Güney Amerika kıtasının metal konusundaki öncü oluşumlarına baktığımızda elbette ki başta Brezilya’yı görüyoruz. Zaten tek başına SEPULTURA bu kıtanın yüz akı olmaya yetse de SARCÓFAGO gibi bir efsaneyi anmadan, kendi türlerinin hatırı sayılır grupları arasındaki KRISIUN, ANGRA gibi isimlerden bahsetmeden Güney Amerika’yı tarif etmemiz mümkün değil.
Dünyanın dört bir yanındaki gelişmekte olan pek çok ülke gibi Güney Amerika ülkelerinde yaşayan pek çok genç müzisyen de baş etmek zorunda oldukları türlü türlü sorunu, devletlerinin kendilerine dayattığı çeşitli şeyleri metal yoluyla ifade etme yoluna gidiyorlar. Güney Amerika ülkelerinin neredeyse tamamının karmaşa içinde geçen siyasi tarihi; dış müdahalelerle şekillenen ve halkların acı çekmesiyle sonuçlanan geçmişleri, bu ülkelere metal yapmak için gerekli şartları fazlasıyla sağlıyor.
Belki fark etmişsinizdir; ABD vatandaşı olmuş, kapağı ABD’ye atmış Güney Amerikalı metalciler genelde tepki, şikâyet, isyan, kızgınlık, öfke noktasında duran işler yaparlar. “Uyuşturucu satıcısı olmak ile metalci olmak arasında kalmış” görünüşte birtakım adamların mahalle kavgası gibi metal yaptığına tanık oluruz ve bu Latin arkadaşların kanının kaynadığından, köpek gibi metal yaptığından bahsederiz. Güney Amerika’daki sıkıntılı ülkelerinde yaşamakta olan müzisyenlerinse yaptıkları müziklerde acılarını, ızdıraplarını daha içten yansıttıklarını görürüz.
Los Angeles’ta, Virginia’da kurulmuş gruplarda çalan birtakım Herreira ve Mendoza’ların basket forması giyerek ve şekilli sakal ve saç kombinasyonlarıyla yansıttıkları daha parlak ve güçlü prodüksiyonlu metal ile; Kolombiya’nın gündüz vakti kilise önünde adam şişlenen bir banliyösünde yaşayan adamın yaptığı metal elbette ki farklı olacaktır.
Özellikle son 10 yılda Şili, Kolombiya, Ekvador da dâhil pek çok ülkeden hatırı sayılır işler görürken, yüzölçümü açısından kıtanın ağır abilerinden olan Arjantin’den özellikle dikkat çeken pek bir şey görmüyorduk. Son yıllarda DOWNFALL OF NUR ve özellikle de PRION ile bu konuda gelişim kaydeden Arjantin, 2021’in açılışını da LOS MALES DEL MUNDO adlı black metal grubuyla yaptı. 2016’da kurulan iki kişilik grup, “Descent Towards Death” adlı ilk albümüyle çok net bir ses veriyor ve Arjantin’in metal klasörüne adını büyük harflerle yazdırıyor. “Dünyanın kötülükleri” anlamına gelen LOS MALES DEL MUNDO, yaptığı black metalde herhangi bir gruba öykünmeden ve black metalin belirli bir anlayışına yüklenmeden müzik yapıyor. Vahşetinde bile bir keder barındıran grup, yeri geliyor kıtadaşları SELBST kadar olmasa da dezonant ve karanlık yerlere kayıyor, yeri geliyor daha lineer bir güç/keder bileşimi sunuyor.
“Descent Towards Death”i bence iyi yapan şey, LOS MALES DEL MUNDO’nun kendi sound’unun peşinden gitmeye çalışması. Albümdeki black metalin tam olarak “şunun gibi” denemeyecek şekilde, geniş perspektifli bir anlayışla bestelenmiş oluşu “Descent Towards Death”e bir meydan okuma, kendi yağında kavrulma havası katıyor. Grup albümdeki pek çok yerde black metalin yakın dönemdeki bazı büyük isimlerine benzeme fırsatı yakalasa da buna tenezzül etmiyor ve “X seven bunu da sever” türü bir yorumlama kolaycılığına kaçılmasını engelliyor. Albümde çok net, belirgin, taptaze bir black metalden söz edebilir miyiz? Bence hayır. Peki “Descent Towards Death”te kendini ispat etmeye çalışan ve pek çok açıdan başarıya ulaşan bir grup var diyebilir miyiz? Kesinlikle evet.
Bence LOS MALES DEL MUNDO’nun bugünü ve yarını adına gayet sağlam ışıklar yakan bir albümle karşı karşıyayız ve belki akılda kalıcılık veya dinleyicinin içine işleme noktasında daha atılması gereken adımlar varsa da grubun şu ilk ürününde ortaya koyduğu karakter desteklenmeyi her şekilde hak ediyor. Grup bu albümü çıkarıp dağılmış olsaydı “Descent Towards Death”e 8 verebilirdim. Ama bunun üstüne çıkacaklarına gönülden inandığım için bir eliyle 8’i boğazından kavramış bir 7,5 veriyorum.
Bu adamlar böyle devam etsin, daha iyilerini mutlaka duyacağız.