Takvimler 2003’ü gösterdiğinde, o sırada 15-16 yaşında olan çocuklar tarafından kurulan JOB FOR A COWBOY, deathcore’la başlayıp death metale çevirdiği rotasını “Ruination”la birlikte daha progresif ve teknik sulara çevirmiş, 2014’te çıkardıkları “Sun Eater”ın ardından da uzun bir sessizliğe gömülmüştü.
Verdikleri 10 yıllık aranın ardından haberini verdikleri yeni albümleri “Moon Healer”, grubun dinleyicileri tarafından hem merak hem de tedirginlikle bekleniyordu. Bunun sebebi elbette ki aradan 10 yıl geçmiş olmasıydı ve pek çok grubun böyle uzun süreler sessiz kaldıktan sonra beklentileri tam karşılayamayan işlerle geri dönmesine ne yazık ki çok kereler tanık olmuştuk.
Kendi adıma konuşursam yayınlanan ilk iki single’ın ardından albümden ne beklemem gerektiğine tam olarak karar verememiştim. Şarkılarda bir dolu şey oluyordu, ancak bu bir dolu şey bende aynı dolulukta bir şey yaratmıyor gibiydi. Bu yüzden de üçüncü klip şarkısını dinlememiş ve albümün çıkışını beklemiştim.
İyi ki de öyle yapmışım. “Moon Healer” bence tam olarak “bütün hâlinde” alınması gereken bir albüm. Şarkılar bir araya geldiklerinde tekil olarak verdiklerinden daha fazlasını veriyorlar ve şarkı şarkı olmaktan öte bir bütün olarak büyüyorlar. Albümü dinleyen pek çok kişi benzer şekilde düşünüyordur diye tahmin ediyorum.
Öncelikle “Moon Healer” teknik olarak çok üst düzey bir albüm. Her bir müzisyen müthiş performans sergilemiş ve konuk olarak albümde yer alan harika davulcu Navene Koperweis’tan tutun da gayet duyulur şekilde mikslenen bas gitara kadar “Moon Healer”daki her şey parlaması, ışıldaması amacı güdülerek ortaya konmuş. Vokallerdeki tutku, masa başı üstadı Jason Suecof imzalı cillop gibi prodüksiyon, hangi birini saysam bilemediğim bir sürü heyecan verici fikir ve hepsinin birleşmesiyle oluşan 39 dakikalık bir şölen.
Vokallerdeki tutkudan devam edersem, albümde gerçekten de insana bir şeyler yapmak zorundaymış gibi hissettiren, acayip gaza getiren şarkılar var. Tek tek anmayayım ama misal “The Sun Gave Me Ashes So I Sought Out the Moon”u dinlediğinizde ve “A Sorrow-Filled Moon”un 3.09-3.29 arasında gitarların yaptığı sapıklığa baktığınızda JOB FOR A COWBOY’un “Moon Healer”a herhangi bir albüm gözüyle bakmadığını ve kendilerini aşmak gibi bir misyonla hareket ettiklerini görebiliyorsunuz.
Enstrümanların iç içe geçmiş çetrefilli manyaklığını, vokallerin ekstra etki yaratmaları adına akıllıca yerleştirildikleri yerleri ve bunun gibi bir ton detayı incelediğinizde grubun net şekilde “en üst düzey, en dehşet verici albümümüzü yapmalıyız” diye yola çıktığını anlıyorsunuz.
Böyle olunca da ortaya eleştirecek neredeyse hiçbir şeyin olmadığı, dopdolu bir albüm çıkıyor. Akılda kalıcılık konusunda bir tık daha fazlası olabilir miydi, belki olabilirdi. Albüm bittikten sonra ağza takılan, gitarla çalma isteği uyandıran daha fazla rif olabilir miydi, belki olabilirdi. Ama genele bakınca, “Moon Healer” gibi bir albümde bunlardan bahsetmek de en hafif ifadeyle şımarıklığa girer, o yüzden hiç gerek yok.
Son bir ay içinde yazdığım çeşitli incelemelerde 2024’ün metal adına çok güçlü bir yıl olacağını tahmin ettiğimi söylemiştim. JOB FOR A COWBOY da sağ olsun bu tahminimi somutlaştıran işlerden birine imza atarak daha şubat ayında yıl sonu listelerinde endam edebilecek gruplar arasına adını yazdırıyor.
Kadro Jonny Davy: Vokal, sözler
Tony Sannicandro: Gitar
Alan Glassman: Gitar
Nick Schendzielos: Bas
Konuk:
Navene Koperweis: Davul
Şarkılar 1. Beyond the Chemical Doorway
2. Etched in Oblivion
3. Grinding Wheels of Ophanim
4. The Sun Gave Me Ashes So I Sought Out the Moon
5. Into the Crystalline Crypts
6. A Sorrow-Filled Moon
7. The Agony Seeping Storm
8. The Forever Rot
Akılda kalıcılık kısmına %100 katıyorum. Albümde çok fazla dikkat edilmesi gereken detay olduğu için bu kısmı kusur olarak görmüyorum elbette. Bunun haricinde bas gitar sound ve partileri olarak mükemmel seviyede. Duydukça dinledikçe deli deli sırıtıyorum. Uzaktan birileri beni görse komikli podcast dinliyorum sanar. Sene sonunda çokça adını duyacağımız bir iş.
Doom – Deathcore
Genesis – Death metal
Ruination – Teknik death metal
Demonocracy – Teknik/melodik death metal
Sun Eater – Progresif death metal
Demonocracy sonrası Sun Eater çok ciddi bir keskin dönüş olmuştu. Bas gitar ve davulun hükmettiği “prog prog progresif” bir albümdü. Albümün büyüleyiciliği karşısında tür değiştirmelerine ufacık bir negatif eleştiri yapamadık bile. Sun Eater hala daha hayatımda “progresif” etiketi altında dinlediğim en iyi albümlerden biridir.
Bence “Moon Healer”, “Sun Eater”ın üzerine çıkabilmiş bir albüm. Sun Eater’a oranla epey daha az bodosluk ve death metal içeren, işin daha çok progresif, karanlık, hatta yer yer dezonant sayılabilecek tarafına yüklenen bir albüm Moon Healer.
Ben bir albümü daha fazla dinleyebilmek için uykusuz kalmayı göze alabiliyorsam, o albüm cidden efsanedir benim için. Moon Healer, her saniyesinden kusursuzluk akan böyle bir albüm.
@ismail vilehand, grubun deathcore ve death metal etiketiyle sürdükleri albümleri beğenmiyorum açıkçası fakat bu albüm büyük olay. Deathcore’un sonu yok, bir albüm iki albüm ve sonrasında öncelerden bir yorumumda belirttiğim üzere deathcore’un özünde bulunan ‘bir süre sonra fikirsiz kalma’ olayını yaşamadan rotalarını çevirdiler ve gelişe gelişe şöylesine müthiş bir albüm yaptılar
Albüme ait en küçük zerre parçası bile zevk veriyor. Azami miktarda “catchy” melodilerden yoksun veya çok katmanlı çok kompleks olmasına rağmen o kadar iyi ki her detay hiç bir şekilde sıkmıyor tekrar tekrar dinletiyor. Beklemiyorken vuran albümleri çok seviyorum, ben de aktif bir Job For A Cowboy dinleyicisi değildim o yüzden bu albüm bana inanılmaz iyi geldi. Puan gayet yerinde, önümüzdeki 10 ay boyunca ömrünü korursa sene sonu listelerinin içinden geçecek. Beyond the Chemical Doorway, Grinding Wheels of Ophanim, The Sun Gave Me…, sanırsam bütün albümü yazıcam bırakıyorum.
Akılda kalıcılık kısmına %100 katıyorum. Albümde çok fazla dikkat edilmesi gereken detay olduğu için bu kısmı kusur olarak görmüyorum elbette. Bunun haricinde bas gitar sound ve partileri olarak mükemmel seviyede. Duydukça dinledikçe deli deli sırıtıyorum. Uzaktan birileri beni görse komikli podcast dinliyorum sanar. Sene sonunda çokça adını duyacağımız bir iş.
Öncelikle JFAC nereden nereye gelmiş ona bakalım:
Doom – Deathcore
Genesis – Death metal
Ruination – Teknik death metal
Demonocracy – Teknik/melodik death metal
Sun Eater – Progresif death metal
Demonocracy sonrası Sun Eater çok ciddi bir keskin dönüş olmuştu. Bas gitar ve davulun hükmettiği “prog prog progresif” bir albümdü. Albümün büyüleyiciliği karşısında tür değiştirmelerine ufacık bir negatif eleştiri yapamadık bile. Sun Eater hala daha hayatımda “progresif” etiketi altında dinlediğim en iyi albümlerden biridir.
Bence “Moon Healer”, “Sun Eater”ın üzerine çıkabilmiş bir albüm. Sun Eater’a oranla epey daha az bodosluk ve death metal içeren, işin daha çok progresif, karanlık, hatta yer yer dezonant sayılabilecek tarafına yüklenen bir albüm Moon Healer.
Ben bir albümü daha fazla dinleyebilmek için uykusuz kalmayı göze alabiliyorsam, o albüm cidden efsanedir benim için. Moon Healer, her saniyesinden kusursuzluk akan böyle bir albüm.
Bir de Navene Koperweis tabi.
01.03.2024
@ismail vilehand, grubun deathcore ve death metal etiketiyle sürdükleri albümleri beğenmiyorum açıkçası fakat bu albüm büyük olay. Deathcore’un sonu yok, bir albüm iki albüm ve sonrasında öncelerden bir yorumumda belirttiğim üzere deathcore’un özünde bulunan ‘bir süre sonra fikirsiz kalma’ olayını yaşamadan rotalarını çevirdiler ve gelişe gelişe şöylesine müthiş bir albüm yaptılar
“Grinding Wheels of Ophanim” 3:45 – 4:30 arası tam bir klasik müzik eseri kıvamında. Korkunç güzel.
01.03.2024
@ismail vilehand, aynı şarkının nakarattaki bas gitar melodileri ıslak rüyalarıma giriyor.
Albüme ait en küçük zerre parçası bile zevk veriyor. Azami miktarda “catchy” melodilerden yoksun veya çok katmanlı çok kompleks olmasına rağmen o kadar iyi ki her detay hiç bir şekilde sıkmıyor tekrar tekrar dinletiyor. Beklemiyorken vuran albümleri çok seviyorum, ben de aktif bir Job For A Cowboy dinleyicisi değildim o yüzden bu albüm bana inanılmaz iyi geldi. Puan gayet yerinde, önümüzdeki 10 ay boyunca ömrünü korursa sene sonu listelerinin içinden geçecek. Beyond the Chemical Doorway, Grinding Wheels of Ophanim, The Sun Gave Me…, sanırsam bütün albümü yazıcam bırakıyorum.
Uzun zamandır böylesine iştahlı bir albüm dinlememiştim. Öyle ki bazı şarkı trafikleri aklımı uçurdu. Dinlemeye devam
‘The Agony Seeping Storm’ parçası olağanüstü güzellikte.
Özellikle 01:35 – 02:14 arasında göğe yükseliyorum. O bas tellerini çektiği yerler zaten akıl bırakmıyor.
Unutulmasın, ara ara uğrayın buraya. Hâlâ senenin en iyilerinden biri.
Bu albümü ikinciye döndürüyorum ve ağzımın suları akıyor resmen.