Normal şartlarda bir grubun adını duyurmasını ve bir kitle oluşturmaya başlamasını sağlayan en önemli albümü, dikkat çekici bir ilk albümün ardından gelen ve çıtayı yükselterek grubun istikrarlı olacağının işaretlerini veren ikinci albümüdür. Mesela “Sad Wings of Destiny”, mesela “Ride the Lightning”, mesela “Hatebreeder”, “The Gallery”, “The Jester Race”, “Morningrise”, “Legion”, “Det som engang var”, “Pleasure to Kill”, “Images and Words”, “Storm of the Light’s Bane”, “Twisted into Form”, “Epitaph”, “Destroy, Erase, Improve”, daha binlercesi…
Bir de bunun tersi olan ve ilk albümün üzerine çok da bir şey koyamamış olarak görülen, barındırdığı denemeler tam da hedefe ulaşmayan ya da en azından ilk albüm kadar sükse yapmayan ikinci albümler vardır. Başarısız değildirler, hatta gayet iyidirler, ancak ilk albümün yarattığı heyecanı bir şekilde oluşturamamışlardır. Mesela “Butchered at Birth”, mesela “Killers”, mesela “The More Things Change…”, “The New Order”, “Pleasures of the Flesh”, “Gloria”, “United in Regret”, “Frolic Through the Park”, “Follow the Blind”, daha binlercesi…
Bugün bu saydıklarım arasından adını en son andığım albümden, “Follow the Blind”dan bahsedeceğiz. Her ne kadar “Battalion of Fear” genel anlamda ortalığı ayağa kaldıran ve tüm gözlerin BLIND GUARDIAN’a çevrilmesini sağlayan bir albüm değildiyse de “Follow the Blind”ın da BLIND GUARDIAN’ın patlama yapmasını sağladığını da söyleyemeyiz. Bunu söyleyemeyen sadece biz değiliz elbet; grubun kendisi de albümü bu şekilde görüyor, ki bir grubun herhangi bir albümünü özellikle gömdüğü çok da gördüğümüz bir durum değil.
“Follow the Blind” 1989 yılında çıkan ve BLIND GUARDIAN’ın speed metal köklerinin devam ettirildiği bir albüm. “Battalions of Fear”ın üstüne thrash’vari fikirler koyarak ilerleyen, grubun sertleşme çabasının ayan beyan görüldüğü bu çalışma, BLIND GUARDIAN’ın 1987 yılındaki Dynamo Festival sırasında TESTAMENT’ın efsanevi, dillere destan Eindhoven konserini izlemesi sonucunda sound’unu sertleştirmesi vesilesiyle ortaya çıkan bir iş. Adamlar TESTAMENT’ın o konserdeki performansından o kadar etkileniyorlar ki daha sert bir yöne kaymaya karar veriyorlar. Bu kayma, grubun tam olgunlaşmamış müzikal karakterinden dolayı grubun tam da istediği sonucu vermiyor. Plak şirketinin besteler daha tamamlanmadan stüdyoya girmeleri konusundaki baskısı da eklenince, BLIND GUARDIAN’ın açık açık “en zayıf albümümüz” diye nitelendirdiği bir albüm ortaya çıkıyor.
Albümle ilgili grubun “içine sinmeyen” durumlar bununla da sınırlı değil. Sonradan BLIND GUARDIAN’ın sevilen şarkılarından birine dönüşen “Valhalla”, albüm için kaydedilen son şarkı ve grup başta bu şarkıyı sevmiyor ve “Follow the Blind”a koymak istemiyor. Ne var ki albümün çalma süresinin kısa olması nedeniyle plak şirketi telkiniyle “Valhalla”yı da albüme ekliyorlar.
Dahası, plak şirketinin albüme bir şeyler daha koymalarını istemesi sonucunda albümün bazı sürümlerinde yer alan DEMON cover’ı “Don’t Break the Circle”ı da kaydediyorlar, ancak bu gelişme albümün kayıt safhası tamamlandıktan sonra ortaya çıktığından sadece bu şarkıyı diğer parçalardan başka bir stüdyoda kaydediliyor. Günümüz dünyasında bunlar olacak işler değil.
Şarkılara baktığımızda grubun o dönem sevmediği “Valhalla” ve “Banish from Sanctuary”nin günümüzde dahi konserlerde çalındığını görüyoruz. Diğer şarkılar kötü değiller, ancak BLIND GUARDIAN hit’i olmayı başaramamış şarkılar ve konserlerde çalınmıyorlar. Misal “Beyond the Ice”ın canlı performansını arattığınızda sadece 1989’dan bir kayıt çıkıyor. Hansi’nin sesi henüz Hansi’nin sesi değil, melodiler sonradan grubun alametifarikası olacak düzeyde akılda kalıcı ve baskın değil, ama o tutkulu ruh ve heyecan verici bir şeyler yaratma iştahı elbette ki görülüyor. Zaten başka türlü de BLIND GUARDIAN olamazsınız. Deneye deneye.
Kısacası “Follow the Blind”, biri grup tarafından “bu sik gibi oldu albüme koymayalım” şeklinde yorumlanan sadece iki şarkının grubun ileriki yıllarına taşındığı, geri kalan şarkıların ise sadece BLIND GUARDIAN’ın öğrenme süreci açısından önem arz ettiği, kötü olmayan, çok iyi de olmayan, “Tales from the Twilight World” ile yapacakları ilk gerçek patlama öncesinde basamak görevi gören bir albüm.
Yazının ikinci paragrafından trigger’lananlar varsa onlarla da yorumlarda çarpışırız.
Kadro Hansi Kürsch: Vokal, bas
André Olbrich: Gitar
Marcus Siepen: Gitar
Thomas Stauch: Davul
Konuk:
Mathias Wiesner: Klavye
Kai Hansen: Vokal (8), lead gitar (5, 8)
Şarkılar 1. Inquisition
2. Banish from Sanctuary
3. Damned for All Time
4. Follow the Blind
5. Hall of the King
6. Fast to Madness
7. Beyond the Ice
8. Valhalla
9. Don Break the Circle (DEMON cover)
10. Barbara Ann (THE REGENTS cover) / Long Tall Sally (LITTLE RICHARD cover)
Banish from Sanctuary ve Valhalla dışında akılda kalıcı pek şarkı yok. Albümdeki diğer şarkılar birbirine biraz fazla benziyor ve aynı yapıda ilerliyorlar. Yine de Blind Guardian’ın ilk 2 albümünde beni çeken samimi bir hava var.
İstanbul konserinde kariyerleri boyunca sadece 26 kez çaldıkları sadece en iyi seyircilerin görmeyi hakettiği (Meet) Guardian of Blind çalınması yıllarca unutulmayacaktır.
Banish from Sanctuary ve Valhalla dışında akılda kalıcı pek şarkı yok. Albümdeki diğer şarkılar birbirine biraz fazla benziyor ve aynı yapıda ilerliyorlar. Yine de Blind Guardian’ın ilk 2 albümünde beni çeken samimi bir hava var.
Onu bunu bilmem Valhalla mükemmeldir.
Geçen hafta az daha çalmıyorlardı valhallayı en sona sahneye geri döndükten sonra çaldılar. çok severim.
İstanbul konserinde kariyerleri boyunca sadece 26 kez çaldıkları sadece en iyi seyircilerin görmeyi hakettiği (Meet) Guardian of Blind çalınması yıllarca unutulmayacaktır.
Banish from Sanctuary çok güzel şarkı ya