HIGH ON FIRE şüphesiz ki sitede eksikliği çekilen gruplardan biri. Adamların belli bir seviyenin altında albümü yok, her albümlerinde bir dolu güzel şarkı sunuyorlar ve biz de mal gibi üzerimize düşeni yapıp tüm bu albümleri siteye kazandırmıyoruz. İşte şu an, bu gidişata dur demeye karar verdiğimiz andayız.
“Jerusalem”i çıkardıktan sonra dağılan SLEEP’in hemen ardından Matt Pike tarafından kurulan HIGH ON FIRE, başarılı iki albümün ardından ilk çıkışını “Blessed Black Wings”le yapmış ve stoner/sludge/doom metalin en taşaklı gruplarından biri olarak ortalıkta at koşturmaya başlamıştı.
“Blessed Black Wings”in iki yıl sonrasında diğer bir mükemmel albüm olan “Death Is This Communion”ı çıkaran üçlü, yine ortalığı sallamış ve kitlesini genişletmişti. Pike ve dadaşlarının ne miktarda ot içtiklerini tahayyül edersek, HIGH ON FIRE’ın gayet de üretken bir grup olduğunu söyleyebiliriz. Bu üretkenlik sonucunda da yine birkaç yıl sonra ortaya şu an incelemesini okumakta olduğunuz “Snakes for the Divine” çıktı.
Aslında HIGH ON FIRE’ın herhangi bir albümünü inceleyebilirdim. “Snakes for the Divine”ı grubun en iyi albümü olduğuna inandığım için seçmedim. Sonuçta karşınızda bu kadar ne yaptığını bilir ve üst düzey bir grup olunca, herhangi bir işlerini rastgele çekip bile yazabilirsiniz. HIGH ON FIRE dinleyicisine işte bu rahatlığı veren bir grup. Gerçekten de adamlar stoner/sludge/doom konusunu yalayıp yutmuş durumdalar ve bunu çeyrek asırdır aynı istikrarla sürdürüyorlar.
“Snakes for the Divine”a gelirsek, albüm bence stoner/sludge/doom metal tarihinin en iyi açılış parçalarından biri olan albümle aynı isimli şarkıyla başlıyor. Anında akla kazınan bir açılış melodisi ve aynı melodinin nakaratta karşımıza çıkan bas versiyonuyla gerçekten de müthiş bir şarkı. Özellikle 2.40’ta giren ve giriş melodisinin basla çalındığı kısım, bas gitarın stoner/sludge metal külliyatındaki en lezzetli ve akıllıca kullanımlarından biri olabilir. Bu dehşet şarkı sayesinde daha ilk andan havaya girmiş oluyorsunuz ve grubun hoyrat enerjisiyle un ufak olmak üzere kendinizi ateşe teslim ediyorsunuz.
Şarkılar ilerledikçe, önceki HIGH ON FIRE albümlerinde olduğu gibi grubun rif yazma konusunda asla tıkanmadığını görmemizi sağlayan örneklerle karşılaşıyoruz. ELDER falan değilseniz genelde fazlaca deneye imkân tanımazmış gibi duran bu tür içerisinde, HIGH ON FIRE sadece adrenalin dozunu yükseltip alçaltarak müziğine varyasyon katmayı başarıyor. Yeri geliyor MASTODON’vari davul ataklarıyla sizi parmak ucunuzda tutuyor, yeri geliyor “Bastard Samurai”daki gibi tempoyu tekinsiz biçimde düşürerek sürüngensi, yılansı bir besteye imza atıyor. Albüm adında da gönderme yapacak olursak, gerçekten de yılan bir şarkı olsaydı muhtemelen “Bastard Samurai” olurdu. Şarkıyı dinlerken o çatallı dili resmen ensenizde hissediyorsunuz.
HIGH ON FIRE bununla da yetinmiyor ve adeta bir Dave Mustaine rifiyle açılan “Ghost Neck” ile az önce yerlerde sürünen yılanı ayağa kaldırıyor. Sonraki şarkılarda da mutlaka karakteristik bir şeyler görüyoruz ve üstü çıplak terli Matt Pike başta olmak üzere üç elemanın da cayır cayır performansıyla coşkuya doyuyoruz. Pike sağdan soldan sürekli rif vererek şarkıları besliyor, davullar atak üstün atak yapıyor, bas gitar ise HIGH ON FIRE’ın tek gitarlı üç kişilik bir grup olduğu gerçeğini resmen unutturuyor.
Hadi kapatalım. “Snakes for the Divine”, çok fazla şeyi doğru yapan bu değerli grubun en iyi işlerinden biri. İyi olmayan biri işi var mı sanki diye sorarsanız, onda da haklısınız. CIRITH UNGOL kapaklarını hatırlatan Michael Whelan, Ken Kelly tarzı kapağından tutun da şarkılarındaki çeşitliliğe, Matt Pike’ın kırçıllı haşin kükreyişlerinden şarkıların orasına burasına sokulmuş bir dolu lezzetli melodiye kadar her yönüyle çok iyi bir albüm olan “Snakes for the Divine”ı, grupla henüz tanışmamış olanlar başta olmak üzere stoner, sludge ve doom metal sevenlere haşırt diye öneriyorum. Zaten albüme adını veren giriş şarkısını dinlediğiniz anda geri kalanları da dinlemeniz gerektiğini anlayacak ve çok büyük ihtimalle pişman olmayacaksınız.
Kadro Matt Pike: Vokal, gitar
Jeff Matz: Bas, geri vokal
Des Kensel: Davul, geri vokal
Şarkılar 1. Snakes for the Divine
2. Frost Hammer
3. Bastard Samurai
4. Ghost Neck
5. The Path
6. Fire, Flood & Plagu
8. Holy Flames of the Fire Spitter
@şeyh hulud, sağ olasın. Bir hafta daha devam edecek bu dalga, ondan sonra güncel şeyler ve diğer türlerle birlikte, bu tarzlara da eskiye göre daha çok yer vererek devam edeceğiz.
Kötü albümü geçtim, bütün albümleri kutsal kitap gibi, ortalama bir albümleri olduğunu bile düşünmüyorum. Snakes for the divine bence grubun en kolay dinlenebilir ve en direkt albümü. Asla sevemediğim 1-2 HoF şarkısından biri olan Bastard Samurai dışında diğer albümleri gibi kusursuz bi albüm. Her enstrüman ayrı yargı dağıtıyor, müzisyenlikler hayvan gibi. Title track çalması acayip zevkli bi şarkı. Fire Flood And Plague’un 2.48′te başlayan ve ”the fire hail raining..” diye devam eden kısmı en sevdiğim şeylerden biri. Stoner/sludge/doom işine nispeten geç girdim ama özellikle bu üç eleman müzik zevkimi de hayatımın geri kalanını da ilk saniyeden değiştirdi. HoF şarkılarını öğrenmeye başlayıp Pike’ın tarzına alıştıktan sonra alete bakışım, nasıl çaldığım komple değişti. Elimdeki bütün müzik ekipmanını satıp iki tane les paul almıştım koşarak. Kusursuz bi diskografiye sahip bi grubun en önemli albümlerinden biri bence, çünkü bu albüm ile nispeten biraz daha önceki işlerden farklı bi sounda geçiyorlar bana kalırsa.
Çok şey yazdım ama aslında söyleyecek tek bir şey var. Üniversitedeki altıncı yılımdı. Bu albümü yeni keşfetmiştim. Sabah akşam bu müzik ile yatıp kalkan sik beyinlinin tekiydim ve o sene okul yedi seneye uzamıştı. Ama zehir bir kere bütün vücuda yayılmıştı ve gitarla şarkılara eşlik edip tepinirken hiçbiri umrumda değildi. Bu müzik bi duruştu, bi haykırma, hayatla bi sikişme tarzıydı! O seneden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı!
@eatthegun, albüme adını veren şarkıyı çalması aşırı zevkli cidden. Başı AC/DC – Thunderstruck gibi giriyor sonra pisleşiyor. Bayılıyorum. Nakaratına da ayrı hastayım. Keşke gelseler de dana gibi RAYZ AAAP! FOL DAAAAVN! diye böğürsek.
Bastard Samurai’dan yazıda da bahsettim, biraz enteresan evet. Sevmeyen birilerinin olması normal.
“nispeten biraz daha önceki işlerden farklı bi sounda geçiyorlar” kısmı da doğru, biraz daha geçiş albümü olduğu için ilk bunu yazayım dedim. Blessed Black Wings, Death Is This Communion, De Vermis Mysteriis ve son albüm de gelecek aralıklarla.
Bir de bu adamların Electric Messiah ile Grammy ödülünü aldıklarında salondaki yalnızlığı nedir ahah
@Ahmet Saraçoğlu, Hahahah thunderstruck hiç aklıma gelmemişti nasıl olduysa harbiden çok benziyor. O pisleştiği kısıma bildiğin bağımlıyım. Zaten eğer konsere gelirlerse meydanlarda kendimi parçalarım o derece bi fanlık oluştu zamanla.
Bastard Samurai böyle stüdyoda takılırken çıkmış gibi, çok eğreti geliyor tarzın çok dışında olunca. Diğer sevmediğim şarkı da King of Days, ya o ”uuuu, uuuu” diye giden vokaller nedir, manyak mısınız abi, o kadar yakışmıyor ki. Hunting Shadows’ta da var son albümde ama o daha tolere edilebilir. Grubun müziğinde sevmediğim tek şey bu iki küçük kısım.
Geçiş albümü sözüne katılıyorum, daha thrash etkili mi desem bilemedim ama bariz hızlanıyor grubun müziği. Bu arada bahsi geçen albümlerin kritikleri sırayla gelirse yer yerinden oynar, bir süre susamayabilirim ahahah.
Abi o grammy ödülü alma kısmı gerçekten çok garip, Pike ayak parmağını kaybettiği için sanırım bastonla yürüyor, Dez Kensel gruptan ayrıldığı için 2 kişi olmaları daha da garip, adamlar zaten kazanacağını düşünmüyordu herhalde ortamla alakaları yok falan çok awkward gerçekten ahahahaha.
Son birkaç gündür acaba bugün hangi albüm var diye siteye heyecanla giriyorum, eline kulağına sağlık.
31.07.2024
@şeyh hulud, sağ olasın. Bir hafta daha devam edecek bu dalga, ondan sonra güncel şeyler ve diğer türlerle birlikte, bu tarzlara da eskiye göre daha çok yer vererek devam edeceğiz.
Güzel bir yazı olmuş emeğine sağlık hocam.
31.07.2024
@Meftalian, sağ olasın.
Kötü albümü geçtim, bütün albümleri kutsal kitap gibi, ortalama bir albümleri olduğunu bile düşünmüyorum. Snakes for the divine bence grubun en kolay dinlenebilir ve en direkt albümü. Asla sevemediğim 1-2 HoF şarkısından biri olan Bastard Samurai dışında diğer albümleri gibi kusursuz bi albüm. Her enstrüman ayrı yargı dağıtıyor, müzisyenlikler hayvan gibi. Title track çalması acayip zevkli bi şarkı. Fire Flood And Plague’un 2.48′te başlayan ve ”the fire hail raining..” diye devam eden kısmı en sevdiğim şeylerden biri. Stoner/sludge/doom işine nispeten geç girdim ama özellikle bu üç eleman müzik zevkimi de hayatımın geri kalanını da ilk saniyeden değiştirdi. HoF şarkılarını öğrenmeye başlayıp Pike’ın tarzına alıştıktan sonra alete bakışım, nasıl çaldığım komple değişti. Elimdeki bütün müzik ekipmanını satıp iki tane les paul almıştım koşarak. Kusursuz bi diskografiye sahip bi grubun en önemli albümlerinden biri bence, çünkü bu albüm ile nispeten biraz daha önceki işlerden farklı bi sounda geçiyorlar bana kalırsa.
Çok şey yazdım ama aslında söyleyecek tek bir şey var. Üniversitedeki altıncı yılımdı. Bu albümü yeni keşfetmiştim. Sabah akşam bu müzik ile yatıp kalkan sik beyinlinin tekiydim ve o sene okul yedi seneye uzamıştı. Ama zehir bir kere bütün vücuda yayılmıştı ve gitarla şarkılara eşlik edip tepinirken hiçbiri umrumda değildi. Bu müzik bi duruştu, bi haykırma, hayatla bi sikişme tarzıydı! O seneden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı!
31.07.2024
@eatthegun, albüme adını veren şarkıyı çalması aşırı zevkli cidden. Başı AC/DC – Thunderstruck gibi giriyor sonra pisleşiyor. Bayılıyorum. Nakaratına da ayrı hastayım. Keşke gelseler de dana gibi RAYZ AAAP! FOL DAAAAVN! diye böğürsek.
Bastard Samurai’dan yazıda da bahsettim, biraz enteresan evet. Sevmeyen birilerinin olması normal.
“nispeten biraz daha önceki işlerden farklı bi sounda geçiyorlar” kısmı da doğru, biraz daha geçiş albümü olduğu için ilk bunu yazayım dedim. Blessed Black Wings, Death Is This Communion, De Vermis Mysteriis ve son albüm de gelecek aralıklarla.
Bir de bu adamların Electric Messiah ile Grammy ödülünü aldıklarında salondaki yalnızlığı nedir ahah
31.07.2024
@Ahmet Saraçoğlu, Hahahah thunderstruck hiç aklıma gelmemişti nasıl olduysa harbiden çok benziyor. O pisleştiği kısıma bildiğin bağımlıyım. Zaten eğer konsere gelirlerse meydanlarda kendimi parçalarım o derece bi fanlık oluştu zamanla.
Bastard Samurai böyle stüdyoda takılırken çıkmış gibi, çok eğreti geliyor tarzın çok dışında olunca. Diğer sevmediğim şarkı da King of Days, ya o ”uuuu, uuuu” diye giden vokaller nedir, manyak mısınız abi, o kadar yakışmıyor ki. Hunting Shadows’ta da var son albümde ama o daha tolere edilebilir. Grubun müziğinde sevmediğim tek şey bu iki küçük kısım.
Geçiş albümü sözüne katılıyorum, daha thrash etkili mi desem bilemedim ama bariz hızlanıyor grubun müziği. Bu arada bahsi geçen albümlerin kritikleri sırayla gelirse yer yerinden oynar, bir süre susamayabilirim ahahah.
Abi o grammy ödülü alma kısmı gerçekten çok garip, Pike ayak parmağını kaybettiği için sanırım bastonla yürüyor, Dez Kensel gruptan ayrıldığı için 2 kişi olmaları daha da garip, adamlar zaten kazanacağını düşünmüyordu herhalde ortamla alakaları yok falan çok awkward gerçekten ahahahaha.
01.08.2024
@eatthegun, Şöyle bir güzellik var
https://youtu.be/XunS_X8ljOY?si=JTyWVSBsJGK9bHMN&t=166
01.08.2024
@eatthegun, izlemiştim bunu. Özellikle Fury Whip’in The Haunted’ın Dark Intensions’ından ilham alınarak yazıldığı hiç aklıma gelmezdi.
02.08.2024
@Ahmet Saraçoğlu, Ahahaha evet, en çok şaşırdığım o olmuştu benim de :D
yılanların öcü başlığı bu albüm tam oturmuş haha.