“Never Let Go”, “Lady Fantasy”, “Rhayader” ve “Song Within a Song” gibi hitleri barındıran ve birer yıl arayla çıkan ilk dört albümüyle progresif rock dünyasının önemli oluşumlarından biri olduğunu gösteren Camel, 1973 yılında başladığı müzikal yolculuğunda, 1977’ye geldiğinde beşinci albümü “Rain Dances” ile farklı bir cephe açtı.
Dinlediklerimden bazılarını PA’ya da kazandırdığım smooth caz albümlerine olan yatkınlığımın ve ilgimin nereden kaynaklandığına dair kendi kendime sorduğum soruların yanıtı niteliğindeki albümün yapısı, bu cümlenin seyrinden anlayacağınız üzere biraz daha caz temellerine oturuyor. Kurulduğu günden itibaren progresif rock yapan adamların bu albümde caz rock’a kaymasını açıklayan durumlar var elbette.
Bahse konu durumlardan ilki, Andrew Latimer’ın uzun yıllar sonra aldığı karardan ötürü pişman olacağı ve bunu açıklayacağı üzere, grubun çekirdek kadrosunda yer alan Doug Ferguson’ın, davulcu Andy Ward ile müzikal açıdan anlaşamaması nedeniyle gruptan gönderilmesi. Ferguson yerine Caravan grubunun eski basçısı Richard Sinclair Camel’a dâhil edildi ve Sinclair, daha önce caz fusion tarafında sergilediği maharetleri, burada da ufak ufak göstermeye başladı.
Sinclair’ın Andy Ward ile mükemmel bir uyum yakalayıp yakalayamadığı meçhul ama “Rain Dances” özelinde ortaya çıkan iş hiç de fena değil. Kimileri, Ferguson’ın akıcı ve yumuşak bas yürüyüşlerini -doğal olarak- bu albümde duyamadıklarını belirtseler ben onlara katılıp da Sinclair’ın hakkını yemeyeceğim.
“Rain Dances” albümünün progresif rock ve caz rock türlerini başarıyla temsil etmesinin ardında yatan ikinci durum, Mell Collins gibi bir saksafon devinin Camel’a katılması, albümde de yıldızlaşması. Daha evvel King Crimson’da yer alan ve sonraları The Alan Parsons Project’in efsanevi “Eye in the Sky”ı gibi albümlerde boy gösterecek olan Collins, “Rain Dances”ta bir iki parça hariç her şarkıda kâh saksafon kâh klarnetle parçalara bambaşka bir boyut kazandırıyor. Bu sayede belki de Camel’ın, müziğinin sınırlarını genişletebilmesine önemli katkı sağlıyor.
Çok büyük kısmı Andrew Latimer ve Peter Bardens tarafından yazılan albümdeki eserler, Camel karakterini yansıtmakla birlikte deneysellik ve progresifliğin getirdiği şaşırtıcılığı, albümün bence yıldızı olan “Unevensong” ve “Skylines” haricinde pek gösteremiyor. Hatta oldukça sıradan sayılabilecek -sıradan dedim, kötü demedim, dikkat- radyo dostu “Highways of the Sun” ve “One of These Days I’ll Get an Early Night” gibi eserler de albümde kendine yer buluyor. Kendi adıma favorilerim olmasalar da bu parçalarda kimi anları duyabilmek için şarkıların tamamını dinlemeden edemiyorum. Hatta sırası gelmişken “One of These Days I’ll Get an Early Night”ın elektrik piyanolu kısımlarını The Doors’un “Riders of the Storm”una fazlaca benzetiyorum nedense. Gerçi Ray Manzarek kimlere ilham vermemiş olabilir ki?
Dinleyeni, dinledikten sonra iki seksen yere serme gücüne sahip yavaş parçalar yapmayı kendine misyon edinen ve bu konuda rüştünü çok önceden “Mystic Queen” ve “Spirit of Water” gibi şarkılarıyla kanıtlayan Camel, “Rain Dances”ta “Tell Me” ve “Elke” ile bu misyonundan vazgeçmediğini yine gösteriyor. “Tell Me” dâhil olmak üzere albümdeki üç parçayı, grubun o dönemli yeni basçısı Richard Sinclair’ın seslendirdiğini de ekleyeyim.
Issız bir adaya düşmeden önce yanıma alacağım üç Camel albümünden biri “Rain Dances” olmazdı ama albümün, grubun kariyeri ve müzikal zenginliği açısından ne kadar önemli olduğunu söylememe gerek bile yok. Camel müziğini seviyorsanız “Rain Dances”ı pas geçmeyin.
Kadro Andrew Latimer: Gitar, flüt, geri vokal, tuşlular
Peter Bardens: Tuşlular
Richard Sinclair: Bas, vokal (2, 3, 5)
Mell Collins: Saksafon, klarnet, bas flüt
Andy Ward: Davul, perküsyon
Konuk
Martin Drover: Trompet
Malcolm Griffiths: Trombon
Brian Eno: Tuşlular
Fiona Hibbert: Arp
Şarkılar 1. First Light
2. Metrognome
3. Tell Me
4. Highways of the Sun
5. Unevensong
6. One of These Days I'll Get an Early Night
7. Elke
8. Skylines
9. Rain Dances
2000′lerin başlarında progresif rock’ın 70′lerden günümüze adı geçen demirbaş gruplarının tüm albümlerini dinledim. Progresif metal sevdiğim için rock tarafını da sevmem gerekiyor diye düşünmeme rağmen bir türlü bir prog rock dinleyicisi olamadım. Tüm janr içerisinde en sevdiğim grup uzak ara Yes, ardından Rush, ancak diğer başlıca gruplara nedense bir türlü bağlılık duyamadım.
Bu yüzden de prog rock konusunda kendimi yetkin göremiyorum. Camel büyük oranda Opeth sayesinde Türk metalcisinin radarına girmiş gibi bir grup olarak göze çarpıyor ve zamanında onların da bir dinleyicisi olmayı gerçekten istemiştim ancak -iyi bir şey olmadığını bilmekle beraber- metal olmadığı sürece pek çok müziğe sabretmekte zorlanan bir dinleyiciyim, bu yüzden prog rock’ı da çok kısıtlı şekilde, şarkı şarkı dinleyebiliyorum. Metalin benim üzerimdeki bir laneti sanırım bu, artık geri döndüremiyorum. Bİ VURDU KIRDI İLLAKİ OLACAK AGA.
Ahah.
Evet, dinleyicilik kavramı açısından epey yanlış bir yaklaşım ancak durum böyle.
Eline sağlık Oğuz. Bu albümü de bundan 20 yıl kadar önce tüm o önemli grupların diskografileriyle birlikte dinlemiştim ancak aklımda kaldığını söyleyemem.
@Ahmet Saraçoğlu, Bu bi vurdu kırdı illaki olacak yaklaşımı konusunda tam olarak aynı yerdeyim. 2014 civarı müzik konusunda ufkumu biraz genişletmek için bir sürü müzik keşfetmeyi denedim, ne bulduysam dinledim, sonuçta tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer hesabı %90-95 metal kalanı da abuk subuk Daughters gibi deneysel rock müzik ya da Danny Brown, Death Grips gibi saçma sapan hip hop müzisyenleri. Bir noktadan sonra E HANİ DİSTORSİYON HANİ BLAST BEAT?????? tepkisi veriyorum Rachmaninoff dinlerken bile.
First Light’taki saksafon solosu ve o soloya doğru yol yapan elektro gitar şu hayatta duyduğum ve dinlemeye doyamadığım şeylerden biri.
Albüm genel olarak Camel’ın tarz değişikliğine ve duraklamaya girdiği albüm gibi görülebilir bir bakıma ama şahsen çok sevdiğim bir albüm. Ben Camel’ın bu smooth jazz havasına ayrı hastayım zaten. Çok boş şarkılar da yapmışlar bu dönemde ama yaptıkları da tam tadında olmuş.
Metalin vurdusu kırdısından ziyade olay bence tamamen soundla alakalı, 70′li yıllarda yapılmış her şey iyi ya da kötü kulağıma büyülü geliyor. Modern Metal soundu başıma ağrılar sokuyor.
70′ler sounduna kulağınızı alıştırdığınız zaman da günümüz metal işleri hiç mi hiç kesmiyor maalesef.
Camel’e gelirsek harika bir grup, her dönemi güzel, ülkemizde de 2 konser verdiler ve harikaydılar.
En sevdiğim prog rock grubu. Her dinleyişimde müziğindeki huzur ve masalsı hava alıp götürür başka başka yerlere. Yolun bir ucu hep Susam Sokağı’na çıkar. (:
Ta o yıllarda müzikal çıtayı arşa çıkarmak sonraki nesil gruplar için biraz haksızlık oluyor gibi gelir Camel ve benzeri birkaç grubu dinlerken.
2000′lerin başlarında progresif rock’ın 70′lerden günümüze adı geçen demirbaş gruplarının tüm albümlerini dinledim. Progresif metal sevdiğim için rock tarafını da sevmem gerekiyor diye düşünmeme rağmen bir türlü bir prog rock dinleyicisi olamadım. Tüm janr içerisinde en sevdiğim grup uzak ara Yes, ardından Rush, ancak diğer başlıca gruplara nedense bir türlü bağlılık duyamadım.
Bu yüzden de prog rock konusunda kendimi yetkin göremiyorum. Camel büyük oranda Opeth sayesinde Türk metalcisinin radarına girmiş gibi bir grup olarak göze çarpıyor ve zamanında onların da bir dinleyicisi olmayı gerçekten istemiştim ancak -iyi bir şey olmadığını bilmekle beraber- metal olmadığı sürece pek çok müziğe sabretmekte zorlanan bir dinleyiciyim, bu yüzden prog rock’ı da çok kısıtlı şekilde, şarkı şarkı dinleyebiliyorum. Metalin benim üzerimdeki bir laneti sanırım bu, artık geri döndüremiyorum. Bİ VURDU KIRDI İLLAKİ OLACAK AGA.
Ahah.
Evet, dinleyicilik kavramı açısından epey yanlış bir yaklaşım ancak durum böyle.
Eline sağlık Oğuz. Bu albümü de bundan 20 yıl kadar önce tüm o önemli grupların diskografileriyle birlikte dinlemiştim ancak aklımda kaldığını söyleyemem.
21.08.2022
@Ahmet Saraçoğlu, Bu bi vurdu kırdı illaki olacak yaklaşımı konusunda tam olarak aynı yerdeyim. 2014 civarı müzik konusunda ufkumu biraz genişletmek için bir sürü müzik keşfetmeyi denedim, ne bulduysam dinledim, sonuçta tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer hesabı %90-95 metal kalanı da abuk subuk Daughters gibi deneysel rock müzik ya da Danny Brown, Death Grips gibi saçma sapan hip hop müzisyenleri. Bir noktadan sonra E HANİ DİSTORSİYON HANİ BLAST BEAT?????? tepkisi veriyorum Rachmaninoff dinlerken bile.
First Light’taki saksafon solosu ve o soloya doğru yol yapan elektro gitar şu hayatta duyduğum ve dinlemeye doyamadığım şeylerden biri.
Albüm genel olarak Camel’ın tarz değişikliğine ve duraklamaya girdiği albüm gibi görülebilir bir bakıma ama şahsen çok sevdiğim bir albüm. Ben Camel’ın bu smooth jazz havasına ayrı hastayım zaten. Çok boş şarkılar da yapmışlar bu dönemde ama yaptıkları da tam tadında olmuş.
21.08.2022
@Dysplasia, …doyamadığım ‘en güzel’ şeylerden biri diyecektim.
Metalin vurdusu kırdısından ziyade olay bence tamamen soundla alakalı, 70′li yıllarda yapılmış her şey iyi ya da kötü kulağıma büyülü geliyor. Modern Metal soundu başıma ağrılar sokuyor.
70′ler sounduna kulağınızı alıştırdığınız zaman da günümüz metal işleri hiç mi hiç kesmiyor maalesef.
Camel’e gelirsek harika bir grup, her dönemi güzel, ülkemizde de 2 konser verdiler ve harikaydılar.
Camel’ı akışta görmek güzel, elinize sağlık.
En sevdiğim prog rock grubu. Her dinleyişimde müziğindeki huzur ve masalsı hava alıp götürür başka başka yerlere. Yolun bir ucu hep Susam Sokağı’na çıkar. (:
Ta o yıllarda müzikal çıtayı arşa çıkarmak sonraki nesil gruplar için biraz haksızlık oluyor gibi gelir Camel ve benzeri birkaç grubu dinlerken.