# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
HYPOCRISY – End of Disclosure
| 07.02.2021

Üçgen içine bir göz çizelim ve bunu gizli bir örgüt diye yutturalım.

Oğuzcan Dilek (Alondate)

Oldum olası komplo teorilerini hem çok komik hem de çok ilginç bulmuşumdur. Komik bulurum çünkü delinin teki gerçeklik payı %1 bile olamayacak absürt bir şeyler zırvalar, başka bir deli de onu dallandırıp budaklandırır ve hop, artık nur topu gibi bir komplo teorimiz mevcuttur! Kalan deliler de sürekli bu konunun üzerine konuşunca komplo teorisi denen saçmalık da bir çığ gibi büyüyüp gider. Bunun sebebini ise tamamen insanların cahilliklerinden, hayatlarının bomboş olmasından ve can sıkıntılarından kaynaklandığını düşünüyorum. Yoksa neden bir insan ABD’nin aslında kertenkeleler tarafından yönetildiğini ya da insanları eşcinsel yapmak için suya kimyasal karıştırıldığını düşünebilir ki? Halk tabiriyle deli sikmiş diyorum ben bu insanlar için. Ayrıca bu tip insanları tiye alırken konu hakkında konuştuğumda “komple teorileri” diyorum ve beni “hayır, o komplo teorisi” diye ciddi ciddi düzeltenler oluyor… Ya sabır. Gerçi düşük zekâ ile yaftaladığım insanları bu eylem ile doğrulamış oluyorum. İyi oluyor o yüzden.

Peki, komplo teorilerini neden ilginç buluyorum? Onun sebebi ise bir insanın zekâ seviyesinin en dip noktası nedir sorusuna cevap bulabiliyorsunuz. Daha doğrusu bulamıyorsunuz çünkü “Yok amına koyim” diyeceğiniz ağır gariplikteki bir şeye bile binlerce insan inanabiliyor. Bu da izlemesi, tanıklık etmesi oldukça ilginç bir hadise oluyor. “Demek bu kadar salak insanlar da varmış?” diyebiliyorsunuz. Bundan bahsederken aklıma şu orta yaşlı tiplerin sosyal medyada hikâyelerinde paylaştığı özlü sözler geldi. “Gece geç vakitlere kadar ayakta kalan insanlar, kalmayanlara göre %90000 oranında daha zekidir”. “Beni yargılamadan önce mükemmel olduğundan emin ol (favorim)”. Artık buna cahil egosu mu denir yoksa cahillik mutluluktur diye mi bakarsınız olaya bilemiyorum ama tanıklık etmesi ilginç bir durum. Hayretle izliyorum böyle insanları.

Hypocrisy, 2009 yılında beni extreme metal ile tanıştıran, brutal vokale alışmamı sağlayan ilk aşkım, ilk göz ağrımdır. Peter Tagtgren benim gözümde gelmiş geçmiş en iyi müzisyenlerden biridir. O sene A Taste of Extreme Divinity albümünü dinlediğimde hayatımın en büyük şokunu yaşamıştım. İlk dinlediğim şarkı da Weed Out the Weak. Şarkıyı bilenler liseye yeni geçmiş bir veledin ne çeşit bir canavarla karşı karşıya geldiğini tahmin edebilir. İnternet kafede bu şarkıyı Youtube’da dinledikten sonra hemen ultra yavaş bir hızla 70 mb’lık bir 128 kbps mp3 dosyasını indirmeye başladım. Evdeki bilgisayarımda albümü dinlerken bir yandan halının üzerinde panda gibi yuvarlanırken bir yandan da kendi çapımda vokallere eşlik etmeye falan çalışıyorum. Annem odaya girdi ve senin içine şeytan girmiş deyip suratıma tip tip bakıp gitti. Facia günlerdi. O günlerden beri Hypocrisy başucu grubum olmuştur her zaman.

Peter Tagtgren, Pain ve Lindemann gibi projelere bulaştıktan sonra maalesef Hypocrisy’i inanılmaz derecede ihmal etmeye başladı. 2005 yılına kadar nerdeyse sabit şekilde birkaç yılda bir çıkardığı albümler o yıldan itibaren 4-5 yılda bir çıkmaya başladı. Son albümü End of Disclosure 2013 yılında çıktı ve hala yeni albüm beklemekteyiz… 8 sene nedir yahu sen nasıl bir adamsın? Neyse ki bu sene kesinlikle yeni albümün çıkacağını IG hesabından duyurdu. Beklemedeyiz. Beklediğimiz onca yıla değmezse İsveç’e gidip kendisine saldırma planlarım var.

End of Disclosure tamamen “güvenli” şekilde bestelenmiş bir albüm. Adanalı gaspçı gibi “Güvenli bir albüm mü?” diyebilirsiniz. Evet. (Acun Ilıcalı gibi okuyun burayı) Bildiğimiz Hypocrisy formülünü alıyoruz, Abyss stüdyolarına giriyoruz, Peter stüdyoda eline ne geçiyorsa çalmaya başlıyor ve vokalleri yapıyor, tüm bunlar olurken Hedlund ve Horgh gelip Peter’ı izliyor ve muhhhteşemmmmm bir albüme kavuşuyoruz. Bitti. Artık Acun modundan çıkabilirsiniz. Olay bundan ibaret gerçekten. Şimdi İsveç sahnesinde Melodeath dediniz mi akla Dark Tranquillity, At the Gates, Carcass, In Flames gelir. Fakat hayır! Hypocrisy gelmesi lazım! Saf death metal yaparak kariyerlerine başlamış olabilirler ama daha sonra çıkardıkları Abducted, The Final Chapter, Hypocrisy ve Into the Abyss bir içim su kıvamında albümlerdir. O yüzden her ne kadar “güvenli formül” desem de Hypocrisy sonuçta bu. Boru değil!

Albümde 9 şarkı var ve son şarkı The Return haricinde hepsi birbirinden hızlı, yırtıcı, hayvan gibi yardıran, öküzümsü melodeath şarkıları. Açılış şarkısındaki yoğun ve öbür parçalardaki genel atmosferik ögelerin çokluğu kesinlikle sırıtmıyor hatta albüme bir kimlik katıp, derinlik yaratıyor. Hatta ve hatta bu durum albümü melodic doom/death metale evirmiş bile diyebilirim. Her ne kadar yardırmaca şarkılar da olsa klavyeler sağolsun atmosfer dozu bir hayli yüksek tüm şarkılarda. Bu yapı The Return şarkısında ise çok görkemli şekilde icra edilmiş. Tam bir ustalık eseri diyebilirim. Şarkı yapılarına gelirsek: Birinci dörtlük: böğürelim. İkinci dörtlük: yine böğürelim. Nakarat: HAYDİLİLİLİLİLİLİLİLİ YARRRRR, olayı yok bu albümde. O konuda herkesin içi rahat olsun. Sakin olun! Hayvan gibi melodeath var burada. Efendilik arayan Dark Tranquillity dinlesin!

Albüm iyi, hoş, bomba gibi yardırıyor da bir sıkıntı mevcut. 1993 yılında Masse Broberg vokal görevinden ayrıldığından beri Peter’ın ağır bir uzaylı ve komplo teorisi fetişi ortaya çıktı ve ben bunu -kişisel yorumumu katarak- oldukça salakça buluyorum. Kendisini bir yandan müzikal anlamda dahi olarak görürken bir yandan da söz yazma konusunda dünyanın en çok saçmalayan insanı olarak görüyorum ve bu durum beni bir hayli üzüyor. O kadar güzel beste yapmışsın, gitar ve davullar adeta yağ gibi akıp gidiyor ama bir bakıyorsun şarkıda illuminatiden falan bahsediyor adam. Ah ah.

Özünde şarkı sözlerini çıkardığımızda gayet taş gibi bir melodic death metal albümü mevcut. Death metal seviyorum ve Hypocrisy’i daha önce hiç duymadım diyen varsa ağzına acı biber sürerim. Çok kızarım. Sinirlenirim. Burada kavga ederiz günlerce. O yüzden hemen hızlıca bu albüme girişin ve beni üzmeyin.

8/10
Albümün okur notu: 12345678910 (6.88/10, Toplam oy: 25)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2013
Şirket
Nuclear Blast
Kadro
Peter Tägtgren: Vokal, gitar, klavye, sözler
Mikael Hedlund: Bas
Horgh: Davul

Konuk:
Jonas Kjellgren: Gitar (2)
Şarkılar
1. End of Disclosure
2. Tales of Thy Spineless
3. The Eye
4. United We Fall
5. 44 Double Zero
6. Hell Is Where I Stay
7. Soldier of Fortune
8. When Death Calls
9. The Return
  Yorum alanı

“HYPOCRISY – End of Disclosure” yazısına 9 yorum var

  1. Boba Fett says:

    Bu adamın Bloodbath’a geri dönmesi lazım.

    bahadır

    @Boba Fett, Nick iyidir orada boşver.

    ismail vilehand

    @Boba Fett, katılıyorum. Hem Peter hem de Bloodbath için çok hayırlı bir karar olur.

    Dysplasia

    @Boba Fett, Bloodbath, Peter’a geri dönsün.

  2. enemyofgod says:

    Peter Tägtgren <3 <3 <3

    Normalde gruplar belli bir düzeye geldikten sonra ortalama albümler çıkarır, aralarında bir çok kötü bir çok iyi albüm de yapar biter. Hypocrisy Catch 22 hariç devamlı yardırıyor. Taste Of Extreme Divinity'den sonra artık kötüleşmeye başlar diyorsun adam yine muhteşem albüm yapıyor.
    Kritik çok güzel 8/10

  3. Tomas Takke says:

    Peter Tagtgren’in saatlik ücreti ne kadar acaba. Arada bir gelsin kulağıma bağırsın parası neyse vericem.

  4. U.T: says:

    End of Disclosure’ın melodisi yıllardır kafamda dolanır.

  5. koca says:

    En çok merak ettiğim şeylerden biri Peter’ın bir gün bir breakthrough yapıp yapamayacağı. Lock Up olmadı, Pain olmadı, Lindemann bile olmadı; e Hypocrisy zaten death metal sınırlarında. Son bir kez daha dener mi “yırtacak projeyi” acaba?

  6. hf says:

    hani osursa dinlerim denir ya, o misal yapacağı her şeyi dinleyeceğim nadir adamlardan peter.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.