İcra ettiği türü seven dinleyicilerin çok seveceği türde bir grup CRYPT SERMON. Çok sevdiğim, ilk albümü “Through Sheer Will and Black Magic” ile müthiş bir iş yapan DAEVA’da, diğer bir muazzam grup HORRENDOUS’ta ve yine üst düzey bir oluşum olan OBSEQUIAE’de çalan elemanlardan kurulu olan ve CANDLEMASS başta olmak üzere SOLITUDE AETURNUS ve benzer türde grupların izinden giden CRYPT SERMON, 2015’teki “Out of the Garden”la adını duyurduktan sonra 2019’da “The Ruins of Fading Light”ı çıkarmış ve kimilerinin göre modern bir başyapıt olarak niteleyeceği düzeyde ilgi çekmişti.
Şimdi de üçüncü albümleri “The Stygian Rose” ile karşımızdalar ve hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde yine çok çok iyi bir işe imza atmışlar. Dark Descent Records’ın balgamında boğulan kaos orospusu gruplarından biri olmayan ve şirket içerisinde clean vokal yapan ender gruplarından biri olarak karşımıza çıkan CRYPT SERMON, “The Stygian Rose”da hem klasik türlerin hem de en rezil rüsva leş türlerin son 6-7 senedeki kurtarıcısı Arthur Rizk ile çalışarak albümü gayet görkemli ve canlı bir şekilde sunmayı başarmış.
“The Stygian Rose”a baktığımızda şarkı sözleri bakımından yine konsept bir tema, yine bu tema etrafında bütünlüklü bir şekilde ilerleyen oturaklı bir müzik, yine her unsuruyla sevilmeye ve benimsenmeye hazır bir albüm görüyoruz. CRYPT SERMON, icra ettiği epik doom metal türünü, bu türün en büyüklerinden bile aşağıda kalmayan bir ustalıkla yapmayı başaran bir topluluk olduğundan zaten albüm öncesinde acaba iyi olacak mı, aynı kalite devam edecek mi gibi sorular söz konusu değildi. “The Stygian Rose”un çok iyi olacağı zaten belliydi ve öyle de oldu.
CRYPT SERMON’ın albümü yorumlayan kişiyi, yani beni bu denli güvenli ve rahat konuşturmasını sağlayan pek çok üst düzey özelliği var. Bir kere epik doom metalin en önemli unsurlarından biri olan ikan edici, dikte edici, karizmatik vokal olayını anında çözüyorlar. Vokalist şarkıları söylerken bir yandan da bir şeyler anlattığını, bir tema içerisinde ilerlediğini hissettiriyor ve bu hikâye anlatıcılığı sayesinde olayın içine girmeniz kolaylaşıyor. Grubun net şekilde en önemli özelliklerinden biri bu her şeyiyle metal diye bağıran vokalleri.
Diğer konu, CRYPT SERMON gitarları çok efektif şekilde kullanıyor. Bu bazen bir melodi üzerinden ilerliyor, bazense “Down in the Hollow”da gördüğümüz türdeki clean gitar arpejleriyle yaratılan esrarengiz atmosferlerle destekleniyor. Grubun önceki albümlerinde de kullandığı kimi gamlardan dolayı grubun mitolojik, tarihsel, dinî birtakım temalar etrafında döndüğünü zaten anlayabiliyoruz. Yukarıda adını andığım “Down in the Hollow”, “Heavy is the Crown of Bone”, “Scrying Orb” da dâhil çeşitli şarkılarda karşımıza çıkan armonik minörlere, Phrygian’lara, Aeolian’lara, Orta Doğu/Arap hissi veren gamlara ve şarkı sözlerinde geçen Ophanim, Eucharist, Thebes, Cimmerian, Saturn, Orion gibi ifadelere bakınca CRYPT SERMON’ın sözlerinde anlattığı şeyleri müzikal olarak da desteklediğini görmemiz gayet mümkün.
Tüm bu detaylar iyi hoş, ancak tabii ki esas konu bu detayların ortaya çıkardığı şarkıların ne derece güçlü oldukları. Başta yukarıda bahsettiğim vokal ve gitar etkinliği olmak üzere pek çok açıdan bakıldığında CRYPT SERMON elindeki malzemeleri, cephanesini çok iyi değerlendiriyor ve ortaya adının hakkını veren epiklikte şarkılar çıkarıyor. Yeri geliyor CANDLEMASS’in “Samarithan”ı gibi sizi hikâyenin içine çekiyor, yeri geliyor albüme adını veren kapanış şarkısının son bölümü gibi sinematik bir atmosferle görkemin, ihtişamın altını harlıyor. Her ne yaparsa yapsın, ortaya çok keyif veren bir müzik çıkıyor.
Lafı çok da uzatmaya gerek yok, ancak insan iyi bir şey dinleyince ve ne yaptığını bilen insanların elinden çıkan yaratımlara denk gelince ister istemez konuşası geliyor. CRYPT SERMON hakikaten lütuf gibi bir grup. Çok iyi şarkılar yazıyorlar ve metalin klasik tarafını seven dinleyicilerin kanına işleyecek işler yapıyorlar. Bir önceki albümleri “The Ruins of Fading Light” bence CRYPT SERMON’ın ilk büyük atılımını yaptığı albüm olduğu için “The Stygian Rose”a kıyasla bir tık daha değerli bir albüm ve şarkı yazımı açısından da bana kalırsa bu albüme göre çok az da olsa da yaratıcı ve tutkulu anlar barındırıyor. Bunun yanı sıra “The Stygian Rose”daki rif yazımı, bana kalırsa belli şarkılarda bir miktar kendini tekrarlama eğilimi gösteriyor. Yine de bu durum “The Stygian Rose”un harika bir albüm olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Kadro Brooks Wilson: Vokal
Steve Jansson: Gitar
Frank Chin: Gitar
Matt Knox: Bas
Tanner Anderson: Klavye
Enrique Sagarnaga: Davul
Şarkılar 1. Glimmers in the Underworld
2. Thunder (Perfect Mind)
3. Down in the Hollow
4. Heavy Is the Crown of Bone
5. Scrying Orb
6. The Stygian Rose
Oturan elemanın beyaz çizmeler güzelmiş.
17.06.2024
@ismail vilehand, vokalist olduğunu belli etme amaçlı ilginçli aksesuar.
Key of solomon ile Ulver-utreise introsu aynı mı bana mı öyle geliyor
Genel olarak çok iyi albüm ama özellikle kapanış parçası muazzam. Son parçaları epik olan albümler asla üzmez. Bana öyle söylendi.