ilk satırını yazıyor olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Amerikan folklorunu black metalle, progresif yapılarla ve çok karakteristik bir atmosferle buluşturan WAYFARER’dan ve yeni çalışması “American Gothic”ten bahsediyorum.

A Romance with Violence” ile 2020 yılının en lezzetli, en özgün albümlerinden birine imza atan ABD’li atmosferik black/folk metal grubu WAYFARER, o albüm sayesinde kendisine yönelik bakış açısını ve algıyı bir anda değiştirmiş ve önceki yıllara göre çok daha ilgi çekici, merak edilen bir gruba dönüşmüştü. Grup black metalin çeşitli özelliklerinden çok pragmatik biçimde yararlanıyor, bunun yanı sıra kullandığı fikirlerle ortaya gerçekten de kimselere benzemeyen bir müzik çıkarıyordu.

Black metal ile folk metali epik bir anlayışla harmanlayan grupları düşündüğümüzde aklımıza gelebilecek PRIMORDIAL, PANOPTICON gibi isimlerin yaptıklarına benzer bir lezzeti, atmosferin de ön planda olduğu ve hatta progresif noktalara da kaçan bir üslupla yapan WAYFARER, bu sayede “World’s Blood”ın üstüne çıkmayı başardığı “A Romance with Violence”ı bir zıplama tahtası olarak kullanıp bir sonraki albümünde daha da büyük bir etki yaratmaya hazırdı.

İşte şu anda o zıplama tahtasıyla karşı karşıyayız ve WAYFARER’ın bu albümle birlikte adını nasıl daha da fazla duyurduğuna, kitlesini nasıl genişleteceğine tanık olacağız. İlk andan söyleyebilirim ki “American Gothic” bu konuda gruba büyük faydaları dokunacak, WAYFARER’ın kesinlikle daha fazla bilinmesini sağlayacak bir albüm olacak. Şimdiden buraya yazalım, ileride bakar “yaaaa” deriz.

WAYFARER bir önceki albümü “A Romance with Violence”ta bizleri 1800’lerin ikinci yarısı, 1900’lerin başlarındaki Amerika’ya götürmüş ABD’nin American West olarak bilinen tarafında geçen bir hikâyeye konuk etmişti. Albümün kapağında Andrew Joseph Russell tarafından 1868’de çekilmiş ve “Temporary and Permanent Bridges and Citadel Rock, Green River, Wyoming” adı seçkide yer alan bir fotoğrafı kullanan WAYFARER, bu şekilde ABD’nin sıkıntılı zamanlarının buhranını, darlayıcılığını son derece etkili şekilde yansıtmış ve bu açıdan bakıldığında gerçekten de muadili olmayan bir işe imza atmıştı.

“American Gothic”e baktığımızda, “A Romance with Violence”taki kadar damar, duygu yoğunluğu ön planda bir albüm gördüğümüzü söylemek zor. O albüm gerçekten çok akılda kalıcı, çok yaratıcı ve bir yandan da hikâye örgüsünü besleyen rifler ve fikirler içeriyordu, bu nedenle de başından sonuna kadar farklı bir yoğunluk, nostalji, melankoli barındırıyordu. “American Gothic”e eğildiğimizde, WAYFARER’ın bu albümde yine damar, yine nostaljik olaylara girerken, bir yandan da daha dinamik, damardan ziyade blues gamlarından beslenen ve tam anlamıyla Amerikan halk müziği denebilecek kimlikte rifler yazdığına tanık oluyoruz.

“American Gothic” bu açıdan önceki albümden daha çok renk barındıran, daha umutlu, daha aydınlık anlarla bezeli bir albüm. Keder, ümitsizlik, belirsizlik, karanlık gibi hisler yine var ama pamuk tarlalarına, hillbilly’lere daha yakın duran atmosferler ve fikirler de var. Tüm bunlar bir yana, WAYFARER’ı farklı ve özel kılan şey yine tam olarak herhangi bir kalıba girmeyen müzikal dinamiklerinde yatıyor. Mesela “A High Plains Eulogy”de KATATONIA’nın “Discouraged Ones”, “Tonight’s Decision” zamanlarına giderken, “To Enter My House Justified”ın ilk birkaç dakikasında ise adeta BORKNAGAR tezgâhından çıkmış bir şarkı dinliyoruz.

Tüm bunların bu denli canlı yansımasını sağlayan ve artık adı kaliteli prodüksiyonla özdeşleşen kral insan Arthur Rizk’in elinden çıkan sıcak, samimi sound da eklenince WAYFARER’ın bir kez daha keyifli bir dörtte üç saat sunması çok da zor olmuyor. Albümde kullanılan ve folk karakterini besleyen kimi yan enstrümanların dengeli kullanılışı, olayın black metal tarafı ile folk tarafının müthiş bir dengede tutulması WAYFARER’ın belki de alanındaki tek isim olma ihtimalini daha da güçlendiriyor. Adamlar İskandinav karanlığıyla ABD taşrasının 100-120 yıl önceki buhranını benzersiz bir anlayışla harmanlıyorlar. “American Gothic” heyecan vericilik ve çarpıcılık noktasında belki “A Romance with Violence”ın bir tık gerisinde olabilir, ancak farklı dinamikleri bir arada kullanma ve şarkı yazımına ilişkin fikirler açısından muhtemelen WAYFARER’ın bugüne dek çıkardığı en renkli, en çok motifli, en çok fikir barındıran albümü.

WAYFARER gerçekten özel bir grup. Adamlar direkt olarak black metal olmamalarına rağmen black metalden en pragmatik ve en akıllıca yararlanan gruplardan biri. Aynı şekilde folk olmamalarına rağmen folk kimliğinden de aşırı iyi yararlanıyor ve hatta bununla özgün kimliklerini oluşturuyorlar. Bu iki ana rengi kullanarak çizdikleri tablolara ışık ve gölge oyunlarıyla şekillenen atmosferleri de katınca ortaya dinlemesi çok keyifli bir grup ve gayet sürükleyici bir albüm çıkıyor.

8/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.59/10, Toplam oy: 22)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2023
Şirket
Profound Lore Records
Kadro
Shane McCarthy: Vokal, gitar
Joe Strong-Truscelli: Gitar
Jamie Hansen: Vokal, bas
Isaac Faulk: Davul, perküsyon, klavye
Şarkılar
1. The Thousand Tombs of Western Promise
2. The Cattle Thief
3. Reaper on the Oilfields
4. To Enter My House Justified
5. A High Plains Eulogy
6. 1934
7. Black Plumes Over God's Country
8. False Constellation
  Yorum alanı

“WAYFARER – American Gothic” yazısına 18 yorum var

  1. Pagan Angel says:

    10/10

  2. ismail vilehand says:

    Red Dead Redemption black metali. Bayılıyorum bu adamlara. Yine turnayı klitorisinden vurmuşlar.

  3. SileJack says:

    Son birkaç gündür sabahları okul yolculuğumda bana eşlik ediyor bu albüm. Otobüsten inerken Ulusa ekmek almaya giden dayılarla altıpatlar düellosu attığım hayallere dalıyorum. Çok iyi albüm.

    Cerca C.

    @SileJack, Düellodan sonra gasabadan siktir olup gideceksiniz.

    SileJack

    @Cerca C., :D

    Cerca C.

    @SileJack, Ulusa ekmek almaya giden dayılarla karşılaşıyosan ya Yenimahalledesin ya da Keçiören.

    SileJack

    @Cerca C., Yanlış anlama ama internette adresimin bulunmasını istemiyorum. Ondan cevap vermeyeyim ben bu soruya.

  4. Seyfettin Dursun says:

    Irkçı veya redneck olma ihtimalleri nedir acaba?

    liquid

    @Seyfettin Dursun, Trump a oy verecekleri kesin :) Adam tren yolu yaptı :)

  5. Twat says:

    Hiç emin olamadığım albümlerden biri. Aşırı iyi sound, ağzıma layık prodüksiyon, “garp vaatlerinin bin mezarı” gibi iyi rifflerle ilgi alanı okşayan şarkılar falan derken grubun amerikalı olduğuna takıldığımdan tam coşamıyorum. Amerikalı gruplar böyle albüm yapmaz sanki diyerek ağırdan alıyorum. Sanki bir yerde fire verecekler de boşuna heyecanlanmayayım diye bekletiyorum.

    Grubun daha doğrusu albümün çok iyi olduğu kesin. “amerikalı gruplar” derken ‘bu türde’ anlamında dedim bu arada, yanlış olmasın. Yoksa amerika’dan derinlikli grup çıkmaz gibi şeyler demek haddime değil. Fazla avrupa soundlu geldi sadece. Gerçi Agalloch filan var. Şu anki heyecandan 7,5/10, yıllar sonra eeh bu muydu dediğim zaman 5-6/10 filan, daha yıllar sonra ooooo ulan bu çok iyiydi yaa dediğimde 8,5-9/10’luk albüm gibi geliyor kendi çapımda.

    Twat

    @Twat, yeri gelmişken; bence edebiyatta american gothic sıfatını e.a.poe ve lovecraft dışında hiçbir yazar haketmiyor. Southern gothic türünde çoğu eseri okudum(hadi çoğunu demeyeyim de her “southern goth” iddiasındaki yazardan bir eseri diyeyim) bence hepsi çöp. Kişisel fikrim, katılmayan gitsin köşede bağırsın. Hollywood filmi gibi hatta daha kötüsü atv dublajı kıvamında hey dostum’lu lanet olsunlu romanlar. Daha da samimileşmem gerekirse y*rrrrrak gibi romanlar:). Elbette önce poe sonra lovecraft hariç. Lovecraft’ı saygıdan hariç tutuyorum bu arada, sevdiğimden değil. Poe her zaman 1 numaradır.

    (Merak edenler için; ‘modern amerikan gothic’ romanı özeti: araba, perilimsi ev, yollar, mmmm eski ev, araba, benzinlik, araba, araba modeli ve otoyol, araba, yol üstü motel, araba övgüsü, sandviç, araba…vs.) dizelle debriyajla doğmuşlar ya.

    Berca B.

    @Twat, Robert Chambers ve Ambroce Bierce da okudun mu? Çoğunu okudum dediğine göre muhtemelen okumuşsundur gerçi. Ben de tüm öykülerine bayılmıyorum ama aralarında beyin uyuşturan çok güzelleri de var.

    Twat

    @Berca B., Yok, yalan söylemeyeyim okumadım. Büyük konuşmuşum o gün çoğunu okudum falan ama daha çok “duyulan,bilinen,ünlü” diye tabir edilebilecek çoğundan hiç yoktan bir eseri gençken okudum. Fanatiklik yapmayayım, bana ikisinden de birer öykü öner bu hafta okur fikrimi yazarım.

    Albüm giderek bende de güzelleşiyor bu arada.

    Berca B.

    @Twat, Ambrose Bierce ve Robert Chambers genellikle Poe ve Lovecraft ile birlikte anılır, o yüzden özellikle ikisini sordum. Hatta aralarında en son gelen Lovecraft ilham kaynağı olarak Poe’yu gösterir ama sevdiği yazar ve öykülerde mutlaka diğer ikisinden de bahseder.

    Bu arada Robert Chambers, True Detective’in ilk sezonunda (bu da olabilecek en Amerikan Gotik dizi bence) bahsedilen Sarı Kral mitosunun yazarı. Sarı Kral öykülerini okudukça Lovecraft’ın Necronomicon’u ile baya benzeştiğini fark etmiştim ben.

    Neyse önerilerim de şunlar:

    Robert Chambers: İtibar Tamircisi & Ys Bakiresi

    Ambrose Bierce – Owl Creek Köprüsü’nde Bir Olay & Çoban Haita

  6. Berca B. says:

    Baya şahane albümmüş bu. Özellikle 4. parçadan albüm sonuna kadar acayip bir atmosfer var. Uzun atmosferik black çok benim tarzım değil ama burada olan biteni baya sevdim. Oyun olarak da bana Hard West’i hatırlattı.

  7. Emre Görür says:

    Bunun bir adım ötesi modern bir klasik artık.

  8. Emre Görür says:

    Bu adamlara dair en sevdiğim husus, “Vahşi Batı” müziği yapmalarına rağmen ortaya çıkardıkları eserlerin neredeyse hiç hanzoluk içermemesi. Tabii diğer yandan, Konfederasyon bayrağı sallayanlar gibi mal olsalar, müziklerini potansiyel kitlelerinin kendilerini özdeşleştirebilmesi için basitleştirseler çok daha hızlı büyürlerdi. Bu şekilde ticari anlamda başarılı olmaları pek mümkün görünmüyor maalesef.

  9. Rust in Peace. says:

    Dünyanın en iyi albümlerinden falan, bilmiyorum.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.