“Replica”yı yıllar önce ilk defa duyduğumda, dinlediğim şey karşısında şok olmuş, böyle bir şeyin olamayacağını, hayatımda dinlediğim en sert şeyi dinlediğimi düşünmüştüm. Tabii henüz daha 15 yaşına bile girmemiş bir liseli olduğum için ve metale henüz tam anlamıyla girmiş olduğum için ilgimi kısa sürede kaybedip, o sıralarda ilgimi daha çok çeken Metallica, Megadeth, Motörhead, Slipknot, Rammstein ve hatta Death gibi grupları dinlerdim. Tabii yaş büyüdükçe ve yıllar geçtikçe daha sert ve ağır gruplar ilgimi çekmeye başlamıştı, okula giderken otobüste dinlediğim gruplar artık At The Gates gibi, In Flames gibi, ilk dönem Arch Enemy gibi daha melodik ama bir yandan sertlik konusunda kodu mu oturtan gruplara dönmüştü. Üniversiteye geçmeden çok kısa bir süre önce Pasifagresif ile tanışıp bir anda hayatımda hiç duymadığım tarzda gruplarla tanışmıştım ve bazılarına aşık bile olmuştum. (bkz. Carcass)
Peki bu kadar zaman sonra ne oldu da birden bire her gün Fear Factory dinlemeye, Burton C. Bell’in vokallerine eşlik etmeye, evde sürekli “Self Bias Resistor”ın nakaratını söyleyerek, “BRİNG ON DI EÇKIRAŞIR” diyerek gezmeye, Raymond Herrera’nın çılgın attığı ve kendisinden sonra gelen birçok bateriste ilham olacak davullarına air drumming yapmaya, Dino Cazares’in dahiyane riflerini ve Christian Olde Wolbers’in öküz gibi baslarını kulaktan çıkarıp çalmaya başladım? Nasıl olabilir böyle bir şey? Ben yıllar önce bu grubu “çok sert yaa” deyip bir kenara atmamış mıydım? Yoksa bunca yıl dinlediğim gruplar buna mı hazırlıyordu beni?
Evet ve kısmen evet. Geldiği nokta itibari ile Fear Factory, Dino Cazares’in egosundan kaynaklı başına gelen bir takım olaylar sebebi ile eskisi kadar ciddiye alınan ve heyecan uyandıran bir grup değil. Ancak bu, söz konusu albüm “Demanufacture” dâhil Obsolete ve “Digimortal” albümlerinin değerini kesinlikle ve kesinlikle düşürmez. Bu üçleme içerisinde “Demanufacture”, prodüksiyon, müzisyenlik ve sound anlamında endüstriyel metalin en önemli başyapıtlarından biri, belki de en önemlisi.
En başta direkt olarak davullardan bahsetmek istiyorum zira Herrera’nın bu albümdeki müzisyenliği öyle bir noktada ki, çıktığı dönem yapılan albüm eleştirilerinde davulların aslında “drum machine” kullanılarak yapıldığı ileri sürülmüştü, ancak tam aksine, iyice temiz bir sound yaratmak için click track’lerden ve trigger’lardan yardım almıştı. Ortaya çıkan sonuç ise fabrikalarda son sürat çalışan makinelerin çıkardığı ses gibi bir davul tonu.
Onun dışında Dino Cazares’in elinden ustaca yazılmış staccato riffler ve her ne kadar bu albümde adı yazsa da çalıp çalmadığı pek bir muamma olan Christian Olde Volbers’in pek lezzetli basları da pek malum. Bunların yanında Burton C. Bell’in yeri geldiğinde hardcore karakterli, pislik vokalleri, yeri geldiğinde son derece temiz ve cennetten gelmişçesine okuduğu vokalleri kendisinin aslında ne kadar yönlü bir vokalist olduğunun kanıtı nitelikte. Özellikle “A Therapy for Pain” şarkısı bu “aethereal” vokallerinin bu albümdeki en iyi örneği.
Tabii bu yukarıda saydığım hiçbir şey Colin Richardson’ın ve Rhys Fulber’in usta prodüksiyonu olmasa hiçbir ifade etmeyecekti belki. Belki albüm çıktıktan 28 yıl sonra bile prodüksiyon en güçlü noktalarından biri olmayacaktı ve aklımızda daha kötü yer edinecekti. Albüm prodüksiyonlarının giderek daha yapaylaştığı ve kulak kanattığı bu günümüz dünyasında prodüksiyonun değeri daha çok bilinmeli. Neyse, bu konuda daha da nerd’leşmeden kapanışa gelelim.
Sonuç olarak “Demanufacture”, zamansız bir başyapıt ve kendinden sonra gelecek pek çok gruba, gerek teknik, gerek müzikal bağlamda çok büyük ilham kaynağı olduğu, birçok film ve oyunun soundtrack’ine girdiği, grubun kendisinin bile üstüne çıkmaya çalıştığı ve bazen en az bu albüm kadar başarılı olduğu, bazen de zırvaladığı çok önemli bir album.
Kadro Burton C. Bell: Vokal, klavye, sözler
Dino Cazares: Gitar, bas, sözler (5)
Raymond Herrera: Davul
Konuk:
Reynor Diego: Klavye
Rhys Fulber: Klavye
Şarkılar 1. Demanufacture
2. Self Bias Resistor
3. Zero Signal
4. Replica
5. New Breed
6. Dog Day Sunrise (HEAD OF DAVID cover)
7. Body Hammer
8. Flashpoint
9. H-K (Hunter-Killer)
10. Pisschrist
11. A Therapy for Pain
Uzun zaman sonra Güzide ablanın bir gece gaza getirmesiyle inceleme yazdım. Revize etmeden yolladığım bayağı belli oluyor fkdjdkf (AY EM DI değil BRING ON DI olacak o, mesela)
90’lı yılların en underrated gruplarından bence Fear Factory. Yaptıkları işlerle endüstriyel ve alternatif metale yön verdiler. Burton’ın sesinii duyunca insan ister istemez gaza geliyor. Şaheser bir albüm.
@Tuna, Fear Factory ve underrated kelimeleri yan yana gelemez bence. 90′ların ikinci yarısı ve 2000′ler başı fırtına gibi esti adamlar. MTV’de sürekli klipleri dönüyordu, dönemin müzik dergilerine kapak oluyordu, röportaj üstüne röportaj veriyordu adamlar. Devasa turneler cabası.
Bizim coğrafya için konuşuyorsak doğru ama. Buraların metalcileri eşşeğe ters binen Nasrettin hoca misali takılıyor. En popüler zamanında The Red Chord, The Black Dahlia Murder falan geldi mekanlar dolmadı. Ki zaten kendimden başka FF diskografisine hakin adam hiç tanımadım.
Eline sağlık bro, çok kral yazı olmuş. Fear Factory’nin özellikle bu albümünü sitede görmek çok sevindirdi. Bu ve Obsolote efsanedir, ikisi de çocukluğuma damga vurmuş albümler. Güncel halini eskisi kadar sevmesem de, FF hayatımdaki en önemli gruplardan biri olacak kalacak.
Ayrıca bu albümde bonus track olarak mükemmel bir Agnostic Front cover’ı bulunmakta.
Fear Factory’nin Archetype ile birlikte en iyi albümü bence. Keşfettiğimde bir ay başka bir şey dinleyemediğim, bana 7 telli gitar aldırmış, hayatımda çok spesifik bi zaman dilimi ve mekan ile özdeşleşmiş dinlerken bin tane duyguyu aynı anda yaşadığım bi albüm
Albüm ismi ile yazının alt başlığı biraz çelişiyor gibi sanki ama bilemedim:)
10.10.2023
@Seyfettin Dursun, Amaçladığım şey o idi zaten.
10.10.2023
@Seyfettin Dursun, o alt başlığı kaç kişi biliyor merak ediyorum.
Uzun zaman sonra Güzide ablanın bir gece gaza getirmesiyle inceleme yazdım. Revize etmeden yolladığım bayağı belli oluyor fkdjdkf (AY EM DI değil BRING ON DI olacak o, mesela)
Teşekkür ediyorum yayınladığın için Ahmet abi.
10.10.2023
@Cryosleep, düzelttim.
Eline sağlık Berke, çok güzel bir kritik olmuş.
90’lı yılların en underrated gruplarından bence Fear Factory. Yaptıkları işlerle endüstriyel ve alternatif metale yön verdiler. Burton’ın sesinii duyunca insan ister istemez gaza geliyor. Şaheser bir albüm.
11.10.2023
@Tuna, Fear Factory ve underrated kelimeleri yan yana gelemez bence. 90′ların ikinci yarısı ve 2000′ler başı fırtına gibi esti adamlar. MTV’de sürekli klipleri dönüyordu, dönemin müzik dergilerine kapak oluyordu, röportaj üstüne röportaj veriyordu adamlar. Devasa turneler cabası.
Bizim coğrafya için konuşuyorsak doğru ama. Buraların metalcileri eşşeğe ters binen Nasrettin hoca misali takılıyor. En popüler zamanında The Red Chord, The Black Dahlia Murder falan geldi mekanlar dolmadı. Ki zaten kendimden başka FF diskografisine hakin adam hiç tanımadım.
sayende fear factory ile tanışmış oldum. benimde ismini çok gördüğüm bir gruptu ancak nazarımda herhangi bir merak uyandırmamıştı.
şimdi replica döndüre döndüre gidiyorum.
Eline sağlık Cryosleep. Bence gayet güzel bir kritik olmuş.
zero signal’in enstrümantal versiyonu alemin en psikopat oyunu carmageddon’da çalardı anılarım depreşti
Eline sağlık bro, çok kral yazı olmuş. Fear Factory’nin özellikle bu albümünü sitede görmek çok sevindirdi. Bu ve Obsolote efsanedir, ikisi de çocukluğuma damga vurmuş albümler. Güncel halini eskisi kadar sevmesem de, FF hayatımdaki en önemli gruplardan biri olacak kalacak.
Ayrıca bu albümde bonus track olarak mükemmel bir Agnostic Front cover’ı bulunmakta.
Fear Factory’nin Archetype ile birlikte en iyi albümü bence. Keşfettiğimde bir ay başka bir şey dinleyemediğim, bana 7 telli gitar aldırmış, hayatımda çok spesifik bi zaman dilimi ve mekan ile özdeşleşmiş dinlerken bin tane duyguyu aynı anda yaşadığım bi albüm
Bi de makinalaşmak demişken:
https://64.media.tumblr.com/6a3ec1690fcc8fcebbf655795146fc5d/tumblr_o7ddli2SX11ujmvy2o1_1280.jpg