Metalin sürdürülebilir bir müzik türü olduğunu ve bırakın sadece ortalıkta olmayı, daha da güçlenerek devam edeceğini düşünmemi sağlayan başlıca şeylerden biri bağımsız underground heavy metal grupları.
Bu gruplar metalin özünü devam ettiren, hiçbir trende kapılmadan bu müziğin özünü koruyan ve bunu da en ufak bir gösteriş kaygısı olmadan yapan samimi oluşumlar.
Yıllar önce gittiğimiz Yunanistan’da faaliyet gösteren ve neredeyse sadece underground heavy/power metal gruplarına odaklanan No Remorse Records’la yaptığımız röportaj daha o zamandan bu düşüncemi sağlamlaştırmış ve geleceğe umutla bakmamı sağlamıştı.
Bu underground kimliğe değer veren, onu önemli gören gruplara baktığımızda da yine aydınlık yarınlarla karşılaşıyoruz.
1979’da kurulmuş olmasına rağmen mükemmel ilk albümü “The Passing of Time”ı 2020’de çıkarabilen ABD’li GLACIER, tüm piyasaya hâkim üstün birey Arthur Rizk’in grubu ETERNAL CHAMPION ve Kanada’nın son yıllardaki önemli cazgırlarından RIOT CITY bu küçük Yunan firmadan çıkarıyorlar albümlerini.
Başkasından çıkaramazlar mı? ABD’de, Kanada’da, Avrupa’da daha büyüğü yok mu? Kendileriyle ilgilenecek başka şirketler yok mu?
Elbette ki var. Ama bu adamlar olayın manevi tarafına da değer veriyorlar ve 25 yıl önce kurulan, 200’den fazla grubun albümlerini çıkaran bu şirketi tercih ediyorlar.
Bu girişi yapma sebebim, bugün de benzer mantaliteye sahip bir gruptan söz edecek olmam. ABD’li heavy metal grubu CHILDREN OF THE REPTILE, 2 albüm ve 2 EP de dâhil olmak üzere 15 yıldır çıkardığı her şeyi bağımsız olarak yayınlamış bir oluşum.
İşte bu underground ruh bizi ayakta tutacak arkadaşlar!
Metali işte bu emekçiler kurtaracak!
Bu iş balkon konuşmasına doğru gitmeden albümden bahsetmeye başlayalım.
CHILDREN OF THE REPTILE saf bir heavy metal yapıyor. İçinde 70’lerin havası var, MOTÖRHEAD’in belirli unsurları var, bol bol IRON MAIDEN var, MANILLA ROAD var, BLACK SABBATH var, METALLICA’nın seksenlerine kayan dokunuşlar var. Hatta ilginçtir BLIND GUARDIAN’ın ilk albümü “Battalions of Fear”ı aklıma getiren noktalar bile var. Diğer grubu MEGA COLOSSUS’la da son yılların önemli heavy metal işlerine imza atan Chris Millard’ın da yer aldığı CHILDREN OF THE REPTILE, rifler üzerinden ilerleyen ve heavy metalin seksenlerdeki çiğliğinden kopmayan bir yol izliyor. Şarkılar büyük oranda birbirlerinden farklı kimlikler sunuyorlar ve hepsi de albüme bir şeyler katmayı başarıyor. Burada cayır cayır, çılgınlık peşinde bir heavy metalden ziyade karakteristik bir kimliği olan ve gerektiğinde ışıkları kapatıp karanlıklaşabilen bir heavy metalden bahsediyoruz. Bu tarafıyla, yani atmosferiyle ta 70’lerin kült gruplarına, proto-heavy metal gruplarına kadar gidiyorlar. Ne var ki ne prodüksiyon ne de genel mizaç olarak retro olmak gibi bir dertleri var. Misal albümün en uzun şarkısı “Seven Days of Fire”a baktığımızda, şarkının 2.30’da bir anda durulup karardığını, sonrasında sertleştiğini ve biraz ilerledikten sonra da keyiflendiğini görüyoruz. CHILDREN OF THE REPTILE bu değişimleri iyi yapıyor, gelgitlerle bestelerin sürükleyici olmasını sağlıyor.
Bu sayede de ortaya dinlemesi epey keyifli bir albüm çıkıyor. “Heavy is the Head” öyle çok şaşaalı, bağırıp çağıran, nümayişi bol bir albüm değil. Ama her anından bu adamların bu müziğe olan sevgisini hissetmek de mümkün. Heavy metalin yetmişlerin sonlarından 2000’lere kadar olan içten ve ruhla yapılan havasını seviyorsanız CHILDREN OF THE REPTILE size üç göz kapağının ardından göz kırpıyor (herpetoloji temalı espri de yaptım, içim rahat).
Kadro Ozzie Darden: Vokal, gitar, sözler
Chris Millard: Gitar, geri vokal
David Hufham: Bas, geri vokal
Chase Kelly: Davul
Şarkılar 1. Delvers in Darkness
2. Warriors of Light
3. Burner
4. Silent Circle
5. Fear the Old Blood
6. Seven Days of Fire
7. Last Words (Ruin's Ride)
8. Adventurers
9. Oath to Order