Black metal dünyasında neredeyse tamamen ruhani sebeplerle müzik yaptığını hissettiren birtakım gruplar var. Bunu bir adanmışlık, “trve’luk” kıstası olarak ortaya koymayacağım ama bazı grupların sıfır maddi getirisi olacağını bileseler dahi aynen yola devam etmeye çalışacaklarını hepimiz biliyoruz. Bu aralar PA’nın en çok konuşulan grubu olduğu için DEATHSPELL OMEGA’dan örnek verecek olursam, adamların ilk Bardo Methodology röportajındaki “Bu bir görev aşkı ve bu yüzden de saplantının da ötesinde bir şey” ifadesi gerçekten de öylesine söylenmiş bir şey değil.
Grubun Bardo Methodology’ye verdiği ve internette yayınlanmayan ikinci röportajında, karşılarına para kazanmalarını sağlayacak pek çok fırsat çıktığını ancak kendi değerlerine bağlı kalmanın verdiği tatmini daha değerli bulduklarından bunlarını hiçbirini değerlendirmediklerini ve bundan sıfır pişmanlık duyduklarını söylüyorlar.
Diğer yandan black metal dünyası, müzik de yaparım kariyer de diyen ve müziğini de çatır çatır yaparken beri yandan kendi logosunun olduğu iç çamaşır çıkarmaktan da geri durmayan gruplara da ev sahipliği yapıyor.
Bugün bu dengenin tam ortalarında duran ve bu işe atfettiği ruhaniliği büyük oranda samimi şekilde yansıtırken bir yandan da bunun profesyonel bir meslek olduğunu göz ardı etmeyen bir grupla, WATAIN’le beraberiz. WATAIN black metal dünyasının son çeyrek asırlık döneminin en önde gelen isimlerinden biri ve bu işi müthiş bir adanmışlıkla yaptıklarını da sonuna kadar hissettiren bir grup.
İstanbul konserleri öncesinde kuliste Erik Danielsson ile yapılan toplantı, sahneye keçi kafası çıkarmanın kendileri için ne anlama geldiğine ilişkin sözleri ve sahne kostümlerinin korkunç kokusu hâlâ aklımda (bu öyle bir kokuydu ki, MACHINE HEAD’den Rob Flynn bile YouTube kanalında Erik’le yaptığı röportajda bu konuyu sormuş ve “o ne kokudur birader” diye Erik’e takılmıştı).
“Sworn to the Dark” ve “Lawless Darkness” ile black metal dünyasının 2000 sonrasındaki en önemli gruplarından biri olarak gösterilen WATAIN, ilk dinlediğim andaki hayal kırıklığını bugün dahi unutmadığım 2013 çıkışlı “The Wild Hunt” ile bence bir çuval inciri berbat etmiş ve daha da fazla saygınlık kazanma, şampiyonluğunu ilan etme fırsatını elinin tersiyle itmişti. “The Wild Hunt” olması gereken şeyden o kadar uzaktı ki grup bunu anca 2018’de çıkardığı ve bence net şekilde o albümle kaybedilen albenisini ve hayranlarını geri kazanmak adına bilinçli şekilde sert ve tavizsiz tuttuğu “Trident Wolf Eclipse” ile tersine çevirmeye çalışmıştı. Bu tavizsizlik gayreti beraberinde WATAIN standartlarına göre biraz lineer bir albüm yaratmışsa da ben “Trident Wolf Eclipse”in hâlâ çok iyi bir black metal albümü olduğunu düşünüyor, çok iyi bir WATAIN albümü olmasından ziyade çok iyi bir black metal albümü olarak görüyorum.
İşte bu noktada WATAIN yine bir yol ayrımına, yine verilmesi gereken önemli bir karar aşamasına gelmişti. “Trident Wolf Eclipse”in yolundan gidilmesi, daha da sertleşmesi anlamsız olacağından ve muhtemelen tekdüze bir sonuç ortaya çıkaracağından grubun geçmişine dair her şeyi kucaklaması ve bir “WATAIN potpurisi” çıkarması en mantıklısı görünüyordu. Gruplar buna bazen başvururlar. Kariyerlerinin belli bir noktasında gidecekleri bir sonraki hedef konusunda tam bir karar veremeyen gruplar, hele bir de radikal bir sound değişikliği planlamıyor ve bu doğrultuda bir geçiş albümü çıkarmayı düşünmüyorlarsa, çareyi o zamana kadar yaptıkları her şeyden biraz biraz barındıran bir “İşte biz!” albümü çıkarmakta bulurlar. Bu albümler yeni bir vizyon ortaya koymadıklarından genelde başyapıt olmazlar, ancak neredeyse her zaman ortalamanın üstü, iyi veya en azından çok da şikâyet edilemeyecek işler olarak görülürler. Misal AMORPHIS son 2834 albümdür falan büyük oranda bunu yapıyor.
“Geçmişten günümüze WATAIN” olarak yorumlayabileceğimiz yeni WATAIN albümü de bu tarz bir yaklaşımın ön plana çıkarıldığı bir çalışma olarak göze çarpıyor. Erik, albümle ilgili röportajlarda albüm ismindeki iki ana kelimenin, yani “agony” (ızdırap, acı, çile) ve “ecstacy” (coşku, kendinden geçme, zevk) kelimelerinin WATAIN’in bugüne kadarki yolculuğunu ifade ettiğini söylüyor. Bir tarafta grubu bugünlere getirmek için verilen onca emek, uğraş, sıkıntı ve bir dolu olumsuz duygu ve karşılığında grubun dinleyicilerinden, kitlesinden aldığı manevi tatmin; birer ayin gözüyle baktıkları konserlerinde hissettikleri yoğun maneviyat ve haz…
İşte bu yüzden “The Agony & Ecstasy of Watain” adını alan albüm, iki paragraf üstte bahsettiğim “tehlike anında camı kırınız” ya da “ne yöne gideceğinize karar veremediğiniz anda retrospektife sarılınız” olayını sonuna kadar yansıtan bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Albümü dinlerken ilk dört albümde duyduğumuz şeylerin benzerlerinden ekmek yenmeye çalışıldığına tanık olmuyoruz elbet, lakin genel olarak “WATAIN ne yapar?”, “WATAIN beste yaparken ne tür fikirlerden yararlanır?” gibi sorulara verilecek cevapların her birini teker teker bulabiliyoruz. Burada gruba haksızlık etmek de istemem. WATAIN 2000 sonrası black metalin gerçekten de en önemli oluşumlarından biri ve “The Agony & Ecstasy of Watain”de de hiçbir şekilde sulandırılmış, kolaya kaçılmış bir kendi kendinin taklidi olma durumu yok. Ne var ki albümdeki fikirler, büyük oranda, yeni kapılar aralamaya cesaret etmektense cepteki -çekiciliğini hâlâ koruyan- karanlıkların kullanılması şeklinde vuku buluyor.
Albümde bildiğimiz WATAIN sound’unun ve karakterinin kırıldığına tanık olduğumuz şarkılara gelince, bunların başında Erik’in pek bir sevdiği gotik müzik etkisinin görüldüğü “We Remain” geliyor. Bana “The Wild Hunt” zamanlarını hatırlattığı için çok ısınamadığım bu şarkının yanı sıra, WATAIN’in damar tarafını yansıtan; DISSECTION’vari bir melodik death metal havasını da ortamlara sunan “Before the Cataclysm” de “The Agony & Ecstasy of Watain”deki diğer şarkılardan ayrı duran yapıtlardan biri. Aynı şekilde “Serimosa” da en azından farklı yapısıyla WATAIN adına olumlu bir adım diye düşünüyorum. Bence grup bu şarkıdaki formülü kullanarak ileride “daha iyi Serimosa’lar” yapacaktır. “The Somberlain”den fırlamış gibi duran “Leper’s Grace” ve “Casus Luciferi”lere kadar giden “The Howling” gibi şarkılarla albümün flashback dozu ayarlansa da hit şarkı, klasikleşecek WATAIN rifi, unutulmaz melodi noktasında albümde bir “Underneath the Cenotaph” veya “Malfeitor” olmadığı da ortada. Epik bir yaklaşım benimsenmediğinden ve albümün fazla bir ruhani tarafı olmadığından “Waters of Ain”lerden falan bahsetmiyorum bile.
Geliştirilebilecek fikirler açısından geleceğe ışık tutan anlar barındıran “Serimosa”dan aldığım olumlu hisler, şarkı olarak beğensem de fikir bazında yerinde sayan “Funeral Winter” gibi bir şarkıda biraz frenlemek durumunda kalıyor. Şarkının 30. saniyesinde duyulan ve WATAIN’in lead gitarlarında sık sık kullandığı seri hammer on-pull off’lar olmasa, “Funeral Winter”ı bir WATAIN şarkısı yapan neredeyse hiçbir şey olmadığını düşünüyorum. Şarkının girişindeki tremolo rifin melodisi bile “black metal tremolo riff melody generator”dan çıkmışçasına standart ve jenerik. Kötü mü değil. Ama bu kadar. Bence bu kadarı WATAIN’e yetmemeli.
Son şarkıya geldiğimde de içimde az da olsa kötü bir his yoktu desem yalan olur. Albümün en uzun şarkısını sona koymak genelde o şarkıya ekstra bir anlam yüklenildiğini ifade eder ve bir epiklik, etkili bir kapanış görevi yüklendiğini hissettirir. “Septentrion” iyi bir şarkı ve iyi bir kapanış şarkısı olsa da belki de “Mortem Sibi Consciscere”, “Casus Luciferi”, “Stellarvore” ve “Waters of Ain”lerle şımartıldığımızdan (“Holocaust Dawn”, hadi sen de gel tamam) “Septentrion”u biraz uysal ve tahmin edilebilir buldum. Sonundaki “Ride free, fare far, drink deep, die hard. As long as this fire burns wild in my heart I shall fight for our freedom, my friend. And strive to arrive with my fist held high at the starlit gates of the end” sözlerini de aynı şekilde biraz çiğ ve kolaya kaçan mahiyette buldum. Tabii ki bunlar tamamen kişisel görüşler, beğenen de istediği gibi hastası olabilir.
Tüm bunları kutsal bir kadehe koyup çalkaladığımda karşıma çıkan şey WATAIN’in “Trident Wolf Eclipse”ten sonraki turne/konser döngüsünü rahatça aşmasını sağlayacak, gayet makul şarkılar içeren bir albüm yaptığı yönünde. Şahsen “The Agony & Ecstasy of Watain”den manevi, ruhani herhangi bir şey alabildiğimi söyleyemem. Black metalin, uyandırdığında dinleyiciye çok farklı tatminler yaşatan o eşsiz karanlığına albümün genelinde pek kapılamadım, bu yüzden de “The Agony & Ecstasy of Watain” benim için özel bir albüm olacağını söyleyemem. Ne var ki albümün ortalamanın üstünde, gayet iyi bir black metal albümü olduğu da bence çok da tartışılacak bir konu değil. WATAIN kendi tarzında çok üst düzey bir grup ve varsayılan olarak zaten iyi şarkılar yazıyor. Bu yüzden “The Agony & Ecstasy of Watain”e kendi içimde geçer not veriyor, ancak şu şerhi de düşüyorum: WATAIN’in az önce bahsettiğim “dinleyiciye çok farklı tatminler yaşatan o eşsiz karanlığını” gerçek anlamda son kez uyandırmasından bu yana 12 yıl ve 3 albüm geçti. 15 yıllık bir WATAIN dinleyicisi olarak “Waters of Ain”in son dizesi olan “Towards the setting sun at the end of the world”den bu yana WATAIN’le sarsıldığımı, içimin titrediğini hatırlamıyorum. “Trident Wolf Eclipse” bence gayet iyiydi, bu albüm de öyle, ama bir kez daha tekrarlayacak olursam, bence bu kadarı WATAIN’e yetmemeli. Bence bir sonraki WATAIN albümü grup adına çok ama çok önemli olacak. Umarım o zamana kadar tüm ilham güçlerini toplamış olurlar ve bizi sadece beğeni ve takdirle yetinmeyecek, kendilerine yeniden hayran bırakacak bir şeyler sunarlar.
Not: Bu yazı sitemiz takipçilerinden olan ve tam bir yıl önce kaybettiğimiz sevgili dostumuz Kaan Ünal’a adanmıştır.
Kadro E. Danielsson: Vokal, besteler, sözler
P. Forsberg: Gitar, besteler
H. Jonsson: Besteler
Konuk:
H. Eriksson. Gitar
A. Lillo: Bas
E. Forcas: Davul
Farida Lemouchi: Vokal (8)
Gottfrid Åhman: Lead gitar (8)
Şarkılar 01. Ecstasies In Night Infinite
02. The Howling
03. Serimosa
04. Black Cunt
05. Leper's Grace
06. Not Sun Nor Man Nor God
07. Before The Cataclysm
08. We Remain
09. Funeral Winter
10. Septentrion
Ben biraz daha iyi bir albüm bekliyordum ama bunun da gideri var, böyle olsa da olur. The Howling bu senenin net en iyi şarkılarından biri.
Melodi bakımından tamamıyla bir tatminkarlık söz konusu değil ama konu Watain olunca albüm adına var olan her şey ister istemez bir üst noktaya çıkıyor.
Kritikte de dendiği gibi ” Ne var ki ortalamanın üstünde, gayet iyi bir black metal albümü olduğu da bence çok da tartışılacak bir konu değil. WATAIN kendi tarzında çok üst düzey bir grup ve varsayılan olarak zaten iyi şarkılar yazıyor. Bu yüzden “The Agony & Ecstasy of Watain”e kendi içimde geçer not veriyorum” şeklinde bir albüm.
Şimdilik 7,5/10 fakat başka Black metal albümleriyle kıyaslarsak 8/10.
The Wild Hunt öncesi Watain’in albüm çıkarmasını geçtim, grupla ilgili herhangi bir haber çıksa dahi yorum kısmını yıkarlardı. Artık Deathspell Omega’nın veya Polonyalı/İzlandalı bir black metal grubunun 10′da 1′i kadar umursanmaması enteresan.
The Wild Hunt guzel olmasina ragmen bir Lawless Darkness degildir. Watainin eski albumleri daha guzeldi. Artik Selimin olmamasindan mi Sethin gruptan atilmasindan mi bilmiyorum ancak o eski ruh yok.
We Remain parcasi guzel The Mounth guzel is cikarmis ancak Waters of Aindeki Selimin solosunun yerini tutmuyor.
Ayrica son 2 albumudeki mixi pek begenmedim. Lawless Darknessdeki, Casus Luciferideki gibi tonlari ariyorum.
Bu mixler bilerek oyle yapiliyor farkindayim ancak insan eski tonlari istiyor.
Ayrica Watain artik cok taninir oldu onceden underground takilirken daha iyiydi.
Grammy odulu almasi cok kotu oldu keza Ghost BC de oyle. Ayrica Season of Mist bile artik cok populer olurken Nuclear Blast Recordsa gecmesi de kotu oldu.
Black metal underground olmali.
Heleki WATAIN Istanbul konseri sonrasi etraf poserlarla doldu.
Daha 2015 yilinda ilk Watain tshirtimi giyerken kendimi elit hissederdim. Benim gibi gercekten Watain dinleyen gercekten Dissection dinleyen gercekten Devils Blood dinleyen insan yok gibi.
Millet zaten Ingilizce bile bilmiyor.
Aytica WAtain cok goze batmaya basladi bu kadar goz onunde olmamali Erik de herkesle roportaj veriyor bunu yapmamali. Zaten Wataini merak eden Opus Diaboliyi izler Liber Azerateyi okur.
Beklentilerimi yeterince karşılayan bir Watain albümü oldu. Ha budan daha iyisi gelir mi? Bu hayvan herifler isterlerse yaparlar ama işte isterlerse :D
The Howling ve Before the Cataclysm hâlâ aktif olarak dinlediğim, aklıma gelen parçalar. Özellikle The Howling’in muazzam bir parça olduğunu düşünüyorum. Sonra bu 2 parça bitiyor, Lawless Darkness’a geçiyorum. Toplamda 1,5 saat her şey iptal.
Ben biraz daha iyi bir albüm bekliyordum ama bunun da gideri var, böyle olsa da olur. The Howling bu senenin net en iyi şarkılarından biri.
Melodi bakımından tamamıyla bir tatminkarlık söz konusu değil ama konu Watain olunca albüm adına var olan her şey ister istemez bir üst noktaya çıkıyor.
Kritikte de dendiği gibi ” Ne var ki ortalamanın üstünde, gayet iyi bir black metal albümü olduğu da bence çok da tartışılacak bir konu değil. WATAIN kendi tarzında çok üst düzey bir grup ve varsayılan olarak zaten iyi şarkılar yazıyor. Bu yüzden “The Agony & Ecstasy of Watain”e kendi içimde geçer not veriyorum” şeklinde bir albüm.
Şimdilik 7,5/10 fakat başka Black metal albümleriyle kıyaslarsak 8/10.
Notum 7,5/10. Beklentim daha büyüktü. The Howling mükemmel şarkı, çıktığından beri dinliyorum. 8′lik bir albüm değil o yüzden 7 basıyorum.
The Wild Hunt öncesi Watain’in albüm çıkarmasını geçtim, grupla ilgili herhangi bir haber çıksa dahi yorum kısmını yıkarlardı. Artık Deathspell Omega’nın veya Polonyalı/İzlandalı bir black metal grubunun 10′da 1′i kadar umursanmaması enteresan.
08.05.2022
@ismail vilehand,
The Wild Hunt guzel olmasina ragmen bir Lawless Darkness degildir. Watainin eski albumleri daha guzeldi. Artik Selimin olmamasindan mi Sethin gruptan atilmasindan mi bilmiyorum ancak o eski ruh yok.
We Remain parcasi guzel The Mounth guzel is cikarmis ancak Waters of Aindeki Selimin solosunun yerini tutmuyor.
Ayrica son 2 albumudeki mixi pek begenmedim. Lawless Darknessdeki, Casus Luciferideki gibi tonlari ariyorum.
Bu mixler bilerek oyle yapiliyor farkindayim ancak insan eski tonlari istiyor.
Ayrica Watain artik cok taninir oldu onceden underground takilirken daha iyiydi.
Grammy odulu almasi cok kotu oldu keza Ghost BC de oyle. Ayrica Season of Mist bile artik cok populer olurken Nuclear Blast Recordsa gecmesi de kotu oldu.
Black metal underground olmali.
Heleki WATAIN Istanbul konseri sonrasi etraf poserlarla doldu.
Daha 2015 yilinda ilk Watain tshirtimi giyerken kendimi elit hissederdim. Benim gibi gercekten Watain dinleyen gercekten Dissection dinleyen gercekten Devils Blood dinleyen insan yok gibi.
Millet zaten Ingilizce bile bilmiyor.
Aytica WAtain cok goze batmaya basladi bu kadar goz onunde olmamali Erik de herkesle roportaj veriyor bunu yapmamali. Zaten Wataini merak eden Opus Diaboliyi izler Liber Azerateyi okur.
Beklediğim gibi bir albüm oldu. Ben yeterli ölçüde memnun kaldım. Favori parçam Before The Cataclysm oldu. Günde 1 doz alıyorum
Beklentilerimi yeterince karşılayan bir Watain albümü oldu. Ha budan daha iyisi gelir mi? Bu hayvan herifler isterlerse yaparlar ama işte isterlerse :D
Pazar kahvaltısında eşlikçim oldu bugün bu albüm. Çıktığı dönemde fena halde güme gittiğini düşünüyorum. Hail Watain!
The Howling ve Before the Cataclysm hâlâ aktif olarak dinlediğim, aklıma gelen parçalar. Özellikle The Howling’in muazzam bir parça olduğunu düşünüyorum. Sonra bu 2 parça bitiyor, Lawless Darkness’a geçiyorum. Toplamda 1,5 saat her şey iptal.
23.07.2024
@P L A G U E, Howling kesinlikle inanılmaz bir şarkı. Performans geçici klas kalıcı lafının Watain için karşılığı.