Bazen bir albümü başlattığımız anda o albümün o yılın önemli işlerinden biri olduğunu anlayabiliyoruz.
Sound’undan, tavrından, mizacından, bir şeyleri farklı yapma isteğinden, iştahından kendini belli eden bu durum, şu anda incelemekte olduğum yeni BLINDFOLDED AND LED TO THE WOODS albümü “Rejecting Obliteration” için de geçerli diye düşünüyorum.
Yeni Zelanda’dan bizleri selamlayan BLINDFOLDED AND LED TO THE WOODS 2010’da start alan kariyerine gayet laçka, amiyane tabiriyle yağuşak bir kimlikle başlıyor. Grubun deathcore yaptığı ilk EP’si ve ilk albümü mizahi bir üsluba sahip, geyik temalarla örülü şarkılardan oluşuyor.
Ne var ki sonradan ciddili müzik yapmaya karar veriyorlar ve işler bir anda değişiyor. Şu an karşımızda duran “Rejecting Obliteration” bırakın mizahı, tebessümü, olabilecek en sert ve acımasız unsurlarla örülü son derece güçlü bir albüm.
BLINDFOLDED AND LED TO THE WOODS burada bizlere teknik/avangart death metalin gayet başarılı örneklerini, son derece karanlık bir atmosferde sunuyor.
Sanırsınız grup ilk dönemlerinden pişman olmuş, utanmış ve bunu tersine çevirmek istercesine işini ciddiye almış, birilerine bir şeyler kanıtlama yoluna gitmiş.
Şarkılar içlerinde bin türlü fikir barındırıyorlar ve bunu son derece dinamik bir anlayışla yansıtıyorlar. Her şey tane tane olmasına rağmen prodüksiyon noktasındaki çok akıllı dokunuşlarla albüm kesinlikle çok daha sertleşiyor, karanlıklaşıyor, zenginleşiyor, karakter kazanıyor. Albümle ilgili en önemli konulardan biri BLINDFOLDED AND LED TO THE WOODS’un tam olarak kimseye benzemiyor oluşu. Mutlak bir özgünlükten, aşırı karakteristik bir beste yapısından bahsetmek çok mümkün olmasa da albümü kendine özgü yapan ve güçlendiren bir dolu şey var.
Albümü yukarılara taşıyan konuların başında özellikle vokal ve davulun kanının son damlasına kadar mücadele etmiş olması geliyor. Vokallerde, bu tarz bir müziğe esasında çok oturmazmış gibi gözüken ve akıllara BURST gibi grupları getiren haykırmalı bir vokal var. Post-hardcore gruplarında bile kullanılabilecek bu vokal, BLINDFOLDED AND LED TO THE WOODS’un bir anda farklılaşmasını sağlıyor. Yanına bir de daha sert death metal vokali gelince, özellikle black metal öykünmeli bölümler daha bir hayvanlaşıyor. Davulda ise albüm yayınlandıktan hemen önce ya da sonra gruptan ayrılan Tim Stewart adlı arkadaş var. O da müthiş bir güç gösterisi sergilemiş ve “Rejecting Obliteration”ın daha da kuduruk hâle gelmesini sağlamış.
Büyük usta Alan Douches’in elinde enfes bir sound’a ve cillop gibi bir prodüksiyona bürünen albüm, tüm bu hayvanlıkların yanı sıra karanlığı daha da pekiştiren clean gitarlarla, uyumsuz arpejlerle ve diğer tekinsizlik artırıcılarla da parladıkça parlıyor. Hepsinden önemlisi ise bu çekiciliğin, istikrarın albüm süresince korunması ve 47 dakika boyunca dinleyiciyi hop oturup hop kaldırması.
BLINDFOLDED AND LED TO THE WOODS “Rejecting Obliteration” ile bence yılın en özel işlerinden birine imza atıyor. Albüm baştan sona tam bir hayvanlık, ancak içi zekâyla, yaratıcılıkla, fikirle, lezzetle, görkemle, tutkuyla dolu bir hayvanlık. Kesinlikle tek bir duyguya bağlı kalmıyorlar ve hem sertlikleriyle hem ızdıraplarıyla hem de yetenekleriyle eziyorlar. Ciddi anlamda eziyorlar, yıkıp geçiyorlar.
Keşke dinleyip yazmam gereken başka albümler olmasa da tekrar tekrar bunu dinleyebilsem.
Bu yıl çıkan en deli işlerden biri olabilir. Böyle özgün, değişik kafalar yaşayan gruplara bayılıyorum. Bu yıl en çok dinlediğim 5-6 albümden biri oldu şimdiden.
Bu yıl çıkan en deli işlerden biri olabilir. Böyle özgün, değişik kafalar yaşayan gruplara bayılıyorum. Bu yıl en çok dinlediğim 5-6 albümden biri oldu şimdiden.
Grubun ilk albümünün adı beni bitirdi: My Vaseline Diaries!
Yılın en iyi birkaç albümünden biri şimdilik tüm türlerde.
Albüm epey iyi. Müziği bilen adamlar tarafından oluşturulduğu aşikar. Vurucu bölümler mevcut. Keyifli bir albüm.
Cicada bağımlılık yaptı özellikle 1:37′deki geçişe bitiyorum