Bugün canım bu albümden bahsetmek istedi. Aslında “The Wild Hunt”ın incelemesini daha önce sitede yayınlamıştık, ancak sonradan kaldırdığımız için yıllardır PA dağarcığında yer almıyordu. “The Wild Hunt”ın incelemesini yazmak isteme sebebim durduk yere WATAIN kötüleme ihtiyacı duymam değil elbet. Ama gelin görün ki iş eninde sonunda oraya gidecek.
“The Wild Hunt”, çıktığı dönem aşırı merakla beklediğim ve ilk dinlemeden büyük hayal kırıklığına uğradığım bir albümdü. Tam olarak ne zaman (Ağustos 2013), nerede (Girne, Kıbrıs), nasıl bir ortamda (dayımların evinin salonundaki masada) dinlediğimi ve şarkılar ilerledikçe nasıl tadımın kaçtığını çok net şekilde hatırlıyorum.
Sadece ben değil, bu sırada karşımda oturan Güzide’nin surat ifadesini de hatırlıyorum. İkimiz de “Neden böyle bir şey yaptınız?” dercesine birbirimize bakmış, sonra da çıkıp İngilizlerle Premier Lig maçı izlemeye gitmiştik. İnsanın eşinin hem çok iyi metal dinleyicisi hem de kaliteli futbol izleyicisi olması gibisi yok (harbiden yok, dünyanın en güzel şeyi).
Ama sağ olsun WATAIN o deneyimimizi berbat etmeyi başarmıştı. WATAIN o ana kadar o kadar iyi bir gruptu ki ta 11 yıl önceki bir bir saatlik tecrübeyi her detayıyla hatırlıyorum. Üstümdeki tişörtü falan hatırlıyorum, o derece (2XL olmasına rağmen ABD bedeni olduğu için içine 3-4 kişinin rahatlıkla sığabileceği, sonradan giyemediğim ve paraşüt olarak kullandığım inanılmaz büyük REVOCATION – “Chaos of Forms” tişörtüm).
“The Wild Hunt”a gelirsek, “aslında yıllar sonra tekrar dinleyince…” diye başlayıp albümün zamanla tatlandığına, zamanında haksızlık ettiğime ilişkin bir cümle kurmak isterdim. Bunu yapamama sebebim ise albümün dümdüz sik gibi olması değil aslında. Enteresan şekilde, esasında “The Wild Hunt” kendi içinde aşırı kötü, 10 üstünden 0 alacak bir albüm değil. Gerçekten değil. “The Child Must Die” başta olmak üzere hakikaten lezzetli şarkılar var. Ancak gelin görün ki WATAIN’in bu albümde giriştiği olay tam olgunlaşmamış fikirlerden dallanıp budaklandığı için, ortaya dört bir yanı dökülen, aşırı kötü anlara sahne olan, ucube bir albüm çıkmış. Şimdi bunu açacağım.
Baktığımız zaman, “Sworn to the Dark” ve “Lawless Darkness” gibi iki canavarın arkasından gelen her albüm sıkıntı yaşayabilir. Ne var ki buradaki olay “The Wild Hunt”ın o tarz bir durumun kurbanı olmasındansa, “WATAIN” olarak bildiğimiz kavramı bence tam olarak kafalarda oturmamış yöntemlerle eğip bükmeye çalışıyor olması.
Clean vokal kullanabilirsiniz, WATAIN’in kara büyülü ve mistik tekinsizliğinden sıyrılıp farklı sulara yelken açabilir, BATHORY tarafınızı öne çıkarabilirsiniz. Ama bir albümü dinlerken hep bir şeylerin eksik, tam oturmamış, “sası” olduğunu düşünüyorsanız belli ki orada bir sorun vardır. “They Rode On”daki clean vokaller Erik tarafından haykırarak söylenmiş olsaydı veya albüme adını veren şarkı bizi Sevilla’ya götürmeye çalışmasaydı da aynı şeyi söyleyeceğimden emin olabilirsiniz.
Albümün olmamışlığından, sakat doğmuş olmasından emin olma sebebim adamların on binlerce kişiye çaldıkları Hellfest’te de kendi evleri olan Stockholm’de de ilk kez gittikleri Kuzey Makedonya veya Hindistan gibi ülkelerde de bu albümde çalabilecek sadece bir şarkı bulabiliyor olmaları. İstediğiniz konserin setlist’ine bakın; ya “Black Flames March”ı ya da “Night Vision”ı çalıyorlar. Başka bir tane bile şarkıyı o 13-15 şarkılık setlist’e sokamıyorlar. Bunun yanında “Lawless Darkness”tan bazen 3 bazen 4 şarkı çalıyorlar. Böyle deyince albümleri kıyaslıyormuş gibi oluyor (tövbe haşa) ama madem WATAIN pek çok basın organına göre “The Wild Hunt” ile adını daha geniş kitlelere duyurma yoluna gitti, e o zaman hani WATAIN adını bu geniş kitlelere duyuracak şarkılar? Onu geçtim, adamlar “The Wild Hunt”ın ardından neden “köklere dönüyoruz :D” diyerek “Trident Wolf Eclipse”i çıkardı yarraam?
Dolayısıyla da albümün kafalarda mükemmelliğe ulaşmamış fikirlerle çıkarıldığını düşünüyorum. “They Rode On”daki Western havasını, albüme adını veren şarkıdaki İspanyol esintilerini duyduğumda, sik gibi bir şarkı olan “Outlaw”u ve tam bir skandal olan “Holocaust Dawn”u duyma talihsizliğini yaşadığımda “aga siz napıyonuz amına koyim ya!?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Tüm bunların ışığında da “The Wild Hunt”ı sakat doğan bir albüm olarak niteleyerek olaya nokta koyacağım, tahlilin dibine vuracağım o görkemli kapanış paragrafına geliyorum.
Herkesçe bilinen metal sitelerinde albümden “WATAIN’in ‘Blackwater Park’ı” olarak (aynen kanka) bahsedildiğini de okudum, bu albüme 8 verilip “Lawless Darkness”a 7 verildiğini de gördüm. “Kaliteli müzik”ten anlayanların pek sevdiği Pitchfork’ta bile bu albümün notu “Lawless Darkness”ın üstünde. Aynen kardeşim, o yüzden WATAIN 15 şarkı çaldığı konserlerinde bile bu albümden anca bir parçayı setlist’ine sokarken 10 şarkılık “Lawless Darkness”ın neredeyse yarısını canlı çalıyor. Şarkı şarkı tahlil yapmak veya daha derinlemesine gömmek gibi bir niyetim yok. “The Wild Hunt” bence WATAIN’in kafasını daha bir toparlamış şekilde, daha olgunlaşmış fikirlerle, günümüzün black metal iklimini koklamış ve black metalin günümüzde hangi yönlere evrildiğini tahlil etmiş, mesela TRIBULATION’ların falan yaptıklarından dersler çıkarmış şekilde, “bugünlerde” çıkarması gereken bir albümdü. “The Wild Hunt”, bunu yapabilmiş, doğru zamanı beklemiş ve samimi bir tutkuyla yaratılmış olsaydı belki de epey bir zorlamayla “WATAIN’in ‘The Satanist’i” olabilecek bir albümdü. Ama bunların hiçbiri değil. Hiçbirinin yanına bile yaklaşamıyor, onlarla aynı cümlede anılmayı bile hak etmiyor.
Kadro P. : Gitar
H. : Davul
E. : Gitar, bas, vokal
Şarkılar 1. Night Vision
2. De Profundis
3. Black Flames March
4. All That May Bleed
5. The Child Must Die
6. They Rode On
7. Sleepless Evil
8. The Wild Hunt
9. Outlaw
Ben seviyorum bu albümü, çıktığı tarihten iki ay sonra askerden dönmüştüm değişik bir dönemdi anısı var ama tabiki Sworn to the Dark veya Lawless Darkness > diğer hepsi gözümde.
@skitsystem, Yani black metal dinlemeyen birisi için çok uygun şarkı. Ayrıca genel olarak da güzel şarkı. Tabi Erik’in kendisi de çok memnun değil bundan, internette bir podcastte öyle söylediğini hatırlıyorum. Ama yapacak bir şey yok, Opeth’in de Windowpane’in açık ara birinci olması da ilginç yani. Soldier of Fortune cover’ının bile üst sıralarda olduğu gerçeği var. :)
Bu albümü ben de pek sevmiyorum fakat şu bahsettiğiniz canlı çalmama olayını anlamsız buldum. O bakımdan bakarsak Mayhem de “Grand Declaration of War” albümünden neredeyse hiçbir şarkıyı canlı çalmıyor, peki bu onun değersiz bir albüm olduğu anlamına mı geliyor? Satyricon “Dark Medieval Times” ve “The Shadowthrone” albümlerinden neredeyse hiçbir şarkıyı canlı çalmıyor, peki bu onların değersiz albümler oldukları anlamına mı geliyor? Gorgoroth “Ad Majorem Sathanas Gloriam” albümünden neredeyse hiçbir şarkıyı canlı çalmıyor, peki bu onun değersiz bir albüm olduğu anlamına mı geliyor? Bence bir albümün iyi veya kötü olması, değerli veya değersiz olması grubun o albüme yaptığı ithaflardan veya albümü canlı çalıp çalmamalarından bağımsız bir şey. En azından öyle olmalı.
@bk, Bu albümdeki şarkılar gerçekten de değersiz olduğu için çalınmıyor. Normalde bu albüm Watain için bir dönüm noktası olacaktı ama beklendiği gibi sonuç vermedi. Saydığın albümlerin hiç biri böyle iddialarla gelmedi.
@bk, ben de Erhan’ın dediğini yazacaktım, o yazdı. Verdiğin örnekler doğru, ama o albümler ilgili grupların kariyerleri açısından önceki işlerinden farklı amaçlar atfedilerek çıkarılan albümler değillerdi. Watain bence bu albümü farklı ümitler bağlayarak, grubun geleceği adına önceki işlerden farklı bir vizyon arayışıyla çıkardı ama sonradan düşündükleri gibi olmadığını ya da düşündüklerinin dinleyicide karşılık bulmadığını gördü. Ben böyle düşünüyorum.
Her ne kadar konserlerde bu albümden çalmasalar da They Rode On’un grubun daha geniş kitleler tarafından tanınmasında katkısı olduğunu düşünüyorum. Çevremde metalle pek ilgisi olmayan insanların listelerinde bile bu şarkıyı gördüğüm oluyordu zamanında. Daha radiofreindly popüler şarkılar içeren metal listelerine girmelerini sağladı bu şarkı.
Tarihe baktım 1 Nisan mı diye ama deyıl :(
Ben seviyorum bu albümü, çıktığı tarihten iki ay sonra askerden dönmüştüm değişik bir dönemdi anısı var ama tabiki Sworn to the Dark veya Lawless Darkness > diğer hepsi gözümde.
they rode on’ın spotify’da 1, lastfm’de 2. en çok dinlenen watain şarkısı olmasını neye yormalıyız
29.03.2024
@skitsystem, Yani black metal dinlemeyen birisi için çok uygun şarkı. Ayrıca genel olarak da güzel şarkı. Tabi Erik’in kendisi de çok memnun değil bundan, internette bir podcastte öyle söylediğini hatırlıyorum. Ama yapacak bir şey yok, Opeth’in de Windowpane’in açık ara birinci olması da ilginç yani. Soldier of Fortune cover’ının bile üst sıralarda olduğu gerçeği var. :)
Witcher 3 ne kadar güzelse bu albüm de o kadar kötü
Bu albümü ben de pek sevmiyorum fakat şu bahsettiğiniz canlı çalmama olayını anlamsız buldum. O bakımdan bakarsak Mayhem de “Grand Declaration of War” albümünden neredeyse hiçbir şarkıyı canlı çalmıyor, peki bu onun değersiz bir albüm olduğu anlamına mı geliyor? Satyricon “Dark Medieval Times” ve “The Shadowthrone” albümlerinden neredeyse hiçbir şarkıyı canlı çalmıyor, peki bu onların değersiz albümler oldukları anlamına mı geliyor? Gorgoroth “Ad Majorem Sathanas Gloriam” albümünden neredeyse hiçbir şarkıyı canlı çalmıyor, peki bu onun değersiz bir albüm olduğu anlamına mı geliyor? Bence bir albümün iyi veya kötü olması, değerli veya değersiz olması grubun o albüme yaptığı ithaflardan veya albümü canlı çalıp çalmamalarından bağımsız bir şey. En azından öyle olmalı.
31.03.2024
@bk, Bu albümdeki şarkılar gerçekten de değersiz olduğu için çalınmıyor. Normalde bu albüm Watain için bir dönüm noktası olacaktı ama beklendiği gibi sonuç vermedi. Saydığın albümlerin hiç biri böyle iddialarla gelmedi.
03.04.2024
@bk, ben de Erhan’ın dediğini yazacaktım, o yazdı. Verdiğin örnekler doğru, ama o albümler ilgili grupların kariyerleri açısından önceki işlerinden farklı amaçlar atfedilerek çıkarılan albümler değillerdi. Watain bence bu albümü farklı ümitler bağlayarak, grubun geleceği adına önceki işlerden farklı bir vizyon arayışıyla çıkardı ama sonradan düşündükleri gibi olmadığını ya da düşündüklerinin dinleyicide karşılık bulmadığını gördü. Ben böyle düşünüyorum.
Her ne kadar konserlerde bu albümden çalmasalar da They Rode On’un grubun daha geniş kitleler tarafından tanınmasında katkısı olduğunu düşünüyorum. Çevremde metalle pek ilgisi olmayan insanların listelerinde bile bu şarkıyı gördüğüm oluyordu zamanında. Daha radiofreindly popüler şarkılar içeren metal listelerine girmelerini sağladı bu şarkı.