Power metalin küçük görülme ve sevilmeme sebepleri çeşit çeşittir bildiğimiz gibi. Ejderhalar, kılıçlar, gökten inen melekler gibi konseptler bir yana; “victory”den “glory”den geçilmeyen şarkı sözleri diğer yana, power metali sevmeyen, küçümsemek isteyen biri için bahsedecek malzeme boldur. Her ne kadar power metal sevenler bunun türün genel öğesi olduğunu ve böyle kabul edilmesi gerektiğini söylese de, power metalin de kendisini eleştirmek isteyenlere koz verecek düzeyde tek tipleşmiş olduğu yadsınamaz bir gerçek.
Birbirinin aynısı melodiler ve bir öne çıkarlıkları olmayan vokallerle yıllarca aynı şeyi yapan yüzlerce grubun cirit attığı bu tür içerisinde, kalıpları kıranlar genelde tür içine farklı elementler katan, power metali “olaya bir de şu açıdan bakmaya ne dersiniz” şeklinde yorumlayan gruplar oluyor. Müziklerine başka pek bir grupta rastlanamayan bir atmosfer katan enfes LOST HORIZON, ya da power metali daha bir sertleştirip bu türe daha bir hırçın tarafından yaklaşan PERSUADER gibi gruplar, bir şekilde farklarını ortaya koyuyorlar.
Bu gruplardan biri de FALCONER. MITHOTYN‘in dağılmasının ardından Stefan Weinerhall tarafından kurulan FALCONER, kendi ismini taşıyan bu albümle, çıktığı dönemde adından epey söz ettirmişti. MITHOTYN’in Viking’sel müziğinin üstüne Mathias Blad’ın kendine özgü ses rengini ekleyen grup, bu vokal sayesinde, vokalleri sebebiyle power metal dinlemeyenlerce bile sevilmişti.
FALCONER müziği, içinden çıktığı MITHOTYN müziğinin tam anlamıyla bir yansıması aslında. Zaman zaman hard rock’a kayan rifler, orta ve üzeri bir tempo ve olabildiğine melodi. Ritim gitar ile solo gitarın tonlarının çok güzel ayarlanmış oluşu, grubun bu melodik yanını daha bir öne çıkarıyor ve üstüne Blad’ın o kendine özgü yorumu gelince, karşınıza gayet eğlenceli, dinlemesi zevkli bir müzik çıkıyor.
FALCONER melodilerinin kendilerini belli eden bir yapıları var genelde. Stefan Weinerhall’un MITHOTYN’de de sergilediği bu melodiler, iki gruba da aşinaysanız size Wienerhall elinden çıkma bir melodi dinlediğinizi ilk andan fark ettiriyor. Epik, dinamik, ve “Ortaçağ”sal.
“Falconer”da, FALCONER’ın klasikleri arasında sayabileceğimiz pek çok akılda kalıcı şarkıyla karşılaşıyoruz. Açılıştaki Upon the Grave of Guilt, nefis hard rock sosuyla sunulan Heresy in Disguise, giriş melodisiyle grubu en iyi özetleyen şarkılardan biri olan Mindtraveller, folk elementleriyle Ortaçağ havaları estiren ve FRP oyunlarının tavernalarını odamıza getiren A Quest for the Crown, hepsi birbirinden lezzetli, ufak çaplı epiklik barındıran şarkılar.
Grubun en iyi yanının, olayı melodi altına basit akorlar ve dakikalarca çift kros giden davullar olarak görmeyerek, bir hayli çeşitli ve birbirlerine benzemeyen şarkılar yazabilmesi olarak görüyorum. Bu noktada ritim gitarlar FALCONER müziğinin dinlenirlik süresini uzatan asıl enstrüman konumuna geçiyorlar, çünkü müzikteki tüm solo ve melodileri çıkarsanız dahi dinlenecek, altyapı olma göreviyle yetinmeyen, gerçek anlamda bir şey ifade eden rifler dinliyorsunuz. Elbet Mindtraveller gibi harika melodiler üzerinden yürüyen şarkılar da var, ancak olay hiçbir zaman çoğu stereotip power metal grubundaki “midi” dinliyormuş hissine dönüşmüyor. Bunda güçlü prodüksiyonun da katkısı var elbet. Aslen tiyatro oyunlarında şarkı söylerken Wienerhall tarafından keşfedilip teklif götürülen Mathias Blad’ın pamuk sesi ve yazılan akılda kalıcı vokal melodileriyle, “Falconer” pek çokları için grubun en iyi albümü olma özelliğini hâlâ koruyor.
Sonuç itibariyle “Falconer”, yaratıcı ve taze çıkışlar aranan bu tür içerisinde -bence- gayet başarılı, daha da önemlisi özgün bir albüm. Klasik heavy metali seviyor, ancak power metalden haz etmiyorsanız, “Falconer” ve FALCONER, türe olan bakış açınızı biraz olsun değiştirebilecek kapılardan biri olabilir.
Kadro Mathias Blad: Vokal, klavye
Stefan Weinerhall: Gitar, bas
Karsten Larsson: Davul
Şarkılar 1. Upon the Grave of Guilt
2. Heresy in Disguise
3. Wings of Serenity
4. A Quest for the Crown
5. Mindtraveller
6. Entering Eternity
7. Royal Galley
8. Substitutional World
9. Lord of the Blacksmiths
10. The Past Still Lives On
Bu grubun en fark yaratan elemanı vokalisti. Aynı zamanda aktörlük de yapan bu abi, tenor aralığından yüksek volümlü vokal yapmayan kendine özgü bir power vokalisti. Grubun en derli toplu albümü gerçekten de bu ilk albümü. Ama bana kalırsa grubun eksikliği pek hit şarkı yapamaması, ve gitaristin pek yaratıcı olmaması. Ortaçağ müziği teorilerinden beslenmesi güzel bir olay ama tabi. Grubun bence 2 tane hit parçası var, cidden metal antolojilerinde yer alabilecek kalitede. Birisi ikinci albümlerindeki The Clarion Call şarkısı, ikincisi ise son albümleri Among Beggars and Thieves’den Carnival of Disgust şarkısı.
yaw bu ne harikulade albümdür şu adamları ben neden daha önceden görmedim duymadım o nasıl bir vokaldir melodiler desen yıllardır kafamdaki melodiler ilk kez bir grup için neden brutal vokal yok demedim
Bu grubun en fark yaratan elemanı vokalisti. Aynı zamanda aktörlük de yapan bu abi, tenor aralığından yüksek volümlü vokal yapmayan kendine özgü bir power vokalisti. Grubun en derli toplu albümü gerçekten de bu ilk albümü. Ama bana kalırsa grubun eksikliği pek hit şarkı yapamaması, ve gitaristin pek yaratıcı olmaması. Ortaçağ müziği teorilerinden beslenmesi güzel bir olay ama tabi. Grubun bence 2 tane hit parçası var, cidden metal antolojilerinde yer alabilecek kalitede. Birisi ikinci albümlerindeki The Clarion Call şarkısı, ikincisi ise son albümleri Among Beggars and Thieves’den Carnival of Disgust şarkısı.
dinlemeyeli çok olmuş yahu. zamanında bunun muhabbetini yapmış mıydık seninle ahmet?
15.04.2010
@Ufuk, mümkündür ama ne konuştuk hatırlamıyorum.
yaw bu ne harikulade albümdür şu adamları ben neden daha önceden görmedim duymadım o nasıl bir vokaldir melodiler desen yıllardır kafamdaki melodiler ilk kez bir grup için neden brutal vokal yok demedim