Son haftalarda çeşitli sebeplerden inceleme yazmak için vakit bulamıyorum. İçerisinde bir miktar yoğunluk ve belki bir miktar da yılın sonuna gelme rehaveti var. Önceki yıllarda yıl sonuna geldiğimizde o yıl çıkan ve henüz incelemediğimiz albümleri yetiştirmek için manyakça bir çaba içerisine girer, gerekirse son birkaç hafta günde ikişer inceleme yayınlayarak yılı eksiksiz kapatmaya çalışırdık. Zaman içerisinde, her gün sayısız miktarda iyi albüm çıkıyor olmasının kazandırdığı farkındalıkla bu tarz bir meydan okumaya, mücadeleye girmenin çok da anlamlı olmadığını gördüm ve her şeyi oluruna, doğal akışına bırakmaya karar verdim. Sitemiz takipçileri ve Oğuz sağ olsun, zaten sitede yer alması gereken albümlerin çok büyük bir kısmına da yer veriyoruz, eksik gedik bırakmamaya çalışıyoruz.
Ben de bu hafta öncesine kadar son 3 haftada anca 3 inceleme yazabilmiş bir insan olarak, önümde yazılmayı bekleyen albümler arasından ilk olarak IN MOURNING’in yeni albümü “The Bleeding Veil”i seçtim. Bir an için “önce VOLBEAT’i veya FUNERAL MIST”i mi yazsam acaba” diye düşündüysem de kendimi IN MOURNING’in güvenli ellerine teslim etmeyi tercih ettim ve işte buradayız.
İsveç piyasasının istikrarlı ve her zaman belli bir seviyenin üstündeki gruplarından IN MOURNING’in yeni albüm çıkarması, kontrastlarla dolu ve içinde pek çok unsur barındıran bir metal albümü dinleyeceğimiz anlamına geliyor. Bu “Shrouded Divine”da da böyleydi, grubun belki de adını en çok duyurduğu işi olan “The Weight of Oceans”da da böyleydi, bazı açılardan eleştirdiğim bir önceki albüm “Garden of Storms”da da böyleydi.
Yeni albüm “The Bleeding Veil” aslında biraz sessiz sedasız çıktı piyasaya. Önceki üç albümünde Spinefarm ve Agonia gibi ortalamanın üstü büyüklükte firmalarla çalışan grubun bu albüm öncesinde Agonia’yla olan sözleşmesinin bitmesi ve şu an itibarıyla sadece IN MOURNING’i bünyesinde barındıran Dalapop adlı minicik şirketten çıkmış olmaları belki de bunda etkili olabilir. Şirket vurgusunu yapma sebebim, “The Bleeding Veil”in IN MOURNING adına gayet olumlu bir adım olduğunu; bu yüzden de daha fazla promosyonunun yapılması gerektiğini düşünmem.
Albüme baktığımda “Garden of Storms”daki eleştirilerimin büyük oranda giderildiğini görüyorum. O albümün incelemesindeki temel eleştiri noktam şu şekildeydi:
““Garden of Stroms”a yönelik genel eleştirim ise albümün duygu yaşatma konusunda çoğu zaman aralarda kalması. Yeri gelince hüzünlü bir şey dinliyorsunuz ama mahvolmuyorsunuz; gaz bir şey dinliyorsunuz ama etrafı kırıp dökme isteği duymuyorsunuz. Rifler ve melodiler güzeller ama unutulmaz değiller. Albüm anlık parlamalar ve genelin iyi olması sayesinde yırtıyor ve ortalamanın üstüne çıktığı anda da oraya demir atıyor, daha ilerisine gitmiyor. Bu yüzden şahsen albümü dinlerken hayran kalmadan ziyade takdir etme noktasında duruyorum ve bu da ancak bir yere kadar övebilmeme neden oluyor.”
“The Bleeding Veil”de daha konsantre olmuş, daha iyi odaklanmış ve daha rafine fikirlerle hedefi daha net vuran bir IN MOURNING görüyoruz. Rif yazımındaki OPETH etkisi biraz daha ön planda ve “Still Life” ile “Blackwater Park”taki OPETH’i seven dinleyicilerin benzer motifler bulabileceği pek çok an, pek çok düzenleme var. Misal “Thornwalker”da çok net, %100’e yaklaşan “gerçek OPETH” karakteri var. Yine bir önceki kritikte adını andığım referans gruplardan BE’LAKOR’un son albümü “Coherence”la tartıya koyduğumda, “The Bleeding Veil”in tartışmasız şekilde daha ne yaptığını bilir bir çalışma olduğunu düşünüyorum, düşünmeyi de geçip görüyorum.
Albümün sürükleyici ve değişken olmasını sağlayan başlıca kalemlerden olan vokallere baktığımızda çok değişken ve çok boyutlu bir karakter görüyoruz. Tobias Netzell ve Björn Pettersson daha ilk iki şarkıdan bize pek çok farklı vokal karakterini başarıyla sunuyor. Yeri geliyor “At the Behest of Night”ın muhtelif yerlerindeki gibi “Faith Divides Us – Death Unites Us”taki Nick Holmes’e benzer, yer yer -aynı pamuksulukta olmamakla birlikte- “Alternative 4” dönemi Vincent Cavanagh benzeri vokaller duyarken; harsh vokallerde ise özellikle BURST’ü anımsatan, akıllara “Origo”ları, “Lazarus Bird”leri getiren Linus Jägerskog’vari haykırışlar duyuyoruz. Bu haykırışların yer yer kükreyen bir güç gösterisi, yer yer de yürek yakan bir karakterde yapılmış olması “The Bleeding Veil”in vokal zenginliğini artıran unsurlar arasında.
Genele baktığımda da albümün bütünsel zenginlini artıran pek çok şey olduğunu görüyorum. Grup sakin kısımlarla ateşli kısımların dengesini gayet iyi ayarlamış ve melodik noktalarla agresif yardırmaları albümün dinamizmini besleyecek şekilde düzenlemiş. IN MOURNING müziğinin akılda kalıcılık noktasında hâlâ gelişmeye açık olduğunu düşünsem de buna fazla takılmıyorum. Grup progresif melodik death metal diyebileceğimiz müziği içerisinde başarıya ulaşan pek çok fikir sunuyor ve bence kariyerinin en iyi albümlerinden birini sunarak 2021’in ipi ön sıralarda göğüsleyen grupları arasına adını yazdırıyor.
Sitede In Mourning’i en çok seven ben olabilirim. Yaklaşık 13 yaşından beri -yani 21 senedir- metal müzik dinleyicisiyim ve bu zehir kanıma Opeth ve Dark Tranquillity ile girdiğinden midir bilmiyorum progresif ve melodik death metalden vazgeçemiyorum. Opeth’in son albümleri de malum olunca bu grup benim yeni ‘Opeth’ im gibi bir nevi. O yüzden kritiğe sonuna kadar katılıyorum.
Fazla söze gerek yok, muhteşem bir albüm bu. 7 şarkının tamamı da çok çok iyi. Daha ne desem bilemiyorum. Yılın benim için en iyi 5 albümünden birisi. 9/10
Albümde gerçekten bir çok gruptan esintiler var ama genel olarak ne yapmak istedikleri net belli. Gayet olgun bir çalışma olmuş grup adına, özellikle clean vokaller çok dozunda ve yerinde kullanılmış. Şarkı yazımları zaten her zaman olduğu gibi bildiğimiz İn Mourning seviyesinde akıcı, kulağa hoş gelen melodilerle dolu.
Benim tek sorunum neden bu albümün Agonia’dan sonra bir anda Dalarna bölgesinden çıkan gruplara yardım etme üzerine kurulmuş “Dalapop” gibi küçük bir şirketten çıkması oldu açıkcası. Saçmasapan grupların büyük şirketlerle anlaşmalar imzaladığı bir zamanda neden böyle bir grup kendine şirket bulamıyor anlam veremiyorum. Belki de şartları kendileri kabul etmiyordur ya da büyük şirketlerin anlaşmaları onlara ağır geliyordur, orasını bilemem. Ancak “In Mourning” gibi bir grup Century Media, Napalm Records gibi melodic death gruplarıyla haşır neşir olmuş şirketlerin bünyesinde şimdikinden çok daha fazla dinleyiciye ulaşır.
Gülen elemanlar O_o
Bu grup kadar çizgisini koruyup, her albüm güzel iş çıkaran ve büyüyemeyen başka grup bilmiyorum. Niye patlamıyor bunlar, çok güzel müzik yapıyorlar?
24.12.2021
Sitede In Mourning’i en çok seven ben olabilirim. Yaklaşık 13 yaşından beri -yani 21 senedir- metal müzik dinleyicisiyim ve bu zehir kanıma Opeth ve Dark Tranquillity ile girdiğinden midir bilmiyorum progresif ve melodik death metalden vazgeçemiyorum. Opeth’in son albümleri de malum olunca bu grup benim yeni ‘Opeth’ im gibi bir nevi. O yüzden kritiğe sonuna kadar katılıyorum.
Fazla söze gerek yok, muhteşem bir albüm bu. 7 şarkının tamamı da çok çok iyi. Daha ne desem bilemiyorum. Yılın benim için en iyi 5 albümünden birisi. 9/10
Debuttan bu yana en iyi albümleri. Baya beğendim.
Albümde gerçekten bir çok gruptan esintiler var ama genel olarak ne yapmak istedikleri net belli. Gayet olgun bir çalışma olmuş grup adına, özellikle clean vokaller çok dozunda ve yerinde kullanılmış. Şarkı yazımları zaten her zaman olduğu gibi bildiğimiz İn Mourning seviyesinde akıcı, kulağa hoş gelen melodilerle dolu.
Benim tek sorunum neden bu albümün Agonia’dan sonra bir anda Dalarna bölgesinden çıkan gruplara yardım etme üzerine kurulmuş “Dalapop” gibi küçük bir şirketten çıkması oldu açıkcası. Saçmasapan grupların büyük şirketlerle anlaşmalar imzaladığı bir zamanda neden böyle bir grup kendine şirket bulamıyor anlam veremiyorum. Belki de şartları kendileri kabul etmiyordur ya da büyük şirketlerin anlaşmaları onlara ağır geliyordur, orasını bilemem. Ancak “In Mourning” gibi bir grup Century Media, Napalm Records gibi melodic death gruplarıyla haşır neşir olmuş şirketlerin bünyesinde şimdikinden çok daha fazla dinleyiciye ulaşır.