Bildiğimiz gibi pesimist kelimesinin Türkçe karşılığı “kötümser, karamsar” olarak geçiyor. “(Kara)msar”. Ne ilginçtir ki bu ifade İsveççede de benzer bir şekilde dile yerleşmiş ve “siyah/kara” anlamına gelen “svart” ile “görüş, bakış” anlamına gelen “syn” birleşerek “svartsyn”i, yani “karamsar, kötümser, pesimist” ifadesini oluşturmuş.
Türkçe ve İsveççe gibi alakasız iki dilin bir şeylere olumsuz yaklaşmayı siyah renk üzerinden kurgulaması ne hoş bir tesadüf diyor, bugün konuk ettiğimiz SVARTSYN’in yeni albümü “Requiem”e geçiyoruz.
1993’te kurulan ve uzaya çıkan bir roketin atmosfer dışına çıkarken yan bileşenlerinden ayrılıp yoluna tek başına devam etmesi gibi elemanlarını bir bir döken SVARTSYN, son 10 yıldır Ornias’ın tek kişilik projesi olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Doksanların ortalarından beri yaptıkları albümlerde çok da istikrarlı olmayan ve bazen iyi bazen ortalama bazen de çok iyi işler yapan SVARTSYN, sanırım çoğunluğun mutabık kalacağı şekilde en büyük etkisini bir önceki albümü “In Death” ile yapmıştı.
Aradan geçen 3 yılın ardından Ornias bu kez de “Requiem”le karşımızda. Babil ve Sümer mitolojilerinden beslenen; bunu Satanik bir düzleme oturtan ve karanlığın bayrak taşıyanı olarak yoluna devam eden SVARTSYN, “Requiem”de bize bugüne dek çıkardığı tüm albümlerden referanslar sunan bir müzik vadediyor. Şarkılara baktığımda, örneğin “In Death”teki kadar karakteristik, kişilikli bir bütünlük gördüğümü söyleyemem. O albümün atmosferini “Requiem”de bulamıyorum. Lakin şarkıların bir araya gelişi ortaya parçaların toplamından daha etkili bir şey çıkarıyor.
Ortalama 7,5 dakika süreye sahip 6 şarkıdan oluşan “Requiem”de black metal denince akla gelebilecek her şeyi duyuyoruz. Taraması, melodisi, ağır tempolu uğursuz atmosferi, blast beat’i yerli yerinde bir albüm “Requiem”. Bunlar arasından melodi nispeten öne çıkıyor ve grubun tüm diskografisine yayılan referans havuzunu ta ilk albümlere kadar geri götürüyor. Melodiden kastım elbette bir “Mother North”, “Unhallowed” veya “I Am the Black Wizards” kalibresinde değil ancak taramalara yedirilen bu anlayış albümün geneline yayılmış durumda.
Açıkçası albümdeki pek çok şarkının öyle akıl almaz black metal şaheserleri olduğunu düşünmüyorum. Öne çıkanlar var elbet, ancak yıllar sonra bir SVARTSYN best of’u yapıldığında hiç düşünmeden konabilecek çok da fazla şarkı göremiyorum. Ne var ki bu şarkılar bir araya geldiklerinde dinleyici üzerinde baskı kuran, dinleyiciyi köşeye sıkıştıran ilave bir nahoşluk, sıkıntı, rahatsızlık yaratıyor ve olduklarından daha büyük hâle geliyorlar. Şarkıları tek tek dinlediğimde kimilerinin on üstünden altı civarı olduğunu düşünüyorum lakin tümüne bakınca bundan daha yüksek not verilecek düzeyde -ki verdim- bir albümle karşılaşıyorum. Esasında albüme benden daha yüksek puan vermeyi düşünebilecek dinleyiciler de olabilir, zira albüm baştan sona dinleyiciyi hapsetmeyi ve içine çekmeyi başarıyor. Lakin belki “In Death”ten sonra çıkmış olmasından belki de şarkıların genel aurasından, albümün atmosferinin yeterince güçlü olmadığını düşünüyorum. Taş gibi black metal evet, ama albümü her dinleyişimde sadece bir black metal albümü dinlediğimi ve bunu artıran bir deneyim yaşamadığımı hissediyorum. Takdir ediyorum, şöyle güzel böyle süper diyorum ama o ruhani düzleme ulaşmadığını da görüyorum. Bu şekilde bir karakter sunan pek çok black metal albümünde tüm insanlığın ortadan kalkmasını; milyonlarca canın yok oluşuna neden olan dinî birtakım sembollerin, mabetlerin yanıp kül olmasını isteyebiliyorken “Requiem”de sadece dinleyici olarak kalmakla ve bitince de yavaş alkışla tebrik etmekle yetiniyorum.
Şarkılara baktığımda, pek çok kişinin favori şarkısının farklı olacağını tahmin ediyorum zira dediğim gibi albümü alıp götüren; yıllar sonra sadece o şarkı için bu albümü açtıracak bir klasik olduğundan çok emin değilim. Şahsen en çok “Mystery Babylon”u, ardından da “Inner Demonic Rise”ı seviyorum ama diğer şarkıların da öyle bariz bir falsosu yok. Ornias’ın vokal performansı ve özellikle de dediği her şeyin tane tane anlaşılabiliyor oluşu albümü daha yaptırımcı, daha dikte edici bir şekle sokuyor. Ornias çok inanarak, tutkuyla, hayatı buna bağlıymış gibi söylüyor ve bu sayede dinlediğiniz şeyi daha bir ciddiye alıyorsunuz. Tek tabanca olarak devam ettiği günden beri kendisine eşlik eden davul Hammerman “Requiem”de de üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor. Tarzını severseniz, esas grubu olan FRACTURED INSANITY’nin bu yıl çıkan albümünden “Rotschild’s Disease”e de bakabilirsiniz. Teknik/brutal death metal yapıyorlar, prodüksiyon konusunda her daim sıkıntı çekiyorlar ve bence epey sıkıcı bir müzikleri var ama davulcu arkadaş çatır çatır çalıyor.
Yukarıda bahsettiğim atmosfer konusu dışında “Requiem” gayet olması gerektiği gibi bir black metal albümü. Bu tür nedir, içinde neler vardır diye soracak olanlara “al bak budur” diye gösterilebilecek kadar her şeyiyle black metal, her şeyiyle zifiri karanlık. Ornias umarım bir sonraki albüm öncesinde kendi içinde daha manevi, daha soyut bir şeyler yakalar ve onun vereceği güçle daha da içe işleyen bir şey sunar. Belki siz albümden çok daha fazlasını almış, odanızı salonunuzu bir çırpıda ateşe vermiş olabilirsiniz. O zaman ne mutlu size.
“Gün içinde 4 kez döndürdüm. Şimdilik ‘in death’ in gerisinde diye düşünüyorum fakat ondan bağımsız olarak ağır gaddarlık söz konusu. Zamanla seviye mi atlar yada yerinde mi sayar görücez.”
Zamanla olan şu: azalarak bitti. Evet albüm güzel bir black metal albümü ama ötesi değil. ‘In Death’ i aradan geçen zamana rağmen büyük bir zevkle ve ‘oha aq’lar eşliğinde dinlerken, bu albüm ileride aklıma bile gelmeyecek bundan eminim. Ornias denen arkadaş in death’i aşamaz diye düşünüyorum, umarım ben yanılırım.
Bence yılın en iyi black metal albümlerinden biri. Çıktığından beri günde en az 5-6 kere döndürüyorum. Başladığı gibi tekme tokat girip tek nefeste bitiyor. Bu bir de yeni Enepsigos albümü son dönemde black metal konusunda beni ihya eden eserler. In Death 9,5 ise bu da 9 puan alır benden.
Üzerimdeki yıkıcı etkisi çok yüksek oldu. Yukarıda yazılanlardan, In death ‘i dinlemem gerektiğini anlıyorum. Black Testament albümüne de bayılırdım, son derece karanlık ve insanın yaşama sevincini öldüren bir albümdür.
Requiem, irdelenmeden bütünsel dinlenirse çok sakıncalı bir albüm olduğu ortaya çıkıyor.
Albüm haberinin altına şunu yazmıştım:
“Gün içinde 4 kez döndürdüm. Şimdilik ‘in death’ in gerisinde diye düşünüyorum fakat ondan bağımsız olarak ağır gaddarlık söz konusu. Zamanla seviye mi atlar yada yerinde mi sayar görücez.”
Zamanla olan şu: azalarak bitti. Evet albüm güzel bir black metal albümü ama ötesi değil. ‘In Death’ i aradan geçen zamana rağmen büyük bir zevkle ve ‘oha aq’lar eşliğinde dinlerken, bu albüm ileride aklıma bile gelmeyecek bundan eminim. Ornias denen arkadaş in death’i aşamaz diye düşünüyorum, umarım ben yanılırım.
Bence yılın en iyi black metal albümlerinden biri. Çıktığından beri günde en az 5-6 kere döndürüyorum. Başladığı gibi tekme tokat girip tek nefeste bitiyor. Bu bir de yeni Enepsigos albümü son dönemde black metal konusunda beni ihya eden eserler. In Death 9,5 ise bu da 9 puan alır benden.
Üzerimdeki yıkıcı etkisi çok yüksek oldu. Yukarıda yazılanlardan, In death ‘i dinlemem gerektiğini anlıyorum. Black Testament albümüne de bayılırdım, son derece karanlık ve insanın yaşama sevincini öldüren bir albümdür.
Requiem, irdelenmeden bütünsel dinlenirse çok sakıncalı bir albüm olduğu ortaya çıkıyor.
“Inner Demonic Rise” hükmediyor.