TRIBULATION’ın son 10 yılın önemli gruplarından olduğunu düşünüyorum. İki müthiş death metal albümü çıkardıktan sonra tarz değiştirip, yeni tarzlarındaki daha ilk albümden müthiş bir karakter ortaya koymayı ve ciddi ciddi birilerine ilham vermeyi başarmışlardı. Bence “The Children of the Night”ın açılış şarkısı “Strange Gateways Beckon” bugün bile 2015’ten bu yana çıkan en özel şarkılardan biri olmaya devam devam ediyor.
Sonra “Down Below” çıktı ve bence “The Children of the Night”ın ardından bir tık hit eksikliği çekmesine rağmen TRIBULATION’ın gotik sound’unu iyice pekiştirdiği bir albümdü. Adamlar IN SOLITUDE tarzı heavy metali WATAIN karanlığını gotik bir kalıba dökerek son derece karakteristik bir sound oluşturuyorlardı.
Ardından çıkan “Where the Gloom Becomes Sound”, bence yıllanmış şarap gibi, değeri ve güzellikleri zamanla ortaya çıkan yine çok başarılı bir albümdü.
TRIBULATION temel olarak orijinal bir müzik yapmamasına rağmen, karakteristik özelliklerini çok iyi vurguladığından ve tekinsiz, esrarengiz bir gotikliği daha hırpani vokallerle harmanlayarak farkını ortaya çıkarıyordu. Bu fark bana kalırsa sanılandan daha değerli ve ilham verici bir müzikal fikir üzerine kuruluydu.
Bugün size TRIBULATION’ın “The Children of the Night”la başlayan bu yolculuğundan etkilenen en az 10 tane grup sayabilirim. Bazıları o kafadan ilham alan, bazısı ise o dönemden sonra müzikal anlayışını TRIBULATION’vari fikirlere kaydıran…
Açıkçası grupların tarz değiştirmesi konusunda çoğu dinleyici kadar katı olmasam da bir dinleyici olarak OPETH gibi bazı örnekleri anlamlı bulmuyor ve kendine ihanet olarak görüyorum. Bu sadece sert bir kimlikten, aşırı özgün bir karakterden çıkarak daha yumuşak bir sound’a kaymalarından dolayı değil, 40-45 yıl öncesinin kopyalarını yapmaya başlamalarından dolayı. Bugün melodik, daha derinlikli bir kimlikten çıkıp çok daha sert, bodoslama black metal yapmaya başlayan gruplar arasından da sert eleştirdiklerim var. Dolayısıyla birazdan söyleyeceklerimin temelinde TRIBULATION’ın sert tarafının -daha da- ortadan kalkması yok; sonuçta yukarıda da dediğim gibi, belki de en çok sevdiğim alt tür olan death metalden en az tercih ettiğim tür olan gotik metale kaymış olmalarına rağmen üç paragraf TRIBULATION övdüm, dikkatten kaçmasın.
“Sub Rosa in Æternum”un TRIBULATION açısından bir kırılma olacağı ilk single’dan ve grubun promo fotoğrafından belli gibiydi. Makyajlar silinmiş, güneş gözlüklerine geçilmiş, daha steril bir sound ve yumuşamaya gidileceğini belli eden bir single’ın ardından, grup sonraki single’larla da niyetini belli etmişti. Gotik rock/metal özelinde baktığımızda, son dönemin dikkat çeken isimlerinden UNTO OTHERS da son albümü “Never, Neverland”de “Mana”da, “Strength”te yaptıklarından farklı bir yöne gitmiş ve daha ılıman bir tavır benimsemişti. Ne var ki TRIBULATION’ın “Sub Rosa in Æternum”da yaptığı, ciddi anlamda tekrardan bir tür değişimi olarak karşımıza çıkıyor.
Bunu yapan ve başarılı olan gruplar var. KATATONIA melodik death/doom metalle başladı, depresif/gotik rock/metale geçti, sonra da tekrar sertleşerek ve progresifleşerek doksanlardaki hâline hiç benzemeyen üçüncü bir evreye geçti. Lakin KATATONIA kimliği hep korundu, en gaz şarkıda bile o kaybetmişlik, boşluk hissi korundu.
“Sub Rosa in Æternum” ise açıkçası beni üzen bir albüm. Basında hep çok yüksek notlar alsa da uzun süreli bir dinleyicileri olarak albümü dinlerken TRIBULATION dinlediğimi hissedemiyorum. Güzel şarkılar var, TRIBULATION’ı yansıtan fikirler var, ancak grubun o sihrini aradığımda ne yazık ki pek bir şey bulamıyorum.
Bunun sebebi belli ki grubun dinlemekten keyif aldıkları müziği yapmak istemesi. Burada sadece “sertliği tamamen azaltalım, sert vokalleri tamamen törpüleyelim ve daha çok kişiye ulaşıp para kazanalım” tarzı bir anlayış yok. Burada belirgin şekilde grup elemanlarının en sevdiği müzik türünün bu tarz olduğunu hissettiren bir anlayış var. Zira “Sub Rosa in Æternum”da gotik metalden söz edemiyoruz; burada FIELDS OF THE NEPHILIM var, THE SISTERS OF MERCY var, THE CURE var.
Hadi bunlar da olsun, hadi albüm çok güzel gotik rock şarkılarıyla dolu olsun. Kapakta yazan grup adını, bu grupların İngiliz oluşundan yola çıkıp BRITULATION olarak değiştirsek bir şey fark ediyor mu? Etmiyor. Albümü BRITULATION diye dinlesek “müziklerinde TRIBULATION etkisi var” dedirtiyor mi? Pek dedirtmiyor.
Bu yüzden de “Sub Rosa in Æternum” ne yazık ki benim için “x bir gotik rock grubunun yeni albümü” olmaktan öteye geçemiyor. Gotik rock’ı, gotik metali çok daha fazla seven arkadaşlar sadece ortalamanın üstü gotik rock içermesinden dolayı albümü benden daha çok sevebilirler, ancak ben bir dinleyici olarak bir grubun kendi kimliğini bu kadar kolay yok saymasını doğru bulmuyorum. Üzüldüm ne diyeyim.
Kadro Johannes Andersson: Vokal, bas
Adam Zaars: Gitar
Joseph Tholl: Gitar
Oscar Leander: Davul
Şarkılar 1. The Unrelenting Choir
2. Tainted Skies
3. Saturn Coming Down
4. Hungry Waters
5. Drink the Love of God
6. Murder in Red
7. Time & the Vivid Ore
8. Reaping Song
9. Poison Pages
Jonathan bu grubun her zaman en önemli üyesiydi. Gerek kapak tasarımları olsun, gerek grubun kullandığı posterler olsun, gerek merchlerdeki tasarımlar olsun bütün o hava ve kimliği kendisi inşa edip yaratıyordu. Sahnedeki duruşu, tavırları bütün o atmosfer ve tekinsiz müziğin içinde dans eden, ettiren kendisiydi. En önemlisi de bu kadar şeyin yanı sıra grubun ana şarkı yazarı da oydu. Zaten böyle bir figürün ayrılığından sonra da grup ciddi bi şekilde dağılmayı düşündüklerini açıklamıştı. Fakat bunun önüne geçen, başka bir çocukluk arkadaşları olan Josephin gruba katılması oldu. Josephin getirilmesiyle birlikte grubun yeni bir şeyler deneyip kendilerini tekrar ispatlamak ve farklı bi yöne direksiyon kırmak istemeleri barizdi ve maalesef öyle de oldu. Josephin bireysel projesindeki şarkılara bakarsanız kendsinin Tribulation sounduna eklenmesiyle ortaya çıkan bu şarkıların formülünü daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum. https://www.youtube.com/watch?v=fQrxGTeXiMY Grubun 90 derece direksiyon kırıp yeni bi gurup gibi hareket etmesine karşı olmasam da geçtikleri bu yeni tarzda daha profesyonel ve elle tutulur işler çıkarmaları için biraz daha süreye ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. (Paylaştıkları tur tarihlerinin olduğu posterlerin tasarımları bile çok kötü ve özensiz gözüküyor https://www.instagram.com/p/DB8m4yXtYTr/ )
Şu anda Tribulation: “Death metal iğrenç bir şey, ergenken yapıyorduk.”
5 yıl sonra (parası biten) Tribulation: “Biz hep köllerimize sadık kaldık, death metali çok özledik.”
Senenin en büyük hayal kırıklığı bu albüm oldu benim için. Zaten yayınladıkları her şarkıda tadım giderek kaçmıştı, albümü dinleyince de hayal kırıklığım pekişti maalesef. Time & the Vivid Ore haricinde hiçbir şarkıya ısınamadım korkunç derecede bayık bir albüm. Böyle devam edeceklerse peşini bırakacağım artık üzgünüm Tribulation
Hiçbir grup ömrünün sonuna kadar aynı müziği yapmak zorunda değil, kritikte de dendiği gibi bu tür geçişini iyi yapan da çok kötü yapan da. Yine de sanki asıl hevesi başka alandaymış da küçükken zorla death metale yazdırmışlar gibi ilk fırsatta sert müzik yapmayı bırakan gruplara hafif bi uyuz olmadan edemiyorum.
Hulten gittikten sonra çıkarttıkları Hamartia Ep’si umutlandırmıştı ancak bu albümün tutulacak bir tarafı yok gerçekten. Herhangi bir goth/new wave grubu gibi. Çok yazık…
Bu tarz grupların şarkılarında hissedilen death metalin bizim bildiğimiz anlamda klasik DM ile alakası olmadığını düşünüyorum.Bunlar anathema ya da my dying bride kadar DM olabildiler.
Benim The Cure albümü ile birlikte son zamanlar çıkmış ve dinlediğim en iyi albümlerden birisi olduğunu düşünüyorum. Açık şekilde The Cure, The Cult, Depeche Mode, Sister Of Mercy etkilerini öne çıkarmışlar bu da adamların tarzının ya da konfor alanının dışında abes bir durum değil.
Yukarıda Stapedius yazınca aklıma geldi. Ben de yazıda “x bir gotik rock grubunun yeni albümü” şeklinde ifade etmiştim. Benim buradaki şikâyetim Tribulation’ın metal tarafını ortadan kaldırıp gotik rock/new wave kafasına geçmiş olması değil, ortada Tribulation karakterinin kalmaması. Yoksa çalan grubun Tribulation olduğunu hissettirerek dungeon synth de yapabilirler, sıkıntı yok. Benim sıkıntım çok sevdiğim bir grubun/sound’un ortadan kalkmış olması; tarz değiştirmesi değil.
Jonathan gitti Tribulation bitti demek istemiyorum ama geri dönülmez bir yokuşa sürüklediği aşikar. Önceki albüm de çok sövüldü zamanında en azından baştan sona Tribulation’dı ve In Remembrance gibi bir şahane vardı. Bu albüm gerçekten de Tribulation hissettirmiyor. Bir iki şarkı Tribulationvari orta şarkılar, Saturn Coming Down (özellikle nakaratı) bi çıt yukarıda daha bir Tribulation şarkısı, albümün tek gerçekten öne çıkan şarkısı ise Murder In Red. Murder In Red’de Tribulation da var iyi bestecilik de var, üstelik her albüm aynı yönde bir adım daha genişleyen Tribulation spektrumunun şimdiye kadarki en uç, en farklı şarkısı olmasına rağmen böyle. Sadece bu şarkı bile maksadın tür değil ruh ve karakter olduğunu kanıtlıyor.
Jonathan bu grubun her zaman en önemli üyesiydi. Gerek kapak tasarımları olsun, gerek grubun kullandığı posterler olsun, gerek merchlerdeki tasarımlar olsun bütün o hava ve kimliği kendisi inşa edip yaratıyordu. Sahnedeki duruşu, tavırları bütün o atmosfer ve tekinsiz müziğin içinde dans eden, ettiren kendisiydi. En önemlisi de bu kadar şeyin yanı sıra grubun ana şarkı yazarı da oydu. Zaten böyle bir figürün ayrılığından sonra da grup ciddi bi şekilde dağılmayı düşündüklerini açıklamıştı. Fakat bunun önüne geçen, başka bir çocukluk arkadaşları olan Josephin gruba katılması oldu. Josephin getirilmesiyle birlikte grubun yeni bir şeyler deneyip kendilerini tekrar ispatlamak ve farklı bi yöne direksiyon kırmak istemeleri barizdi ve maalesef öyle de oldu. Josephin bireysel projesindeki şarkılara bakarsanız kendsinin Tribulation sounduna eklenmesiyle ortaya çıkan bu şarkıların formülünü daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum. https://www.youtube.com/watch?v=fQrxGTeXiMY Grubun 90 derece direksiyon kırıp yeni bi gurup gibi hareket etmesine karşı olmasam da geçtikleri bu yeni tarzda daha profesyonel ve elle tutulur işler çıkarmaları için biraz daha süreye ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. (Paylaştıkları tur tarihlerinin olduğu posterlerin tasarımları bile çok kötü ve özensiz gözüküyor https://www.instagram.com/p/DB8m4yXtYTr/ )
Şu anda Tribulation: “Death metal iğrenç bir şey, ergenken yapıyorduk.”
5 yıl sonra (parası biten) Tribulation: “Biz hep köllerimize sadık kaldık, death metali çok özledik.”
Bknz. O ile başlayan bir grup.
Senenin en büyük hayal kırıklığı bu albüm oldu benim için. Zaten yayınladıkları her şarkıda tadım giderek kaçmıştı, albümü dinleyince de hayal kırıklığım pekişti maalesef. Time & the Vivid Ore haricinde hiçbir şarkıya ısınamadım korkunç derecede bayık bir albüm. Böyle devam edeceklerse peşini bırakacağım artık üzgünüm Tribulation
Kritiği okuyup da bu grup hakkında bilgisi falan olmayan varsa, adamlar şöyle manyak işler yapıyordu zamanında.
https://www.youtube.com/watch?v=H3KISLXgcX8
https://www.youtube.com/watch?v=hsB8B3PFAGM
Yeri geldi yırtıcı, keskin oldular, yeri geldi derin, imalı oldular. Ama bu olmadı be Tribulation, bu olmadı.
Hiçbir grup ömrünün sonuna kadar aynı müziği yapmak zorunda değil, kritikte de dendiği gibi bu tür geçişini iyi yapan da çok kötü yapan da. Yine de sanki asıl hevesi başka alandaymış da küçükken zorla death metale yazdırmışlar gibi ilk fırsatta sert müzik yapmayı bırakan gruplara hafif bi uyuz olmadan edemiyorum.
Çok kötü ya. Nasıl gitar tonları nasıl riffler bunlar?
Hulten gittikten sonra çıkarttıkları Hamartia Ep’si umutlandırmıştı ancak bu albümün tutulacak bir tarafı yok gerçekten. Herhangi bir goth/new wave grubu gibi. Çok yazık…
Bu tarz grupların şarkılarında hissedilen death metalin bizim bildiğimiz anlamda klasik DM ile alakası olmadığını düşünüyorum.Bunlar anathema ya da my dying bride kadar DM olabildiler.
Benim The Cure albümü ile birlikte son zamanlar çıkmış ve dinlediğim en iyi albümlerden birisi olduğunu düşünüyorum. Açık şekilde The Cure, The Cult, Depeche Mode, Sister Of Mercy etkilerini öne çıkarmışlar bu da adamların tarzının ya da konfor alanının dışında abes bir durum değil.
Yukarıda Stapedius yazınca aklıma geldi. Ben de yazıda “x bir gotik rock grubunun yeni albümü” şeklinde ifade etmiştim. Benim buradaki şikâyetim Tribulation’ın metal tarafını ortadan kaldırıp gotik rock/new wave kafasına geçmiş olması değil, ortada Tribulation karakterinin kalmaması. Yoksa çalan grubun Tribulation olduğunu hissettirerek dungeon synth de yapabilirler, sıkıntı yok. Benim sıkıntım çok sevdiğim bir grubun/sound’un ortadan kalkmış olması; tarz değiştirmesi değil.
Yeni Agresif Musiki bölümünde Tribulation’ı ve bu albümü konuşacağız. Neyse ki Konya albümü beğenmiş, daha iyi bir bölüm olacak.
çok beğendim bu değişimi ben. özellikle ilk 4 single inanılmaz iyi. Murder in Red’de kendimi kaybediyorum zevkten.
Jonathan gitti Tribulation bitti demek istemiyorum ama geri dönülmez bir yokuşa sürüklediği aşikar. Önceki albüm de çok sövüldü zamanında en azından baştan sona Tribulation’dı ve In Remembrance gibi bir şahane vardı. Bu albüm gerçekten de Tribulation hissettirmiyor. Bir iki şarkı Tribulationvari orta şarkılar, Saturn Coming Down (özellikle nakaratı) bi çıt yukarıda daha bir Tribulation şarkısı, albümün tek gerçekten öne çıkan şarkısı ise Murder In Red. Murder In Red’de Tribulation da var iyi bestecilik de var, üstelik her albüm aynı yönde bir adım daha genişleyen Tribulation spektrumunun şimdiye kadarki en uç, en farklı şarkısı olmasına rağmen böyle. Sadece bu şarkı bile maksadın tür değil ruh ve karakter olduğunu kanıtlıyor.
7 verdim ama 6 da verilirmiş.
Beklentisiz olarak dinledim ve epey beğendim. Bu albümle dinleyici kitlesini genişletebilirler.