Yaşı ilerleyip de Satanist, okült temalı müzik yapan müzisyenler ve gruplar bana ekstra çekici geliyor. Normalde tası tarağı toplamaya yaklaşacağını, kendini inanç dünyasına, huzura vereceğini düşündüğünüz adamların 60’lı yaşlara geldiklerin full blasfemik takılmaları bence süper olay.
1977 yılında Patrick Elkins tarafından kurulan SATAN’S HOST “Metal from Hell”i çıkardıktan sonra büyük oranda sessizliğe gömülmüş ve doksanların ikinci yarısındaki 2 EP’nin ardından ikinci albümü “Archidoxes of Evil”ı ta 2000 yılında çıkarabilmişti. Grup 29 Nisan’da 7 yıllık arayı noktalayıp yeni albümü “This Legacy Will Never Die”ı çıkaracağından ben de nasıl olduysa henüz PA’da yer almamış olan SATAN’S HOST’u bu sayfalara taşıyayım, yeni albüm öncesi bir hazırlık, bilmeyenlere de tanıtım yapayım dedim.
Kariyerine heavy metal yaparak başlayan grup yıllar içerisinde black/death metale de dokunmuş ve akabinde esas kimliğini, lezzetini bulduğu blackened heavy/power metal içerisinde konuşlanmıştı. SATAN’S HOST’un en önemli özelliklerinin başında grubun iflah olmaz bir şeytancılık, okültizm peşinde koşması geliyor. Ne var ki bunu misal Paul Ledney önderliğinde pislik saçan PROFANATICA gibi tamamen karanlık ve leşlik içinden değil, heavy metal ve power metalin dinamik ve güçlü kimliği altında yapıyorlar.
JAG PANZER’la da harikalar yaratan Harry Conklin’in vokalleri etrafında şekillenen müzik, Conklin’in ateş gibi yanan ses rengi ve vokal karakteri sayesinde en tepelere çıkıyor, SATAN’S HOST’un büyük oranda eşsiz bir şeye dönüşmesini sağlıyor.
Metal dünyasında farklı ruh hâllerini ses renkleriyle ve yorumlarıyla yansıtmayı başaran vokalistler vardır. Warrel Dane’in sesinden şizofreniyi, deliliği, bir diğerinden isyanı, bir başkasından bilgeliği alabilirsiniz. Conklin bunların tümünü bir arada yapabilen ve bu sayede söylediği albümün dramatik tarafını acayip düzeyde güçlendiren bir vokalist. Sadece “Before the Flame”i dinlediğinizde bile adamın şarkının farklı yerlerine nasıl farklı ruh hâlleri kattığını rahatlıkla duyabilirsiniz.
Sadece power metal vokali yapmaması ve harsh vokallerden tutun da konuşmalı vokallere kadar çok geniş bir spektruma yayılabilmesi, söylediği diğer tüm albümler gibi “By the Hands of the Devil”ın da özel bir atmosfer kazanmasını sağlıyor. Kendisinin vokallerine benzer yapıdaki vokalleri SANCTUARY, NEVERMORE ve COMMNIC gibi benzer anlayışlı vokalistler içeren grupların albümlerinde de duymanız mümkün, lakin belki de hiçbiri işi Conklin kadar kişisel gövde gösterisine dökmüyor.
Yetişkin Satanizmi demiştim, oradan devam edeyim. Şeytan temasının içinde barındırdığı güç, korku, kötülük gibi kavramlardan dolayı bu temadan bahseden sanatçıların genelinde yine güçlü, korku dolu, kötülük fışkıran, kısacası şok unsurunun öne çıktığı bir yaklaşımla sanat icra ettiğini görüyoruz ve doğal olarak bu da olabildiğince ekstremleşmeyi beraberinde getiriyor. Bu da Şeytan temalı, Satanizm eksenindeki grupların black metal, death metal çerçevesinde yoğunlaşmasını sağlıyor. SATAN’S HOST ise olaya daha klasik bir pencereden yaklaşarak son derece kötücül, habis bir heavy metal/power metal anlayışı ortaya koyuyor. Rifler, vokaller dinleyiciye asfalt kokusunu, motosiklet sesini, motorun ateşlenmesini değil, ölümün kokusunu, günahkârların yakarışlarını, cehennemin alevlerini hatırlatıyor.
Bu sayede SATAN’S HOST son derece kendine has bir yerde konumlanıyor. Blackened power metal yapmaları yeterince ilginç değilmiş gibi bunu bir de son derece zengin altyapılı bir temayla, yaptığı işe sonuna kadar inanmış bir grup izlenimiyle sunuyorlar. Karanlık temaların black metal soslu heavy metal/power metal anlayışıyla yansıtılmasına tanık olmak istiyorsanız, “By the Hands of the Devil” bunu yapabileceğiniz en iyi yerlerden biri.
Kadro Harry "The Tyrant" Conklin: Vokal
Patrick Evil: Gitar
Marcus Garcia: Bas
Anthony Lopez: Davul
Şarkılar 1. By the Hands of the Devil
2. Shades of the Unlight
3. Demontia
4. Before the Flame
5. Bleeding Hearts of the Damned
6. Black Hilted Knife
7. Revival
8. Fallen Angel
9. Inferior Worlds
10. Norwegian Wood (THE BEATLES cover'ı)
2013 dolaylarında tesadüfen denk geldiğim ve dinlediğim anda beni dumura uğratan bir albümdü “By the Hands of the Devil”. Bir “Jag Panzer” fanı olarak, anlık tahminde bulunmuş olsam da vokalde Harry Conklin ismini görünce ayrı bir şoka uğramıştım. Bu cidden bambaşka bir seviye.
-”Rifler, vokaller dinleyiciye asfalt kokusunu, motosiklet sesini, motorun ateşlenmesini değil, ölümün kokusunu, günahkârların yakarışlarını, cehennemin alevlerini hatırlatıyor.”-
Olayın özeti niteliğinde bir cümle olmuş. Bazı eserler teknik açıdan çok yönlü de olsa, uçup kaçsa da “sağlammış” der ve geçilir. Ancak her ne kadar inançlı bir olmasam da bu albümü tepeden tırnağa, iliklerime kadar hissediyorum. Bu nedenle basit, yavan ya da özenti bir “Şeytan Güzellemesi’nin – Cehennem’e Övgünün” bir hayli ötesinde olduğunu düşünmekteyim.
Buna çok benzer hisleri yalnızca Mercyful Fate’in “Don’t Break the Oath” ve “Melissa” albümlerini dinlerken yaşamıştım.
Üşenmesem, belirli aralıklarla Odraza’cı Chuck gibi gelip öveceğim; P L A U G E gibi içki playlistine kafadan sokacağım türden bir çalışma.
Bu yazdıklarımın birçoğunuza abartı gibi geleceğini biliyorum; fakat hayatımda bir iz bırakmış, kıyıda köşede kalmış bu eseri -biraz- abartmak zorundaydım.
Bu arada kritiği keyifle okudum, emeğinize sağlık.
2013 dolaylarında tesadüfen denk geldiğim ve dinlediğim anda beni dumura uğratan bir albümdü “By the Hands of the Devil”. Bir “Jag Panzer” fanı olarak, anlık tahminde bulunmuş olsam da vokalde Harry Conklin ismini görünce ayrı bir şoka uğramıştım. Bu cidden bambaşka bir seviye.
-”Rifler, vokaller dinleyiciye asfalt kokusunu, motosiklet sesini, motorun ateşlenmesini değil, ölümün kokusunu, günahkârların yakarışlarını, cehennemin alevlerini hatırlatıyor.”-
Olayın özeti niteliğinde bir cümle olmuş. Bazı eserler teknik açıdan çok yönlü de olsa, uçup kaçsa da “sağlammış” der ve geçilir. Ancak her ne kadar inançlı bir olmasam da bu albümü tepeden tırnağa, iliklerime kadar hissediyorum. Bu nedenle basit, yavan ya da özenti bir “Şeytan Güzellemesi’nin – Cehennem’e Övgünün” bir hayli ötesinde olduğunu düşünmekteyim.
Buna çok benzer hisleri yalnızca Mercyful Fate’in “Don’t Break the Oath” ve “Melissa” albümlerini dinlerken yaşamıştım.
Üşenmesem, belirli aralıklarla Odraza’cı Chuck gibi gelip öveceğim; P L A U G E gibi içki playlistine kafadan sokacağım türden bir çalışma.
Bu yazdıklarımın birçoğunuza abartı gibi geleceğini biliyorum; fakat hayatımda bir iz bırakmış, kıyıda köşede kalmış bu eseri -biraz- abartmak zorundaydım.
Bu arada kritiği keyifle okudum, emeğinize sağlık.
FFO: Jag Panzer, Mercyful Fate, Sanctuary, Grim Reaper
Before the Flame’in nakaratı kalp ben.