Pasifagresif’i açtığımız 2009’dan bu yana beş adet HELLOWEEN albümü haberi verdik. Bu albümler bence genel olarak orta karar çalışmalardı ve belki de bu yüzden hiçbirini yazma isteği duymadım. Aslında yazılmaları gerekiyordu; hele ki şu an yazmakta olduğum yazının Pasifagresif’teki ilk HELLOWEEN incelemesi olduğu düşünüldüğünde. Nedendir bilmem, ne “Walls of Jericho”nun ne de “Keeper of the Seven Keys”in incelemesini yazmak bugüne dek nasip olmamış. Albümlerin önemi ve bu albümlere karşı hislerim düşünüldüğünde epey şaşılası bir eksiklik.
Kendi adıma konuşursam çok sevdiğim son HELLOWEEN albümü ta 2000’de çıkan “The Dark Ride”dı. Onun ardından çıkan albümler arasından da “The Dark Ride”ın devamı gibi gördüğüm “Gambling with the Devil”ın adını anabilirim. Grubun bir önceki albümü “My God-Given Right”ı düşündüğümde, HELLOWEEN’in biraz güvenli sularda yüzdüğü ve belli bir noktaya kadar gelebilen bir albüm olduğunu hatırlıyorum. O albümün çıkışının ardından, 2015 yılında grubun kurucularından Michael Weikath’la yaptığımız ve SIFIR etkileşim alan röportajda, albümle ilgili olarak “Albüme yönelik tepkiler çok çok iyi. Açıkçası buna biraz şaşırdım, çünkü albümün tam olarak nerede durduğu konusunda şüphelerim vardı” şeklinde konuşuyordu. “My God-Given Right”ın bir noktaya kadar çıkıp en iyi HELLOWEEN albümleri arasına girememesini sağlayan da işte bu “koparıp alma” hamlesini yapmayan ve güvenli sularda seyreden havasıydı.
Aradan geçen altı yılda her şeyde olduğu gibi HELLOWEEN’de de pek çok değişim yaşandı. Bunlardan en önemlisi doğal olarak grubun power metal tarihini değiştirdiği ilk üç albümünde efsane işler ortaya koyan Kai Hansen ve Michael Kiske’nin 2017 yılında gruba geri dönmeleriydi. Son 10 yıldır UNISONIC ve AVANTASIA sayesinde sesini duyma şerefine nail olduğumuz Michael Kiske’yi bunca yıl sonra tekrar HELLOWEEN bünyesinde duyabilmek, bir metal sever için mutluluğun da ötesinde gerçek bir lütuf. Böylece üç vokalist ve üç gitaristli bir kadroyla karşımıza çıkan HELLOWEEN, kendi adını taşıyan yeni albümünde bize özlettiği, eksikliğini çektiğimiz, yollarını gözlediğimiz pek çok şeyi sunarak yılın en önemli metal olaylarından birine imza atıyor diyerek başlayalım.
“Helloween”e dair söylenmesi gerek bence en önemli şey, beklentilerin üstüne çıkması. “HELLOWEEN’den bahsediyoruz, tabii ki beklentiler yüksek olacak” diye düşünülebilir, ancak bu tarz “grubu tekrar topluyoruz” olaylarının her zaman beklendiği kadar ihtişamlı gerçekleşmediği ortada olduğundan olayın ticari bir ilgi çekme çabası olarak kalmaması veya ortamın sirke dönmemesi önemliydi. “Helloween”e dair beni en çok mutlu eden şey, tüm müzisyenlerin şarkılar ne istiyorsa onu yapmış ve bu sayede albümün değerini yükseltmiş olması. Zira gelmiş geçmiş tüm elemanlarını bünyesine toplayıp ortaya tatsız tuzsuz şeyler çıkarmak, sadece ilgili albümü değil o müzisyenlerin ve grubun mirasını da olumsuz etkileyebilir.
“Helloween”de bizi olağanüstü bir prodüksiyon, üzerinde çok çalışıldığı belli besteler ve kusursuz performanslar karşılıyor. Üç vokalist olarak ağırlık Andy Deris ve Michael Kiske üzerinde. Kai Hansen ise ikisini genelde nakaratlarda olmak üzere her tür gerekli anda destekliyor. Vokalistlerin şarkılara iyi dağıtılmış olması ve gereğinden fazla üçlü vokal korosu içinde kalmamak da albümün direkt ve vurucu olmasını sağlayan unsurlardan biri. Bazen gruplar ihtişam peşinde birtakım şeyleri gereğinden fazla kullanabiliyor (yeni FEAR FACTORY albümündeki yaylılar, sözüm size) ve bu da albümün çarpıcılığını azaltıyor, yer yer yorucu hâle bile getirebiliyor. Bu açından bakınca albümdeki vokal kullanımı ve nakaratlar bildiğimiz HELLOWEEN karakterini gereksiz yere devleştirmeye çalışmıyor ve rafine fikirler sunuyor. Yer yer, özellikle Kiske’den dolayı şarkıların dellendiği kimi anlarda akıllara AVANTASIA gelebiliyor ancak bu sadece vokallerle sınırlı kalıyor. Grup neyse ki “3 vokalist 3 gitarist olduk, Cubase’de 287 kanallı devasa bir albüm yapalım, içine yaylısını orkestrasını basalım, dinleyiciyi boğalım” düsturundan itinayla uzak kalıyor.
Şarkılara baktığımda filler hissi veren, geçme isteği duyduğum herhangi bir şeyle karşılaşmıyorum. Bonuslarıyla birlikte 73 dakikayı aşan “Helloween”i çıktığından bu yana her gün en az birkaç kez dinledim ve her bir şarkıda çok hoşuma giden tonla şey bulabiliyorum. Yine de birkaç isim vermem gerekirse açılışı yapan “Out for the Glory”, olağanüstü güzel nakaratıyla ilk duyduğum andan itibaren hastası olduğum “Fear of the Fallen”, yine müthiş nakaratı ve değişken yapısıyla “Angels”, vokal konusunda baştan sona bir gövde gösterisi olan “Robot King” ve elbette ki albümün başyapıt olmaya soyunan 12 dakikalık kapanış şarkısı “Skyfall”u sayabilirim. Diğer tüm şarkılarda da yine benzer övgü noktaları sıralayabilir ve farklı bir “albümün en iyi anları listesi” oluşturabilirim.
Eliran Kantor imzası taşıyan, “Walls of Jericho” ve “Keeper of the Seven Keys” referansları içeren harikulâde kapağından tutun da grubun bunca yıl sonra kariyerlerinde görülmemiş bir iştah ve heyecanla geri döndüğünü her bir anında yansıtan bireysel performanslara kadar “Helloween” bu yıl içinde dinlediğim en iyi, daha da iyisi en sevindirici albümlerden biri.
İyi, çünkü all-star kadro HELLOWEEN. Bir zahmet.
Sevindirici, çünkü tüm “acaba”ları “of ya harbiden mükemmel olmuş!” şeklinde cevaplıyor.
Bunlar yetmezmiş gibi bir de Andy Deris’in “Skyfall”un 5.49’unda (klipte 3.49) giren vokalleriyle bile insana resmen “ULAN İYİ Kİ METAL VAR BE!” dedirtebiliyor. En azından bana dedirtiyor, mest ediyor, bir bütün hâlinde HELLOWEEN karşısında da “Helloween” karşısında da ceket ilikletiyor.
“Onwards to the sky, the stars are bright, they’ll shine forever on and on we fly, so far away…”
Kadro Andi Deris: Vokal
Michael Kiske: Vokal
Kai Hansen: Gitar, vokal
Michael Weikath: Gitar
Sascha Gerstner: Gitar
Markus Grosskopf: Bas
Dani Löble: Davul
Şarkılar 1. Out for the Glory
2. Fear of the Fallen
3. Best Time
4. Mass Pollution
5. Angels
6. Rise Without Chains
7. Indestructible
8. Robot King
9. Cyanide
10. Down in the Dumps
11. Orbit
12. Skyfall
13. Golden Times (Bonus)
14. Save My Hide (Bonus)
Eklenmesini gerekli gördüğüm hususları maddeler halinde sıralayayım:
- Keepers of the Seven Keys bugün bildiğimiz anlamdaki power metal sound’unu kuran ve onun standartlarını belirleyen albümlerdi. Tüm zamanların en iyi power metal albümleri olduğu iddiasına da en ufak itirazım olmaz.
- Keepers of the Seven Keys, Hansen ile Weikath’ın verimli ama aynı zamanda gerilimli ilişkisi ve Kiske’nin Geoff Tate etkili vokalleri demek.
- Bu yüzden Helloween hayranlarının büyük kısmının beklentisi yeniden bir Hansen-Weikath albümü dinleyebilmekti. Oysa bu noktada ufak da olsa bir hayal kırıklığı söz konusu. Weikath albümü Keepers’a yakın bir besteyle açıyor, Hansen de gene o tarzda epik bir işle noktayı koyuyor, fakat diğer şarkıların grubun ilk dönemleriyle pek bir alakası yok. İsminden de anlaşılacağı gibi grubun bütün tarihini yansıtan bir albüm yapmaya karar vermişler ve Hansen de sadece bir renk olarak orada. “Grubun asıl kurucusu sendin, sound’u da sen oturtmuştun, gel tekrar temel bir parça olarak gruba katıl” dememişler açık şekilde. Onca yıllık müzisyenlerin doğal egoları sebebiyle bu gayet anlaşılır bir durum, ama Hansen yaptığı tek beste olan Skyfall ile hayranlara esaslı bir “Ah ulan” dedirtmiyor da değil, çünkü Skyfall bana kalırsa hem albümün tartışmasız zirvesi, hem de Hansen’siz Helloween döneminde bu seviyeye ulaşabilen bir şarkı olmamıştı.
- Pentagram’ın içler acısı pratiğinden bu tarz bir cümbür cemaat bir araya gelme işinin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Helloween bu kadar kalabalık bir kadroyla organik bir albüm yaratmayı başarmış. Üç vokal olması kesinlikle rahatsız etmiyor.
- Albüm hit şarkı kaynıyor. Nasıl beste yapılacağı konusunda ders diye okutulabilecek bir iş. Temponun ayarlanması, geçişler, nakaratlar… Gerçekten çok başarılı.
- Eleştiri konusu yapılabilecek iki temel husus var: Birincisi, yukarıda da dediğim gibi, albümün bir “best of” mantığıyla yapılmış olması. Her dönemi yansıtan beste koyma amacı ister istemez albüm bütünlüğüne zarar veren bir husus. İkincisi de albüm bence gereksiz uzun. Hayranları mutlu edecek bu durum gene albümün yapısına zarar veriyor.
- Kısacası, ortada grubun bütün dönemlerini seven hayranları için yapılmış çok güçlü bir Deris-Weikath albümü var. Bir tür yeni bestelerle bir “best of” albümü yaratma çabası denebilir ve bu amaç doğrultusunda net şekilde başarılı olmuşlar. Ama grupla ilişkiniz çok samimi değilse bence ilk turdan sonra çalma listesinden birkaç şarkıyı çıkarmayı düşünebilirsiniz.
@allahınKocası, Ben de sizin gibi düşünüyorum, bu albüm fikrimi değiştirmedi ama dinlemediyseniz mutlaka şans verin derim. Power metalin o ruhsuz bayık havası yok bu albümde. Gayet başarılı olmuş.
Mükemmel bir album olmuş. Baya gövde gösterisi yapmışlar. Ben albümlerde senfonik öğeleri seven biriyim ama burada taktik maktik yok bam bam modunda full metal gitmelerini takdir ediyorum. 1 saatten uzun bir süresi olmasına rağmen dinlerken gram yorulmadım, aksine gaz üstüne gaz verdi her dinleyişimde.
UNISON değil UNISONIC, öncesinde Place Vendome da var.
01.07.2021
@Ali Vezir, Unison diye de bir kelime olduğu için “bu kelime bu kadar yeterli” deyip unison’da bırakmışım ahah
Sağ ol düzelttiğin için.
Her açıdan mükemmel bir albüm. 73 dakikalık albüm yapıp da dinleyiciyi hiç sıkmamak için tonla taşak sahibi olmak gerekiyor.
Çıktığından beri günde 3 kez falan baştan sona dinliyorum ve asla sıkılmıyorum gerçekten inanılmaz.
Sololar, vokaller, yerinde kullanılan çeşitli efektler kısacası albümde kullanılan her şey tam olması gerektiği gibi.
Şu an yarıyıl listemde ikinci sırada ve sene sonunda da mutlaka ilk 10da yerini alacaktır.
BABASINIZ BABA
Başlığı görünce içime bir neşe doldu abi eyvallah :d
Yakın zamanda dinleyelim bakalım.
Eklenmesini gerekli gördüğüm hususları maddeler halinde sıralayayım:
- Keepers of the Seven Keys bugün bildiğimiz anlamdaki power metal sound’unu kuran ve onun standartlarını belirleyen albümlerdi. Tüm zamanların en iyi power metal albümleri olduğu iddiasına da en ufak itirazım olmaz.
- Keepers of the Seven Keys, Hansen ile Weikath’ın verimli ama aynı zamanda gerilimli ilişkisi ve Kiske’nin Geoff Tate etkili vokalleri demek.
- Bu yüzden Helloween hayranlarının büyük kısmının beklentisi yeniden bir Hansen-Weikath albümü dinleyebilmekti. Oysa bu noktada ufak da olsa bir hayal kırıklığı söz konusu. Weikath albümü Keepers’a yakın bir besteyle açıyor, Hansen de gene o tarzda epik bir işle noktayı koyuyor, fakat diğer şarkıların grubun ilk dönemleriyle pek bir alakası yok. İsminden de anlaşılacağı gibi grubun bütün tarihini yansıtan bir albüm yapmaya karar vermişler ve Hansen de sadece bir renk olarak orada. “Grubun asıl kurucusu sendin, sound’u da sen oturtmuştun, gel tekrar temel bir parça olarak gruba katıl” dememişler açık şekilde. Onca yıllık müzisyenlerin doğal egoları sebebiyle bu gayet anlaşılır bir durum, ama Hansen yaptığı tek beste olan Skyfall ile hayranlara esaslı bir “Ah ulan” dedirtmiyor da değil, çünkü Skyfall bana kalırsa hem albümün tartışmasız zirvesi, hem de Hansen’siz Helloween döneminde bu seviyeye ulaşabilen bir şarkı olmamıştı.
- Pentagram’ın içler acısı pratiğinden bu tarz bir cümbür cemaat bir araya gelme işinin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Helloween bu kadar kalabalık bir kadroyla organik bir albüm yaratmayı başarmış. Üç vokal olması kesinlikle rahatsız etmiyor.
- Albüm hit şarkı kaynıyor. Nasıl beste yapılacağı konusunda ders diye okutulabilecek bir iş. Temponun ayarlanması, geçişler, nakaratlar… Gerçekten çok başarılı.
- Eleştiri konusu yapılabilecek iki temel husus var: Birincisi, yukarıda da dediğim gibi, albümün bir “best of” mantığıyla yapılmış olması. Her dönemi yansıtan beste koyma amacı ister istemez albüm bütünlüğüne zarar veren bir husus. İkincisi de albüm bence gereksiz uzun. Hayranları mutlu edecek bu durum gene albümün yapısına zarar veriyor.
- Kısacası, ortada grubun bütün dönemlerini seven hayranları için yapılmış çok güçlü bir Deris-Weikath albümü var. Bir tür yeni bestelerle bir “best of” albümü yaratma çabası denebilir ve bu amaç doğrultusunda net şekilde başarılı olmuşlar. Ama grupla ilişkiniz çok samimi değilse bence ilk turdan sonra çalma listesinden birkaç şarkıyı çıkarmayı düşünebilirsiniz.
8/10
Power metal kadar bayıl, kendinin tekrarı başka bir “genre” yok. Pop müzik gibi geliyor kulağıma.
02.07.2021
@allahınKocası, Pop daha güzel.
02.07.2021
@deadhouse, aynen abi, sevdiğim pop müzik albümleri var ama power metal’a gerçekten “zero tolerance”
02.07.2021
@allahınKocası, Ben de sizin gibi düşünüyorum, bu albüm fikrimi değiştirmedi ama dinlemediyseniz mutlaka şans verin derim. Power metalin o ruhsuz bayık havası yok bu albümde. Gayet başarılı olmuş.
02.07.2021
@Candaş, ilk şarkıdan kapattım abi, gerçekten baba göre değil power metal.
Mükemmel bir album olmuş. Baya gövde gösterisi yapmışlar. Ben albümlerde senfonik öğeleri seven biriyim ama burada taktik maktik yok bam bam modunda full metal gitmelerini takdir ediyorum. 1 saatten uzun bir süresi olmasına rağmen dinlerken gram yorulmadım, aksine gaz üstüne gaz verdi her dinleyişimde.
Rock Market ve Şener Yıldız’ın favori gruplarından:) + 1 power metal alerjisi sahibi olarak, Rock Market’in hatırına mutlaka dinleyeceğim.
Ben albümü daha yeni dinledim utanarak söylüyorum. 80′lerdeki işlerinden sonra en iyi albümlerini yapmışlar. Kadro kendini belli etmiş.