2006 yılının ilk yarısı bir albüm olsaydı benim için MESHUGGAH – “Chaosphere” olurdu. O sırada okumakta olduğum Vancouver’da aylar boyunca, Eylül ayından Nisan ayının sonlarına dek sadece o albümü dinlemiş, şarkılara gözüm kapalı eşlik eder olmuş, otobüs yolculuklarında ayaklarım ve ellerimle yaptığım air drumming’ler nedeniyle dizlerimi ve ayak bileklerimi ağrıtmıştım.
Nisan sonuna yaklaştığımızda ise MESHUGGAH’nın bu gidişatına dur diyecek bir albüm gelmiş ve yılın geri kalanı benim için SCAR SYMMETRY – “Pitch Black Progress” olmuştu. Christian Älvestam’ın eşsiz vokalleri, Nilsson ve Kjellgren’in dahiyane besteleri ve tüm detaylarıyla albüme tapınır olmuş, SCAR SYMMETRY’ye doyamayan bir kimliğe bürünmüştüm.
“Holographic Universe”ün ardından Älvestam’ın sarsıcı ayrılığı sonrasında grup yola bir değil iki vokalistle ilerlemeye başlamış ve günümüze kadar gelen süreçte bence sadece “The Unseen Empire” ile turnayı gözünden vurmuştu. O albüm bence Älvestam’lı “Holographic Universe” ile Älvestam’sız “Dark Matter Dimensions”ın toplamından birkaç gömlek üstün bir albümdü ve ileriye dönük olarak heyecanımı yeniden artırmıştı. Diğer gruplarından da tanıdığım Roberth Karlsson zaten hayvan gibi iyi bir death metal vokalistiydi ve Per Nilsson da 2000 sonrası metal dünyasının en ilham verici gitaristlerinden biriydi.
Ne var ki “The Singularity (Phase I: Neohumanity)”de istediğimi bulamamış ve eski albümleri dinleyip çalmayı sürdürmüştüm. Nilsson’un uzunca bir süre MESHUGGAH gitaristi olması, grupla turlaması ve diğer birtakım sebeplerden dolayı bir sonraki SCAR SYMMETRY albümün çıkışı geciktikçe gecikmiş ve ancak 9 yıllık bir aranın ardından dinleyiciyle buluşmuştu.
İşte şimdi o dinleyiciyle buluşan albümden, “The Singularity (Phase II: Xenotaph)”ten bahsedeceğiz. Grubun külliyatını, elemanlarının diğer tüm yan projelerini, her bir şeylerini bilen 17 yıllık bir SCAR SYMMETRY dinleyicisi olarak görüşüm, “The Singularity (Phase II: Xenotaph)”in sırasıyla “Pitch Black Progress” ve “The Unseen Empire”ın ardından üçüncü en iyi SCAR SYMMETRY albümü şeklinde. “Holographic Universe”te de albüme adını veren başyapıtla birlikte güzel şarkılar var ama bana kalırsa bu albümün gerisinde. Bence konu tartışmaya kapalı, ama bu konuda bir şeyler demek isterseniz elbette ki aşağıya buyurabilirsiniz.
Öncelikle grubun serinin ilk albümünün bu kadar fazla üstüne çıkmasını hiç beklemiyordum. Takvimler 2014’ü gösterdiğinde yazlıktaki basket sahasında “The Singularity (Phase I: Neohumanity)”yi defalarca dinlediğimi ve bir türlü istediğimi bulamadığımı hatırlıyorum. Grup o albümde seksenler karakterinden, heavy metalden, seksenlerin klavye yoğun müziklerinden fazlasıyla etkilenmiş ve bunun sonucunda benim kapısında yattığım özbeöz SCAR SYMMETRY sound’unu daha ılıman sulara çekmişti. Bir sebepten bir şeyler olması gerektiği gibi değildi; albümü tam olarak içselleştiremiyordum ve ağzına soktuğumun üçlükleri de bir türlü girmiyordu.
Bu tedirginlikle dinlemeye başladım yeni albümü. Bayıldığım bir grubun arka arkaya iki albümünün beklentilerimi karşılayamamasını kaldıramazdım. Ben bu grubu böyle seviyordum, her yeni albümünü sevmeli, hakkında konuşmalı, övmeliydim. Ne mutlu ki aradan geçen yıllar SCAR SYMMETRY’nin bir şeylere daha iyi konsantre olmasını sağlamış. “The Singularity (Phase II: Xenotaph)”ın müzikal karakter olarak “The Singularity (Phase I: Neohumanity)” ile paylaşmadığı bir dolu şey var ve bu şeylerin çok büyük kısmı da SCAR SYMMETRY’yi muazzam bir grup yapan temel değerlerden oluşuyor.
“The Singularity (Phase II: Xenotaph)” bu hâliyle grubun hayranlarının çok büyük bir kısmını çok büyük oranda tatmin edecek, SCAR SYMMETRY’yi yeniden aşırı sevmemi sağlayacak bir albüm. Bunun da en büyük sebebi Per Nilsson adlı kralın albümü grubun tüm diskografisini kapsayacak şekilde bestelemiş olması. Albümü dinlerken grubun geçmiş tüm albümlerini akıllara getirecek atmosferler bulabiliyoruz. Atmosferler diyorum, çünkü SCAR SYMMETRY asla cepten yemiyor, eski fikirleri ısıtıp önümüze koymuyor. Şu albümdeki hiçbir rif, hiçbir melodi geçmişte yazdıklarının bir çakması değil. Bilakis, ayrı ayrı o albümlere konsa sırıtmayacak kadar o albümlerin ruhunu yansıtan şarkılar.
Diğer yandan grubun daha önce fazla başvurmadığı birtakım fikirler de albüm boyunca karşımıza çıkmaktan geri durmuyorlar. Bunlara verebileceğim en iyi örnek, sanırım bu yıl içinde dinlediğim tüm şarkılar arasında en sevdiklerimden biri hâline gelen “Altergeist”. Şarkının çözümlenememiş havası ve panik atak karakteri bir yana dursun, kullanılan melodiler açısından da farklı durumlar söz konusu. Doğruluk payım var mıdır yok mudur elbet bilemem ama bu şarkıdaki melodilerin yazımında grubun davulcusu Henrik Ohlsson’un da yazım sürecine dâhil olmuş olabileceğini düşünüyorum. Kendisi eski THEORY IN PRACTICE davulcusu/vokalisti ve bu şarkıdaki çözümlenememişliği THEORY IN PRACTICE’in tüm kariyeri boyunca, elbet buradakinden çok daha karmaşık biçimde görüyoruz. Aklıma gelmişken söyleyeyim dedim.
Kısacası ben “The Singularity (Phase II: Xenotaph)”ten çok memnun kaldım. Olağanüstü bir gitaristlik, güçlü vokaller, bence piyasada benzeri olmayan bir beste anlayışı ve diğer bir dolu ayrıntısıyla SCAR SYMMETRY’yi çok ama çok seven bir insanım ve bunca yıl bekleyip böyle bir albümle karşılaştığım için de ziyadesiyle memnunum. Türlerden bağımsız olarak üst düzey bir metal albümü dinlemek isteyen herkese öneririm.
Kadro Per Nilsson: Gitar, bas, klavye, besteler
Henrik Ohlsson: Davul, sözler
Lars Palmqvist: Clean vokaller
Roberth Karlsson: Sert vokaller
Ben Ellis: Gitar
Şarkılar 1. Chrononautilus
2. Scorched Quadrant
3. Overworld
4. Altergeist
5. Reichsfall
6. Digiphrenia Dawn
7. Hyperborean Plains
8. Gridworm
9. A Voyage with Tailed Meteors
10. Soulscanner
11. Xenotaph
Vokal tarzlarını tutmadığım için eski işlerini de pek bilmediğim bir gruptu bu. Ancak herhalde ben de yaşlanırken değiştiğimden olsa gerek bu albüme bayıldım. rifflerin, melodilerin güzelliğinden tutun bazı şarkılardaki beklenmedik tempo değişimlerine kadar albümde ‘işte bu bebeğim’ dedirten çok an var. 8,5′tan 9.
@Dysplasia, listeye beni de yazın. yıllardır hep uzağında durduğum bir gruptu. ne olduysa bu albüm içine çekti beni. şimdi geriye doğru külliyatı hatim ederiz. ne güzel sene 2023de scar symmetry keşfediyorum :)
InFlames-vari melodiler duyuyor gibi oldum albümü dinlerken. İlk kez bir Scar Symmetry albümünü dinlerken böyle hissettim. Yine üzmediler. 2, 4 ve 11 no’lu şarkılara ayrı kalp. 8/10
@ihsanoird, Reichsfall’un 18. saniyede başlayan melodisinin başları, In Flames – Come Clarity’nin 0.26′da başlayan akustik gitar melodisinin başlarına benziyor.
Vokal tarzlarını tutmadığım için eski işlerini de pek bilmediğim bir gruptu bu. Ancak herhalde ben de yaşlanırken değiştiğimden olsa gerek bu albüme bayıldım. rifflerin, melodilerin güzelliğinden tutun bazı şarkılardaki beklenmedik tempo değişimlerine kadar albümde ‘işte bu bebeğim’ dedirten çok an var. 8,5′tan 9.
18.06.2023
@Dysplasia, Bende de aynı durum vardı vokal konusunda ve zamanla haksızlık ettiğimi fark ettim. +1
07.07.2023
@Dysplasia, listeye beni de yazın. yıllardır hep uzağında durduğum bir gruptu. ne olduysa bu albüm içine çekti beni. şimdi geriye doğru külliyatı hatim ederiz. ne güzel sene 2023de scar symmetry keşfediyorum :)
InFlames-vari melodiler duyuyor gibi oldum albümü dinlerken. İlk kez bir Scar Symmetry albümünü dinlerken böyle hissettim. Yine üzmediler. 2, 4 ve 11 no’lu şarkılara ayrı kalp. 8/10
15.06.2023
@ihsanoird, Reichsfall’un 18. saniyede başlayan melodisinin başları, In Flames – Come Clarity’nin 0.26′da başlayan akustik gitar melodisinin başlarına benziyor.