# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
ZEAL & ARDOR – Wake of a Nation EP
| 27.10.2020

Dies Irae.

Zafer TunaboyluZoë Özge Davis

Nasıl öleceğini biliyorum
Bitkin anneden çocuğa fısıltılar
Bunların hepsini sen doğmadan önce gördük
Bunların hepsini daha önce gördük.” (At the Seams)

İlk olarak, müzikal bir proje olarak Zeal and Ardor, yaratıcısı Manuel Gagneux tarafından siyahlara karşı uygulanan sistematik ırkçılığın ve köleleştirmenin fantastik bir dünyada alınan şeytani intikamı olarak karşımıza çıkmıştı. Siyahlara ait etnik müziklerin black metal ile birleştirilmesiyle ise bu fantastik dünya sözlerden çıkarak başarılı bir biçimde müziğe aktarılmıştı. Grubun bu EP’ye kadar olan müzikal tutumunu ilk iki albümün kritiklerinde de detaylı bir şekilde bahsetmiştim.

Wake of a Nation’da ise çok farklı bir konu ile karşılaşmasak da, ilk iki albümde yer alan şeytani tema yerini çok daha kötücül bir şeye bırakıyor; Devlet kanalıyla uygulanan sistematik ırkçılık… George Floyd isimli Afrikalı Amerikalı vatandaşın polis şiddeti sonucu öldürülmesiyle birlikte Gagneux grubun resmi sosyal medya hesaplarından yaptığı açıklamada; önümüzdeki yıl çıkaracakları albüm için biriktirdiği materyali 6 şarkı halinde bir EP olarak yayınlayacaklarını açıklamıştı. Ayrıca hiçbir şey olmamış gibi susmanın da korkakça olduğunu belirtmişti.

Konu elbette Gagneux gibi kültürel mirasına hakim ve ortalama üstü bir birikime sahip olan bir müzisyen olunca iş, tek bir kişinin polis tarafından öldürülmesinden çıkıp diğer coğrafyalardaki insanların çok da hakim olmadığı, kökleri çok daha derine dayanan bir vahşete uzanıyor. Sermayeye sahip olan beyaz üstünlükçü kesimi az çok tanıyanlar zaten Hollywood’da ya da Netflix’te araya serpiştirilen siyahların hikayelerinin, anlatıldığı gibi olmayacağını; değişen Amerika’da herkesin eşit sayıldığı ve köleci günlerin çok geride kaldığı hikayesinin bayat bir yalan olduğunu tahmin edecektir. Peki nedir Zeal and Ardor’u bu duygusal başkaldırı didaktikliğine büründüren tarihsel miras?

Amerikan İç Savaşı’ndan (1861-65) sonra köleliğin kaldırılmasıyla siyahların artık bağımsız bireyler olarak ABD topraklarında yaşayabilecekleri ilan edilse de işler hiç söylendiği gibi ilerlemedi. Değişen iç politikalar beyaz üstünlükçü sermayedar ve yöneticileri birden fazla “ırk projesi” uygulamaya itti. Bu uygulamaların en önemlilerinden biri “kitlesel hapsetme” projesi olarak kayıtlara geçti. İç savaşın hemen ardından Amerikan adalet sistemi kitleler halinde siyahları hapse atarak ücretsiz işçi olarak kullanmaya devam etti. Bugün halen Amerika’daki siyah erkeklerin hapsedilme oranının beyazlara oranla 6,4 kat fazla olduğu biliniyor. Aynı oran siyah kadınlarda beyazlara kıyasla 3 kat daha fazla. Bu kitlesel hapisler aynı zamanda siyahların seçme haklarını da ellerinden alarak Amerikan sözde demokrasisinin koşulsuz ve yasal bir şekilde beyazların elinde kalmasını sağladı. Çünkü hapse atılmış insanların oy verme hakkı ellerinden alınıyor. Bugün Amerika’da suç kayıtları nedeniyle oy veremeyenlerin sayısının 6 milyon olduğu biliniyor. Ne yazık ki ırkçı kast sistemi hiçbir zaman sona ermedi. Yalnızca yeniden yapılandırılarak ırk projeleriyle sürdürüldü.

“National Association for the Advancement of Colored People” (NAACP) verilerine göre, Afrikalı Amerikalılar 2,3 milyon toplam tutuklu nüfusu ile 1 milyonunu oluşturuyor. Bu, İç Savaş başlamadan önce 1850′de köleleştirilenden daha fazla siyah erkeğin hapishanede olduğu veya şartlı tahliyeyle cezalandırıldığı anlamına geliyor. Tabii tüm bu ırk projeleri siyahların kast sistemi içerisinde yükselememesine, eğitim alamamasına ve hep fakir kalarak daha fazla suça yönlendirilmesine sebep oluyor.

Amerika’daki siyahların kölelik sistemi kalktıktan cok uzun yıllarsonra eğitim alma haklarına kavuşabildikleri bilinen bir gerçek. Bu sebepten de hem eğitimsiz ve maddi sıkıntı yaşayan ebeveynler tarafından yetiştirilmek durumunda kalmak hem de aile bireylerinin bir çoğunun hapishanelerde tutuklu olması siyahların hep fakir ve cahil kalmaları yönünde sonsuz bir döngü oluşturarak hapishanelerdeki nüfusun büyük oranda siyahlar ile dolmasına katkı sağlıyor. Tüm bunları düşünerek albümü dinlediğinizde Manuel Gagneux’un dinleyicisinin bu bilgilere ulaşma yönünde adım atmasına çabaladığını anlıyoruz. Dolayısıyla Floyd’u ezen polisin “yalnızca emirleri uygulayarak” beyaz üstünlükçü egemenlerin köleleri ezen yumruğunun basit bir temsili olduğunu da görüyoruz.

Diğer bir taraftan, EP’nin beni en çok etkileyen şarkılarından olan Tusgeekee’de de tarihsel örnek verilerek 1932 ve 1972 yılları arasında fakir Afrikalı Amerikalılara uygulanan korkunç Frengi deneyi anlatılıyor. Şarkıda, Alabama Tusgekee’de 600 kişilik bir grubun 400’üne frengi enjekte edilerek hastalığın penisilinsiz iyileşmesi yönünde yapılan çalışmalar sebebiyle bu insanların acı içerisinde ölmesinden bahsediliyor.

Run, father, they’re killing you to help themselves
Fly, mother, before long they’ll want you as well.” (Tusgekee)

Wake of a Nation albümüyle Manuel tüm bu farkındalık içerisinde karşımıza çıkıp “bu işi öyle sessiz şekilde kabullenmeyeceklerini” haykırıyor. Bu başkaldırı, yıllar süren kölelik sisteminin yok edilmesi ve sistematik değişikliklerin yapılabilmesi adına küçümsenmemesi gereken önemli bir adım. Bir ulusun uyanışı gerçekleşir mi ya da hesap günü gelir mi emin değilim. Ancak, evrende hiçbir hayatın önemi yokken insanlığın kendisine yarattığı küçük cehennemde “Black Lives Matter” haykırışını bu derece estetik bir şekilde duyabilmek yine de iyi hissettiriyor.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (6.20/10, Toplam oy: 20)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2020
Şirket
El Emeği Göz Nûru Plakçılık
Kadro
Manuel Gagneux: Davul hariç her şey
Marco von Allmen: Davul
Şarkılar
1. Vigil
2. Tuskegee
3. At the Seams
4. I Can’t Breathe
5. Trust No One
6. Wake of a Nation
  Yorum alanı

“ZEAL & ARDOR – Wake of a Nation EP” yazısına 4 yorum var

  1. Elinize sağlık arkadaşlar. Güzel bir yazı olmuş.

    Z&A dünyasına henüz tam anlamıyla giremedim. Bu hafta yazacağım kritikleri hafta sonundan hallettiğim için dinleyecek vaktim olacak, ilk fırsatta bakacağım bugün yarın.

  2. koca says:

    Harika sözler ama zayıf bir albüm maalesef. Stranger Fruit çok daha iyiydi.

  3. Alondate says:

    Çok güzel kritik, elinize sağlık.

    Bu grubu nereden ve nasıl keşfettiğimi hatırlamıyorum fakat ilk albümlerinden beri takipçileriyim. Manuel reisin şu ana kadar yazdığı en iyi bir kaç şarkı bu albümde. Özellikle At the Seams’ı daha şimdiden hatim ettim. Bu sene en çok dinleyeceğim şarkı olacak net.

  4. Zafer Tunaboylu says:

    Manuel’in bu yazıyı okuyup Türkçe olarak teşekkür ettiğini de belirtelim.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.