2010’dan günümüze kadar olan süreye baktığımızda progresif metal ortamlarının genel olarak epey istikrarlı ve üretken olduğunu görüyoruz. Progresif metal derken özellikle 2000, hatta 2005 sonrasında kurulan gruplardan ve günümüzün progresif metal algısından bahsediyorum. LEPROUS, PERIPHERY, HAKEN gibi modern tınılı progresif oluşumlar gayet istikrarlı ve sürekli büyüyen bir yol izliyor; uzun süre DREAM THEATER tekeline sıkışan türün -bence- nefes almasını sağlıyorlar.
Bu grupların İngiliz olanı HAKEN, günümüz gerçeklerini yansıtan sound’u, şarkı karakteri ve genel havasıyla bugün progresif metal dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri. Yetmişlerin progresif rock’ından, seksenlerin ve doksanların progresif metal ışıltılarından da besleniyorlar ve ortaya “HAKEN sound’u” diyebileceğimiz düzeyde karakteristik bir şey çıkarıyorlar. Bunda etkili olan unsurların başında grubun üst düzey müzisyenliğini doğru amaçlarda kullanması ve olayın şov kısmı ile beste kısmını iyi dengelemesi geliyor. HAKEN dinlerken müzisyenlerin enstrümanlarında ne kadar yetkin olduğunu her saniye görüyoruz, ancak şarkılar hiçbir zaman bireysel meziyetleri sergilemek adına oradan oraya savrulmuyorlar. Giriş, gelişme, nakarat gibi maddeler olması gerektiği şekilde karşımıza çıkıyorlar ve böylece grubun dozunda bir manyaklıkla sunulan ancak ayağı yere basan şarkılar yaptığına tanık oluyoruz.
HAKEN belli noktalarda lineer olmayı, sakinleşmeyi, minimal kafalara girmeyi biliyor, yeri gelince de progresif metalin her türlü sınırına var gücüyle dayanıyor. Böyle anlarda grubun sound olarak olmasa da anlayış olarak DREAM THEATER’a yaklaştığını, benzer dellenmelere giriştiğini görüyoruz ama kariyerlerinin başından beri takip edenlerin bildiği üzere bir an olsun saçmaladıklarına rastlamıyoruz. Bu da HAKEN’ı gayet kemik bir kitlesi olan, eli yüzü düzgün bir grup hâline getiriyor. 2019’da İstanbul’da verdikleri ve erkenden sold-out olan konserleri öncesinde kaç kişiden “abi nasıl bilet buluruz?”, “biletlerin bu kadar erken tükeneceğini hiç beklemiyordum” mesajı aldığımı ben biliyorum.
Kapağını görür görmez aklıma SOEN’in “Tellurian”ını getiren “Fauna”ya baktığımızda, çok başarılı bulduğum bir önceki “Virus”la aynı kafadan devam eden bir albüm görüyorum. Şahsen sanatın her alanında hayvan temasını aşırı sevdiğimden daha ilk saniyeden ilgimi çeken ve kendime yakın bulduğum albüm, grubun akılda kalıcı vokal melodisi yazma kabiliyeti ve diğer meziyetleri sayesinde modern progresif metal başlığı altında değerlendirilen bu şeyin pek çok gerekliliğini yerine getiriyor.
Şöyle bir bakıldığında HAKEN’ın gerçekten de üst düzey çok fazla özelliği var. Adamlar her şeyin coştuğu anlarda da özel bir şey ortaya koyacak kadar parlak fikirliler, sadece bir synth, bas gitar ve davul duyduğumuz daha çıplak anlarda da ışıldamayı başarıyorlar. “Nigthingale”in girişinde gördüğümüz LEPROUS parıltıları, bas gitar önderliğinde ilerleyen minimalist karakter ve akabinde YES’e, MESHUGGAH’ya ve progresif metalin fildişi kulelerine tırmanan bir dolu çeşitlilikle HAKEN bu konuda ciddi anlamda ustalaştığını ve şarkıları birer oyun alanı gibi kullanmaya başladığını hissettiriyor.
Bu önemli bir şey. Özellikle de teknik beceri isteyen bu tür gruplar açısından. Bir grup size kompleks müzik yapmasına rağmen çok rahat olduğunu, her şeyin hâkimiyetini elinde bulundurduğunu hissettiriyorsa işte o noktada beğeninin üstüne saygı da ekleniyor. HAKEN zaten en başından beri işinde yetkin, üst düzey bir gruptu ancak -bence- özellikle son iki albümdür tüm ipleri eline aldığını ve bu kompleks yapılar içerisinde beste kurgularını da çok iyi kotardığını gösteriyor. Kimi yorumlarda grubun gereğinden fazla şey yapmaya çalıştığına ve bazı şarkılarda odağını kaybeder gibi olduğuna ilişkin yorumlar da gördüm ancak buna katılmıyorum. Şarkılar içlerinde başka başka yönlere kaysalar da size hâlâ o şarkıyı dinlemekte olduğunu hissettiriyorlar. Progresif metal bu konuda -grubuna göre- sıkıntılı durumlara sahne olabiliyor elbet ancak HAKEN’da böyle bir durum olduğunu düşünmüyorum. Bunu ancak şarkıları yeterince dinlememiş, özümsememiş ve erken karar vermiş biri diyebilir kanısındayım.
Diğer yandan tüm bu hâkimiyet vesaire içerisinde albümün heyecan ve akılda kalıcılık noktasında “Virus”ın gerisinde olduğunu düşünüyorum. Üst düzey müzisyenlik olarak “Virus”ın ilerisinde diyebileceğim şeyler var ve dramatik tarafı da daha ön planda, ancak “Fauna”nın ilk yarısındaki veya ilk dörtte üçlük kısmındaki enerjisinin “Virus”a kıyasla bir miktar dizginlenmiş oluşu albümün -özellikle son şarkılarda- biraz fazlaca dağılmasına ve sanki enerjiyi toparlamak adına ekstra şovlara girmesine yol açıyor.
Nihayetinde “Fauna” HAKEN standartları düşünüldüğünde beklentimi tam olarak karşılayamayan bir albüm oldu. HAKEN cidden çok sevdiğim, İstanbul konserinde izleyip her bir şeylerine hayran olduğum ve günümüz progresif metalinin parlayan yıldızlarından biri olduğunu düşündüğüm bir grup ancak “Fauna”da bence yapabileceklerinin daha azını sunmuşlar. Yine iyi, gayet iyi, ancak daha iyisini daha önce defalarca yaptılar. Albüm incelemesinin bu kadar gecikmesinin sebebi de yanlış bir değerlendirme yapmamak adına albüme tekrar tekrar şans vermek istememdi aslında. Benim tarafımda durumlar böyle.
Kadro Ross Jennings: Vokal
Richard "Hen" Henshall: Gitar, klavye
Charles Griffiths: Gitar
Conner Green: Bas
Peter Jones: Klavye
Ray Hearne: Davul
Şarkılar 1. Taurus
2. Nightingale
3. The Alphabet of Me
4. Sempiternal Beings
5. Beneath the White Rainbow
6. Island in the Clouds
7. Lovebite
8. Elephants Never Forget
9. Eyes of Ebony
@Seyfettin Dursun, Dinlemedim, bir şey diyemem bu albüm için. Yalnız yazdığın şey birçok müzik albümü veya müzisyen için geçerli. İyi müzisyenlik takdir edilesi bir şeydir, küçümsemiyorum. Fakat iyi müzisyenlik, iyi bestecilik değildir. Öyle olsaydı en iyiler, senfoni orkestrası üyeleridir derdik.
İyi beste zor iş. Milyarlarca müzik var, ama iyi beste nadir var. Şu an Rory Gallagher babanın şarkılarını dinliyorum. O kadar muhteşem düzenlenmişler (bestelenmişler) ki sesleri yalayıp yutasım geliyor.
İyi müzisyenlik ≠ İyi bestecilik. Bu durum en çok bu albümde öne çıkmış gibi, ben hiç beğenemedim.
01.06.2023
@Seyfettin Dursun, Dinlemedim, bir şey diyemem bu albüm için. Yalnız yazdığın şey birçok müzik albümü veya müzisyen için geçerli. İyi müzisyenlik takdir edilesi bir şeydir, küçümsemiyorum. Fakat iyi müzisyenlik, iyi bestecilik değildir. Öyle olsaydı en iyiler, senfoni orkestrası üyeleridir derdik.
İyi beste zor iş. Milyarlarca müzik var, ama iyi beste nadir var. Şu an Rory Gallagher babanın şarkılarını dinliyorum. O kadar muhteşem düzenlenmişler (bestelenmişler) ki sesleri yalayıp yutasım geliyor.