# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
UNDEROATH – Cries of the Past
| 24.12.2020

Destan yazmak ve çöpe atmak.

Erdal Avcı

10 yıl aranın ardından herkese tekrardan merhaba. Son yazdığım albüm kritiğinin üstünden dile kolay 10 yıl geçti. İklimler, kavramlar ve hatta sınırlar değişti. Ama değişmeyen tek şey benim ekstrem metali (çoğunlukla da death metali) her geçen gün daha da benimsemem oldu. İstanbul’a gelen bir dolu grubun konserine gittim. Bazı grupları tam parlarken keşfettim. Bazı grupların değerini çok sonra anladım. 2007-2010 arasında İstanbul’da gerçekleşen bazı konserlere gidemediğim için pişman oldum…

Sitede dinlediğim albümlerin ya da ilgimi çeken haberlerin altına yorum atmaktan fazlasını yapmadığım 10 yıldan sonra neden tekrardan albüm yazmaya karar verdin diye sorarsanız yanıtını vermem zor olur. Sanırım akşam 2 shot içtiğim Sırp Rakija’sı beni bu kararı almaya zorladı. Bir de Ahmet Saraçoğlu’nun yoğun günlerinde bir parça yardımcı olmak istedim.

Grubu ve albümü konuşmadan önce bir konuyu açmak istiyorum. Ekstrem metalde tadımı en çok kaçıran şeylerin başında bazı grupların zamanla paranın sıcak yüzünü daha fazla görme ve daha fazla kişiye ulaşma amacıyla yumuşaması, basitleşmesi, tarz değiştirmesi ve klişe tabirle davayı satması geliyor. Dinlemediğim gruplarda da olan bu durum (Opeth – In Flames – Arch Enemy) dinlediğim ve değer verdiğim gruplarda da olunca (Born Of Osiris) gerçekten cinlerim tepeme çıkıyor. Grupla ilişkimin değişmesine yol açan bu durumu ilk anladığım an gerçekten üzülüyorum.

Sonra yoluma başka gruplarla devam ediyorum ama zaman içinde yumuşayan grubun daha önceki işlerini tekrar dinlediğimde (Bu Born Of Osiris için ilk 3 albüm oluyor) grubun heba ettiği yeteneğe acımadan edemiyorum. Birazdan yazacağım bu albümde grubun yaşadığı fantastik değişimden önce yaptığı gerçek bir başyapıt.

Underoath’ı ilk kez dinlediğimde hayatımda bir daha dinlemeyeceğim bir müziği yaptıklarını anlamam 2 dakika sürdü. Metalin ekstrem tarafı benim için her zaman ilgi çekici olurken Underoath benim için karanlıklara gömüldü. Ta ki geçen yıl Metal-Archives sitesinde tesadüfen kendileriyle karşılaşana kadar. “Bu zırtapozlar burada ne arıyor?” diye bakınırken site grubun ilk 2 albümü nedeniyle sitede tutulduğunu açıklayan bir yazıyla grubu tanıtıyordu. İşin daha da ilginci şimdi detaylarını yazacağım bu albümün not ortalamasının çok yüksek olmasıydı. Evime tablo olarak asmak istediğim çok güzel kapağıyla Cries Of The Past ilgimi çekmişti ve ilk fırsatta albümü dinlemeye başladım. Sanırım 1.5 yılda yüzlerce kez dinlemişimdir.

Şimdi kendi hikayemden çıkıp biraz bu gençlerin hikayesine inelim. Underoath, Florida’nın Tampa şehrinde 1997 yılında kilisede tanışan 3 lise öğrencisi olan Dallas Taylor, Aaron Gillespie, Luke Morton tarafından kuruldu.1998′de Luke Morton’ı gönderip yerine Corey Steger ve Octavia Fernandez’i getirdikten sonra ilk albümlerini (Act Of Depression) 1999′da çıkardılar. İlk albüm ilgi çekici anlar barındırsa da genelde dağınık beste yapısı, düşük kayıt kalitesi (özellikle teneke trampet tonu çok rahatsız edici) ve korkunç kötü sözleri (A Love So Pure’un son 2 dakikası utanç verici) ile çok da övemeyeceğim bir Death Metal – Hardcore albümüydü. Albümden hemen sonra gruba bas gitarist Matthew Clark ve Klavyeci Christopher Dudley’in eklenmesiyle kadro tamamlandı ve 2000 yılının Temmuz ayında Cries Of The Past albümü çıktı. Burada dikkat çekmek istediğim konu bu albüm çıkarken baterist Aaron Gillespie’nin 16,5 , vokalist Dallas Taylor’un 20 ve diğer elemanların 19 yaşında olması. Bu destan gibi albümü yazarlarken baterist daha lise öğrencisi ve grubun geri kalanı liseden yeni mezun kişiler. Bu yaşta Cries Of The Past’i ortaya çıkarmaları şu an bile anlamakta çok zorlandığım bir durum.

Cries Of The Past’i ilk açtığınızda fark ettiğiniz durum grubun bu albümde Death Metal’den çok Black Metal özellikle Melodik Black Metal yoluna girmiş olduğu. The Last’ın 1. dakikasından itibaren saf Black Metal vahşetini gösteren grup aynı zamanda progresif, farklı ve değişken olduğunu da ilk şarkıdan dinleyicilerin huzuruna sunuyor. Albümdeki 5 şarkı da uzun süreleri ve değişken yapılarıyla grubun şu anki halini bilenleri şaşırtsa da bu uzun şarkılar içlerinde barındıkları yaratıcı fikirleriyle dinleyeni duygudan duyguya sürükleyip albümün bir an olsun duraksamasına izin vermiyor. Bu yaratıcı fikirler için bir sürü örnek verebiliriz. Walking Away’in orta şekerli bir başlangıçtan sonra bir anda Brutal Death Metal’in ezici yollarına girmesi (0:50 – 2:00) , yine aynı şarkının 4. dakikasında akustik gitardan çıkan Black Metal riffinin sonra elektro gitara geçmesi sonra başka bir Black Metal riffinin aynı şekilde gitarlar arasında tekrarlanması, 5:22de giren jilet gibi bir Thrash Metal riffiyle şarkının bambaşka bir noktaya gitmesi ve grubun şarkı bitene kadar değme Thrash Metal gruplarına taş çıkartacak bir retrolukla devam etmesi, And I Dreamt Of You’nun saf Black Metal başlangıcından sonra 3.55′de direksiyonu Brutal Death Metal’e kırmaları, 4.22′de bir anda klasik Heavy Metal’in melodik sularına geçmesi ve 5.22′ye kadar ferah melodilerle devam etmesi ya da albümle aynı adı taşıyan son şarkıda 2.42′de hüzünlü bir klavye melodisiyle duran şarkının bir anda bu melodiyi tamamlayan tarama rifflerle devam etmesi ve sonra giren Black Metal vokalinin buz gibi bir hava yaratması vs.

Yazıyı şarkıların değişken ve sürükleyici trafiğini anlatarak bitirmek istemediğim için elemanlara da teker teker değinmek istiyorum. Sonradan gruptan ayrılıp kendi Southern Metal grubunu kuran Dallas Taylor albümde yıldız gibi parlıyor. Parçalayıcı Black Metal vokallerinden, boğucu Death Metal kükremelerine , kısa ama etkili temiz vokalinden ,sadece bir yerde kullandığı Heavy Metal çığlığına ( And I Dreamt Of You 8:37) kadar tek kelimeyle enfes bir iş çıkarıyor. Gitaristler Corey Steger ve Octavio Fernandez 1. sınıf gitar işçiliği çıkarıyorlar. Buz gibi Black Metal taramalarından, ezici Teknik Brutal Death Metal rifflerine, ferah melodilerden soğuk melodilere ve oradan akustik geçişlere çok yönlü bir iş çıkarıyorlar. Baterist Aaron Gillespie ise çok küçük yaşına rağmen bu sürükleyici besteleri altını çok iyi dolduruyor. Zil oyunları olsun, ataklar olsun her açıdan takdir edilesi bir baterist performansı görüyoruz. Şu anda da grupta bulunan Gillespie şimdi çaldığı basit ve özelliksiz şarkıları düşününce “Ben 16 yaşında neler yapıyordum yahu?” diye hayıflanabileceğini tahmin ediyorum. Zamanında gerçekten büyük iş başarmış.

Sona geldiğimizde grubun albümden sonra yaşadığı olaylara da kısa bir göz geçirelim. Albüm çıktıktan 1 yıl sonra bir gitaristini ve bas gitaristini değiştiren grup sonra 2002 yılında önce yeni bir plak şirketiyle anlaşıyor sonra da yeni tarzına (Post Hardcore) geçeceği The Changing Of Times albümünü çıkarıyor. Albümden sonra da vokalistini ve diğer gitaristini gönderen Underoath 2004 albümüyle birlikte patlama yapıyor. Bu andan itibaren saçlar bir gözü kapatacak şekilde taranıyor, bol sıfırlı anlaşmalar birbirini kovalıyor ve grup ara vereceği 2011 yılına kadar bu şekilde devam ediyor. Tekrar geri döndüklerinde ise Post Hardcore’dan bile yumuşak Alternatif Rock diyebileceğimiz ılık sulara yelken açıyorlar. Gruptan ayrılan gitaristler önemli bir grupta çalmazken vokalist Dallas Taylor ise ilginç bir şekilde kendi grubunu (Maylene And Sons Disaster) kurup orada redneck bir tarzda Metal dünyasının içinde kalmaya devam ediyor.

Ama insan kendisine sormadan edemiyor. Death-Black Metal yolunda devam etseler ve bu yol içinde Hristiyanlığı savunmaya devam etseler ne olurdu? Bu yetenekli elemanlar kendilerini geliştirmeye devam etse neler olurdu? Grubun bu yoldan gitse nereye kadar büyüyeceklerini ve daha ne gibi eserler çıkarabileceklerini bilmiyorum. Ama, bu albümdeki şarkıları Opeth – Emperor – Enslaved – Ne Obliviscaris – Dissection – Borknagar’dan hangi birisi yapsa kendini parçalayacak milyonların olacağını tahmin ediyorum. Tek bildiğim destan gibi bir albümden sonra ceplerini doldurmak adına ucuz bir yola girdiler ve ceplerini doldurdular. Keşke devam etselerdi.

NOT: 0.5 Puanı 2 nedenden kırdım. Birincisi The Last’in 5.34′ünde ayan beyan bir Pantera – A New Level araklaması var. Benziyor bile diyemiyorum birebir aynı. İkincisi albümün sonunda grup hayvan gibi yardırırken bir anda alakasız bir klavye melodisiyle bitiyor. Albümün sonunu biraz daha iyi bağlayabilirlerdi.

9,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (6.80/10, Toplam oy: 15)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2000
Şirket
Takehold Records
Kadro
Dallas Taylor: Vokal
Corey Steger: Gitar
Octavio Fernandez: Gitar
Matthew Clark: Bas
Aaron Gillespie: Davul
Christopher Dudley: Klavye
Şarkılar
1- The Last
2- Giving Up Hurst The Most
3- Walking Away
4- And I Dreamt Of You
5- Cries Of The Past
  Yorum alanı

“UNDEROATH – Cries of the Past” yazısına 3 yorum var

  1. Rashid says:

    Son çıkan albümlerini pek sevemesem de Underoath’ın bende yeri ayrıdır. Zamanında “Post-Hardcore” türünü daha yeni kefşettiğimde en çok dinlediğim gruptu. Sitede de kritiğini görmek sevindirdi.

  2. isa says:

    ağzınızın tadını biliyorsunuz. Bu yazı olmasa nerden bileceğim Underoath isimli bir grup olduğunu.

  3. hakan says:

    11 sene önce they’re only chasing safety albümünü bu sitede yazmıştım. 10 yıl sonra tekrar underoath görmek ne hoş.
    http://www.pasifagresif.com/2010/02/underoath-theyre-only-chasing-safety/

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.