Harika bir iklim, pek çok iş fırsatı, benzersiz eğitim imkânları, muhteşem plajlar, uygun fiyatlı harika yemekler, kültür ve sanat faaliyetleri, güvenli bir şehir ve cana yakın insanlar.
Dört sene öncesine gidelim ve “Stare into Death and Be Still” incelemesinin son paragrafı üzerinden ilerlemeye başlayalım.
“Ben hayatımda, açık açık “müziğimizi eskisine göre daha kolay dinlenir hâle getireceğiz” imasında bulunduktan, hatta bunu resmen dedikten sonra bunu bu kadar başarılı yapan, olası endişeleri bu kadar yersiz kılan başka bir albüm görmedim. Adamlar kendilerini var eden en temel şey olan ahenksizlikten vazgeçeceklerini bizzat bize açıkladılar ve bunun üstüne “Stare into Death and Be Still” gibi bir şey yaparak onları gördüğümüz noktadan daha bile yükseklerde olabileceklerini kanıtladılar.”
ULCERATE’in metal dünyasının son 15 yıldaki en heyecan verici gruplarından biri olmasını sağlayan şey bu aslında. Adamlar yarattıkları şeye öylesine hâkimler ki, onu yapısal olarak değiştirdikleri takdirde ortaya çıkacak şeyin de bir o kadar etkileyici olacağını biliyor ve onları onlar yapan şeyi temelden sarsabilecek hamlelerde bulunmaktan çekinmiyorlar. Üstelik “onlar” olarak bildiğimiz şeyin de üstüne çıkan bir kudretle yapıyorlar bunu.
“Doğan bu yeni hayvanla birlikte bundan sonra ULCERATE’in önüne geçebilecek herhangi bir şey olabileceğini sanmıyorum. Grup “Stare into Death and Be Still”le kendine öylesine geniş bir özgürlük alanı açtı ki, artık yapacakları her şeyi bir şekilde kendilerine uyarlayıp ortaya sonuna kadar ULCERATE bir şey çıkarabileceklerini biliyoruz.”
“Cutting the Throat of God” işte bu özgürlük alanının etinden sütünden ilk yararlandıkları yer. Artık biliyoruz ki ULCERATE, özü yine ULCERATE kalmak kaydıyla çok daha geniş bir özgürlük alanına sahip. Artık “Vermis” gibi varoluşsal sancılar yaşamak, “Shrines of Paralysis” gibi her hücresinde hissettiği ızdırabın kölesi olmak zorunda değil. Evet, bunlar onu büyüttü, eğitti, ancak artık daha fazlasına da hazır.
“Yaratım aşamasındaki fikirler ve kaydıkları anlayış düşünüldüğünde, “Stare into Death and Be Still” ULCERATE’in şu ana kadarki 18 yıllık geçmişinin en önemli albümü. Çünkü sadece yeni bir şeyler yaratmıyor, aynı zamanda grubun geleceğini de eşsiz bir ihtişamla güvenceye alıyor.”
ULCERATE’i şuna benzetiyorum. Grup “Stare into Death and Be Still”e kadar sanki karanlık ve nemli bir mağaranın içinde doğan, plasentasından çıkmaya çalışan, bu süreçte kendisini görme talihsizliğini yaşayanlara daha ilk andan korku salan, ardından uzuvlarını sağa sola açarak fokurdayan, köpüren cildini yırtan ve bu sayede gerçek formunu bulmaya çalışan bir yaratıktı. Yine dehşet verici, korkutucuydu ancak sabitti. Henüz “insan içine” çıkmamıştı. Olduğu yerde kendi kendine delleniyor, kendi içinde savaşlar veriyor, hırıltılar ve çığlıklar eşliğinde tam anlamıyla ayağa kalkacağı zamanı bekliyordu.
“Stare into Death and Be Still” ile ULCERATE ayağa kalktı ve mağaranın girişinden etrafa baktı. Artık özgürdü ve dilediği gibi hareket edebiliyordu. Artık bu acınası varoluşuna sebep olan kavramın boğazını kesmek için yola çıkmaya hazırdı.
ULCERATE’in bunca yıl sonra bu kadar bariz bir dinî referans üzerinden yola çıkmış olması pek çokları gibi bana da garip geldi. Bundan 20-21 yıl önce çıkan ilk demolarındaki çocuksu bazı ifadeleri saymazsak, ULCERATE bunca zamandır çıkardığı albümlerde sadece iki kez tanrı kavramını sözlerinde kullanmıştı.
Bunların ilki 2009’daki “Everything is Fire”da yer alan “Tyranny”de geçiyordu:
“Doğuştan gelen hislerini reddedersen hiçbir teselli işe yaramayacaktır Her şeyin üstündeki kansız kulemizin tanrıyla dolu gözleri Bizim şafağımızı göremeyecek kadar kör”
“Tanrıyla yaraladığımız eti yırtıp at Kemiklerimizi ise bizi kandırmak için aşındır Vazgeçilmenin kara kefeninin altında bizlerle dolu tarlalar bulacaksın Bedenlerimiz sabit, zihinlerimiz bomboş”
Bu ufak dokunuşların ardındansa, takvimler 2024’ü gösterdiğinde kapağında onlarca haç olan ve bizzat tanrının adını anan bir albümle karşılaşıyoruz. Esasında “Cutting the Throat of God” tamamen bu temaya adanmış bir çalışma değil. Sadece albüme adını veren şarkıda, iki yerde tanrının adı anılıyor. Ne var ki grubun bugüne dek işlediği varoluş sancıları, ızdırap, yıkım gibi temaların başlıca kaynaklarından birini inanç ve inancın beraberinde getirdikleri olarak görmeleri ihtimalinden hareket edersek, ULCERATE’in bu albümde neden tanrıyı hedef almış olabileceğini de daha rahat anlayabiliriz.
Kısacası merak etmeyin, ULCERATE bir anda dine savaş açan ve din karşıtı bir imaja bürünerek bu genelde kolaya kaçan ilahi muhalefetin günaha bulanmış blasfemik ekmeğini yeme peşinde bir grup değil. Her zamanki temalarını işliyorlar, sadece yıllarca işledikleri çilelerin, acıların kaynaklarından birinin adını veriyorlar o kadar. Şu anda “Cutting the Throat of God” yerine “Cutting the Throat ov God”ı da dinliyor olabilirdik, neyse ki öyle bir durum yok.
Albüme baktığımızda aslında “Stare into Death and Be Still”in kardeşi diyebileceğimiz bir albüm görüyoruz. Grup o albümdeki müzikal karakteri büyük oranda koruyarak, tabii üstüne başka türlü nüanslar da ekleyerek genişlemeci tavrını sürdürüyor. Bunu yaparken sıklıkla yararlandıkları bazı şeyler var. Bunların başında, her ne kadar tek bir gitaristleri olsa da gitarları birbirlerini destekleyecek, birbirlerine alan açacak şekilde kullanmaları geliyor. Çoğu şarkıda işin bas tarafını, altyapısını oluşturan, kök notaları veren bir gitar ve üstüne de can çekişen, yer yer ağıt yakan bir diğer gitar katmanıyla karşılaşıyoruz. Bu yapı grubun ilk zamanlarından beri mevcut, ancak “Shrines of Paralysis”ten başlayarak ve özellikle de son iki albümdür ULCERATE alt tellerde gezinen gitarı yer yer bir vokalist olarak kullanma yoluna gidiyor.
Esasında yararlandıkları diğer şey de bununla bağlantılı. Bu yakarış, mahvoluş merkezli gitarlar doğal olarak bize bir şey anlatırmışçasına, çırpınıyormuşçasına davranıyor ve bunu da melodi demeye bin şahit isteyecek ancak nihayetinde öyle ya da böyle melodi klasmanına giren şeylerle yapıyor. “Shrines of Paralysis” yazısında şöyle bir ifade kullanmıştım:
“ULCERATE’in burada yaptığı şey; örneğin 15-20 saniye süren bir yıkım paterni içinde belirli aralıklarla birer birer basılan öne çıkar notaların, içinde bulundukları riflere belli belirsiz bir melodi karakteri katması şeklinde gelişiyor. Bu melodileri ıslıkla çalmanız, mırıldanmanız hiçbir şekilde mümkün değil, zira melodiyi oluşturan notalar arasında grup bambaşka bir kaos yaratıyor; paternde kullanılan 50-60 notanın belki de sadece 5-6′sı bu bahsettiğim melodik unsurları yaratıyor. Ancak sonuçta bu, adeta bize bir şeyler anlatmak isteyen; gitar, bas, vokal ve davulun birbirleriyle olan savaşı içerisinde hayatta kalmaya çalışan belirli notaların bize enkaz altından seslenişi gibi, canhıraş birer yardım çığlığına dönüşüyor.”
“Cutting the Throat of God”da bu durum daha özgürleşmiş şekilde karşımıza çıkıyor. Burada notaların, enstrümanların birbirleriyle savaşından ziyade, biten savaşın geri döndürülemez sonuçlarını ve geleceğin kurtarılamayacağını gördükten sonra gelen feryatlar, parçalanmalar, beyhude yakarışlar görüyoruz. ULCERATE gitarın en alt 3 telinden çaldığı tremololarla resmen umutsuzluğu, mutlak bir yitip gidişi resmediyor ve daha da kötüsü dinleyicinin tüm bu olanlara dışarıdan bakmasına da müsaade etmiyor.
Bu “tüm bu olanlara dışarıdan bakamama” durumunu 2022 yılında çıkan GAEREA albümü “Mirage”ın incelemesinde de söylemiştim. Esasında ULCERATE’in son iki albümdür yaptığı bazı şeylerle GAEREA’nın “Mirage”da yaptığı bazı şeylerin, stilistik olarak olmasa da dürtüsel olarak benzer tarafları var.
“GAEREA işte bunu yapıyor: sanki çalan şey, dinlediğiniz bu şey sizi anlıyor, sizinle empati kuruyor, size yalnız olmadığınızı hissettiriyor. Bunu başarmak hiç de kolay bir şey değil. Burada sadece kederli şarkılardan, hüzünlü bestelerden bahsetmiyoruz. Burada içinize işleyen, içinize dağlanan bir şeyden bahsediyoruz.”
ULCERATE de bunu yapıyor. Dinleyicinin sadece bir şarkı dinleyip hayatına devam eden bir organizma olmasına izin vermiyor. Albüm haberinin altındaki yorumlara bakın; “Undying as an Apparation’da hönküre hönküre ağlayasım geldi”, “Further Opening the Wounds ve Cutting the Throat of God’a karşı aynı hisleri besliyorum”, “Transfiguration In and Out of Worlds inanılmaz bir şarkı”, “Saçmalık seviyesi bir şey”, “Hayatımda dinlediğim en iyi şeylerden biri”.
Bu kadar tecrübeli dinleyicilere, ne dinlediğini bilen insanlara 2024 yılında, belki de bu tür müzikler dinlemeye başlamalarından 10, 15, 20 yıl sonra bu cümleleri kurdurtmanın ne kadar zor ve özel bir şey olduğunun farkında mısınız?
Google’a Auckland, New Zealand yazdığınızda çıkan sitelerden birindeki bir kısmı tercüme edecek olursam:
“Harika bir iklim. Pek çok iş fırsatı. Benzersiz eğitim imkânları. Muhteşem plajlar. Uygun fiyatlı harika yemekler. Kültür ve sanat faaliyetleri. Güvenlik ve cana yakınlık. Düşük suç oranı ve güçlü toplumsal bağları ile Auckland, dünyanın en güvenli şehirlerinden biri olarak görülüyor. İlaveten, Auckland’da yaşayan insanlar cana yakınlıkları ve samimiyetleriyle tanınıyorlar ve bu sayede şehre gelenlerin kendilerini evlerinde hissetmelerini sağlıyorlar.”
ULCERATE’in böyle bir yerde ortaya çıkıp, böyle bir yerde yaşayıp da böyle bir müzik yapıyor olmasının nasıl manyakça bir şey olduğunun, üç tane adamın böyle şartlarda yaşarken şu tür bir sanat yapabilmesi için nasıl karanlık zihinlere sahip olması gerektiğinin farkında mısınız?
İşte ULCERATE bunu yapıyor. Zaman ve mekândan bağımsız şekilde, doğuştan sahip olmadıkları, hiç tecrübe etmedikleri, yaşadıkları ortam düşünüldüğünde içselleştirmelerinin mümkün olmadığı bir duygusal yoğunluğu, her defasında kendilerini aşarak ve dinleyiciyi çaresiz bırakarak sunuyorlar.
Bu bambaşka bir şey. Bu hakikaten, abartısız, şakasız, kelimenin tam anlamıyla bambaşka bir şey.
Kadro Paul Kelland: Vokal, bas
Michael Hoggard: Gitar
Jamie Saint Merat: Davul, perküsyon
Şarkılar 1. To Flow Through Ashen Hearts
2. The Dawn Is Hollow
3. Further Opening the Wounds
4. Transfiguration In and Out of Worlds
5. To See Death Just Once
6. Undying as an Apparition
7. Cutting the Throat of God
Ulcerate son iki albümü de yazın yayınlayarak büyük kıyak geçiyor. Cutting the Throat of God kışın çıksa ne zulümler çekerdim ben, hayvan gibi şarkı. Daha detaylı dinleyip daha detaylı da yazıcam.
Galiba bi önceki albümün sertlik dozajından daha memnun kalmıştım. 2 gündür dinliyorum sadece sonuçta, o yüzden son yorumlarımı yapmam için elbette çok geç ama SIDABS grup diskografisinde en tepede konumlandırdığım albüm olarak kalacak gibi gözüküyor. En azından bir süre daha.
“Stare Into Death And Be Still” bence o zamana kadarki en iyi albümleriydi. Grup, “Shrines of Paralysis”in müzikal karakterini devam ettirdiği gibi o gürültülü mix’inden vazgeçip aynı yoğunlukta hissedilen fakat daha net anlaşılan farklı bir sound’a da geçiş yapmıştı. “Cutting the Throat of God”da ise hem sound açısından hem de müzikal karakter açısından önceki albümü geliştirmişler gibi hissettim. Bu albümün bir upgrade olduğunu düşünsem de “Stare Into Death And Be Still” kadar eşsiz hissettiremediğini itiraf etmem gerek.
“Transfiguration in and Out of Worlds” ve “Undying as an Apparition” nasıl besteler öyle? Kaç defa dinledim, hâlâ nereye varacağını kestiremiyorum; sonuna geldiğimde ise başında ne olduğunu unutmuş oluyorum. Grubun yazdığı en serüven kıvamında şarkılar olmuşlar.
Yorumdaki tirnaklara, noktali virgullere ve sapkali a’lara lutfen takilmayin. Klavyemde turkce karakter olmadigi icin chat gpt’ye duzelttiriyorum. Her ne kadar istemesem de boyle ucube duzenlemeler yapabiliyor.
Yeni Ulcerate albümünün yanında gelenler de albüm kadar heyecan verici oluyor (Jamie Saint Merat davul videosu ve Ahmet Saraçoğlu incelemesi). Eline sağlık Ahmet abi.
Karşılaştırmak gereksiz olsa da ilk dinlemelerimde bu albümü Stare into Death and Be Still’den az bir şey geride görüyordum ben de ama artık emin değilim. Daha da büyük bir övgü bulamıyorum.
Asla önceki albümün çıktığı seviyede görmüyorum o albüm yeni bir şeydi ve görkemi karşısında ilk dinleyişimde bile ezilmiştim. Geçen dört senede yüzlerce kez döndürdüm ve death metal tarihinde muhtemelen en sevdiğim birkaç albümden biridir.
Ancak bu albümün farkı daha çok içselleştirmem oldu. Mental açıdan çok kötü bir dönem geçiriyorum ve bu albümün duygusal yanı yaşadığım hisleri birebir anlıyormuş gibi hissediyorum. Sadece yaşadığım özel olaylar veya gelecek kaygısı değil, bütün insanlıktan nefret etmek vs de dahil içimde olup biten her şeyin yansıması bu albüm.
Son olarak her ne kadar dinlemesi kolay bir yapıya ve sounda geçmiş olsalar da nedense özümsemekte en zorlandığım albümlerden birisi oldu. Vermis’inki gibi bir zorluk değil. Daha farklı. Açıkçası ilk dinlemelerimde ağzımda buruk bir tat kalmıştı. kaçıncı dinlememde oldu bilmiyorum ama bir anda bir eşiği atladım ve albümün harikalığını kavradım gibi oldu. Kafası geç geldi yani özetle. Neler döndüğünü anlamanın en kolay olduğu Ulcerate albümü olabilir ancak muhtemelen kafamın çok dolu olmasından ve bir şeylere odaklanmakta sıkıntı çekmemden kaynaklı kişisel bir problem bu.
Şahsi notum 9. Çünkü stare into death and be still diye bir şey var.
Haberin altında da dediğim gibi Transfiguration In and Out of Worlds bu bahsettiğim içselleştirmenin özeti gibi şarkı. 3:52’de giren vokal yüreğimi dağladığından beri iyi değilim.
bir önceki albüm çıktığında ruh halim bok gibiydi ama artık öyle değilim bir çok şeyi yoluna koydum borçlarımı bitirdim ve fıstık gibi bir kızla flörtleşiyorum. yakında onu da alıp marmarise yerleşicem o yüzden bu adamların canımı sıkmasına izin vermek istyemediğim için albümü açmadım çünkü açarsam, biliyorum sıkacaklar.
Son 5 albümün en zayıf halkası. Ulcerate tezgahından geçmiş bir müziğin kötü olması gibi bir ihtimal yok ama Stare’den sonra gelmesini beklediğim dinginleşmenin Stare kalitesini yakalaması zaten söz konusu değil o yüzden bu albüm bence 10/10 değil, 9 olduğu bile tartışılır.
CTOG’da büyük oranda Stare’in attığı temel esas alınmış ama üzerine fazla koyulmamış, riske edilmemiş bu belli. Albüm çok çok iyi, listeme de alacağım fakat bir Stare etkisi de yaratmadı.
İyice sindirdim, sanırım bana göre kusursuz ulcerate albümü böyle oluyor. Hiçbir saniye baymıyor, yormuyor. Bunu eksi olarak mı görcez cidden? Adamın amına koyuyor mu, koyuyor. Hem de bunu beşer dakkalık blast beatlerle kulağı sikmeye gerek kalmadan yapıyor. Melodi ve kaos dengesi mükemmel oturmuş.
Son iki albüm de tartışmasız 10′lardı tabi. Sadece bu ayrı bi güzel olmuş.
son iki albümün karışımı olmuş
ben ulcerate dinlerken bana diz çöktürücü kudretini seviyordum o yönünün törpülenmesi biraz tuhaf hissettiriyor sıdabs’de mesela hem estetik hem güç olarak bir gövde gösterisiydi bu albümü dinlerken geçmişte var olmuş şeylerin birer çeşitlemesini dinliyor gibi hissediyorum, bu kötü değil sadece beklentim farklıydı ve o yönüyle eserle ilişki kuramıyorum o derinlikte.
içine girmesi kolay bir eserin temel sorunu çıkmasının da kolay olması olabilir mi acaba?
her albümün kendine has bir atmosferi vardı bu albümün atmosferi kendine ait değil bir önceki albümün atmosferi içinde bir uzantı gibi geliyor bana
@AlexanderTheGreat, her cümlesine katıldım. Gerçekten de içinden çıkması kolay bir albüm olmuş bence. Daha bir ay içinde bile ömrü biraz azaldı bende. Önceki iki albümü senelerdir bıkmadan usanmadan dinliyorum. Bu albümü de gün aşırı dinliyorum elbette ama bazen tam açacakken ya dur diyesim geliyor. Stare into death and be still çıktığı dönem dinlemezsem noksanlık belirtileri gösterip kriz geçirecek bir bağımlı gibiydim. Tabii ki de bir albüm bende bu etkiyi tekrarlamadı diye eleştirmem saçma olur ama bakalım zamanla sanki bu albümün etkisi çabuk sönecek gibi duruyor (tabii ki de Ulcerate standartlarında).
Stare Into Death And Be Still, sadece çok iyi bir Ulcerate albümü değildi, türünün çok iyi bir albümü de değildi, gelecekte metal subgenre’ları müzesinde kendine ait bir bölümü olacak bir albüm. Belki müzik adına bir milat olmayacak veya ileride metal dünyasının çok içinde bir albüm de olmayacak ama her zaman ayrı bir muamele, ayrı bir övgü alan “o” albüm olarak kalacak.
Cutting the Throat of God çok iyi bir albüm, Ulcerate’i yeni yakaladığı zirveden düşürmeyen kalitede. Onları bu zirveye çıkaran albümü tekrarlayabilirlerdi Stare Into… 2 çıkarabilirlerdi ama yeni bir şey yaratmayı tercih ettiler ve bence en doğrusunu yaptılar. Stare Into… ayrı bir kişilik, Cutting… ayrı bir kişilik; ikisi de Ulcerate.
Cutting… dahil hiç bir Ulcerate albümü asla Stare Into… olamayacak, muhtemelen hiç bir albüm bir daha olmayacak. Bunu da beklemek zaten yanlış olurdu keza Ulcerate bize bu albümle bunu beklemememizi yapılacak en güzel şekilde söyledi.
Youtube’a düştüğünden beri albümü dinlemediğim bir gün olmadı. Şahsen ben bu albümün grubun en iyi albümü olduğunu düşünüyorum. Tam olarak dünleyiciye vermek istedikleri şeyi özümsediğime eminim. AMA bu demek değil ki Stare… albümü kötü veya zayıf. Ulcerate böyle bir grup işte, diskografilerinde bile kendisi ile yarışan yüce bir oluşum. Aralığa kadar ağzımı açık bırakacak bir albüm dinlemezsem 2024’ün en iyi albümü şu an.
Yalnız şu gerçeği kabul etmekte fayda var, stare into death and be still ve shrines of paralysis seviyesinde de değil. Çünkü onlar istisnai 2 ayrı doğa olayı. 3. sünü de beklememek lazım, hem bize hem grup üyelerine yazık.
Transfiguration In and Out of Worlds ve To See Death Just Once yasaklansa neden diye sormam. Kan kaybından ölmeye gerek yok bence de.
Ulcerate’in kariyerini biraz büyük patlama teorisine benzetiyorum. Stare Into Death And Be Still’e kadar çok dar bir alanda muazzam işler çıkardılar. Büyük patlamadan farklı olarak bilinçli şekilde yaptıkları SIDABS ile sınırsız denilecek bir genişleme sürecine girdiler. Bu albümde SIDABS’de olanların sonuçlarından (şimdilik) biri, bundan dolayı bu albümü öncekiler ile kıyaslamanın doğru olmadığını düşünüyorum. From Wisdom to Hate ve Fas – Ite, Maledicti, in Ignem Aeternum ne ise bu albümde o.
To See Death Just Once, bir yakınının ölümünü izlemek gibi. Çok acayip, ölümün soundtrack i resmen. Bence önce bu parça yapılmış, sonra ölüm denen olgu var olmuş gibi. Olum siz neden böyle saçma bi grupsunuz lan? İnsanı zorla saçmalatıyorsunuz.
Cutting the Throat of God’ı dinleyene kadar sikseler Drawn Into The Next Void’in üstüne çıkamazlar diyordum. adamların her yeni yaptığı iş bir öncekini ezip geçiyor sanki. cidden müzikten öte bir şey var burda.
Uzun bir süredir dinlemiyordum ancak neredeyse her riffini ezberlediğimi fark ettim. Akılda kalıcılık açısından üst düzeyde oldu benim için. Ancak bu iyi bir şey mi emin değilim. Daha kaotik ve ne dinlediğimi anlamadığım yapıyı özlemiyorum diyemem.
Tarih anlamlı ahah.
Bir önceki albüm kadar saplamadı ama yine de muhteşem bir albüm. Yer yer daha melankolik bile hissettiriyor.
Ulcerate son iki albümü de yazın yayınlayarak büyük kıyak geçiyor. Cutting the Throat of God kışın çıksa ne zulümler çekerdim ben, hayvan gibi şarkı. Daha detaylı dinleyip daha detaylı da yazıcam.
Galiba bi önceki albümün sertlik dozajından daha memnun kalmıştım. 2 gündür dinliyorum sadece sonuçta, o yüzden son yorumlarımı yapmam için elbette çok geç ama SIDABS grup diskografisinde en tepede konumlandırdığım albüm olarak kalacak gibi gözüküyor. En azından bir süre daha.
Mükemmel.
Toplanak allah diyek 11/10
16.06.2024
@B for Beytullah, Allah yok, Allah öldü. Tahtını paylaşan 3 tane kel var.
“Stare Into Death And Be Still” bence o zamana kadarki en iyi albümleriydi. Grup, “Shrines of Paralysis”in müzikal karakterini devam ettirdiği gibi o gürültülü mix’inden vazgeçip aynı yoğunlukta hissedilen fakat daha net anlaşılan farklı bir sound’a da geçiş yapmıştı. “Cutting the Throat of God”da ise hem sound açısından hem de müzikal karakter açısından önceki albümü geliştirmişler gibi hissettim. Bu albümün bir upgrade olduğunu düşünsem de “Stare Into Death And Be Still” kadar eşsiz hissettiremediğini itiraf etmem gerek.
“Transfiguration in and Out of Worlds” ve “Undying as an Apparition” nasıl besteler öyle? Kaç defa dinledim, hâlâ nereye varacağını kestiremiyorum; sonuna geldiğimde ise başında ne olduğunu unutmuş oluyorum. Grubun yazdığı en serüven kıvamında şarkılar olmuşlar.
16.06.2024
Yorumdaki tirnaklara, noktali virgullere ve sapkali a’lara lutfen takilmayin. Klavyemde turkce karakter olmadigi icin chat gpt’ye duzelttiriyorum. Her ne kadar istemesem de boyle ucube duzenlemeler yapabiliyor.
bu grubun incelemelerini başka birinden de okumak iyi olur. nitekim 5 albümünü de srç incelemiş ve dördüne 10 üzerinden 10 vermiş.
Yeni Ulcerate albümünün yanında gelenler de albüm kadar heyecan verici oluyor (Jamie Saint Merat davul videosu ve Ahmet Saraçoğlu incelemesi). Eline sağlık Ahmet abi.
Karşılaştırmak gereksiz olsa da ilk dinlemelerimde bu albümü Stare into Death and Be Still’den az bir şey geride görüyordum ben de ama artık emin değilim. Daha da büyük bir övgü bulamıyorum.
16.06.2024
@dust, batuhan sen miydin
16.06.2024
@Yorumcu, yok
Kurban bayramımız kutlu olsun. Bayram derken tanrı kavramının kurban olduğu bir bayram!
Asla önceki albümün çıktığı seviyede görmüyorum o albüm yeni bir şeydi ve görkemi karşısında ilk dinleyişimde bile ezilmiştim. Geçen dört senede yüzlerce kez döndürdüm ve death metal tarihinde muhtemelen en sevdiğim birkaç albümden biridir.
Ancak bu albümün farkı daha çok içselleştirmem oldu. Mental açıdan çok kötü bir dönem geçiriyorum ve bu albümün duygusal yanı yaşadığım hisleri birebir anlıyormuş gibi hissediyorum. Sadece yaşadığım özel olaylar veya gelecek kaygısı değil, bütün insanlıktan nefret etmek vs de dahil içimde olup biten her şeyin yansıması bu albüm.
Son olarak her ne kadar dinlemesi kolay bir yapıya ve sounda geçmiş olsalar da nedense özümsemekte en zorlandığım albümlerden birisi oldu. Vermis’inki gibi bir zorluk değil. Daha farklı. Açıkçası ilk dinlemelerimde ağzımda buruk bir tat kalmıştı. kaçıncı dinlememde oldu bilmiyorum ama bir anda bir eşiği atladım ve albümün harikalığını kavradım gibi oldu. Kafası geç geldi yani özetle. Neler döndüğünü anlamanın en kolay olduğu Ulcerate albümü olabilir ancak muhtemelen kafamın çok dolu olmasından ve bir şeylere odaklanmakta sıkıntı çekmemden kaynaklı kişisel bir problem bu.
Şahsi notum 9. Çünkü stare into death and be still diye bir şey var.
16.06.2024
Haberin altında da dediğim gibi Transfiguration In and Out of Worlds bu bahsettiğim içselleştirmenin özeti gibi şarkı. 3:52’de giren vokal yüreğimi dağladığından beri iyi değilim.
17.06.2024
@Yiğit, aynı şekilde hissettim. Aynı şekilde düşünüyorum.
bir önceki albüm çıktığında ruh halim bok gibiydi ama artık öyle değilim bir çok şeyi yoluna koydum borçlarımı bitirdim ve fıstık gibi bir kızla flörtleşiyorum. yakında onu da alıp marmarise yerleşicem o yüzden bu adamların canımı sıkmasına izin vermek istyemediğim için albümü açmadım çünkü açarsam, biliyorum sıkacaklar.
17.07.2024
@Necrobutcher, kızdan ayrıldım marmaris planı da yattı albümü açma vakti geldi.
Harika albüm, önümüzdeki günlerde bolca dinleyeceğim
Son 5 albümün en zayıf halkası. Ulcerate tezgahından geçmiş bir müziğin kötü olması gibi bir ihtimal yok ama Stare’den sonra gelmesini beklediğim dinginleşmenin Stare kalitesini yakalaması zaten söz konusu değil o yüzden bu albüm bence 10/10 değil, 9 olduğu bile tartışılır.
CTOG’da büyük oranda Stare’in attığı temel esas alınmış ama üzerine fazla koyulmamış, riske edilmemiş bu belli. Albüm çok çok iyi, listeme de alacağım fakat bir Stare etkisi de yaratmadı.
8,5/10
Albüm beni öyle içine çekti ki çıkamıyorum ama mutsuz da değilim. Utanmasam Stare’den daha iyi diyeceğim.
İyice sindirdim, sanırım bana göre kusursuz ulcerate albümü böyle oluyor. Hiçbir saniye baymıyor, yormuyor. Bunu eksi olarak mı görcez cidden? Adamın amına koyuyor mu, koyuyor. Hem de bunu beşer dakkalık blast beatlerle kulağı sikmeye gerek kalmadan yapıyor. Melodi ve kaos dengesi mükemmel oturmuş.
Son iki albüm de tartışmasız 10′lardı tabi. Sadece bu ayrı bi güzel olmuş.
Stare into… grubun diğer işlerinin kıyaslanacağı bir tepe noktası ve bu albüme karşı da ünvan korumadan galip çıkıyor.
Albüm iyi ama beklentim daha iyi bir albümdü.
son iki albümün karışımı olmuş
ben ulcerate dinlerken bana diz çöktürücü kudretini seviyordum o yönünün törpülenmesi biraz tuhaf hissettiriyor sıdabs’de mesela hem estetik hem güç olarak bir gövde gösterisiydi bu albümü dinlerken geçmişte var olmuş şeylerin birer çeşitlemesini dinliyor gibi hissediyorum, bu kötü değil sadece beklentim farklıydı ve o yönüyle eserle ilişki kuramıyorum o derinlikte.
içine girmesi kolay bir eserin temel sorunu çıkmasının da kolay olması olabilir mi acaba?
her albümün kendine has bir atmosferi vardı bu albümün atmosferi kendine ait değil bir önceki albümün atmosferi içinde bir uzantı gibi geliyor bana
06.07.2024
@AlexanderTheGreat, her cümlesine katıldım. Gerçekten de içinden çıkması kolay bir albüm olmuş bence. Daha bir ay içinde bile ömrü biraz azaldı bende. Önceki iki albümü senelerdir bıkmadan usanmadan dinliyorum. Bu albümü de gün aşırı dinliyorum elbette ama bazen tam açacakken ya dur diyesim geliyor. Stare into death and be still çıktığı dönem dinlemezsem noksanlık belirtileri gösterip kriz geçirecek bir bağımlı gibiydim. Tabii ki de bir albüm bende bu etkiyi tekrarlamadı diye eleştirmem saçma olur ama bakalım zamanla sanki bu albümün etkisi çabuk sönecek gibi duruyor (tabii ki de Ulcerate standartlarında).
Albümü çıktığı günden beri 20-30 kez dinledim. Sindirdiğimi düşünüyorum. Alsıreyt’in en iyi albümü olmuş
Stare Into Death And Be Still, sadece çok iyi bir Ulcerate albümü değildi, türünün çok iyi bir albümü de değildi, gelecekte metal subgenre’ları müzesinde kendine ait bir bölümü olacak bir albüm. Belki müzik adına bir milat olmayacak veya ileride metal dünyasının çok içinde bir albüm de olmayacak ama her zaman ayrı bir muamele, ayrı bir övgü alan “o” albüm olarak kalacak.
Cutting the Throat of God çok iyi bir albüm, Ulcerate’i yeni yakaladığı zirveden düşürmeyen kalitede. Onları bu zirveye çıkaran albümü tekrarlayabilirlerdi Stare Into… 2 çıkarabilirlerdi ama yeni bir şey yaratmayı tercih ettiler ve bence en doğrusunu yaptılar. Stare Into… ayrı bir kişilik, Cutting… ayrı bir kişilik; ikisi de Ulcerate.
Cutting… dahil hiç bir Ulcerate albümü asla Stare Into… olamayacak, muhtemelen hiç bir albüm bir daha olmayacak. Bunu da beklemek zaten yanlış olurdu keza Ulcerate bize bu albümle bunu beklemememizi yapılacak en güzel şekilde söyledi.
9/10
Youtube’a düştüğünden beri albümü dinlemediğim bir gün olmadı. Şahsen ben bu albümün grubun en iyi albümü olduğunu düşünüyorum. Tam olarak dünleyiciye vermek istedikleri şeyi özümsediğime eminim. AMA bu demek değil ki Stare… albümü kötü veya zayıf. Ulcerate böyle bir grup işte, diskografilerinde bile kendisi ile yarışan yüce bir oluşum. Aralığa kadar ağzımı açık bırakacak bir albüm dinlemezsem 2024’ün en iyi albümü şu an.
En iyi Ulcerate albümü.
To flow through ashen hearts 5:54
En baştan belirteyim, mükemmel bir albüm.
Yalnız şu gerçeği kabul etmekte fayda var, stare into death and be still ve shrines of paralysis seviyesinde de değil. Çünkü onlar istisnai 2 ayrı doğa olayı. 3. sünü de beklememek lazım, hem bize hem grup üyelerine yazık.
Transfiguration In and Out of Worlds ve To See Death Just Once yasaklansa neden diye sormam. Kan kaybından ölmeye gerek yok bence de.
Ulcerate’in kariyerini biraz büyük patlama teorisine benzetiyorum. Stare Into Death And Be Still’e kadar çok dar bir alanda muazzam işler çıkardılar. Büyük patlamadan farklı olarak bilinçli şekilde yaptıkları SIDABS ile sınırsız denilecek bir genişleme sürecine girdiler. Bu albümde SIDABS’de olanların sonuçlarından (şimdilik) biri, bundan dolayı bu albümü öncekiler ile kıyaslamanın doğru olmadığını düşünüyorum. From Wisdom to Hate ve Fas – Ite, Maledicti, in Ignem Aeternum ne ise bu albümde o.
Eğer ileride bir grubum olursa, ya da grubu geç solo proje işine girersem, ben de böyle müzik yapmak istiyorum.
Belki altından kalkması çok zor bir tür ama, neden başaramayayım ki? Sadece günde 20 saat gitar ve müzik çalışayım yeter.
(Gece 4:52 düşünceleri)
To See Death Just Once, bir yakınının ölümünü izlemek gibi. Çok acayip, ölümün soundtrack i resmen. Bence önce bu parça yapılmış, sonra ölüm denen olgu var olmuş gibi. Olum siz neden böyle saçma bi grupsunuz lan? İnsanı zorla saçmalatıyorsunuz.
Çıktığından beri her gün 2 posta
Cutting the Throat of God’ı dinleyene kadar sikseler Drawn Into The Next Void’in üstüne çıkamazlar diyordum. adamların her yeni yaptığı iş bir öncekini ezip geçiyor sanki. cidden müzikten öte bir şey var burda.
Uzun bir süredir dinlemiyordum ancak neredeyse her riffini ezberlediğimi fark ettim. Akılda kalıcılık açısından üst düzeyde oldu benim için. Ancak bu iyi bir şey mi emin değilim. Daha kaotik ve ne dinlediğimi anlamadığım yapıyı özlemiyorum diyemem.