Annesine, babasına, eşine, çocuğuna dahi güvenmeyen, onları sevmeyen insanların yaşadığı odalar.
Bu odalardan oluşan ve içindeki herkesin mutlak şekilde mutsuz olduğu evler.
Bu evlerden bir sürüsünü içinde barındıran eski, bakımsız, boktan binalar.
Bu binalarla dolu, sokak köpeğinden esnafına herkesin yüzünden sefillik ve bıkkınlık akan köhne sokaklar.
Bu sokaklardan birçoğunu içinde barındıran, ümitsizlik kavramının elle tutulur, somut bir maddeymişçesine hissedildiği mahalleler.
Bu mahallelerin on yıllardır kemikleşmiş ortak kasveti sonucunda insanın, bireyin silikleştiği ve distopik bir simülasyona dönüşen ilçeler.
Bu ilçelerden gelen çaresizliğin geometrik olarak büyümesiyle birlikte varoluş kavramının bile önüne geçerek birer ömür, umut ve gelecek öğütme mekanizmasına dönüşen şehirler…
Brütalist mimariden, Doğu Avrupa kasvetinden, eski Doğu Bloku ülkesi sevimsizliğinden veya Balkanlardaki taşra kesiminin akıllara durgunluk veren sıkıcılığından tutun da kadim Anadolu irfanının yaşanamaz, nefes alınamaz hâle getirdiği bu topraklara dek uzanan bir mutsuzluğun müziğiyle karşı karşıyayız bugün.
İçinde en ufak bir olumlu, çekici taraf barındırmayan ve tamamen olumsuz, yıpratıcı, insanı tüketen tarafından bakılacak türde bir kentsel kasvetin, kaybetmişliğin, çıkış bulamamanın, beklentisizliğin, çaresizliğin, vazgeçişin müziğiyle karşı karşıyayız bugün.
HAUNTOLOGIST’e hoş geldiniz.
MGŁA, KRIEGSMASCHINE, ODRAZA, MEDICO PESTE, CLANDESTINE BLAZE, MASSEMORD gibi gruplarla çalan iki insan var karşımızda. MGŁA ve KRIEGSMASCHINE’de yaptıklarıyla bu devirde black metal davulculuğuna yeni açılımlar getiren Darkside ve MGŁA ekibinin müdahil olduğu pek çok projeyle ilişkisi olan, OWLS WOODS GRAVES’de M. ile grup arkadaşlığı yapmayı sürdüren The Fall.
HAUNTOLOGIST, işte bu duyguların ve ruh hâllerinin müziğini yapıyor. İçinde MGŁA da var KRIEGSMASCHINE de. Krakow tayfasının yer aldığı diğer irili ufaklı grupların izleri de.
Ve esasında çok da açıklamaya yapmaya gerek olmaksızın, HAUNTOLOGIST kapakta gördüğümüz şeyin müziğini yapıyor. Eğer yalıda veya tropik bir adada doğmadıysak istisnasız hepimiz, bırakın albüm kapağındaki fotoğrafa çok benzer yerler görmeyi veya bu tarz bir yerde yaşamış olmayı, albüm kapağındaki fotoğrafın kokusunu bile biliriz. Kış soğuğunda yakılan kömür kokusunun sardığı sokakları, neredeyse her şeyin en iyi ihtimalle vasat olduğu o hisleri biliriz. Biz yaşamasak da bir arkadaşımızdan, tanıştığımız birinden biliriz. HAUNTOLOGIST de kendi özelinde, kendi gerçekliğinde, muhtemelen Krakow’u baz alarak, belki geçmişi ve geçmişte yaşadıklarının kasveti eşliğinde bunun müziğini yapıyor. Bir yandan müzisyenlik becerilerinin dozunda parıltılarına tanık olurken, bir yandan da grubun bilinçli bir monotonlukla son derece dünyevi temalarla bu griliği dinleyiciye geçirdiğine tanık oluyoruz. Önemli olansa, bunu çok iyi geçirdiğine tanık oluyoruz. HAUNTOLOGIST adı geçen gruplardan, albüme adını veren şarkıda ve “Gardermoen”de açıkça görüldüğü üzere başka ilham kaynaklarından aldığı ilhamlarla gerçekten de fazlasıyla kişisel, rahatlıkla empati kurulabilecek bir albüm yapıyor. Henüz yılın ilk ayının üçte birini geride bıraktığımız şu günlerde, muhtemelen yılın ilk “yıl sonu listesi adayı” albümünü yapıyor.
Yazıyı çok uzatma niyetinde değilim, çünkü bahsettiğimiz müzik fazlasıyla kişisel ve bunu didik didik etmenin de çok bir anlamı yok. O yüzden son şarkıya, son şarkının sözlerine gidiyorum ve albümdeki belirsiz, tekinsiz atmosferi gayet iyi betimlediğini düşündüğüm satırlarla yazıyı noktalıyorum.
Evimin yakınında büyük bir ağaç var ve her sabah 05.00 civarında pek çok kuzgun gelip o ağaca tünüyor. Ağaca bakınca sanki kocaman, tek parça, simsiyah bir leke görüyorsunuz. Saat 05.00’e yaklaşınca kalkıp birkaç dakika onları izliyor, ardından tekrar yatıyorum. Sonra da şöyle bir rüya görüyorum:
Rüyamda, ağaçta duran ve kalkıp gelmemi bekleyen kuzgunlar yüzünden uyanıyorum. Bana kuzgunların başının beni görmek istediğini söylüyor ve onu bulmamı emrediyorlar. Ben de giyinip sokağa çıkıyorum. Biraz yürüdükten sonra devasa bir spot lambası görüyorum, ancak bu lamba ışık yerine karanlık yayıyor. Ona doğru ilerliyorum ve bir anda kendimi bir ormanda buluyorum.
Ağaçlar arasında yürürken kuzgunların başını görüyorum. Orada duruyor. Ellerini arkasında kavuşturmuş. Vücudu insan vücuduna benziyor, biraz kambur duruyor. Yüzünde bir kuzgun maskesi var. Beni görmek istediğini biliyorum, ancak çok korktuğum için onu ancak oradan uzaklaşırken görebiliyorum. Ne yapacağını bilmeyen bir aptal gibi orada dikiliyorum ve biraz sonra da bazı inlemeler duymaya başlıyorum. Kederle, acıyla ağlayan hayaletler görüyorum. Belki de onlar çocukturlar? Oradan kaçıyorum. Ormanın içinde, ortasında bir saray bulunan güzel bir açıklığa varana dek ormanın içinde koşuyorum.
Tam o açıklıkla ormanın birleştiği yerde, aynı kuzgunlar bu kez bir adamın cesedinin üstünde oturuyorlar. Saraya girmek istiyorum, ancak girebilmem için öncelikle ölmem gerektiğini söylüyorlar. Onlara henüz zamanının gelmediğini söylüyorum, ancak ısrar ediyorlar.
Ben de tekrar tekrar söylemeye devam ediyorum:
“Henüz zamanı gelmedi…
Zamanı gelmedi…”
Mgla’yi Sultanahmet’e goturdugumde, Darkside deniz tarafina inmek istedi ve ara sokaklardan gece gece Kennedy Caddesi’ne inmistik. Eski evlere, binalara falan dikkatle bakmislardi. Kritigin basligini gorunce o anlar geldi aklima simdi. Adamlar bu sporu, bu muzigi yapiyor. Album kapagi da bu sene sonu benim icin yilin album kapagi olabilir, bakalim.
Albümü dinleyince aklıma olimpiyadlardaki futbol turnuvaları geldi. Hani ülkeler üç oyuncu hariç 23 yaş altı takımlarla olimpiyada katılır ve gelen yıldızlar olaya fazla asılmaz ya, Hauntologist de o hesap! Müzikal yelpazesi genişletilmiş, A takımdan yıldız takviyesi almış Mgła altyapı/B ekibi gibiler! Müzikleri kalite kokuyor, fakat henüz yeterince olgunlaşmış durumda değil.
Mgla’yi Sultanahmet’e goturdugumde, Darkside deniz tarafina inmek istedi ve ara sokaklardan gece gece Kennedy Caddesi’ne inmistik. Eski evlere, binalara falan dikkatle bakmislardi. Kritigin basligini gorunce o anlar geldi aklima simdi. Adamlar bu sporu, bu muzigi yapiyor. Album kapagi da bu sene sonu benim icin yilin album kapagi olabilir, bakalim.
Albümü dinleyince aklıma olimpiyadlardaki futbol turnuvaları geldi. Hani ülkeler üç oyuncu hariç 23 yaş altı takımlarla olimpiyada katılır ve gelen yıldızlar olaya fazla asılmaz ya, Hauntologist de o hesap! Müzikal yelpazesi genişletilmiş, A takımdan yıldız takviyesi almış Mgła altyapı/B ekibi gibiler! Müzikleri kalite kokuyor, fakat henüz yeterince olgunlaşmış durumda değil.
12.02.2024
@Emre Görür, ilk çıktığında çok beğenmiştim ama şimdi ben de tam olarak böyle düşünüyorum.
Bu albümde eksik bir şeyler var ama tam olarak şu-şunlar vs. diyemiyorum. Enteresan. Şimdilik bana hitap etmedi diyip geçeyim en iyisi.
Umut Sarikaya bunu begendi. Tuvalet terliginin corabi islatmasi gibi, montla sicmak gibi bir album. 10′u bastim gectim.
It is not the world that is dying, it is you.
Sürpriz biçimde beni inanılmaz yakaladı bu albüm. Hatta bayıldım desem yeridir.
gördüğüm açık ara en depresif albüm kapağı. 3 saniye bakmak bile tüm yaşam enerjisini alıp götürüyor.
GAEREA albümünden sonra buraya geldim