Kimilerinin uyuz olduğu, kimilerinin ise tam aradığı, hastası olduğu bir grup var bugün sayfamızda.
Yazının hayrı adına şahsi düşüncemi baştan özetleyeyim:
THE HAUNTED ulaaaaaan!!! Öhöm.. Evet başlayalım.
AT THE GATES’in dağılmasının verdiği hüzün bazılarını biraz fazla etkilemiş olacak, THE HAUNTED çıktığı dönemde “AT THE GATES’i bırakıp yapa yapa bunu mu yaptınız?” türevinde eleştirilerle karşılaşmıştı. Her ne kadar kimi önemli metal dergileri grubu 2000′lerin en önemli bilmem kaç grubundan biri olarak gösterse de, THE HAUNTED, seveni olduğu kadar sevmeyeni de olan bir grup.
THE HAUNTED’a yönelik bu uyuz olmanın bence iki adet, yok yok üç adet sebebi var. Hemen bilim adamı kostümümüzü giyip analiz yapalım.
1) AT THE GATES nere THE HAUNTED nere? Naaptınız oğlum siz? Bu ne lan?
2) Thrash dediğin seksenlerde olduğu gibi yapılmalı, başka türlü yaparsan mutant gibi, ibiş gibi bir şey olur, THE HAUNTED da bu “neo-thrash” zırvalığının baş müsebbibidir.
3) Peter Dolving.
Boru değil, analiz yapıyoruz. O yüzden bu sebepleri azıcık açalım.
Yukarıdaki sebeplerden ilki yüzünden THE HAUNTED’a uyuz olanlara açık mektup:
AT THE GATES’in arkasından vıyyyy diye ağıt yakan sevgili arkadaşım;
Björler biraderler, ki kendileri AT THE GATES dahilinde günümüzde dinlediğimiz pek çok grubun var olma sebebini oluşturan bir devrim yapmışlardır, AT THE GATES’ten farklı bir müzik yapmak istemeseler, en baştan AT THE GATES’i neden dağıtsınlar ki? Elbette ki THE HAUNTED ile AT THE GATES farklı müzikler yapacak. Aynı müziği yapmak isteselerdi neden “zirvede bıraktıkları” bir şeye THE HAUNTED adıyla devam etsinler? “Suicidal Final Art” toplamasının kitapçığında ne diyor Tomas Lindberg: “Anders beni arayıp “Slaughter of the Soul”un arkasından, o albümü geçecek bir şey yazamayacağını ve grubu bırakacağını söyledi. Resmen kafayı yedim. İnanamadım. Onun yerine birini alamayacağımıza göre, bunun AT THE GATES’in sonu olduğunu anlamıştım. Şimdi geri dönüp baktığımda ve AT THE GATES adının hiç lekesiz anıldığını gördüğümde, bunun doğru bir karar olduğunu anlıyorum.” Daha fazla bir şey dememe gerek yok sanırım.
Yukarıdaki sebeplerden ikincisi yüzünden THE HAUNTED’a uyuz olanlara açık mektup:
Aslında bu eleştirinin temeli THE HAUNTED’a değil AT THE GATES’e dayanıyor bence. Günümüzde pek çok kişinin gıcık olmaktan öte nefret ettiği, ne zaman bitecek diye düşündüğü metalcore trendinin ve benzer türde “steril” thrash metal gruplarının belki de en büyük ilhâm ve beslenme kaynağı AT THE GATES’tir. “Slaughter of the Soul”daki rif kalıplarına şöyle bir bakmak bile, günümüzde yapılan sayısız metalcore ve post-thrash şarkısındaki rif yapılarının nereden filizlendiğini görmek için yeterli olur. Thrash metalin çiğ, çirkin, bodos, tavizsiz tavrını sevenler için AT THE GATES veya THE HAUNTED’ın bu yönünü eleştirmek elbet geçerli bir sebep, ancak kötü olduğu düşünülen bir şeyi başlatan iyi şeyi eleştirmek ne derece mantıklı, durup düşünmek lazım.
Yukarıdaki sebeplerden üçüncüsü yüzünden THE HAUNTED’a uyuz olanlara açık mektup:
Valla ne deseniz haklısınız. İyi adam, zeki adam, ama denyoluğu da yok değil.
Daha fazla uzatmadan albüme geçelim. Çıktığı yıl İsveç’in en önemli müzik ödülleri Grammis’te en iyi metal albümü ödülünü alan ”The Haunted Made Me Do It”, hayatta en çok sevdiğim albümlerden biridir. Bunun sebeplerinden ilki, Anders Björler’in rif yazım tarzının köpeği oluşumdur. AT THE GATES’ten de alışık olduğumuz bu soğuk ve jilet gibi rifler, şahsımı ziyadesiyle gaza getirmekte, coşum coşum coşturmaktadır.
İkinci sebep, albüm adının belki de hayatımda duyduğum en güzel albüm adı oluşudur. Bu kadar basit olup da böylesine karakter barındıran, THE HAUNTED’ın kodu mu oturtuculuğunu vurgulayan başka bir isim daha seçilemezmiş gerçekten. Bu ismi o dönemde THE HAUNTED’ın hayranı olduklarını açıklayan kimi SLAYER üyelerinin giydiği tişörtlerde de görmek mümkündü.
Albümü bir önceki “The Haunted”la kıyasladığımızda karşımıza kimi farklılıklar çıkıyor. Bunlardan en mühimi, elbette ki Peter Dolving’in gruptan ayrılmış olması. FACE DOWN’dan Marco Aro’yla doldurulan vokal departmanı, Aro’nun daha yırtıcı ve death metale de kayan vokalleri sayesinde Peter Dolving’i sevmeyenler için çok daha cezbedici bir hâl almıştı. Dolving’in hardcore etkilenimli vokallerinden sonra Aro, daha öküz halini “One Kill Wonder”da yüzümüze çarptığı üzere bayağı sağlam bir performans sergilemiş, hatta ayrılığıyla da epey bir insanı üzmüştü. Diğer bir değişiklik de davul bölümünde yaşanmış, AT THE GATES’in ardından THE HAUNTED’da da Björler’lere eşlik eden Adrian Erlandsson’un ayrıldığı yere, o dönemde son olarak KONKHRA’yla çalan Per Möller Jensen gelmişti.
Müzisyenlik anlamında bir eksiği olmayan THE HAUNTED, şarkı yazımı ve kayıt bazında da THE HAUNTED’ın gerçek sound’unu “The Haunted Made Me Do It” ile yakalamıştı. “One Kill Wonder”la Anders’e “O albüm biraz fazla sert oldu, o yüzden çok da memnun değilim” dedirtecek kadar sertleşen, sonrasında da Dolving’in katılımıyla daha bir gözlüklü, daha bir sofistike ortamlara kayma çabası güden THE HAUNTED, o boyun kıran, oda yıktıran sound’una bu albümle zirve yaptırmıştı. Anders demişken, kendisinin bu albümün ardından THE HAUNTED’dan ayrıldığını ve kısa bir süre sonra tekrardan gruba katıldığını da hatırlatalım.
2000′ler sonrasının modern thrash metal klasiklerinden biri haline gelen Trespass’ten, olayın “neo” boyutuna zirve yaptıran Hollow Ground’a, dinlemekten on yıldır bıkmadığım The World Burns’ten groove’larıyla zıp zıp zıplatan Japonya bonus’u Eclipse’e, “The Haunted Made Me Do It” bir sürü THE HAUNTED klasiğini bünyesinde barındırıyor. Biliyorum ki her şarkının ayrı hayran kitlesi var.
Kim ne der pek önemsemeden dinlenen ve sevilen bir grup olan THE HAUNTED, özellikle “işi bilen” basın tarafından mütemadiyen küçük görülse de, benim bu denli yağladığım bu albüme on üstünden 2, 3 gibi notlar verilse de, akıllara Kasımpaşa’yla ilgili o söz geliyor. Burun kıvıranların da olduğu, ancak sevenin de benim gibi ölüp bittiği THE HAUNTED’ın, kanımca yaptığı -ve yapacağı- en iyi albüm olan “The Haunted Made Me Do It”i modern zamanların kendi türü içerisindeki bir klasik adayı olarak nitelemekten de geri kalmıyorum.
THE HAUNTED ulan!
Ben de bu grubu seven taraftayım. Geçen seneki konserde Bury Your Dead ve Trespass çalınca çıldırmıştım. Sanırım The Dead Eye hariç, The Haunted’ın bütün albümlerini seviyorum.
01.05.2010
@like fire, yeni albüm The Dead Eye çizgisinde olacak diyolar devamlı.
01.05.2010
@Ahmet Saraçoğlu, The Medication hariç sevemiyorum o albümü. Yine de ne yapacakları belli olmaz. Her albümlerinden farklı tatlar alıyorum.
Şimdi efendim ben Peter Dolving olmadan The Haunted olmaz diyen bir insanım.Olmaz derken bal gibi olur da Peter Dolving’in gruba kattığı o farklı havayı solumak isteyenlerdenim (whut?).Lakin bu Peter Dolving’in olmadığı albümlerini sevmediğim anlamına mı gelir? Haşa.Bilakis daha çok severim.Evet.Peter Dolving’i severim ama onun olmadığı albümleri daha çok severim.Bunun nedeni de Made Me Do It ve One Kill Wonder’ın sonrasındaki albümlere nazaran daha death metal’e yakın durmasıdır.Ahmet’in de dediği gibi o boyun kıran, oda yıktıran sound’undadır olayı.
yeni dinlemeye başladım haunted’ı. ilk dinlediğim ve halen dinlediğim albümü revolver. peter dolving’i pek sevdim, çok agresif, kafa göz dağıtan bi abi.
Bu albümden:
Bury Your Dead
Trespass
Hollow Ground
The World Burns
Under The Surface
ve ilk albümden:
In Vein
Bullet Hole
Bu şarkıları açıp gitarla eşlik etmek hayatta en çok sevdiğim şeylerden biri. Her birini çalmak aşşşırı zevkli ve resmen spor yapmak gibi; özellikle sağ elini geliştirmek isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim. 20 yıldır çalmalara doyamadım, şu an bu mesajı gönderip yine çalacağım 7′sini de sırayla.
Böyle bir albüme bu kadar az yorum gelmesi
Kimse bahsetmemiş ama ard arda Human Debris ve Silencer var bu albümde…. Marco Aro’nun ilkine girişi yeter sırf.. ”Pray for meeee….”
Victim Iced’ın 1.30′unda ve 1.48′inde iki kere tekrar eden kısım en sevdiğim şeylerden biri. O kısmı daha fazla devam ettirmiş olmamaları kafayı yedirtiyor her seferinde geri sarıp sarıp dinlerken. İlk albümden fırlamış gibi duruyor ve metalde en sevdiğim şeylerden biri zaten şu ikinci gitarın düz giden ilk gitarın üzerine riff çalması olayı ama kesinlikle en iyi yapıldığı yer bu kısım. Bütün gün kafamda bu kısım döndü, akıl alır bir şey değil gerçekten.
15.11.2023
@eatthegun, bugün gitar çalarken The Haunted Made Me Do It albümünü baştan sona çaldım. İlk 2 albümü baştan sona komple çalmayı biliyorum ve dünyada çalması en zevkli gruplardan biri kesinlikle The Haunted. Victim Iced’da bahsettiğin yerleri şarkıyı açmadan anladım, hatta doğru tahmin ettiğimi düşünerek sağlamasını yapmadan direkt bunu yazıyorum şu an ahah. Çok tatlı cidden, hatta iki tekrar arasındaki hammer on-pull off rife de bayılıyorum (yanlış tahmin ettiysem bu dediğimden belli olur, lütfen doğru olsun).
15.11.2023
@Ahmet Saraçoğlu, Abi doğru tahmin, tam olarak o söylediğin kısım :D Aradaki riff, 1.54′teki bateri atağı falan mükemmel gerçekten hahah. Bu kısım tarzları dahilinde olabilecek en iyi fikirlerden biri bence. Dokunulmaz bi noktadalar konu riff olunca. Gerçekten imrendim yalnız baştan sona çalabilmek muazzam bi olay ve emek, utanarak söylüyorum ilk 2 albümün sapığı olmama rağmen hiç bilmiyorum Tresspass dışında çalmayı. Yarın ilk iş oturup bu kısımdan başlayarak öğrenmezsem kafayı yerim artık.
15.11.2023
@eatthegun, Bullet Hole, In Vein, Undead, Bury Your Dead, Trespass, Hollow Ground, The World Burns, Silencer, Under the Surface, Victim Iced.
Bu 10 şarkı uzak ara gitarla en çok çaldığım şarkılar arasında. Rif şöleni resmen.
Sonraki albümlerden de var 7-8 tane sürekli çaldığım ama en çok bunlar.
16.11.2023
@Ahmet Saraçoğlu, Abi liste çalma da yanında yat resmen. Hepsine ayrı ayrı tapıyorum hahah. Fretting handi geliştirmek için mükemmel riffleri var. Bir de bunu 2-3 dakikalık şarkılarla yapmaları da ayrı manyaklık.
Hollow Ground çok büyüksün.