Toplam 35 kişinin falan yaşadığı ama nasıl oluyorsa nüfusun %80’inin black metalle uğraştığı İzlanda’nın doğasını hepimiz öyle ya da böyle merak etmiş ve zırt pırt uçağa atlayıp gidemesek de fotoğraflara, videolara bakarak görmüşüzdür.
Bazen deriz ya, “Bayburt kadar Hollanda futbolda hayvan gibi iyi, koskoca Çin’den bir tane futbolcu çıkmıyor”. Veya cücük kadar İzlanda’dan öküz gibi gruplar çıkarken, nüfusa oranladığımızda hayvan gibi bir şey olan Türkiye’den çok az sayıda ortalama üstü grup çıkıyor. Bunun sebebi, o küçük ülke ile o büyük ülke arasındaki kültürün ve çayır çimenin farkıdır arkadaşlar.
Kültürdür, çünkü bir taraf sanat sepete ayıracak maddi ve manevi birikime sahipken, diğer taraf altına giyecek don bulmaya önem vermek durumundadır. Bir tarafta eğitiminden istihdamına her şey kurallı işlediği için insanların bir şeyler yaratmaya zamanı varken, diğer tarafta “çok şükür bugün de hayattayız” diye düşünen milyonlar vardır. Bir tarafta yağmur, kar, okyanus, çayır çimen gibi doğal unsurlar sanat yaratmak isteyen insanın ilham aldığı birer güçken; diğer tarafta insanlar uzun süren kurak günlerin ardından hava kapanır kapanmaz Cuma hutbelerinde devlet eliyle yağmur duasına çıkar ve zaten yağacağı belli olan o yağmur yağınca da “işte Allah be, adamsın” diye gökyüzüne selam yollar. Bir taraf o çayır çimeni albüm kapağına, şarkı sözlerine taşırken; diğer taraf için çayır çimene dair en akılda kalan şey “BRÜDATDATDATDAT!! BRRRR YAŞŞŞŞKELEE! YAS YAS YAS YAS GELEEH! BRÜRÜRÜRÜRÜRÜ” diyen sevimli çoban abimizdir.
NEXION’un yeni ve ilk albümü “Seven Oracles”ı son bir haftadır günde en az dört kez dinliyorum. Bu dinleme sürecinde, başlarda “albümde çok da özel bir şey bulamıyor muyum acaba” diye kendimi sorguladığım anlar oldu. Vatandaşları olan pek çok grupta kendimi deli deli yapıp oradan oraya atarken, NEXION’un bu ilk albümünde manevi bir derinlik bulamamış gibiydim. Grubun yeteneği, müziğine kattığı derinliği ortadaydı, ancak atmosfer konusunda aradığımı bulamıyordum. Lakin albüm belirli özellikleriyle yine de kendini belli ediyor, sağıma soluma minik minik çakılar sokarak beni tahrik ediyor, kendisini sevmemi sağlayacak özelliklerini nazlana nazlana sunarak adeta paçama sürünen bir kedi gibi sırnaşıyordu. İlk 7-8 dinlemenin ardından “Seven Oracles”ı ilk dinlemelere göre daha fazla seviyor ve albüm biter bitmez baştan başlatıyordum. Bu geç gelen sevginin sebebi, yıllardır alıştığımız DsO sound’u ve onun uzantısı olan çeşitli anlayışların, İzlandalı grupların özellikle son 10+ yılda oluşturdukları ülke kimliğinin artık belli oranda benimsenmiş, kanıksanmış ve belki de şaşırtıcılığını yitirmiş oluşuydu.
Bu kimlikten açılmışken “Seven Oracles”ın müzikal yapısına değinelim. Albümde bahsettiğim DsO ekolünden mezun atonal, dezonant, buhranlı ve boğucu İzlanda sound’unun izleri rahatlıkla görülüyor. Taramalı gitarlardan uğursuz arpejlere, albümün önemli zenginliklerinden olan vokal çeşitliliğinden ayin kafasına varan bölümlere kadar grup ne yaptığını bilen bir grup izlenimi veriyor. NEXION’u hemşerilerinden ayıran esas özellik ise, grubun bu dezonant mezonant muhabbetleri alışık olunandan daha temiz şekilde sergiliyor oluşu. SVARTIDAUÐI, SINMARA gibi gruplarda gördüğümüz türde karanlıkların yanı sıra, ikinci şarkı “Revelation of Unbeing”in 2.09’u gibi başlayan kısımda görüldüğü türde BEHEMOTH sadeliğinde olaylar da NEXION’un çekinmeden yaptığı şeyler. Yine aynı şarkının 4.15’inde giren ve lanetli olmaktan uzak türdeki melodi ve benzerleri de, NEXION’daki bu her anlamda kâbus gibi olmak zorunda değiliz anlayışını oluşturan detaylar.
NEXION’un aramızda sadece benim farkında olduğum bir savaşın fitilini yakması da işte bu noktada gerçekleşiyor. Grubun sunduğu her şey iyi, her şey standart üstü ama demek ki insan bir şeylere alışınca maddiyattan çok maneviyata değer vermeye başlıyor ve her şeyi olması gerektiği gibi yapmak yetmiyor. Bu aslında iyi bir şey. İnternet ve iletişim imkânlarının artmasıyla birlikte genişleyen rekabetle birlikte sanatçıların, grupların bizi bir üst seviye alıştırdığını, daha iyisinin olabileceğini hayal ettirdiklerini görüyoruz. NEXION bu noktada; çok çok iyilerin ve başyapıtların kol gezdiği bir ortamda, bize gayet iyi bir albüm sunuyor ve “bu cepte, bu gayet güzel, bir sonrakinde bunu aşın da hep birlikte delirelim” dedirtiyor. Bence burada bir şımarıklık, haksızlık yok. Sonuçta ülkeden çıkan diğer grupların neler yapabildiğini biliyoruz ve bana kalırsa NEXION şu an için bunun belli bir noktasına kadar ulaşabiliyor, belli bir “oha artık bu nasıl müzik çıtası”nın üstüne çıkamıyor. Bu yüzden de yazının ilk cümlesindeki “fotoğraflara” kelimesine basınca çıkan yer İzlanda değil, Artvin. İknci albümde bu çıtayı aşsınlar; yapıştıralım fiyordu, yapıştıralım içinden aynı anda hem şelale hem lav akan bir de üstüne fotoşopta gökkuşağı ve kuzey ışıkları konmuş fotoyu.
Son kelamlara geldiğimde, bana kalırsa “Seven Oracles” ne SVARTIDAUÐI gibi insanı karanlık bir üst benliğe tapınmaya zorluyor ne de MISÞYRMING gibi varlığım varlığına armağan olsun dedirtiyor. Albüm, bu tür black/death metal anlayışının olmazsa olmazlarını yerine getiriyor ve bu noktada kalıyor. Baktığımız zaman bu sene içerisinde bu tarzda bir PROSCRIPTION dinledik, bir NOVAE MILITIAE dinledik ve dinlerken gerçekten de kötü bir şeyler olacağını hissettik, rahatsızlık duyduk, tedirgin olduk. NEXION belki şu an için bunu belli bir noktaya kadar yapabiliyor, ancak hem kadrosundaki isimlerin hem de ilk albümden sunduğu hissiyatın karanlığında, bundan daha iyisini yapabileceğini de net şekilde gösteriyor. Çok daha gaza gelmiş, İzlanda’nın karına fırtınasına doymuş, dünyanın bağnazlığından yobazlığından bezmiş ve birtakım karanlık güçlere kendilerini daha bir teslim etmiş şekilde çıkaracakları ikinci albümlerini merakla bekliyor, bağıra bağıra koyunlarımı gütmeye gidiyorum.
Kadro Josh Rood: Vokal
Jóhannes Smári Smárason: Gitar
Óskar Rúnarsson: Gitar
Kári Pálsson: Bas
Sigurður Jakobsson: Davul
Şarkılar 1. Seven Oracles
2. Revelation of Unbeing
3. Divine Wind and Holocaust Clouds
4. Sanctum Amentiae
5. Utterances of Broken Throats
6. The Spirit of Black Breath
7. The Last Messiah
Daha önce bu coban dayinin röportajina denk gelmemis biri olarak basligi okuyunca “Yaratici bir davul atagi var herhalde albumde” dedim ahahah.
Youtube videosunu izledim sonra, dayi asiri sempatik ya. 8 yil sonra tekrar gitmisler, kendi koyunlarini cagirmis bu sefer gelmisler. Sevindirik oldum. Beni bu video ile tanistirdigin icin tesekkurler Ahmet.
Ben bu albümü dinlerken işin death metal kısmını pek alamadığım için bir black metal albümü olarak değerlendirerek, yılın önemli işlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Özellikle vokal performansı takdire şayan. Vokalist eleman kesin beş vakti aksatmayan, abdestsiz gezmeyen tertemiz bir delikanlı. Sesinden nur akıyor.
Bu albümü çıkdığı günden beri dinlerim.İlk zamanlarda bende aradığmı tam bulamamıştım ama 4 ay ara verdikten sonra tekrar dinleyince daha çok sevmeye başladım.Ara sıra açar dinlerim.Bir grubun ilk albümünden bekleyebileceğiniz herşey var. Bir sonraki albümlerni merakla bekliyorum. 8/10
Gayet iyi bir albüm. Tarz olaraksa bir nevi karma bir şey çıkmış ortaya. DsO’dan Behemoth’a, Sinmara’dan Svartidauði’ye ne ararsan var içinde. İlk albümleri oldukları için sanki biraz risk almamaya gayret etmişler ama gelecek albümlerine bence tam gaza basacaklar.
Albüme alışması zor oluyor ama alıştıktan sonra orta kısımlardan itibaren coşuyor. Bakalım ilerleyen zamanlarda nasıl işler yapacaklar
Başlığı okurken duydum resmen
Oraların metalcisi doğal besleniyor abi, sürekli doğadalar. Bizimkiler ziraat cücüğü, somun pehlivanı.
Daha önce bu coban dayinin röportajina denk gelmemis biri olarak basligi okuyunca “Yaratici bir davul atagi var herhalde albumde” dedim ahahah.
Youtube videosunu izledim sonra, dayi asiri sempatik ya. 8 yil sonra tekrar gitmisler, kendi koyunlarini cagirmis bu sefer gelmisler. Sevindirik oldum. Beni bu video ile tanistirdigin icin tesekkurler Ahmet.
29.05.2021
@Ömer Kus, cevap vermeyi unutmuşum, ahah ne demek.
Ayrıca davulun neresiyle “YAŞŞŞŞKELEE” diye bir ses çıkarılabileceğini düşündüğünü de merak etmiyor değilim.
Ben bu albümü dinlerken işin death metal kısmını pek alamadığım için bir black metal albümü olarak değerlendirerek, yılın önemli işlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Özellikle vokal performansı takdire şayan. Vokalist eleman kesin beş vakti aksatmayan, abdestsiz gezmeyen tertemiz bir delikanlı. Sesinden nur akıyor.
Bu albümü çıkdığı günden beri dinlerim.İlk zamanlarda bende aradığmı tam bulamamıştım ama 4 ay ara verdikten sonra tekrar dinleyince daha çok sevmeye başladım.Ara sıra açar dinlerim.Bir grubun ilk albümünden bekleyebileceğiniz herşey var. Bir sonraki albümlerni merakla bekliyorum. 8/10
Gayet iyi bir albüm. Tarz olaraksa bir nevi karma bir şey çıkmış ortaya. DsO’dan Behemoth’a, Sinmara’dan Svartidauði’ye ne ararsan var içinde. İlk albümleri oldukları için sanki biraz risk almamaya gayret etmişler ama gelecek albümlerine bence tam gaza basacaklar.
Çok tehlikeli bir albüm bu. Özellikle 5.parçadaki vokaller muhteşem. Bunun bir debut olduğunu düşünürsek bence ikinci bir Gaerea gelebilir.