“Teknik death metalin modern yüzü genel olarak bize hep birilerini andırıyor. FALLUJAH, RIVERS OF NIHIL, VIRVUM, THE ZENITH PASSAGE, CYTOTOXIN, THE FACELESS, ARCHSPIRE, SOREPTION, ARKAIK, VALE OF PNATH, INFERI, ABIOTIC, INANIMATE EXISTENCE, ALTERBEAST gibi gruplar ilginizi çekiyorsa EXOCRINE de çekecektir. Çok akılda kalıcı, aklınızı başınızdan alacak bir şey olmayabilir ancak tertemiz yazılıp kaydedilmiş, en ince detayına kadar uğraşılmış bir modern teknik death metal albümü dinlemek isterseniz “Maelstrom” bence akıllara gelmesi gereken bir çalışma.”
EXOCRINE’in olayını grubun bir önceki albümü “Maelstrom“un incelemesinin kapanış paragrafında gayet açık ve net ifade etmişim aslında. Şu an önümüzde beşinci EXOCRINE albümü var ve bu açıklamamın şu anda da gayet yeterli ve açıklayıcı olduğu kanısındayım.
Derinine inersek, EXOCRINE teknik death metali modern anlamda icra eden bir grup olarak olayı sürekli daha öteye taşımaya çalışan bir profil çiziyor. Şu ana kadar incelediğim iki albümüne ve “The Hybrid Suns”a baktığımda, adamların kendi çıtalarını daha yukarı taşımak adına canla başla didindiğini görüyorum.
Albüme adını veren ilk şarkıyı başlattığımız anda bizleri karşılayan sweep picking rüzgârı daha ilk andan EXOCRINE’in bu albümde kendini aşmaya çalıştığının bir göstergesi. Önceki albümlerinde de daima çalışkan bir profil çizen ve tembel şarkılar yazmayan grup, bu albüme ekstra bir anlam yüklemişçesine saldırıyor ilk saniyeden itibaren.
Bu durum dinleyicinin 35 dakika boyunca rehavete kapılmasını önlediği gibi, sağlı sollu saldırılarla kendisini sürekli bir aksiyonun içinde bulmasını da sağlıyor. Grubun müzisyenlik konusunda albümden albüme gelişmesinin yanı sıra bestecilik anlamında da ilerlediğini, kendini ciddi anlamda geliştirdiğini rahatlıkla görebiliyoruz.
Kullandıkları formüllere ve referanslarına baktığımızda EXOCRINE tam olarak “şunun muadili” denebilecek bir müzik yapmıyor. Ne var ki yer yer benzeştiği ya da tanıdık gelen fikirler kullandığı da oluyor. Bunlar arasından, THE FACELESS’ın “Autotheism“de kullandığı ve o albümün çıkışından itibaren sayısız grupta örneklerini duyduğum minik fikirleri, referansları, ilhamları “The Hybrid Suns”da da duyabiliyoruz. Ne var ki bu sadece bir çeşni görevi görüyor; EXOCRINE’in THE FACELESS’ın herhangi bir dönemiyle örtüştüğü falan yok.
Bir Unique Leader grubu olan EXOCRINE, şirketin teknik death metal özelinde geçmişle günümüzü buluşturan çizgisi açısından da mantıklı bir yerde duruyor. Sumerian Records’ın her çiçekten bal alan teknik/progresif/djent’imsi/melodik/her şeyli gruplarından sonra death metal çizgisini bir nebze kaydıran şirket için EXOCRINE ve benzeri gruplar hem türü cıvıtmayan hem de yeni nesli yakalayabilecek bir profil çiziyorlar ve bence bu yüzden değerliler.
Bu yazının giriş paragrafı, bir önceki albümün incelemesinde de olduğu gibi kapanış paragrafı olarak da kullanılabilir aslında. EXOCRINE kendini gerçekten de geliştiren bir grup ve yazdıkları şarkıların akılda kalıcılığı giderek artıyor. Çok üst düzey müzisyenlik elbet güzeldir ancak bunu altı dolu bestelerle desteklemediğiniz takdirde uzun ömürlü olması zorlaşır. EXOCRINE şarkılardaki fikirlerden prodüksiyona kadar her açıdan yükseliyor ve bana kalırsa kariyerinin şu ana kadarki kısmının en iyi albümünü yaratıyor. İlk paragrafta adını andığım gruplardan bir tanesini bile seviyorsanız dinlemeden geçmeyin. Bu trend, bu ivme devam ederse bir sonraki albümlerinin 8 ve üstü olmaması için hiçbir neden yok.