Austin Lunn duygusal bir insan. Zamanında birtakım dış etkenlerden dolayı metalci olmasa country müziğe gönül verecek kadar naif, bir yandan da içindeki metal aşkını her fırsatta dışarıya dökecek kadar gazlı biri. PANOPTICON’u 15 yıldır dinliyoruz, ediyoruz ve geçen bu sürede açık şekilde gördüğümüz şey, Lunn’un black metalin karanlığı ile folk metalin yüreklere seslenen kimliğinden asla vazgeçmemiş olduğu.
Enteresan bir şeyden bahsedeceğim ama bakalım anlatabilecek miyim… Metal dünyasında folk unsurları kullanan bir dolu grup var. Bunların kimisi olayın laylaylom tarafını müziğine katarak eğlenceli anlar yaşatıyor, kimiyse folklorik motiflerdeki yaşanmışlığı ve bu yaşanmışlıkla ortaya çıkan hüznü müziğine yediriyor. Laylaylom folk metali bir kenara koyarsam, kederli ve derinlikli folk unsurların kullanımında Kuzey Amerikalı grupların İskandinav grupların yaratamadığı başka türlü bir kedere ev sahipliği yapabildiklerini düşünüyorum. Bunu WAYFARER’da da görüyoruz, AGALLOCH’ta da görüyoruz, PANOPTICON’da da görüyoruz.
Ne var ki Lunn sadece bu Kuzey Amerika’nın kederli folk havasını yansıtmakla kalmıyor. Onu özel yapan şey, bu kimlikle atmosferik black metal karakterini iç içe çok başarılı şekilde kullanabilmesi. Şarkılardaki akustik bölümler ve bir anda ortaya çıkan patlamalar ciddi anlamda içten gelen duygular yansıtıyor ve Lunn’un bu şarkıları çok hissederek bestelediğini hissettiriyorlar.
Önceleri Kentucky’de yaşayan, hatta buranın doğasına ithaf ettiği “Kentucky” adlı bir albüm de çıkaran Lunn, sonradan yaklaşık 1500 km uzaktaki Ely, Minnesota’ya taşınmıştı. Google’da Ely, Minnesota diye arama yaparsanız, burada da benzer türde ve çok yoğun ilham alınabilecek bir doğayla buluştuğunu görebilirsiniz. Bu adam belli ki en büyük ilhamını doğadan, sonbahardan, kıştan alıyor ve “The Rime of Memory” de şarkılardan gördüğümüz üzere yine Kuzey Amerika’nın sonbaharından, kışından, ormanlarından, derelerinden, ırmaklarından ilham alıyor.
Albümle ilgili beni en çok mutlu eden şeylerden biri prodüksiyon konusu. PANOPTICON başından beri nispeten çiğ bir sound benimseyen bir grup. Gitar tonları, distortion’lar falan bu tür müzik yapan pek çok grubun sıcaklığından, ılıman havasından uzaktır ve PANOPTICON’u PANOPTICON yapan şeylerden biri de budur. Bu albümde de öyle çok bir farklılaşma yok, ancak bu albümde özellikle davullar bana önceki albümlerdekine göre daha canlı, daha güçlü geliyorlar. Özellikle kick’ler, müziğin coştuğu anlarda bam bam bam kafaya çakıyorlar ve bu sayede o patlama anları daha bir etkili hâle geliyorlar.
Bunun yanı sıra Lunn bu işe ve yaptığı müziğe kendini ne kadar adadığını gösteren bir vokal performansına imza atıyor. Vokaller mikste bir miktar geride olsalar da Lunn’un canhıraş çığlıkları ve haykırışları PANOPTICON’un bu denli yoğun, derin ve duygusunu dinleyiciye geçirebilen bir grup olmasını sağlayan en önemli kalemlerden biri olarak albümü acıya ve kedere boğuyorlar. Ne var ki “The Rime of Memory” öyle yürek dağlamalı, AUSTERE’lerin falan dünyasına kadar giren bir albüm değil. Albümde hüzün olduğu kadar “Cedar Skeletons”da gördüğümüz türde coşkulu patlamalar, gaza getiren anlar da var. 2021’de çıkan “…and Again into the Light”la kıyasladığımda şahsen “The Rime of Memory”yi daha tutkulu, daha adanmış, daha derinlikli buldum ve böyle düşünmemi sağlayan şeylerin başında da bu patlamaların, kudurmaların daha içe işler kimlikte oluşları geliyor.
Austin Lunn 2021’de ““…and Again into the Light”ı çıkardıktan sonra, yıl sonunda o yıl en çok beğendiği albümlerden oluşan bir liste yapmış ve başına da kısa bir giriş yazısı yazmıştı. Şöyle diyordu Lunn:
“2021 zorlu bir yıldı ve hem ben ve ailem için hem de tanıdığımız insanlar için çok büyük değişiklikleri beraberinde getirdi. Pek çok trajik olay, büyük mutluluklar, çok üzücü kayıplar ve kalp kırıklıkları. Sonuçta yapabildiğim tek şey bu süreçlerde yanımda olanlara ve yanında olabildiklerime şükranlarımı sunmak… Bu yılın keyfini çıkarabilme ayrıcalığını yaşamamı sağlayan insanlara karşı minnettar olduğumu söylemeliyim. Bana yaptıkları iyiliklerin karşılığını elimden geldiğince vermeyi umuyorum.
Nezaketiniz, dostluğunuz ve desteğiniz için teşekkürler. Ve tabii MÜZİK için de teşekkürler.”
Şimdi 2024’e giriyoruz ve Austin Lunn tüm bu yaşadıklarının karşılığını, içinde biriktirdiklerini “The Rime of Memory” ile verme yoluna gidiyor, bunu da çok başarılı şekilde yapıyor. Sırf yukarıdaki şu paragraftan bile kendisinin ince ruhlu ve düzgün bir insan olduğunu anlayabiliyoruz. Bu ince ruh, düzgün insanlık, bir de yetenekle bir araya gelince işte ortaya PANOPTICON gibi bir güzellik çıkıyor.
Şarkılar 1. I erindringens høstlige dysterhet
2. Winter's Ghost
3. Cedar Skeletons
4. An Autumn Storm
5. Enduring the Snow Drought
6. The Blue Against the White
Naiflik denilince aklıma gelen ilk iki Austin Lunn ve Hakan Taşıyan. Düet yapsalar nasıl bir şey çıkardı acaba ortaya. Günün geri kalanında bunu düşüneceğim.
Bu arkadaşın müzislenliğine laf edecek değilim fakat albüm süreleri ile ilgili büyük problemim var. Bu devasa sürelerin içi dolu dolu olamıyor, bir noktadan sonra bayıyor. Umarım bir sonraki albüm max 50 dakika olur da keyifle dinlerim.
@A.Karayazı, konusu açılmışken bir itirafta bulunayım. Her gün albüm inceleyen biri olarak bazen 50 dk bile gözümde çok büyüyor ahah. Yeni bir albüm çıkıyor, yazmak için dinlemeye başlarken bakıyorum 53 dakika, “ya arkadaş 53 dakika nedir, derdinizi 35-40 dkda anlatın işte” diyorum.
Naiflik denilince aklıma gelen ilk iki Austin Lunn ve Hakan Taşıyan. Düet yapsalar nasıl bir şey çıkardı acaba ortaya. Günün geri kalanında bunu düşüneceğim.
“Cedar Skeletons” ne güzel bir şarkıdır.
2023 top 10
iyi bir albüm ama önceki albüm gibi sadece. yürek dağlamalı bir albüm olsaydı benim sevmemden sağlaması yapılabilirdi ahah
Uzun bir aradan sonra yeni albümlere göz atarken ilk bunu dinledim zaten bayadır bekliyordum da neyse baya tatmin etti ya uzun bir albüm ama güzel.
Bu arkadaşın müzislenliğine laf edecek değilim fakat albüm süreleri ile ilgili büyük problemim var. Bu devasa sürelerin içi dolu dolu olamıyor, bir noktadan sonra bayıyor. Umarım bir sonraki albüm max 50 dakika olur da keyifle dinlerim.
11.02.2024
@A.Karayazı, konusu açılmışken bir itirafta bulunayım. Her gün albüm inceleyen biri olarak bazen 50 dk bile gözümde çok büyüyor ahah. Yeni bir albüm çıkıyor, yazmak için dinlemeye başlarken bakıyorum 53 dakika, “ya arkadaş 53 dakika nedir, derdinizi 35-40 dkda anlatın işte” diyorum.