Kulaklarımdaki şey başladığı andan itibaren beni düşünmeye sevk ediyor. Lakin ne yazık ki “breh breh adamlar ne albüm yapmış” tarzı bir düşünme değil bu. Albüm devam ettikçe, şarkılar ilerledikçe kendimi yokluyorum, tartıyorum ve ne kadar giydirsem ne kadar üzerlerine gitsem diye düşünüp duruyorum. Bir yandan kötü olduğunu düşündüğüm bir şeyi uzun uzadıya eleştirecek kadar boş zamanım kesinlikle yok; diğer yandan neyse ki çoğu grup bilinçli hareket ediyor ve ne mutlu ki böylesi fırsatlar çok sık karşıma çıkmıyor.
Aslında bu grup veya tür özelinde değil bu serzeniş. Grupların bir türün suyunun çıkmakta olduğunu, hatta çıktığını fark etmeyip 10 yıl önce iyi gibi olan bir şeyi cilalı bir paketle önümüze sermeleri artık tahammül sınırlarımı zorlamaya başladı. Metalcore’a, progresif metalcore’a, şuna buna uyuz olduğumdan değil. Albümlerinde kullandıkları fikirler, teknikler, şunlar bunlar da değil. Bileşenlerinden daha büyük, daha genel bir şikâyet benimkisi.
WITHIN THE RUINS; %70 BORN OF OSIRIS, %20 AFTER THE BURIAL ve %10 da VEIL OF MAYA’nın son 13-14 yıldır yaptıklarını, %90 oranında üstüne hiçbir şey koymadan yapan bir grup. İncelediğim “Elite” ve “Halfway Human” albümleri bu furya içerisinde yuvarlanıp gittiği için fazla bir ses çıkarmamış olsam da 2021’e girdiğimiz şu noktada adamlar resmen fakir Sumerian Records grubu olmaktan öteye gitmeyecek bir şey yapıyorlar. Aşırı suni, distortion olmayı ucundan başaracak düzeyde oyuncak gibi bir gitar sound’u, Sumerian Records’ın yıllar içerisinde etrafa boşalttığı bin tane grubun aynen uyguladığı bir dolu formülü birebir uygulayan bir anlayış ve yeni HİÇBİR ŞEY sunmayan bir kafa.
Eğer bir albümü dinliyor ve “bunun daha iyisi 15 yıl önce yapıldı ve bu meret o zaman bile çok da iyi değildi” diye düşünüyorsanız, tavşanın suyunun suyunu içtiğinizi hissediyorsanız ortada bir sorun olduğu anlaşılıyor. Esasında burada bir grubu hedef almış değilim. Bu tür müziği WITHIN THE RUINS’den çok daha kötü icra eden bir dolu grup var. Hatta WITHIN THE RUINS kendi müziğini öyle özellikle kötü falan da yapmıyor; genele bakıldığında ilgi çekici denilebilecek şeyler sunuyor, hoş fikirler barındırıyor. Ancak kendi adıma konuşursam, albüm bittiğinde aklınızda kalan tek şey albümün sizi bir süreliğine eğlemiş olduğu oluyor. Eğlenmekten, eğlendirmekten bahsetmiyorum; oyalamak, avutmak anlamındaki eğlemekten bahsediyorum. 45 dakika hiçbir şey yapmadan durmaktan daha iyi bir şey yapıyor olduğunuzu kendinizi inandırsanız bile albüm bittikten hemen sonra bu albümün size bir zerrecik değer dahi katmadığını görüyorsunuz. Ben öyle görüyorum.
Genelde gece geç saatte yayınlanan, ortasından da girseniz hiçbir şey kaybetmediğiniz “Delta Harekâtı 5”, “Uçak Köpek Balığı İstilası 7”, “Son Dövüş 8” (nasıl sonsa artık) gibi saçma sapan aksiyon filmleri olur ya. “Black Heart” bana bunu hissettiriyor. İlk şarkıdan değil de beşinci şarkıdan başlayarak da dinleseniz, şarkı listesini tersten de dinleseniz fark edecek bir durum olmadığını görüyorsunuz. Beşinci şarkı demişken, bu şarkının ortalarına doğru grup bir yerde durup dururken Pembe Panter’in müziğini falan çalıyor, “ne alaka aq” dedirtmekten öteye gidemiyor.
Aslında daha fazla yazarak ne sizin zamanınızı ne de kendi zamanımı boşa harcamak istemiyorum. Bu sayfalarda buna benzer pek çok albümü ballandıra ballandıra övmüşlüğümüz, tavsiye etmişliğimiz de var. Ama bir yerden sonra insan dinlediği şeyde yadırganacak çok fazla şey olduğunu hissediyor, tahammül edemiyor. “Black Heart”ı daha iyi bir günümde incelemiş olsaydım daha olumlu şeyler söyleyebilirdim, ancak böyleyken böyle. Türün sevenleri mutlaka hoşlarına giden bir dolu şeyler bulacaktır, tıpkı benim de yer yer bulduğum gibi. Ama bunca grubun bunca kafa yorduğu, her türden on binlerce grubun kendine meydan okuduğu ve daha iyisini, daha etkileyicisini yapmak için canla başla çırpındığı bir ortamda, daha iyisi yıllar önce yapılmış formülize, suni bir şeye de müsamaha gösteremeyeceğim.
Gruba saygısızlık etmek istemem ama benim için bu albüm Kinder Sürpriz Yumurta’dan çıkan ve 3 parçayı birleştirerek oluşturabildiğiniz bir greyderden, kamyondan, traktörden farksız: yapay, plastik, ne olduğu daha parçalar tamamlanmadan anlaşılıyor ve şöyle bir bakılıp çöpe atılıyor.
Yalnız değilmişim. Dinlerken artık sıkıntıdan patlıyordum neredeyse. Yani, “recycle” yapmanın bile bir adabı olmalı. Hani bunu daha dün çıkmış bir grup yapsa gene anlarım ama siz yapmayın be.
Yalnız değilmişim. Dinlerken artık sıkıntıdan patlıyordum neredeyse. Yani, “recycle” yapmanın bile bir adabı olmalı. Hani bunu daha dün çıkmış bir grup yapsa gene anlarım ama siz yapmayın be.
Black heartda duyduğum her pick scrapeda bootleg 8bit atari oynuyormuş gibi hissettim.