Bugün post-metal türü üzerinde çok büyük bir etkiye sahip olan, fakat bu durumdan bağımsız olarak değerlendirildiğinde bile edindiği klasik statüsünü sonuna kadar hak ettiğini düşündüğüm Oceanic’i inceliyoruz. Bu albümün hakkını verebilmem mümkün müdür (özellikle de bunun şimdiye kadar yazdığım ilk inceleme olduğunu düşününce) bilemiyorum, fakat yine de bu sitede bu albümün bir kritiğinin olmasını çok istediğimden dolayı elimden geleni yapacağım.
İlk olarak Oceanic’in genel öneminden ve Isis diskografisindeki yerinden bahsederek başlamak doğru olacaktır. Oceanic, Isis’in yoğun sludge etkili ve Neurosis’ten fazlaca esinlendiği açık olan çıkış albümü Celestial’ın ardılı. Ayrıca Isis için devasa değişiklikleri de beraberinde getiren albüm. Oceanic ile birlikte grup kendi esin kaynaklarının gölgesinde kalmayıp kendine özgü bir sound oluşturdu. Ayrıca kanımca Neurosis ve Godflesh gibi grupların temellerini attığı post-metal türünü ilk kez net bir şekilde tanımlayan albüm de budur. Gerçi bu haliyle bile post-metal terimi birden fazla anlam ifade edebiliyor ama bu yazının konusu bu değil tabii.
Aaron Turner, bir röportajda grubunun yaptığı müziği “thinking man’s metal” olarak tanımlıyor. Başka bir grup böyle bir şey yapsa muhtemelen kibirlerine söverdim ama mevzubahis grup Isis olunca gerçekten bir şey diyemiyor, bu vizyoner insanların karşısında ceketimi ilikliyorum.
Müzikal olarak baktığımızda grubun önceki işlerine kıyasla daha atmosferik, daha maceracı ve yenilikçi bir albüm görüyoruz. Isis bu albümle birlikte önceki işlerindeki sludge kökenini tam olarak terk etmese de bu sefer ambient, post rock, drone gibi çeşitli türlerden fazlaca etkilendiklerini görmek mümkün. Post-rock etkisi kendini en fazla beste yazımında belli ederken, genel sound’larında da net bir ambient etkisi var. Buna bağlı olarak da clean gitarların, clean vokallerin (yer yer 27 grubundan Maria Christopher’ın meleksi sesini de duyabiliyoruz ki bence albüme çok güzel bir eklenti olmuş), bol bol melodinin yer aldığı bir albüm Oceanic.
Tüm bunların potansiyel olarak çağrıştıracağı şeylere rağmen albümün genel olarak karanlık, hatta yer yer depresif bir tonu var ki albümün konsepti tarafından da destekleniyor bu durum. “Soluk bir hayat süren bir adamın ruh eşini bulup sonrasında sevdiği kadının kendisini kendi kardeşiyle aldattığını öğrenmesi üzerine yaşama dair tüm umutlarını kaybedip denizde boğularak intihar etmesi” gibi garip bir konsept var ortada fakat çok keskin hatlarla anlatılmak yerine daha çok atıfta bulunulan bir konsept bu. Zaten ben bu temanın albümün o kadar da merkezinde yer aldığını düşünmüyorum. En azından müzikal olarak tek bir konunun etrafında şekillenen bir albüm gibi hissettirmiyor bana. Bence Isis’in net bir konsept albümü varsa o da Panopticon‘dur, ama konuyu fazla da dağıtmayalım.
Grup elemanlarından bazılarının bireysel performanslarına da ayrıca kısa kısa değinmek istiyorum çünkü hepsinin ayrı ayrı öne çıktığı fazlaca kısım var albümde. Öncelikle grubun ritim bölümü gerçekten övgüye değer bir iş çıkartıyor. Grubun basçısı Jeff Caxide, albümün geneli boyunca varlığını açık bir şekilde belli ediyor, yer yer ipleri eline alarak şarkılara yön veriyor. Davulcuları Aaron Harris’in feci kaliteli ve minimalist bir tarzı var. Hatta ben Isis için daha iyi bir davulcu düşünemiyorum. Adam bu müzik için yaratılmış. Albümde bazı yerlerde gitarlar arka plana çekilerek meydanı bas gitara ve davullara bırakıyor, ve bu kısımlarda bu ikili şov yapıyor resmen. Grubun bir nevi frontman’i de sayılabilecek gitarist/vokalist Aaron Turner’ın icra ederken gırtlağını yok ettiğini düşündüğüm hırıltılı ve çiğ vokal performansı da gerçekten mükemmel. Matt Bayles tarafından yapılan, aşırıya kaçılmamış prodüksiyon da tüm bunları çok güzel bir şekilde toparlıyor. Kısaca her enstrümanın tuhaf durmadan öne çıkmaya fırsat bulabildiği inanılmaz bir grup içi uyum var.
Burada da buna imkan sağlayan ve albümün en güçlü yanlarından birisi olan beste yazımından konuşmadan olmaz. Önceden de bahsettiğim gibi, albümdeki şarkılar post-rock parçalarına benzer bir biçimde crescendo ağırlıklı yazılmış. Ama burada önemli bir detay var ki o da her şeyin organik hissettirmesi. Hiçbir zaman “şurada da şöyle yapalım demişler” tarzı bir şey düşündürtmüyor insana, zaten albümün içinde kaybolduğunuz için böyle şeyler düşünmeye fırsatınız bile kalmıyor. Şarkılar resmen kendi kendilerine gelişiyorlar. Kompozisyon açısından post-rock gibi şarkı yazımı konusunda kendini fazlasıyla tekrara düşen bir türden etkilenip ağızda yavan bir tat bırakmamak bence zor bir iş açıkçası, saygı duyulmayı hak ediyor. Zaten bu albüm başlı başına saygıyı hak ediyor aslında. Isis lan.
Albümü de unutup manyak gibi Isis övmeye başlamadan toparlayacak olursam; her bir albümü içinde kaybolunacak ayrı bir dünya olan bir grubun diskografisinde en fazla öne çıkan iki albümden birisi Oceanic. Zaten site ahalisinin çoğunluğunun bir şekilde dinlediğini tahmin ediyorum. Şayet dinlemeyen varsa da, dinleyiniz ve de dinlettiriniz. Gerek post-metal’in kökenlerini görmek adına, gerek de türün en iyi örneklerinden birkaçını ortaya koyduktan sonra sanatsal olarak görevlerini tamamladığına inanıp dağılan bir grubun vizyonuna tanıklık etmek için dinleyin.
Bir ilk yazı için oldukça başarili ve dolu dolu bir yazı olmuş. Eline sağlık.
Albüme gelecek olursak, mukemmeligine söylenecek söz yok. Bana göre en iyi Isis albümü. Ayrıca ilk dinlediğim ve diğer tüm albumlerine köpeği olmamın kapılarını açan albüm.
@owlbos, Gojira dinleyen çok insan olduğundan emin olamadım da diğer 3 grubu dinleyen insanlar bence de iyi insanlardır. Bu arada iyi grup lafın üzerine gelirmiş, The Ocean tekli yayınladı.
Aslında yorumu yazarken Gojira’yi ilk dönem diye detaylandirmayi düşündüm ancak son albümlere haksızlık yapmak istemedim. O zaman şöyle diyelim “Gojira müziğiyle kalbi arasında bağa kurabilen insan kötü insan değildir.”
@Merdomerdo, Gelip gecici olarak herkes herşey tabii ki bir şekilde dinler/dinlemiş olabilir. Ama Scott Kelly’nin ulan bi Isıs açayım diyeceğine düşünmüyorum.
En sevdiğim açılışa sahip albüm olabilir. The Beginning and the End’in başında giren riff ile 10 saniye içinde bir başyapıtla karşı karşıya olduğunu hissediyorsun.
Bundan çok çok önce Emir’in tavsiyesi üzerine ISIS ile bu albümle tanışmıştım. Gerçekten çok beğendiğim bir albüm, özellikle şeyh hulud’un da dediği gibi hayatımda gördüğüm en iyi açılışlardan birine sahip. The Beginning and the End cidden isminin hakkını fazlasıyla veriyor. Zaten bu albümün eksikliğinin ne kadar büyük bir kayıp olduğunu defalarca dile getiren Emir’in sonunda duruma el atması ve ilk incelemesi olmasına rağmen muhteşem bir iş çıkarması takdire şayan. Tebrikler ve teşekkürler.
@SileJack, büyük bir keyifle okudum bu yorumu dmsncnmsnsns çok teşekkürler. şeyh hulud’un yorumuna ben de çok katıldığımı buradan belirtmiş olayım. cidden öyle açılan bir albümün bir başyapıt olmaması çok zordu.
Tarz değiştiren veya kendi isteğiyle dağılan grupların ardından ah ulan neler neler olabilirdi tarzı ağıt yakmayı hiç sevmem ancak Isis bunun tek istisnası. Dağılalı 13 sene oldu, ne yerleri doldu ne de benzer müzik yapabilen birileri çıktı. Panopticon > Oceanic > Wavering Radiant > Celestial > In the Absence of Truth.
@daud, Yerleri asla dolmaz. Çünkü adamlardaki samimiyet, içtenlik, gerçeklik bambaşka bir seviye. Bırak yerlerinin dolmasını bu konuda yanlarına yaklaşabilen bir grup bile olmadı.
Isıs sadece müzik grubu değildi.
Modern insanın kendini kandırmaya dayalı yaşam biçiminde sığınılası bir duraktı.
Bence sitenin en büyük açıklarından birisi bu albümdü, eksiği kapattığın için sağ ol. Bahsetmen gereken her şeyden çok güzel bahsetmişsin, söylemesen asla ilk yazın olduğunu anlamazdım. Ellerine sağlık.
Maritime’daki The Beatles etkilenimi çok hoşuma gidiyor. Başka bir grup olsa “Marifet mi lan The Beatles’tan etkilenmek?” derdim de yapan Isis olunca The Beatles’a saygım artıyor o denli hayranım kendilerine.
Benim favori Isis albümüm Oceanic ama gözlemlediğim kadarıyla herkes Panopticon ve Oceanic’i eşit derecede seviyor ve aralarında seçim yaparken burun farkıyla seçim yapıyorlar. İki albümden hangisinin daha iyi olduğuna dair henüz bir tartışmaya rastlamadım. Sanırım bu konuda bir argüman sunmak zor. İkisi de mükemmel.
@TanSolo, çok teşekkürler. Panopticon da Oceanic de eşdeğer şekilde kusursuz albümler oldukları için aralarında yapılan seçimlerin sadece kişisel tercihlerden kaynaklı olduğunu düşünüyorum ben de.
@TanSolo, bu arada The Beatles etkisinden bahsetmeyi unutmuşum. Aslında ilk başta aklımdan geçen bir şey değildi ama bir yerlerde Maritime’ın Within You Within You’yu andırdığını söyleyen birilerini görmüştüm. Gerçekten de öyle.
Bir ilk yazı için oldukça başarili ve dolu dolu bir yazı olmuş. Eline sağlık.
Albüme gelecek olursak, mukemmeligine söylenecek söz yok. Bana göre en iyi Isis albümü. Ayrıca ilk dinlediğim ve diğer tüm albumlerine köpeği olmamın kapılarını açan albüm.
16.01.2023
@owlbos, teşekkür ediyorum. Benim favorim burun farkıyla Panopticon olsa da aralarında ayrım yapmak çok zor. İkisinin de bambaşka bir güzelliği var.
Eline sağlık. Isıs seven insan kötü insan değildir.
16.01.2023
@deadhouse, teşekkürler. ben de öyle düşünüyorum. ya da en azından öyle olduğuna inanmak istiyorum.
16.01.2023
@dust, Bunu The Ocean, Cult of Luna hatta Gojira seven insan kötü insan değildir olarak arttırıyorum.
17.01.2023
@owlbos, Gojira dinleyen çok insan olduğundan emin olamadım da diğer 3 grubu dinleyen insanlar bence de iyi insanlardır. Bu arada iyi grup lafın üzerine gelirmiş, The Ocean tekli yayınladı.
17.01.2023
@TanSolo, Haberi senden öğrendim, cok iyi haber.
Aslında yorumu yazarken Gojira’yi ilk dönem diye detaylandirmayi düşündüm ancak son albümlere haksızlık yapmak istemedim. O zaman şöyle diyelim “Gojira müziğiyle kalbi arasında bağa kurabilen insan kötü insan değildir.”
17.01.2023
@deadhouse, Scott Kelly büyük ihtimalle Isis dinliyordur/dinlemiştir. Sonuçta türdeşler.
18.01.2023
@Merdomerdo, Gelip gecici olarak herkes herşey tabii ki bir şekilde dinler/dinlemiş olabilir. Ama Scott Kelly’nin ulan bi Isıs açayım diyeceğine düşünmüyorum.
En sevdiğim açılışa sahip albüm olabilir. The Beginning and the End’in başında giren riff ile 10 saniye içinde bir başyapıtla karşı karşıya olduğunu hissediyorsun.
Bundan çok çok önce Emir’in tavsiyesi üzerine ISIS ile bu albümle tanışmıştım. Gerçekten çok beğendiğim bir albüm, özellikle şeyh hulud’un da dediği gibi hayatımda gördüğüm en iyi açılışlardan birine sahip. The Beginning and the End cidden isminin hakkını fazlasıyla veriyor. Zaten bu albümün eksikliğinin ne kadar büyük bir kayıp olduğunu defalarca dile getiren Emir’in sonunda duruma el atması ve ilk incelemesi olmasına rağmen muhteşem bir iş çıkarması takdire şayan. Tebrikler ve teşekkürler.
17.01.2023
@SileJack, büyük bir keyifle okudum bu yorumu dmsncnmsnsns çok teşekkürler. şeyh hulud’un yorumuna ben de çok katıldığımı buradan belirtmiş olayım. cidden öyle açılan bir albümün bir başyapıt olmaması çok zordu.
Bir gece kafayı çekip ISIS üyelerine “özledim” mesajı atacağım diye çok korkuyorum.
Tarz değiştiren veya kendi isteğiyle dağılan grupların ardından ah ulan neler neler olabilirdi tarzı ağıt yakmayı hiç sevmem ancak Isis bunun tek istisnası. Dağılalı 13 sene oldu, ne yerleri doldu ne de benzer müzik yapabilen birileri çıktı. Panopticon > Oceanic > Wavering Radiant > Celestial > In the Absence of Truth.
17.01.2023
@daud, Yerleri asla dolmaz. Çünkü adamlardaki samimiyet, içtenlik, gerçeklik bambaşka bir seviye. Bırak yerlerinin dolmasını bu konuda yanlarına yaklaşabilen bir grup bile olmadı.
Isıs sadece müzik grubu değildi.
Modern insanın kendini kandırmaya dayalı yaşam biçiminde sığınılası bir duraktı.
Cigara içip bu albümü dinlemeyi seviyorum.
Bence sitenin en büyük açıklarından birisi bu albümdü, eksiği kapattığın için sağ ol. Bahsetmen gereken her şeyden çok güzel bahsetmişsin, söylemesen asla ilk yazın olduğunu anlamazdım. Ellerine sağlık.
Maritime’daki The Beatles etkilenimi çok hoşuma gidiyor. Başka bir grup olsa “Marifet mi lan The Beatles’tan etkilenmek?” derdim de yapan Isis olunca The Beatles’a saygım artıyor o denli hayranım kendilerine.
Benim favori Isis albümüm Oceanic ama gözlemlediğim kadarıyla herkes Panopticon ve Oceanic’i eşit derecede seviyor ve aralarında seçim yaparken burun farkıyla seçim yapıyorlar. İki albümden hangisinin daha iyi olduğuna dair henüz bir tartışmaya rastlamadım. Sanırım bu konuda bir argüman sunmak zor. İkisi de mükemmel.
18.01.2023
@TanSolo, çok teşekkürler. Panopticon da Oceanic de eşdeğer şekilde kusursuz albümler oldukları için aralarında yapılan seçimlerin sadece kişisel tercihlerden kaynaklı olduğunu düşünüyorum ben de.
18.01.2023
@TanSolo, bu arada The Beatles etkisinden bahsetmeyi unutmuşum. Aslında ilk başta aklımdan geçen bir şey değildi ama bir yerlerde Maritime’ın Within You Within You’yu andırdığını söyleyen birilerini görmüştüm. Gerçekten de öyle.
Bu grubun spotify sayfasında kendilerini terör örgütü olan Isis ile karıştırmamamiz gerektiği yazıyordu bir ara sjbdhsjs
come down on me, my sweet angel
Zamanında böyle bir albüm yayınlandı.