# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
TIMES OF GRACE – The Hymn of a Broken Man
| 05.06.2021

Bilmem hangi yazarın başucu albümü.

Oğuzcan Dilek (Alondate)

Müzik zevkini alt türlere göre şekillendiren insanları hep garipsemişimdir. Ortaya çıkarılan işin kalitesine bakmak yerine, üzerine yapıştırılan yapay bir etikete göre karar vermek ne kadar sağlıklı bir davranış olabilir ki? “Hop kardeşim, herkesin bir kriteri var!” dediğinizi duyar gibiyim. Doğru, herkes her şeyi sevemez, sevmek de zorunda değil zaten. Fakat göz ardı ettiğimiz durum şu ki bir ürünü eleştirip, onu kenara atmadan önce kesinlikle gözden geçirmek gerekli. Basitçe olacak ama bir şeyi dinlemeden, onu incelemeden, iyi veya kötü olduğuna asla karar veremeyiz. Nasıl ki sırf 20 yıldır dinlediğiniz ve hatrı büyük olduğu için bir grubun albümüne otomatik olarak 10 basmak ne kadar anlamsızsa aynı şekilde X türünü pek dinlemediğiniz için 0 vermek de bir o kadar sağlıksız bir davranış. Metal Archives gibi elitist (çöp) forumlarda “Sadece amcıklar Metalcore dinler” veya “Black Metal sevmeyenler götten verir” tarzı şeyler yazan tiplerle tanışmadan ölmem umarım. Yoksa hayaletim Abbath gibi yengeç dansı yapıp durur.

Yapay etiket kısmını biraz açmak istiyorum. Alt tür dediğimiz olaylar beni çok güldürüyor. Özellikle Youtube gibi platformlarda “Süper! Bu senenin en iyi Technical Thrash Death Metal albümlerinden biri” tarzı bir yorumun altında 24 cevap gördüğümde oh şenlik var hemen gidip bir cips açayım diyorum. Orada çok hararetli geçen bir tartışmanın çıktığı kesin. Sebebi ise yanlış söylenmiş olan bir alt tür! Böyle bir günahı nasıl işleyebilirler?! Tartışmaya yazılan ilk cevabı hemen buraya yazalım: “Ne? Bu senfonik ögeler ile kaplı Progressive Deathcore. Üstünde de biraz çemeni sıyrılmış pastırma var tamam mı?!”. Keşke bu insanlar sanatçıların zerre kadar sanatsal kaygı duymadıkları gerçeği ile karşılaşsalar. Canları ne istiyorsa onu besteleyip, kaydedip daha sonra da ortaya çıkan işi beğendikleri için piyasaya çıkarıyorlar. Yoksa Stanne’nin umurunda mı Melodic Death yapmak? Adamın yapmak istediği, içinden gelen, yüreğinden geçen müzik bu. Bu müziği kalıplara sığdırdığımızda ise adı Melodic Death Metal oluyor. Olay tamamen bundan ibaret.

Hayıflanmam bittiğine göre albümü anlatmaya geçebilirim. Times of Grace isimli oluşum 2007 yılında Killswitch Engage’den tanıdığımız Adam Dutkiewicz ve Jesse Leach önderliğinde kuruluyor. Bu ikilinin de içinden geçen ve yapmak istedikleri müzik türü Metalcore oluyor. 2011 yılında ilk albümleri The Hymn of a Broken Man’i piyasaya sessizce hareket eden bir yılan gibi piyasaya sürüyorlar. Peki bu yılan ne yapıyor? Çok fena sokuyor dinleyiciyi. Neden mi? Yahu bir albüm olsa da hem kol bacak sallayıp stres atsak hem de hüzünlensek mi diyorsunuz? Sözlerini hiç okumadım ama nasıl olduysa tüm albümü ezberledim mi demek istiyorsunuz? O zaman sizi Cankan’ın 2005 yapımı hayvan gibi duygusal (selpakları hazırlayın) İbret Olsun albümüne alalım. Yanına bir de Fifa 2005 veya GTA VC açarsanız tadından yenmez. Bu tavsiyemden tatmin olduysanız siz artık okumayı bırakın, yazının kalan kısmı sizi ilgilendirmiyor. Yok, ben almayacağım, diyetteyim diyenler için tarihte yapılmış en kaliteli metalcore albümlerinden birini sizlere sıradaki paragrafta anlatacağım. Söz veriyorum.

The Hymn of a Broken Man’i tanımlayacak en uygun kelime “güçlü” olacaktır. Aşırı derecede güçlü bir albüm bu. Hatta 9000 üzeri bir güce sahip. Goku bile yarışamaz bu albüm ile. Dinleyenlerin yok olma tehlikesi bir hayli yüksek. Çok tehlikeli, ölürsünüz! Neyse, albümü açıp dinleyelim bakalım ne kadar güçlüymüş bu albüm? Evet, açtık. İlk şarkı bok gibi. Bir Killswitch Engage B-Side şarkısı resmen. Belki KsE bunu B-Side niyetine bile yayınlamaz. O derece kötü. Allah Allah? Niye böyle oldu ki? Neyse, devam edelim. İkinci şarkı Fight For Life. Heh, bakın bu fena değil. Nakaratı güzel. Vokaller vurucu, davullar sağlam. Üçüncü şarkıya bakalım neyin nesiymiş. Ooo bak işte bu olmuş. Nakaratı resmen epik, destansı bir zafer sonrası atılan nida gibi. Yanlışlıkla beynimize kazındı tüh. Dördüncü şarkı da baya iyiymiş ha. Bunu da istemeden depoladık uzun bellekte. Beşinci şarkı eski manitayı hatırlattı. Lanet olsun bu hayat, lanet olsun bu sevgi. Altı, yedi, sekiz, dokuz, on, on bir derken ultra sıradan ilk şarkıdan sonra albüm sabit bir hızla yükseliyor da yükseliyor. Normalde tam tersi olur hep değil mi? Koyarlar en iyi şarkıları ilk sıralara, sonra yavaşça kalite ve tempo düşer durur.

Her şeyden önce bu albümün en vurucu yanları vokalleri, nakaratları, sözleri ve melodileri oluyor. Albümü bir kere baştan sona dinledikten sonra en azından birkaç şarkı aklınızın bir köşesinde yer ediniyor. İkinci ve üçüncü dinleyişlerde artık pasif bir şekilde tüm şarkıları teker teker öğrenmeye başlıyorsunuz. Tabi ki de ilk şarkı hariç. O vasatla işimiz olmaz bizim! İlk şarkı halı sahaya asla çağrılmayan tiptir. Neyse, çalgılara değinmek gerekirse Adam Dutkiewicz gerçekten çok iyi bir müzisyen. Maşallah kendisinin elinden her şey gelmektedir. Benim özellikle dikkatimi çeken ise davullar oldu. Bir metalcore albümü için fazlasıyla iyi bir davul performansı olmuş. Belki de benim iç dünyamda kurduğum sapıkça davul fantezilerim vardır, o da olabilir. Ayrıca tür için Metalcore dedim fakat eski usul vurdulu kırdılı bir şeyler beklemeyin. Bol bol post-rock etkileşimli, duygusal yönü kuvvetli bir albüm bu. Metal dışı bir çok öge mevcut ve bu ögeleri ustalıkla metale entegre etmişler. Zamanında Modern Metal adına atılmış önemli bir adım bu albüm.

Son olarak sözlerden bahsetmek istiyorum. Jesse Leach kesinlikle KsE’den ayrıldıktan sonra hem vokal hem de söz yazma becerilerini katbekat geliştirmiş. En azından bu albüm özelinde öyle. Sadece Metalcore değil, herhangi bir tür içerisinde okuduğum en güzel söz yazımlarından birine sahip The Hymn Of a Broken Man. Hristiyan Metalcore dediğimiz türe giriyor sözler farkındayım, “Allah seni bağışlasın yavrum” tarzı sözler mevcut fakat yine de dinledikçe pozitif duygularla doluyorum. Benim kafam çok dolu, biraz rahatlamak ve gevşemek istiyorum diyen herkese bu albümü şiddetle ama şiddetle tavsiye ediyorum. Heavy Metal dışında bir şey dinleyen varsa köyüne dönsün mü diyorsunuz? Trash Metal dinlemeyenlerin ibne olduğunu mu düşünüyorsunuz? Olsun, yine de bu güzelliğe bir şans verin derim.

There will be no pity
There will be no sorrow
For today these hands may tremble
But this heart will never give in

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.80/10, Toplam oy: 15)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2011
Şirket
Roadrunner Records
Kadro
Jesse Leach: Vokal, sözler
Adam Dutkiewicz: Gitar, bas, davul, vokal

Konuk:
Rebekah Dutkiewicz: Geri vokal
Şarkılar
1. Strength in Numbers
2. Fight for Life
3. Willing
4. Where the Spirit Leads Me
5. Until the End of Days
6. Live in Love
7. In the Arms of Mercy
8. Hymn of a Broken Man
9. The Forgotten One
10. Hope Remains
11. The End of Eternity
12. Worlds Apart
13. Fall From Grace
  Yorum alanı

“TIMES OF GRACE – The Hymn of a Broken Man” yazısına 17 yorum var

  1. Milo_everybody has a share says:

    İki cümlenin ( ”Sadece amcıklar Metalcore dinler”, “Black Metal sevmeyenler götten verir”) albüm ile ne alakası var anlamadım.

  2. Zeitgeist says:

    Scream-Clean vokal dengesi mükemmel adeta ders niteliğinde. Albümün ruhu var dinlerken beğenmesen bile saygı duymamak çok zor. Adam Dutkiewicz ne kadar yetenekli bir adammış yahu. Kritiği görünce bu adamlar yaşıyor mu hala diye bi googleladım önümüzdeki ay yeni albümleri çıkıyormuş, müsait olursan onun da kritiğini senden okumak çok güzel olurdu.

    Bir de merak ettim, Howard ayrıldıktan sonra Jesse’nin KSE’ye tekrar dahil olması ve çıkardıkları son albüm hakkında ne düşünüyorsun?

    Alondate

    @Zeitgeist, Yaziyi okudugun icin tesekkur ederim. Evet gelecek ay yeni album geliyor ve onun hatrina gaza gelip yazdim bu yaziyi. Single bence cok iyi, simdiden ezberledim tum sarkiyi. Yeni albumun de bundan geri kalir olacagini pek dusunmuyorum.

    Ben KsE’nin ilk cikardigi asiri derecedeki çiğ albumleri haric yaptiklari herseyi cok seviyorum. As Daylight Dies’i kurani hatim eder gibi zihnime kazidim 2010 sularinda. Hala cikmadi. Howard ayrilinca cok uzuldum ama sen de farkindasindir o vakitten beri tipki Christian Alvestam’in Scar Symmetry sonrasi kariyeri gibi Howard da sayisiz projede yer aldi ve bir cogu guzel isler. Ornegin son zamanlardaki Sion – The Blade ve Ligth the Torch. E Jesse de vokallerini baya gelistirip KsE’e geri donunce biz dinleyiciler icin kazan-kazan bir durum oldu :))) Jesse ile yapilan son albumler saglamdi. Metalcore artik pek populer olmadigi icin bence cok ustunde durulmadi. Trend olmayan bir tür icra ediliyorsa ve allahu akbar kalitede degilse es geciliyor genelde. Bana gore son yillarin en buyuk trendi dissonant black metal. En boktan album bile vovovovo dostum bu cok yenilikci gibi tepkiler aliyor :D

    Grubun yeni teklisi
    https://youtu.be/Gf80PTa2FFM

    Bahsettigim sion – the blade
    https://youtu.be/ioN0aIaIybc

    Zeitgeist

    @Alondate, Kazan-kazan ve dissonant black metal tespitine imza :D As Daylight Dies farkında olmadan dinlediğim ilk metal albümü olabilir. This Fire şarkısı Amerikan güreşçisi CM Punk’ın theme songuydu o introyu ilk dinlediğimde neye uğradığımı şasırmıştım.

    Jared Dines’ın kanalını takip ediyorum Sion’dan haberdarım :D klipte Howard’ı görünce “lan nasıl ikna etti acaba” diye düşündüm sonra 3 milyon takipçisi olduğu aklıma geldi :D

    Ligth the Torch’ın da 25 Haziranda yeni albümü geliyormuş hatta 3 şarkı yayınlamışlar bile :D

  3. deadhouse says:

    Alondate kardeşim kendine has bir tarzın var, güzel kritikler yazıyorsun, eline sağlık. Daha önce bir kritiğinde komplo teorisyenleriyle taşak geçmiştin. Burada da elitistleri yerin dibine sokmuşsun. Bir sonraki kritiğinde hangi kesimi hedef alacaksın, şimdiden merak ediyorum. Albümü de merak ettim.

    Alondate

    @deadhouse, Ahahaha okudugun icin tesekkur ederim Deniz kardesim. Gelecek yazida kendim gibi hic bir siki begenmeyen, ruhu yasli, huysuz insanlari hedef alacagim. Kekth Arakh albumunu yazacagim gerci onu yazarken de asktan bahsetmek gerekli. Ondan sonra da askere gidiyorum. İsmail reisle istanbulda kararlastiririz artik sirada kime sallayacagimizi

  4. Rzeczom says:

    hoşumuza gitsin ya da gitmesin ama Metal Archives, en büyük metal müzik arşividir. (en iyisi ama PA, hehe)

    yazdıkları kritikleri, verdikleri puanları beğenmeyebilir, takındıkları tavırları tutmuyor olabiliriz ancak içerik olarak devasalar.

    grubu daha önce duymamıştım, bi’ göz atıcam. kritik için teşekkürler.

  5. Ouz says:

    Hayıflanma kısımları bitmesin diye uğraştım ama bitti. :( Bence bu tür tespitler içeren daha uzun kısımlar yazmalısın.

    Ama okurları yanlış yönlendirmemek de lazım zira 2005′te GTA VC’den ziyade San Andreas popülerdi, hatta ortalık yıkılıyordu. O yıllara dönmek isteyenler VC yerine SA’yı açmalılar.

    Türe çok uzağım, birkaç albümlük metalcore tecrübem var fakat bu albüme muhakkak bakacağım. Ancak önce gidip bu senenin en iyi technical gothic black post drone doom rock albümüne bakacağım. Bayağı övüyorlar.

    Alondate

    @Ouz, Duzeltme icin sagol baskan. Haklisin ama ben demek o yillarda bile VCden vazgecmemisim. Yoksa ps2de tekken 5 ve gta sa benim evimde kuran gibi duvara asili dururdu.

  6. Godless Killing Machine says:

    ”black metal sevmeyenler götten verir” kısmına katılıyorum.

  7. Emre Görür says:

    Bence elitist ifadesi söz konusu kesimi tanımlamıyor. Hatta birçok örnekte basbayağı alakasız. Doğru ifade “pürist” olabilir mesela. Elitist eğilim esas olarak progresif metal türlerinin dinleyicileri arasında yaygın.

    Alondate

    @Emre Görür, Elitist eğilim esas olarak progresif metal türlerinin dinleyicileri arasında yaygın.

    İlk defa böyle bir şey duyuyorum. Demek öbür türleri dinleyenler elitistlik yapamaz? İlginç.

    Emre Görür

    @Alondate, elitist metalciler deyince aklıma -doğru veya yanlış- Dream Theater, Malmsteen, Tool gibi grupların dinleyicileri geliyor. Kimsenin de kalkıp “Olur mu, asıl Burzum, Darkthrone, Sodom, Suicidal Tendencies gibilerinin dinleyicileri çok elitist” diyeceğini düşünmüyorum. Bu grupların elitist dinleyicileri varsa ben bu durumu basitçe psikolojik bir vaka olarak görürüm.

    Dysplasia

    @Emre Görür, Elitist kelimesine o kadar çok anlam yüklendi ki kimbilir hangi manada kullanılıyor burada.

    Emre Görür

    @Dysplasia, elitizm “yüksek sanat” ile alakalı bir bakış açısı. Örneğin klasik müzik veya caz dinleyicilerinin arabeske bakışı genellikle böyledir. Elitist olabilmen için dinlediğin müziğin teknik olarak gelişkin olması lazım. Arabeskçiden, punk’tan elitist olmaz.
    Metal-Archives de elitist değil. Metalcore’a mesafeli olmalarının sebebi onun önemli bir kısmının metal geleneğinin dışında durduğunu düşünmeleri. Aksi örnekler, metal yönü baskın metalcore grupları zaten sitede yer alıyor.

  8. TanSolo says:

    Alakasız olacak ama kritik yayınlanmadan önce Times of Grace yazısını görünce Neurosis albümü sanmıştım. Meğer buymuş. Birkaç şarkısını dinledim gerçi güzelmiş ama Neurosis karşısında neyi ansam buymuş demekten ileri geçemem sanırım.

  9. Alondate says:

    Yeni album ortamlarda. Ilk izlenimim gayet iyi. Duygusal yani agir basan, jesse leach vokalli melodic metal dinlemek isteyenler kossun hemen.

    https://open.spotify.com/album/1zsfrVPUUmllyRkpCovpDZ?si=v297ocuBTRGPRQJ7JCcU-A&utm_source=copy-link&dl_branch=1

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.