Her albümüne farklı bir renk teması katan CHILDREN OF BODOM’un bu yaklaşımının üstüne çıkan bir grup varsa o da her albümüne bir ya da iki rengin adını veren BARONESS’tir. “Red Album”le başladıkları yolculukları, ilk patlamalarını yapmalarını sağlayan “Blue Album”le devam etmiş ve BARONESS giderek genişlettiği kitlesiyle sludge metalin progresif yorumunu seven dinleyicilerin favori gruplarından biri olmuştu.
Kendi adıma konuşursam, BARONESS’in bir noktada bu renk temasının dışına çıkması gerektiğini düşünüyordum. Evet, güzel konsept ve John Baizley’nin harika albüm kapaklarıyla da birleşince BARONESS kimliğini oluşturan başlıca unsurlardan biri hâline geliyor. Ne var ki kurulmalarından 20 yıl sonra bir farklılık, güvenli alan dışına çıkma bence gerekliydi.
“Yellow & Green”in kendi denemeleri, “Purple”ın kendi farklılıkları, “Gold & Grey”in kendine has yanları vardı ve BARONESS müzikal olarak zaten ufak ufak evrilmeye devam ediyordu. Yine de genel ve alışıldık BARONESS karakterinin dışına taşan işler yapmalarının işlerine yarayacağına dair fikrim her yeni albümde güçlenerek devam ediyordu. Şimdi karşımızda renklerden giden isim olayını ilk kez kırdıkları ve kapağında pek çok farklı rengi içeren “Stone” var. Peki bu farklı renkler, albümün BARONESS’in bugüne dek yaptığı her şeyin bir ortalaması, bir karması olduğu anlamına mı geliyor?
Evet, o anlama geliyor.
“Stone”daki BARONESS’e baktığımızda adamların (ve kadının) bugüne dek bize sundukları her şeyden izler taşıyan, üstüne de BARONESS’ten duymaya alışık olmadığımız bazı fikirlerin entegre edildiği bir anlayış görüyoruz. Daha “Last Word”den grubun kuruluşundaki en büyük ilham kaynaklarından olan MASTODON’un “Remission”ına tribute niteliğindeki bir açılış görüyoruz. Çamurlu bir distortion ve tatlış bir groove’la albüm gayet gaz biçimde açılıyor.
Aynı karakter, özellikle vokal kullanımıyla BARONESS’in önceki tüm işlerinden farklı denemeler sunan “Beneath the Rose”un delişmenliğinde ve “Choir”ın sayko(delik) karakterinde de karşımıza çıkıyor. Bu şarkıların konuşmalı, bağırmalı vokalleri kimilerine epey tuhaf gelebilir, ancak BARONESS belli ki kendini keşfetme ve yenileme yolculuğuna devam ediyor.
Bu deneysellik ve geçmişi hatırlama hareketleri sayesinde “Stone”un yakın dönem albümlerin devamı olmaktansa, eski albümlerin yeni fikirlerle güncellenmesi şeklinde bir mizaca sahip olduğunu düşünüyorum. Albümde “Shock Me” gibi minimal, direkt, “banger” gözüyle bakılacak şarkılar neredeyse hiç karşımıza çıkmıyor. Bunun yerine neredeyse 14 yıl öncesine giden ve “A Horse Called Golgotha”lara bile daha yakın addedilebilecek işler görüyoruz. Albüm yazımı sırasında grubun kafası elbette ki dumanlı olduğundan arada “The Dirge” gibi, “Magnolia” gibi kafaların uçtuğu şarkılarla da karşılaşıyoruz ancak genel olarak denemelere, eskiyle yeninin buluşmasına ve farklılığa odaklanan bir BARONESS var ve şu noktada, bunca renkli albümden sonra iyi bir şey.
BARONESS burada cesur bir işe imza atıyor. Kimilerinin alışmakta zorlanacağı, eğreti bulabileceği ve ne düşünmesi gerektiği konusunda emin olamayabileceği şarkılarla doldurdukları “Stone” belki renkler temasından çıkış için bir geçiş albümü, belki de grubun sadece farklı bir şeyler yapma isteği doğrultusunda çıkmış bir albüm olabilir. Bence kesin olan şey, albüme alışmak için önceki BARONESS albümlerine nazaran biraz daha fazla zaman gerekiyor. Siz anında seversiniz ya da anında antipatik bulursunuz, orasını bilemem. BARONESS yoluna devam ediyor ve belli ki bundan sonra da klasik müzikal karakterlerini kırmak adına sunabilecekleri daha pek çok şeyleri var.
Dünyanın en kötü prodüksiyonlu 3 albümünden biri olan Gold & Grey’den daha iyi buldum ve Beneath the Rose ve Under the Wheel harika şarkılar. 3 çevirme sonrası şimdilik bu kadar.
Belki de çok iyi müzik yapmadıklarını ve bu denemelerin artık işe yaramadığını kabul etmeleri gerek. Yeni çıkan bir grup olsa neyse diyeceğim de bilmem kaçıncı albüm hala deneme, hala geçiş, hala kendini bulma.
Her albümü bir öncekinden daha kötü olan çok az sayıda grup vardır herhalde. Yani diskografide bir tane bile mi fire olmaz, hayret! Hala aktif müzik yapıyor olmaları bir mucize bence.
Dünyanın en kötü prodüksiyonlu 3 albümünden biri olan Gold & Grey’den daha iyi buldum ve Beneath the Rose ve Under the Wheel harika şarkılar. 3 çevirme sonrası şimdilik bu kadar.
Belki de çok iyi müzik yapmadıklarını ve bu denemelerin artık işe yaramadığını kabul etmeleri gerek. Yeni çıkan bir grup olsa neyse diyeceğim de bilmem kaçıncı albüm hala deneme, hala geçiş, hala kendini bulma.
Al abi bir snickers ye.
22.09.2023
@deadhouse, Hayat hep deneme yanılma değil mi zaten üstat? Deneme yanılmalar, kendini aramalar, sorgulamalar Baroness’i bu yüzden seviyoruz.
Red ve Blue dönemi grubun baya fanıydım, sonra o kadar soğudum ki, yaklaşık 10 senedir ne yaptılar merak dahi etmiyorum. O derece koptum.
Her albümü bir öncekinden daha kötü olan çok az sayıda grup vardır herhalde. Yani diskografide bir tane bile mi fire olmaz, hayret! Hala aktif müzik yapıyor olmaları bir mucize bence.
Aman aman bir album degil ama son rezillikten sonra gayet tatmin etti.